ERK VE ERKEK
Despot olmadıkça kendim olamayacağım fikri beynime yedirilerek kışkırtıldı erkekliğim.
Ona göre buyurgan ve küfürlü bir dil yarattım kendime.
Onun için kadını önceden ve toptan teslim almanın görevim olduğuna inandım.
İçimdeki derin suçluluk duygusuyla,zalimliğim at başı giderken çok kırıp döktüm.
Daha çocukken belletilen her yasağın uygulayıcısı,bazen de yasak koyucusuydum.
Ama bir gün; yasaklara karşı savaşırken buldum gençliğimi.
Hayatın tezatları içinde debelenirken,canımı yakan doğru ile yanlışı ayırt etme kavgasına tutuştum.Bu savaşım ruhumu yordu.
Ama her defasında;Dört ayak üstüne yığılmış gövdemi,erkek olmanın onurunu yerlerde süründürmemek ve kuyruğu dik tutmak adına ayağa kalktım.
Bana biçilen zırhın kabukları zamanla kalınlaştıkça daralan nefesimin,beynimi dubura uğrattığına tanık oldum.
Düşünemez
Anlayamaz
Algılayamaz
Yorumlayamaz olmuştum.
Yıllarca,sara nöbetini andıran erkekliğimle kavga edip durdum.
Bir yanım erki ve erkekliği savunurken,Öteki yanım;Toplumsal kalıpları kırıp erkeklikten vazgeçmemi söylüyordu.
İçimden bir ses;Erkek diliyle ardımdan söylenecek küfürlere aldırmadan,İNSAN olmaya uzanan o meşekatlı yolu katetmem gerektiğini fısıldıyordu.
Ey sevgili,Seni incittiğim kadar dünyayıda incittiğim erkeklik halimden gönül rızamla vaz geçiyorum...!
Kadınım,bütün kıyıcılığıma rağmen 29 yıl boyunca yürüttüğün evliliğin sende yarattığı hayal kırıklığını geleneklere dayanarak aşmış olman KADINLIĞININ zaferidir.
Despotluğum devam ettikçe,insanlara yabancılaşıyordum.
Artık kendimi biraz daha yalnız,biraz daha korkak hissetmeye başladım.
Kaçıp gitmek,bana ait bir cennete kavuşmak istedim.
Sığınacağım her limanının yine bir kadın olacağını bildiğim için bu isteğimden vaz geçtim.
Çünkü ben kayıtsız ve koşulsuz her kadının yanında yine erkek olacaktım.
Ayağıma vurulmuş bu prangalarla artık hiç bir liman tekin değildi.
Hayatın tekin olmasını sağlayacak yegane şey,ERKten vazgeçmemdi.
Bu kararı verdiğimde,yaşımın 52 ‘ye vardığını fark ettim.
Yüreğimde kırılan her şey cam kesiği gibi içimi kanattı.
İç kanamalarla geçen bu alt-üst oluşum,şimdiye kadar ıskalayıpta yaşayamadığım bu hayata kavuşturdu beni.
Bütün ihtişami ve edebiyle erkekliğimi yere çalarak koşmak istiyorum.Kimlikli ama cinsiyetsiz,kişilikli ama cinsiyetsiz,İnsan fakat cinsiyetsiz…..
Ulaşmak istediğim o hayali zirveye erkek olarak zaten ulaşmam mümkün değil.
Şimdi yıllarca sırtıma asılan onca yükten,gövdeme monte edilmiş ağırlıklardan kurtularak yürümek istiyorum.
Ey sevgili;Erkekliğimin seninle yüzgöz olmuş bunca kabalığı,yok ediciliği ve zülmü karşısında utanıyorum…!
Ama seninle başı sonu belli olmayan bu yolu da birlikte yürümekte istemiyorum.
Kim bilir bu yolculuk hangi uçurumun kenarında durdurur beni.Hangi uçurumun cazibesine kapılıp,erkeğe bulaşmış gövdemi yere çakarım.
Kadınım;Ben bana verilmiş bütün yetkilerimden ferağat ediyorum.
Rolantiye alınmış hayatımın sessizliği içinde,yeni keşiflere ve yeni mutluluklara yüreğimi açıyorum.
İlk keşfime ,kendimi keşf ederek başlıyorum.
Yasaklanmış ana dilimin hatırına,Bu güne kadar kullandığım ‘’ERKEK’’dilini kendime yasaklıyorum.
YORUMLAR
Yazınız muhteşem. Kendini sorgulayan insnaların yapabileceği en güzel yazı.
Ama ben cuvaldızı biraz kendimize batırmak istiyorum. Biz anneler kızlarımızı ve erkek çocuklarımızı yetiştiriken yapıyoruz esas ayrımız. Erkek çocuklara doğar doğmaz mavi ( gücün ve özgürlüğün simgesi) giydiriken, kızlarımıza pembe ( yumuşak ve herşeye rıza gösteren) giydiriyor. büyüme aşamasında kızımızı Pamuk prenses, perim,, güzel yüzlüm, kedim, çiçeğim v.s ismini veriyor, erkek çocuklarımıza ise Aslanım, kaplanım v.s isimlerini takıp onların yırtıcı olmalarını ve kadınların ise bu yırtıcılığın karşısında başını eğip rıza göstermesini istiyoruz.
Biz anneler çocuklarımızı eşit şartlarda yetiştirmiyor, kızlarımıza oyuncak bebekler alırken, erkek çocuklarımıza silahlar alıyor ve onlarla oynamalarını sağlıyoruz.
Kızlarımızı okula gönderirken erkek kardeşlerine kız kardeşini emanet ediyor, ona bakmasını sitiyoruz.
O zaman burada sorgulanması gereken biz anne ve babalarız çocuklarımızdan önce. "Ne ekersen onu biçersin" sözünü ne kadar gerçek olduğunu bugün geldiğimiz yerde çok iyi anlıyoruz.
Siz kendinizi sorgulamışsınız, Önmeli olan tüm erkek ve kadınların kendini sorgulamasıdır. Bunu yapabilisek çok daha güzel yerlere geleceğiz inanın.
Teşekkür ediyorum size. Bu güzel ve anlamlı yazıyı paylaştığınız için bizimle. Saygılar yüreğinize
Bu sizin noksanınız yada ayıbınız değil ki. Toplumun her kesiminde bu böyle. Nitekim Unvanlarda da bu ayrım şiddetle hissettirir kendini.Çok basit iki örnek.
Hakim, Müdür,
Hakim Bey/ Erkek ise
Hakime Hanım/Bayan ise
Müdür Bey/Erkek ise
Müdire Hanım/Bayan ise
Yani Müdürlük ve Hakimlik birer unvan ise bu unvanın sahiplerinin -ime-ekiyle ayrıştırılmaya çalışılması da alışılagelmiş erkek egemen toplumumuzun marifeti.
Türk Dil Kurumunun sözlüğünde Müdire ve Hakime sözcükleri varmıdır bilmiyorum ben bulamadım.
Kadın yada erkek ne olursa olsun önce insan olmalı diye düşünüyorum.
Güç cinsiyette değil zekadadır.
Saygılarımla sayın hocam.
melannkolik tarafından 5/17/2009 8:55:54 PM zamanında düzenlenmiştir.
ANADİLİ diyorlar, diyorsunuz bak.Dikkatinizi çekerim.
Aslında ben anne ve babanızın iletişimlerinide yazmanızı çok isterdim.çünkü aramanız gereken o çareler annenizde ve çocukluğunuzda gizli bence.
Erkekler ikiye ayrılır diye bir makalem var.
ER olanlar ve KEK olanlar.
ER olanları ANA olanlar yetiştirir unutmayın.
Sayın Aydemir bu yazınız ve düşünceniz Budizm felsefesinde çok güzel açıklanmış...BUDİZM....Erkeğin kadınla temasını ve evlenmesini yasaklamıştır....Erkek ne zamanki bir kadınla yaşam kurmaya başlarsa artık erkeklik vasıflarını,gururunu,onurunu kaybetmeye başlarmış... kadına çocuklarına bakmak zorunda kaldığı için hayat şartlarında zorluklar karşısında almış olduğu sorumluluk gereği korkar,siner iç dünyasına kapanırmış...Artık eskisi gibi cesur olamazmış...Güzel bir konu ...Teşekkürler...