Gitme Demek Yeterli mi?
Fakülteye ilk kayıt olduğumuz gün gördüm onu. İlk gördüğüm anda yıllardır beklediğim birini bulmuş duygusuna kapıldım. Parıltılı gözlerle ve kendine özgü pozitif duygular saçan gülüşüyle, farklı biri olduğunu hemen hissettirmişti. Kayıt sırasında kısa kısa diyaloğumuz oldu. Birbirimize bildiklerimizi aktararak, ilk acemi öğrenci duygusunu beraberce üstesinden gelmeye çalışmıştık.Yanında babası vardı ve o heyecanını onunla konuşarak unutmaya çalışıyordu. Bakışlarındaki içtenlik ve sıcaklık insanın içini ısıtıyordu. Orada tanışmış olduk ve onu tekrar görebilme umuduyla, üniversitenin açılmasını sabırsızlıkla bekledim.
Orada tanışmış olduk ve onu tekrar görebilme umuduyla, üniversitenin açılmasını sabırsızlıkla bekledim. Derslerin başladığı ilk gün heyecanla onu aradım, her yerde onu bulmaya çalıştım. Sonraki gün ve daha sonraki günlerde onu görebilmenin umudu vardı hep içimde. İlk hafta geçmişti ama onu bulamıyordum. Umudumu kesmişken ikinci hafta aniden o geldi.
Onu gördüğüm anda anlamsız geçeceğini düşündüğüm fakulte sendromundan kurtulmuş, onun varlığının içime umut aşıladığını hissetmiştim. Kendimi hatırlatmak için yanına giderek konuştuğumda, içimdeki duygu çırpınışlarının artmakta olduğunu ve o çırpınışların sevgi olup, sağanak sağanak yağacağını anlamıştım. Günler geçtikçe paylaşımlarımız artmaya, birbirimizi tanımaya başladık. Aramızdaki sevgi aylar geçtikçe daha da arttı. Artık o demek ben, ben demek o idi. Sevgi, mutluluk, hüzün, özlem gibi duygulara dair ne varsa hepsini, yaşadığımız anların içinde olağanca hissediyorduk..
Dört yıl boyunca her anı paylaşmak, ona olan sevgimi daha da arttırmıştı. Bana ’Bir insanın başına gelebilecek en büyük mutluluk sensin’ derken, hayatımızın sonuna kadar ayrılmayacağımızı defalarca söylemişti.
Ve okul bitti. O’nun bir süreliğine Hollanda’ya ablasının yanına gitmesi gerekiyordu. Bana hep ’Gitmeme kızıyor musun?’ derdi. ’Gitmen gerekiyorsa git’ dediğimde, anlayışımdan dolayı bana minnettar kaldığını söylemişti. Aslında içimden ona ’Asla gitme, sen gidersen içimden her şeyi götürürsün’ demek geliyordu. Fakat gitmek için o kadar istekli, o kadar heyecanlıydı ki. Söyleyemedim işte, ona ’Gitme’ diyemedim.
O gittiğinde onsuz geçen üç ayın her günü, onu yaşayarak geçirdim. Günler geçtikçe, içimde tanımını yapamadığım endişe birikiyordu. Zaman ilerledikçe endişelerim çığ oluyor, gecelerime kor olup yağıyordu. Evlerine telefon ediyor, onun sesini duymak için dualar ediyordum. Her telefon açışımda onun ipeksi sesini duymak istiyordum. Hadi artık aç şu telefonu ve bana ’Merhaba, geldim işte artık’ diyerek, özlediğim o gülüşünü duyur diyordum. Ama olmuyordu, onu sesini duyamıyordum.
Onun artık gelmiş olması gerekiyordu fakat günlerce ulaşamıyordum ona. Her geçen gün içimde biriken kargaşa, endişe dayanılması güç korkularla beynime saldırırlarken, elim kolum bağlı bir şey yapamamın verdiği çaresizlik, beni yaşadığım hayattan alıp götürüyordu.
Her gün arıyordum evini, bir gün biri çıktı telefona ve bana onun hiç gelmeyeceğini söyledi. Daha fazla bir şey soramadan kapattım telefonu. Elim, ayağım, yüreğim titremişti, ne sorabilirdim ki? Günlerce rüyamda onu görüyordum, her gece uyanıyor, sabaha kadar uyuyamıyordum. Onun gelmeyişini kabullenemiyordum.
Böyle mi bitecekti her şey? Bu kadar basitmiydi? Elveda bile edilmeden bitecek bir aşk mıydı? Dayanamadım artık, bir gün otobüse binip, evlerinin bulunduğu şehire gittim. Daha önceden bildiğim için buldum evlerini. Annesi açtı kapıyı, beni görünce hıçkıra hıçkıra ağladı. ’Neler oluyor? Dediğimde, ’Hollanda’da trafik kazasında kaybettik’ dedi.
İçimden her şeyi alıp götürmüştü. Bir daha hiç getirmeyeceksine. Yıllarca kendi kendime sordum hep: Gitme demek yeterli mi?
Fırat AYHAN
firatayhan.com/ Hikayeler,yazılar,şiirler için
Hüzünlü Anlar 2008
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.