- 904 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Beklentiler
Bir insanın yaşamdan o kadar çok beklentileri vardır ki, bunlar saymakla bitmez: Meslek öǧrenen bir genç, bir an önce mesleǧini bitirerek bir iş kurmak ya da işyeri açmak için azami çabasını göstererek kendini geliştirir. Bir öǧrenci yıl sonunda, yarıyılda kötü olan notlarını düzeltmek ve üniversitelerden birisinde istediǧi bir bölümü okumak için gerekli sorumluluǧu göstererek notlarıyla beklentilerini yerine getirmenin mutluluǧunu yaşayabilir. İyi bir aile babası çocuklarının rızkı için çalışıp çabalayarak onların mutluluǧunu aile yaşamıyla paylaşmak istediǧi oranada iyi bir insan olduǧunu gösterir. Seven, sevdiǧine karşı elinden gelebilecek bütün gayretleriyle, sevdiǧine karşı sorumluluǧunu taşıma kudreti gösterirse beklentisine ulaştıǧının mutluluǧunu ancak o an yaşayabilir.
Ben de insan olarak; dünyanın oldum olası sevilesi bir mekan olduǧuna inandıǧım için kendi kendime beklentilerimi sıralamıştım. Bunlar;
- okuyarak köyden ayrılmak ve iyi bir şehirin, iyi bir köşesinde yaşamak,
- güzel bir meslek öǧrenerek, yeterince para kazanmak,
- iyi bir aile kurmak ve çocukların geleceǧini saglama icin cabalamak,
- çevreyi temiz tutup, doǧayı korumak,
- çok sayıda kitaba sahip olarak bunları okuyup anlamaǧa çalışmak,
… vb. gibi beklentilerim vardı çocukluǧum ve gençlik yıllarımda hayattan. Ama yaşayarak gördümkü hayat acımasız bir caniymiş de ben farkında deǧilmişim o gençlik naifliliǧinin vermiş olduǧu iyi yüreklilikle. Bugün bunlardan kitapların ve bir yüksek okul bitirmenin dışında sahip olduǧum hiç bir şeye kavşamamışım. Yani beklentilerimin yüzde sekseni yürüdüǧüm yollarda her tökezleyip düşüşümde, ya yuvarlanıp yitirmenin, ya da biraz kendi hatalarım birazda karşımdakilerinin acımasılıǧı sonucu yok olup gitmişler. Ben artık kaybettiklerime acımıyorum, ama gelecekte kaybetmemek için bütün çabamı göstermeǧe çalışıyorum, yinede nafile… Kendimle yaptıǧım aǧır hesaplaşmalar sonucunda başardıǧım artıların, eksilerden az olması nedeniyle, eksi ekseninde dönüp kalmanın ıstrabını acılarla yaşayarak kendi hücrelerime inane ederek yola devam etmenin pejmürde burukluǧunu yaşıyorum. Sararıp dökülen yapraklar gibi hayatın ayakları altında biçim deǧiştirerek belki bir gün doǧa anaya giderek başkaları için faydalı olmanın dışında hiç bir beklentim kalmadı. Seginin nedeninin iyilik olduǧuna, iyi olan şeylerin ise bilgiyle tanımlanacaǧına ve insanın ancak iyi olduǧu birisini sevebileceǧine inandıǧım için yaşamış olmanın dışında hiç bir kazancım olmadı hayattan. Burada hemen o latinlerin kullanmış olduǧu motus in amatum (sevilene yönelen bir tutum veya davranış) sözü aklıma geldiǧinde gözyaşlarıma hakim olamıyorum. Bilindiǧi gibi, aşırı bir sevginin ve baǧlanışın sadece sevene zarar vereceǧini kendi yaşantımdaki yenilgiden dolayı çok iyi analiz edebiliyorum. Benimde birisine baǧlılıǧim, bir papazın tanrıya baǧlılıǧı gibi. Burada kendimi haklı çıkarmaǧa çalışmıyorum. Gençlikte tabularla eǧitildiǧimiz gerici eǧtim sisteminden de sözetmek istemiyorum burada, günahkâr duygularla kendi organlarımızdan korkutulduǧumuzdan hele hiç sözetmek istemiyorum. Kötüdür tapınmak tutkularla kendimizi yıpratarak yaşamak. Ama içimdeki gerçek yinede beni zorluyor. Çünkü o bütün zorluklara raǧmen bana çok yüce görünen birisi olup çıkıyor en asabi ve taşınmaz biri olduǧum zamanlarda bile…
Bunu yaşamın aǧına beklentiler için takılıp kalanlara ders olsun diye yazıyorum. Yoksa saǧ elimin bileǧi artık bu yükü kaldıramadıǧını bana defalarca ilettiǧi halde ben ona bazen B. Brecht’in halka küfür ettiǧi gibi aşaǧilayarak küfürde ediyorum utanmadan. Neden böyle beni yarıyolda bırakmak istediǧi için. Al sana beklenti diyorum ve hergün yüzlerce defa tuşlara tecavüz ederek yazma egoistliǧimi tatmin ediyorum. Bir bakıma ellerimin beynimden daha sapık olduǧunun utancıyla ezilip büzülüyorum. Hep nedenlerler, niçinlerle, öflerler, püflerle geçen hayata isyan ediyorum beklentilerimi şu en fazla 80 – 90 yıllık yaşamda. Tanrıya isyan ediyorum, bize kudretlidir diye yalan söyleyenlerin yalanlarına göz yumduǧu, beşik kertmesi ve doǧuştan satılan kızlarımızı o canilerin elinden neden kurtarmadıǧı için. İsyan ediyorum; insanlara birşeylerin deǧişmesi gerektiǧi halde kıçlarını devirerek yan gelip yattıkları için. İsyan ediyorum bazen acaba “bende egoist bir asaǧılıkmıyım” diyerek. Gülümsüyorum bazen, yoldan geçenlere selamda veriyorum şu yerkürenin kuzeyinde bulunan, zengin kuzeylililer yemeden ve zevkten başka bir şey düşnmüyormuyum” sözünü tekrarlayarak. Sonra tekrar ruhum, kendi derin ruhsal dalgalanmalarını yaşarken aǧlıyorum, sevdiǧimin beni anlamayışından, sevdiklerimden uzak oluşumdan.
Yaşam bir serüven gibidir. Bazen upuzun bir yolculuǧa benzer. Ya da bir filim kadar kısadır bütün hikayeleri içine alan. Orada beklediǧimiz her şeyi bulamayız bu çoǧunlukla böyledir. Biz bir şeyi ne kadar candan ve içten istersek isteyelim gerçekleşmez bazen inadımıza… Sanki bize düşmandır anlar, anlamız boş geçen saatler gibi. Bir yerden sonra tıkanır kalırız. Her sevenin yüzünün gülemeyeceǧi gibi bizim de yüzümüz gülmez. O göklere bırakılan bir balon gibi, elden bırakıldıǧı an birden patlayıverir. Ve biz bu balonun arkasından bir çocuk gibi aǧlarız.
İyileşmesi gereken bir hastada, her gün bir adım daha saǧlıǧa kavuştuǧunu sanarken yere yıǧılıp kalmanın bir nefes gibi uçup gitmesinin arkasından kopan çıǧlıkları andırır bize her kaybolan beklenti. Çaresiz dertlere düşmüş umutlardır aslında burada kaybolan, kabettiǧimiz o maraton koşusu. Her şeyden umut kesilmiş, beklentiler kurumuş ve bütün bir yaşam karabasana (kâbusa) dönüşmüştür. Beni bırakma demenin anlamı anlamsızlıǧı karaborsa mal fiyatı gibi yaftalara yazılmıştır sessizce. Bizi tedirgin eden görüntülerden edindiǧimiz yorgunluk, benliǧimizi ve bedenimizi sararak artık özgürlük beklenti olmaktan çıkarak umut tapınaǧına girete bir yol aramaktadır.
Evet, bir insan için hayatın en zor yönü beklentilerinin olmasıdır. Bu günümüzde daha da zordur çokyönlülüǧü nedeniyle… Sınırsız teknolojik imkanlar beklentilerin enine boyuna genişletilerek uçarı bir tüketim kültürü geliştirdikleri için söylenecek hiç bir şey yok aslında bu konuda. Beklentilerimiz sınırsız olsada, bizim onlara sınır koyarak yaşamamız gerektiǧinin bilincinin toplumsallaşması dileǧiyle…
Bu yazıyı ölen 16 Mayıs 2009, Cumartesi günü intihar ederek yaşamına son veren ve en sevdiǧim insanlardan biri olan deǧerli insan amcam oǧlu Hüseyin Arslan anısına yazdım. Yakında “intihar”ı inceleyen bir dizi yazılar yazacaǧim. Okursanız sevinirim. Saygılar iyi günler… hasan hüseyin arsan, 18.05.2009, Frankfurt am Main, akşam saat 22:00’de.