İÇİMDEKİ IŞILTIYDI O,
Kırklı yaşlarımda tanımıştım onu. Bir rüzgardı içimde. Durmadan esen, dinmek bilmeyen bir rüzgar, bir ışıltı…
Kimi zaman karayel gibi dağların zirvelerine çıkarırdı beni. Doruklardan birlikte bakardık yaşamın renklerine. Kuşların daldan dala konuşlarını benzetirdik kendi yaşantımıza. Sonra da böcekleri, karıncaları izleyerek yuvalarını ziyaret ederdik adeta sırtımızda yükümüzü taşıyarak.
Kimi zaman tatlı tatlı eserek yaşam içindeki değerleri anımsatırdı bana. Sonbaharda, kıyıya vuran morumsu medüzleri atardı denizin içlerine. Yaşatmak için onları açıklara atarken sarf ettiği enerji ısıtırdı beni. Yanında bağırırdım o enerjiyle haykırırcasına. Birini, birini daha fırlat gitsin, onlar için yaşam başlayabilir diye.
Ansızın denizin içinde bulurduk kendimizi. Dans eder, coşardık o soğuk sularda. Şarkılarımız beslerdi balıkları adeta…
Kışları öylesine sert eserdi ki; parmaklarımı sıkıp yumruk yaptığımda içimdeki ışıltının varlığını hissederdim hep coşkuyla. Kah çocuklar gibi koşardım sokaklarda; kah on sekiz yaşındaki genç kız gibi naz yapardım ona. Kah ağaçların boynu bükük dalları gibi kıvrılırdım yanı başına. Sonra da çayımızı demleyip yudumlardık elimizdeki bir lokmayı paylaşarak. Hiç unutamam bir fındığı ikiye bölüp paylaştığı anları. Kanepeye uzandığımda üşümemem için üstüme örttüğü örtüleri. Televizyon izlerken programlar hakkında yaptığımız yorumları. Şarkıları dinlerken akıttığı göz yaşların. Çok ender olarak gittiğimiz barlarda dans ederken yaşadığımız o duyguları. Kutladığımız alaca doğum günlerini…
Ve baharın içinde bulurduk kendimizi ansızın. Doğa yemyeşil örtüye büründüğünde bizim de duygularımız gümrahlaşırdı biteviye. İçimdeki rüzgar öylesine coşardı ki; duramazdım onsuz, yapamazdım onsuz. Birbirimizden ayrılır ayrılmaz sarılırdık telefonlarımıza. Saatlerce yaptığımız söyleşiler bıktırmazdı bizi. Söylediğimiz o sevi dolu sözler bahar yağmurlarıyla taşınırdı çevremizdekilere. Onlar da bizim iletişim ağımıza girer sımsıkı sarılırlardı sevdiklerine.
2003 yılının baharında bir beyaz gülle bana yazdığı şiiri sunduğunda öylesine ürkmüş, öylesine karışık duygular yaşamıştım ki; daha, daha sıkı, sımsıkı sarılmış omzuna yaslamıştım başımı. Ve duygu seline kapılıp ağlamamak için zor tutmuştum kendimi.
Baharda çiçek açan ağaçların güzelliğini bir başka yaşardım onunla. Erik ve badem ağaçlarının çiçeklerine nasıl da seranat yapardık bir düşünsenize… Nasıl da yavru ceylanlar gibi zıplayarak yakalamaç oynardık papatya bahçelerinde. Bir tek papatyayı koparıp nasıl da sunardı bana. Kraliçeler gibi hissederdim kendimi hep.
Güneşe ulaşmak için yüzdüğümüz lacivert denizlerde yine yaz mevsimi yaşanıyor, yaşanacak şimdilerde. Ama biz yokuz oralarda. Ben yokum, sen yoksun. İkimiz ayrı ayrı kulvarlarda, ayrı ayrı havaları soluyoruz. Esintimiz dinmiyor yaşarken bir şekilde.
Oysa birlikte okyanuslara yelken açardık yazları seninle. Gökkuşağının renklerini sayarken yol alırdı yelkenlimiz şırıl şırıl. Çıkınımızı çıkarır keyifle beslenirken biz, martılar bile kıskanırdı. Hiç dönmek istemezdik kentin gürültülü ortamlarına. Seyredelim derdik; derin mavilerde, dip yeşillerinde…
Parçalandık biz, yüreğimizdeki ışıltıları hiç söndürmeden. Sevimizi hiç eksiltmeden, anılarımızın büyüsüne kapılarak sürdürüyoruz şimdi yaşantımızı. Her güzelliği yaşadığımızda birbirimizi yad ederek. Her güzelliğe dokunduğumuzda avuçlarımızı sımsıkı sıkıp birbirimizin varlığını hissederek.
Ne kadar sürer bilmiyorum, bilmiyorum. Belki yarın belki yarından da yakın göçüp gideriz başka gezegenlere. Yalnız şimdiden haykırmak istiyorum içimdeki o ışıltıyı hep hissederek göçüp gideceğime…
Aysel DURMUŞ
06. 05. 2007
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.