- 696 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
MUZ KABUĞU
Sabah kahvaltısından sonra, yüreğinden gelen şu mısralar döküldü dudağından:
Dolunayı gözledim,
Yıldızları izledim,
Dostum Hacı Hüseyin’i
Gerçekten çok özledim.
Sonra gülümseyerek :
-Hayırdır inşallah. Bu şiir de nereden çıktı? Yine yol görünüyor. Biz mi dostu özledik, yoksa dost mu bizi çağırıyor gidip görelim, dedi.
Öğleye yakın Hacı Hüseyin’in mahallesine gelmişti. Bu sırada ezan okunmaya başladı.
-Her ne kadar dost bizi çağırmış olsa da şu an Mevlâ’mızın çağrısı başladı. Mevlâ, Leylâ’dan önce gelir, deyip camiye doğru yöneldi.
Camiye girer girmez yüzü aydınlandı. Hacı Hüseyin de aynı çağrıya uyup saf tutmuştu. Namazdan sonra birbirlerini bulmaları zor olmadı.
Yürek yüreğe verip yola koyuldular. Bir ara Hacı Hüseyin durdu:
-Güzel dost! Eskiler önce taam, sonra kelam demişler. Haberli gelseydin evde hazırlık yapardık. Şuracıkta yemeğimizi yeyip Gümbür Ömer’in kahvesinde de çayımızı içsek iyi olmaz mı, dedi.
Yunus Dede gülümseyerek:
-Eyvallah Hacı Hüseyin kardeş. Misafir, ev sahibinin kuzusudur, ev sahibi nereye derse oraya gider, demiş atalar. Yalnız şu Gümbür Ömer ismi dikkatimi çekti. Bu nasıl isim böyle?
Bu ara lokantaya girdiler. Yemeklerini yerken Hacı Hüseyin, Yunus Dedenin sorusuna cevap verdi:
-Kendine has bir adam. 1.90 boyunda, kalıplı, pala bıyıklı birisi. Kimi kimsesi yok. Kahvecilik yapıyor, kimseye fazla zararı yok ama...
- Hüseyin can, hem kimseye zararı yok diyorsun, hem de ama diyorsun?
-Haklısın. Kimseye zararı yok da kaldırımda yürürken karşısından gelenin yol vermesi gerekiyor.
Yunus Dede merakla:
-Bu nasıl iş? Peki yol vermezse ne oluyor?
-Zaten mahalleli işi bildiği için hemen yol veriyor. Fakat yabancılar durumu bilmediği için iş biraz karışıyor. Kendisi babayiğit ya, yanından birisi geçerken ellerini beline atıyor, karşıdan gelene çarptığı gibi onu yere düşürüyor. Artık garibana ne olur bilinmez.
Yunus Dede üzüntüyle:
-Böyle de iş olmaz ki! Kabadayılık bu değil. Eski kabadayılar haddini bilmeyene haddini bildirirlerdi...
Yemeği yeyip kahveye doğru yürüdüler. Yunus Dede iyice merak etmeye başlamıştı kahveciyi. Masaya oturur oturmaz Gümbür Ömer çayları getirdi. Afiyetle içtiler. Biraz sonra boşları almaya gelince Yunus Dede tatlı tatlı baktıktan sonra :
-Eline sağlık Ömer evladım. Çayın çok güzeldi. Sen de güzel bir insana benziyorsun. Bir çay daha getir de hem beraber içelim hem de biraz sohbet edelim, dedi.
İlk defa kendisine Gümbür lakabıyla hitap edilmediğini duyan kahveci bozulur gibi olsa da Yunus Dedenin söyleyiş şekli ve hoş hâli ruhunu biraz yumuşatmıştı. Çayı alıp getirene kadar eski sertliğine kavuşmuştu. Öyle bir yürüyüşle geldi ki, kahvenin camları sallanır gibi oldu. Aynı heybetle masaya oturdu.
Yunus Dede yumuşak ve tatlı bir sesle:
-Ömer evladım, ne güzel bir ismin var. Senin isim sahibin Hazreti Ömer (ra) büyük bir insandı. Onun büyüklüğü adaletinden gelirdi. Devlet başkanı olmasına rağmen karıncayı bile incitmekten çekinirdi. Hatta “Nil nehri kenarında bir kurt kuzuyu yese Yüce Mevlâ onun hesabını benden sorar.” sözü çok meşhurdur.
Gümbür Ömer, yeter der gibi elini kaldırarak konuşmaya başladı:
-Bir defa büyüklük güçle kuvvetle olur. İkincisi, kurt kuzuyu yemişse bu da kuzunun güçsüzlüğündendir. Güçlü olaydı da kurda yem olmayaydı. Hiçbir şeyi bilmiyorsa şöyle kenara kaçmayı da mı bilmiyordu.
Yunus Dede yine yumuşak üslûbuyla devam etti:
-Yani bir açıdan haklı gibi görünüyorsun da Ömer evladım, güç her şey değildir ki...
Gümbür Ömer, Yunus Dedenin sözünü keserek öfkeyle bağırdı:
-Hayır, güç her şeydir. Boşuna mı demişler zor oyunu bozar, zora dağ dayanmaz, diye.
-Boşuna dememişler elbette. Gücün önemini reddedemeyiz, fakat bu güç Allah’ın gücüne gidecek şekilde kullanılmamalı. Nemrut da güçlüydü ama bir sivrisineğe yenildi. Hicret sırasında Peygamber Efendimizi takip edenler de güçlüydü ama bir örümceğin ağına takılıp kaldılar.
Bu sırada annesinin elinden tutmuş, muz yiyerek yürüyen bir çocuk kahvenin önünden geçti. Yunus Dedeyi görünce tatlı tatlı gülümsedi.
Bu arada Gümbür Ömer iyice hiddetlenmişti:
-Yok sivrisinekmiş, yok örümcekmiş. Boş laf bunlar efendi boş laf, deyip öfkeyle çıktı dışarı.
Yine kahvenin pencereleri sallandı. Dışarı çıkınca başını kaldırıp heybetle yürümeye başladı. Bir adım attı kumların gıcırtısı duyuldu, bir adım attı taşların takırtısı yankılandı. Bir adım, bir adım derken bir adım daha attı... Gümbür diye bir ses duyuldu.
-Eyvah, dedi Hacı Hüseyin. Bir yabancıya çarptı yine.
Kahvedekiler merakla dışarı çıktılar. Gümbür Ömer, boylu boyunca sessiz sedasız yerde yatıyordu. Ayağının yanındaki muz kabuğu herkesin dikkatini çekmişti.
Hastanede saatlerce baygın yatan Gümbür Ömer, gözlerini açınca Yunus Dedenin sevgi dolu yüzüyle karşılaştı. Zaten elini şefkatle tutmakta olan Yunus Dedenin ellerini dudaklarına doğru götürdü. Sora belli belirsiz mırıldandı:
-Güç güzel güzel olmasına da Allah’ın gücüne gidecek işler yapılmamalı...
BESTAMİ YAZGAN
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.