- 842 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
ANILAR
1999 Yılında şiddetli sayılacak bir depremle uyandık uykumuzdan. Ne olduğunu anlamadan. Hayatımda o güne kadar böyle bir doğal afetle karşılaşmamıştım. Kuvvetliydi fakat çok can kaybı yaşamadık. Şehir maddi ve manevi yönden hasar almıştı. Yaralarımızı yavaş yavaş sarmaya başlamıştık. Yaşamımızı o günlerin şartlarına göre yaşamaya başladık. Önce Kriz merkezi tarafından sağlanan, mahalle muhtarları tarafından belirlenen çadır kentlere yerleştirildik. Evimde hasar yok fakat şehrin merkezinde kimseler kalmadı. Herkes ya köylerdeki akrabalarının yanına sığındı yada kendi imkanlarıyla yaptıkları barakaya benzer yerlerde yaşamaya başladı. Kaloriferler de yanmıyor. Dışarıda kar var. Tüm bunların yanında fısıltı gazeteleri diyebileceğim insanlar tarafından üretilen haberler var. İşte deprem daha şiddetli gelebilirmiş gibi söylentiler. Önce iki aile olarak verilen çadırlarda yaşamaya başladı Bolu halkı. Sonrasında çadır sayıları artınca tek aile olarak yaşanmaya başlandı çadırlarda. Biz de yerleştik. Soğuk bir taraftan, ev düzenine alışmış bizler için inanılmaz zorluklar ortaya çıkardı. İşten geliyorum. Yemek yapıyorum. Sonra bulaşıkları aldığım gibi elime sonradan yapılan bulaşıkhanelere gidiyorum. Dönünce pestilim çıkıyor. Çamaşırlar birikiyor. Evimizde de kaloriferleri az da olsa yaktırıyoruz. Borular donmasın ve patlamasın diye. Eve geliyorum öğle tatilinde çamaşırları makinaya atıyorum. Akşam tekrar uğrayıp onları seriyorum. Sonrasında paketle ve çadıra taşı. Hepsi ayrı bir sıkıntı. Epeyce bir süre bu şekilde devam etti. Ama Mehmetçik hep bizim hizmetimizde. Kızılay her konuda ihtiyaç sahiplerine gerekenleri dağıtıyor.
Uzaktan tanıdığımız bir ailenin başına gelen üzücü olaydan sonra biz çadırdan taşınma kararı aldık. Büyük ihtimalle elektrik kontağı kaynaklı çadırda yangın çıkmış. Aileden 2 kişi yanmış. Ve uzun sürede hastanede yatmışlar. Bizi korkutan bu olaydan sonra Kriz merkezi tarafından kiralanan prefabriklere taşındık. Ama şehre epey uzak. Çadıra oranla daha rahattık. En azından rüzgarlı gecelerde çadır tepemize göçecek diye korkmuyorduk. O sıralarda prefabriklerin su sistemi doğru düzgün çalışmıyor, su kesintilerine maruz kalıyorduk. Prefabriklerin yapımında kullanılan malzemeler de çok kaliteli olmayınca olan bana oldu. Bir iş çıkışı kızımla minübüse bindik ve prefabriğe gittik. Tam yaklaştık. Evin önünde bir kalabalık var. Hızla yanlarına ulaştık. Beni gören yakın komşularım beni bekliyorlar. Hemen içerinden bir tanesi durumu anlattı. Musluk kaliteli olmayınca sularda çok şiddetli gelince musluğu açmış o kuvvetle. Allahtan yan komşum su sesini duyarak hafif açık kalan pencereden küçük bir çocuğu içeri sokmuş. Olay daha kötü olmadan önlenmiş.
Hafifçe kapıyı açtım. İçerdeki manzara kötü. Bütün eşyalarım ıslanmış. Tanıdığım, tanımadığım ne kadar insan varsa geldiler yardıma. Elbirliği ile her şeyi dışarıya taşıdık. Prefabriği temizledik. Yıkanacakları da daha sonra hallettim. O gece tabii ki evde kalamadık. Anneme sığındık. O olaydan sonra eşime ne olursa olsun artık evimde yaşamak istediğimi söyledim. Evimize taşındık. Ama o gün bana yardım eden insanların yaptıkları yardımı hiç unutmadım. İçlerinde yüzlerini ilk defa gördüğüm insanlar da vardı. Bütün bu sıkıntıların sonucunda Panik Atakla tanıştım. Önceleri ne olduğunu anlamadım. Her sesten korkar olmuştum. Psikiyatra gitmeye karar verdim. Tedavim başladı. Eskisine göre çok rahattım. Tam o sıralarda Ankara ‘ ya tedavi için gitmem lazım. Randevu alabilmek için saat 04.00 gibi hastanede olmamız gerekiyor. Gece 02 sularında İstanbul istikametinden gelen rastgele durdurduğumuz bir otobüse bindik. Panik atakların devam ettiği dönemler. Otobüse bindikten sonra ben uyumuşum. O arada otobüs kasisin üstünden geçerken sallanmışız sanırım. Tam o arada da tesadüf ön sıralarda oturan yaşlı bir amca Şehadet getirmeye başlayınca ben de ona eşlik etmeye başlamışım. Otobüsün ışıkları yandı. Bütün yolcular bana bakıyor. Eşim beni sakinleştirmeye çalışıyor. Ben olayı anlayınca mahcubiyet içinde yerime oturdum.
Bu anım aklıma gelince hep gülerim. Yakın arkadaşlarım ve dostlarıma anlatmıştım. Epey bir süre hep beraber koro halinde güldük.
Şükür Yaradanıma ne panik atağım kaldı. Ne de Depremin bizde açtığı yaralar. Hem ruhumuzda, hem de yaşadığımız şehirde. Zaman her şeyin ilacı derler ya. Çok doğru.
Allah bir daha doğal afet göstermesin. Ne bizlere, ne de başkalarına .
YORUMLAR
1999 yılı hiç birimiz için unutulmaması gereken en acı tarihlerden biridir ama ne yazık ki aradan geçen onca zaman zarfında yine aynı vurdum duymazlık, yine aynı bananecilik, yine hafızamızın çok zafıflaması ile karşı karşıyayız. Sanırım millet olarak yaşanan acılardan hiç bir zaman ders almıyoruz. Bir kaç gün ağlıyor, bağırıyor daha sonra aklımıza bile getirmiyor, yine yaşamımıza hiç bir şey olmamış gibi devam ediyoruz.
Anılarınız beni 10 yıl öncesine götürdü. Umarım hiç kimse bir daha böyle acılar yaşamaz.
Paylaşımınız için teşekkür ederim. Sevgiler yüreğinize