- 4587 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
MÜLTECİ ÇOCUKLAR
Tanrı yağmuru savaş ağıtları için yarattı. O ağıtlar mülteci çocukların günahsız, saf ve masum gözyaşlarıdır. O ağıtlar açlık kokar, yokluk kokar. O ağıtlar cılız bedenlerin, sıtmalı isyanıdır ölüme karşı en onurlusundan.
Asırladır büyükler savaştı çocuklar mülteci oldu hiç acımadan. Büyüklerin faturasını çocuklar ödedi gurbet yollarında ve bilinmeyen topraklara yapılan yolculuklarda. O iltica yolculuklarını tarih yirminci yüz yılın en kara lekesi olarak kaydedecek beyaz sayfalarına. Mülteci çocukların dramı kirletecek insanlık tarihini tüm çıplaklığıyla.
Çocuklar mülteci olmak için doğmadı. Ama büyükler onları mülteci yapmak için yaşlandı. Mültecililik sadece savaşlarda gündeme gelmiyor. Küçük kentlerden büyük şehirlerimize yapılan göçte bir mülteci hareketidir. Uçsuz bucaksız Anadolu bozkırlarının özgür çocuklarını büyük kentleri çepeçevre kuşatan varoşlara sığdırmak mümkün olmadı, olmayacaktır da.
Onlar kablarına sığmadıkları için büyük şehirler onları hiçbir zaman hazmedemeyecektir. Bu hazımsızlık zaman içinde mülteci çocukların ruhlarında kuşaklar boyu silinmeyecek onarılmaz yaralar açacak ve derin husumetler oluşacaktır en acımasızından.
Suçu devlete, düzene, sisteme, aileye yükleyecektir mülteci çocuk. O yüklemese bile birileri menfur emellerine ulaşmak için bu ruh katliamını körükleyecektir arzu ettiği amaçları tahakkuk ettirinceye kadar. Mülteci çocuğunu ne yarını vardır, nede dünü yaşanmıştır. Onlar dünü yaşamadan bugüne geldiler. Bugün içinde oldukları kan, gözyaşı ve savaş çığlıkları, namluların ucundan fışkıran ölüm ise kaderleri oldu an be an, saat saat ve dakika dakika. Yarınları zaten yok mülteci çocukların. Zira açlık, susuzluk, yetersiz beslenme ve salgın hastalıklar ilk önce onların dayanıksız, körpe vücutlarını alır aramızdan. Doğal seleksiyon sonucu sağ kalanlar ise yaşayan ölüden farksızdır. Onların ruhlarında savaş, kan ve barut kokundan oluşan mönünün açtığı yara ise ömür boyu silinmeyecektir. Her şey yoluna girse bile onlar gece yarısı uykularından kan ter içinde çığlıklar atarak uyanmaya devam edeceklerdir.
Dünyanın toplam nüfusu 6 milyar 300 milyon. 0-18 yaş arası çocuk nüfusu 3 milyar 50 milyon. Bu çocukların 1 milyar 900 milyonu 15 yaşından küçük. 500 milyon çocuk ise henüz 3 yaşını aşmamış. Her 100 çocuktan 6’sı 5 yaşına varmadan ölüyor. Gelişmekte olan ülkelerde 5-14 yaşlarında 200 milyon çocuk mutlak yoksulluk düzeyinin altında bulunuyor. Dünya üzerinde 800 milyon insan iyi beslenemiyor. Dünyada 30 milyon civarında AIDS’li yaşıyor. Dünya genelinde çocukların yüzde 71’i temiz su içebiliyor. Okul çağı içinde bulunan 135 milyon çocuk okuma-yazma bilmiyor. Gelişmiş ülkelerde ise çocukların yüzde 98’i okula kayıtlı. Dünyada eğitim harcamalarına 781 milyar dolar harcanıyor. AIDS ve HIV yüzünden risk altındaki çocuk sayısında da önceki yıllara göre artış oldu. Dünya çocuk riski puanı 30. Türkiye’nin çocuk riski puanı ise 15. 20. Yüzyılın en güçlü olgularından biri olan küreselleşme, yoksulluğu daha da yaygınlaştıran eğilimlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Dünyada her iki çocuktan biri şiddete maruz kalıyor.
Dünya üzerinde 15 milyona yakın çocuk çatışmalar yüzünden evlerinden ayrı yaşamak zorunda kalıyor. Geçen 10 yıl içerisinde 2 milyona yakın çocuk çatışma ortamlarında öldürüldü. 1 milyondan fazla çocuk yetim kaldı. 6 milyona yakın çocuk ciddi olarak sakat kaldı. 10 milyona yakın çocuk psikolojik travma geçirdi. Her ay 800 çocuk kara mayınlarından dolayı ölüyor veya sakat kalıyor. Yaklaşık 90 ülkede 60 milyona yakın çocuk kara mayınlarının tehdidi altında yaşıyor. Afganistan’daki çocukların %72’si bir yakınını kaybetmiş, %65’i çevrelerinde cesetler görmüş. %50’si birilerini roketli veya bombalı saldırılar neticesinde ölürken görmüş.
Dünya’da 35’e yakın ülkede 300 bin civarında çocuk hükümet ya da muhalif gruplar adına asker olarak savaşıyor. Çocuklar 85’ten fazla ülkede askere alınıyorlar. Çocuk askerlerin çoğunluğunu 15-18 yaş dilimindeki çocuklar oluşturmakla birlikte henüz 7 yaşında olan çocuk askerlere de rastlanıyor. Bu çocukların pek çoğu ön saflarda çarpışmalara dahil edilirken bazıları da casus, haberci, nöbetçi, hamal, hizmetçi veya seks kölesi/sexual slave olarak kullanılıyor. Yine küçümsenemeyecek sayıda çocuk asker, kara mayınlarını temizlemek için kullanılıyor. Bazıları fakirlik veya ayrımcılıktan dolayı asker olurken çoğunluğu kaçırılarak asker yapılıyorlar. Savaş bölgelerinde yaşayan çocuklar evlerinin önünden, okullarından, mülteci kamplarından yahut komşu ülkelerden kaçırılabiliyorlar.
Dünya üzerindeki mülteci ve sığınmacıların yüzde 80’i kadın ve çocuk. Dünyada kendi ülkelerinde yerlerinden/yurtlarından edilmiş 25 milyondan fazla çocuk var. Bunlardan 10 milyon kadarı BM Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK/UNCHR)nin himayesi altında bulunuyor. Çeşitli sebeplerle memleketini terk etmek zorunda kalan bu çocukların bir kısmı yolda ailelerinden ayrı düşüyor ve bazen onlara hiç kavuşamıyor. Çocukların yaşadığı yerleri terk etmelerinin en büyük sebebi kendi muhitlerinde çıkan çatışmalar.
Mülteci ya da sığınmacı çocuklar şiddet, hastalık, kötü beslenme gibi sorunlarla sık sık yüz yüze geliyorlar. Neredeyse tamamının yetişkinlerin yardımına ihtiyacı var. Ülkesinde en fazla mülteci barındıran devletlerin başında Ürdün, İran ve Pakistan yer alıyor. Afganistan’da uzun süredir devam eden çatışmalar bu ülkedeki 12 milyondan fazla insanı yerinden etmiş. Bunların 7 milyona yakını mülteci durumunda iken kalanı ülke içinde yer değiştirmiş. 7 milyonluk kitlenin 4 milyonu çocuk.
Burada da çocuklar ilk hedef oluyor. Mülteci çocuklara suçlularmış gibi davranılıyor. Çoğu zaman temiz su bulamadıkları gibi bazen barınacak mekan da bulamıyorlar. Bu çocuklar için temin edilen malzemeler ise hırsızlar için kolay bir hedef oluyor. Asya-Pasifik’te 5,5 milyon civarında mülteci bu bölgede yaşıyor. Mülteci çocuklar kaçırılarak "batı"ya doğru götürülüyorlar. Kimisi hizmetçi/köle olarak satılırken kimisi seks pazarına sunuluyor.
Latin Amerika’da 2,5 milyon kişi yurdundan edilmiş. Bunların neredeyse tamamı Kolombiya ve Peru’da yerlerinden edilen insanlar. Fakirlikten dolayı başka ülkelerde ekmek aramaya kalkan çocuklar, yollara düştükleri andan itibaren kaçırılarak satılma riskiyle karşı karşıya kalıyor. Afrika’da 4 milyona yakın mülteci ve sığınmacının yarısını çocuklar oluşturuyor. Ailesinden ayrı düşmüş mülteci çocuklar kaçırılarak seks pazarında kullanılma riskini daha fazla taşıyorlar. Ortadoğu’da 3 milyon mültecinin yarıdan fazlası çocuklardan oluşuyor.
Birleşmiş Milletlere bağlı Dünya Nüfus Örgütü, UNESCO, Unicef, Mülteciler Yüksek Komiserliği, BM Dünya Gıda ve Tarım Örgütü, BM Dünya Sağlık Örgütü, Çocuk Asker Kullanımını Sona Erdirme Koalisyonu, Uluslararası Af Örgütü, Çocukların Kaçırılması ve Cinsel Amaçlarla Kullanılmasını Önleme Kuruluşu, Çocuk Vakfı Çocuk Bilgi Merkezi gibi ulusal veya uluslar arası bir çok hükümet dışı kuruluşun faaliyetlerin birinci sırasında mülteci çocuklar olmasına rağmen onlar büyüklerini savaşının, çıkar kavgasının bedelini ödemeye ve yarınlarına taşıyarak, insan neslinin geleceğini bilinmyene doğru sürüklemeye devam ediyorlar.
Türkiyede ki çocukların durumu da pek farklı değildir. 0 - 18 yaş arasındaki nüfus 27 milyon. 5 yaş altı nüfus 7 milyon. Yıllık doğum sayısı 1 milyon 400 bin. Yıllık ortalama nüfus artış hızı 1.9’dur. Hanehalkı ortalaması ise 4.3’dür. Bebek ölüm oranı binde 37’dir. Kimsesiz ve korunmaya muhtaç çocuk sayısı son 5 yılda arttı. Doğurganlık oranı doğuda yüzde 4.2, batıda ise yüzde 2’dir. Bin bebek başına düşen canlı doğumda oran doğuda binde 62, batıda binde 33’tür. Türkiye’de toplam doğurganlığın yüzde 11’i 15 - 19 yaş grubunda gerçekleşiyor. Türkiye’de çocuk annelerin oranı da yüksektir. 12 - 14 yaş arası evli olan kız çocuklarının sayısı 10.484’dür. 15 - 19 yaş grubunda evli olanların sayıları ise 463 bin 481’dir.
Türkiye nüfusunun yüzde 36’sı yoksuldur. Türkiye yılda kişi başına düşen 2600 dolar (2000) ile orta gelirli bir ülkedir. Gelir dağılımı adaletsizdir. Yeterli sosyal güvenlik ağları olmayışı yüksek işsizlik oranları ve enflasyon yüzünden başta çocuklar olmak üzere nüfusun 30 milyonu risk altındadır. Türkiye’de son 5 yıl içinde sosyal alanda yapılan harcamalarda sürekli düşme eğilimi olmaktadır. Yoksul aileler ülke genelinin ancak yüzde 6 payını kullanabilmektedir ve kişi başına yıllık gelirleri ise 500 doların altındadır. Türkiye’de son 10 yılda toplumsal gelişme, ekonomik alandaki gelişmelerin altında kalmıştır. Ekonomik büyüme açısından gösterdiği gelişmeyi insanî gelişme alanlarında gösterecek sosyal projelere yönelememiştir.
Türkiye çocuk sağlığı alanında ulusal hedeflere ulaşmaktan uzaktır. Bağışıklama, bebek ve anne ölüm hızı yanında malnütrisyon açısından standartlarını iyileştirmiştir fakat bu standartlar istenilen düzeyin altındadır. Hiç aşı olmayan çocuk sayısı yüzde 4’tür. 12 - 23 aylık bebeklerin ise yalnızca yüzde 41’i aşılıdır. Türkiye’de her üç çocuktan biri sağlıklı beslenemediği için gelişme ve büyüme bozukluğu içindedir. Türkiye genelinde sağlıklı tuvaleti olmayan hane halkı yüzdesi 31’dir. Sağlıklı içme suyu olmayan hane halkı yüzdesi ise 26’dır.
7 - 13 yaş arası okula kayıtlı olmayan kız çocuk yüzdesi 31, erkek çocuk yüzdesi ise 21’dir. Türkiye’nin okullaşma oranı ilk okul, yüzde 90, orta ve dengi okul yüzde 64, lise ve dengi okul, yüzde 50, yüksek okul, yüzde 18’dir. Okullaşma oranlarında önemli bölgesel farklılıklar söz konusudur.
4 - 18 yaşları arasındaki çocuk nüfusu içinde 1 milyon 100 bin özürlü çocuk bulunuyor. 45 bin görme, 130 bin işitme, 500 bin zihinsel, 300 bin hareket engelleri olan özürlü çocuklar için verilen eğitim ise yetersizdir. Özürlü çocukların okullaşma oranları yüzde 2 civarındadır. Özel eğitim dahil ilköğretimden yararlanan özürlü çocuk sayısı 28 bindir.
Türkiye’de 6 - 18 yaş grubundaki çalışan çocuk sayısı 6 milyon sınırına dayanmıştır. Çalışan çocukların ise yüzde 30’u okula gitmiyor. Sokakta çalışan çocuk sayısında son 5 yılda artış olduğu gözlenmiştir. Türkiye genelinde sokak çocuklarının sayısının 6 bin olduğu tahmin ediliyor. Türkiye’de koruma altındaki çocuk sayısı 16 bin 595’dir. Çocuğa karşı işlenen suçlarda son 5 yıldaki artış yanında çocukların işlediği suçlarda da artış olmuştur.
Türkiye’de çocuk ihmali ve istismarı giderek yaygınlaşıyor. Çocuk istismarının en yüksek oranını psikolojik ve fiziksel istismar türleri oluşturuyor. Örselenen, cinsel tacize ve şiddete maruz kalan çocuklara yönelik hak ihlallerinin izlenmesi yapılamadığı gibi çocuk istismarına yönelik projelerin uygulanmasına da başlanamıyor. Çocuklar reklâm, müzik ve gösteri dünyasında yoğun bir şekilde tecimsel yaklaşımlarla istismar ediliyor.
Görüldüğü gibi Dünyadaki mültecilerin önemli bir bölümü çocuktur. Mülteci çocuklar diğer mültecilerin yaşadıkları sorunların yanı sıra yaşları nedeniyle özel gereksinimlere sahiptir. Çünkü çocuklar dış etkenlere karşı daha duyarlıdır; hastalık, malnutrisyon ve fiziksel yaralanma riskleri erişkinlere göre daha fazladır. Çocuklar daha bağımlıdır; yalnızca sağ kalmak için değil psikolojik ve sosyal sağlıkları için de erişkinlerin sağladığı korunma, bakım ve duygusal desteğe gereksinimleri vardır. Çocuklar gelişme sürecindedir; bedensel, ruhsal ya da sosyal gelişimlerini kesintiye uğratan yaşantılar kimi zaman etkisini hayat boyu sürdürür. Şiddet, kayıplar, güvende olmama, ailenin ve sosyal yapının dağılması, besin, sağlık ve eğitim kaynaklarındaki kısıtlılık mülteci çocukların sıklıkla baş etmek zorunda kaldıkları güçlüklerdir. Bu nedenle mülteci çocuklara yönelik mülteciliğin ve çocukluk çağının dinamiğinin yanı sıra çocuk hakları göz önünde bulundurulmalıdır.
Türkiye mülteci/sığınmacı çocuklar için mevcut uluslararası ve ulusal düzenlemelere göre genel hükümler uygulanmaktadır. Türkiye Çocuk Hakları Sözleşmesini (ÇHS)1995 yılında uygulamaya koymuştur. ÇHS, kapsamında çocukların yaşama, katılım, korunma ve gelişim olmak üzere 4 temel hakları bulunmaktadır. Çocukların korunması, katılımının sağlanması, ayrımcılığa uğramaması ve yüksek yararının gözetilmesi konusu sorumluluğundadır.
ÇHS’nin 2. maddesine göre, taraf devletler, Sözleşmede yazılı olan hakları kendi yetkileri altında bulunan her çocuğa, kendilerinin, ana babalarının veya yasal vasilerinin sahip oldukları, ırk, renk, cinsiyet, dil, siyasal yada başka düşünceler, ulusal, etnik ve sosyal köken, mülkiyet, sakatlık, doğuş ve diğer statüler nedeniyle hiçbir ayrım gözetmeksizin tanır ve taahhüt ederler.
Türk ulusal mevzuatında çocuklarla ilgili önemli düzenlemelerden birkaçı; 2828 sayılı SHÇEK, 5395 sayılı Çocuk Koruma ve 222 Sayılı Öğretim ve Eğitim Kanunudur. SHÇEK Kanunu kapsamında, korunmaya muhtaç çocukların bakımı devlet tarafından yapılmakta ve ebeveynlerin çocuklarına bakmakta yetersiz kalması durumunda ayni ve/veya nakdi yardım yapılabilmekte ve evlat edinme gibi çözümler hayata geçirilmektedir. 5395 Sayılı Çocuk Koruma Kanunu ise, korunma ihtiyacı olan çocuklarla ilgili alınacak tedbirlerle, suça itilen çocuklarla ilgili uygulanacak güvenlik tedbirleri ve çocuk mahkemelerinin kuruluş, görev ve yetkileriyle ilgili hükümleri içerir. 222 Sayılı Öğretim ve Eğitim Kanununa göre çocukların ilköğretime devam etmesi zorunludur. Mülteci, sığınmacı çocuklar bulundukları illerde ikamet tezkereleriyle kayıt yapma, eğitime katılmak zorundadırlar.
Sığınmacı çocukların Türkiye’ye gelişi pasaportlu veya kaçak yollardan olmaktadır. Türkiye’ye Avrupa’dan gelen kişilerin sığınma talepleri, başvurunun yapıldığı İl Emniyet Müdürlüğü Yabancılar Şubesi aracılığıyla İçişleri Bakanlığı tarafından değerlendirilip sonuçlandırılmaktadır. Bununla beraber Avrupa dışından Türkiye’ye sığınma amaçlı gelen kişilerin başvuruları, birbirine paralel iki prosedüre göre değerlendirilmektedir. Avrupa dışından sığınma talep eden kişilerin, başvurularını, BMMYK (Ankara veya Van) ofisine ve ülkeye giriş yapılan ildeki Emniyet Müdürlüğü Yabancılar Şubesine yapması gerekmektedir.
Bu prosedür çocuklar için de aynıdır. Ancak çocukların sığınma başvuruları refakatli veya refakatsiz olmalarına göre ayrı değerlendirilmektedir. BMMYK, özellikle refakatsiz çocukların sığınma başvurularını çocukların incinebilir durumda olmalarından ötürü hızla sonuçlandırmaya çalışmaktadır. Refakatsiz çocuklara sığınma süresince Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK) tarafından koruma sağlanmaktadır.
Refakatli çocukların sığınma başvuruları, çocukların aksi yönde bir talepleri olmadığı sürece refakatinde oldukları yetişkinlerinkine bağlıdır. Eğer yetişkinin (anne, baba veya çocuğu gözetleyen, koruyan başka biri) başvurusu kabul edilirse çocuk mültecilik statüsü kazanır. Yetişkinin sığınma başvurusu kabul edilmezse çocuk da mültecilik statüsü kazanamaz. Eğer çocuk sığınma başvurusunun, refakatinde olduğu yetişkininkinden ayrı değerlendirilmesini isterse, bu talep değerlendirilir ve çocuğun başvurusu ayrı değerlendirilip karara bağlanabilir.
Refakatsiz çocuklar kendilerini koruyacak, gözetleyecek bir yetişkinin refakati olmaksızın sığınma arayan kişilerdir. 2828 sayılı SHÇEK kanunu hükümlerine göre refakatsiz çocuklar korunmaya muhtaç durumdadırlar. Bu yüzden refakatsiz çocuklar 12 yaşından küçükse çocuk yuvalarına yerleştirilirken 12 yaş üzeri çocuklar yetiştirme yurduna yerleştirilmektedir. Refakatsiz çocuklara vasi atanması ve yasal konularda çocuğu temsil edecek bir yetişkinin atanması devlet sorumluluğundadır.
Çocuk Hakları Sözleşmesinin 22. maddesine göre taraf devletler herhangi bir mülteci çocuğun, ailesiyle yeniden bir araya gelebilmesi için ana-babası veya ailesinin başka üyeleri hakkında bilgi toplamak amacıyla işbirliğinde bulunurlar. Bu madde özellikle ülkedeki karmaşa veya kaçış sırasında ailesinden haber alamayan çocuklar için büyük önem taşımaktadır.
2006 Genelgesine göre, refakatsiz çocuklarla mültecilik statüsünün belirlenmesine ilişkin yapılan görüşmede, psikolog ve sosyal çalışmacı bulundurulmalıdır. Aynı zamanda genelgede, görüşmede bulunan uzmanın raporunun dikkate alınacağı ve raporun İçişleri Bakanlığına iletileceği belirtilmektedir.
Refakatsiz çocukların yaşlarıyla ilgili belirsizlik olduğunda veya emniyet yetkilileri kişinin yaşının 18’den büyük olduğunu düşündüklerinde bu konuda kemik yaşı testi yaptırmaktadırlar. Kemik yaşı tespitinin nihai sonucu alınana kadar ilgili emniyet yetkililerinin, çocuklara barınma imkanı sağlaması gerekmektedir. Kemik yaşı testi sonucu kişinin yaşının 18’den büyük görülmesi halinde, kişi yetişkinlere uygulanan prosedüre tabi tutulur.
Kemik yaşı testi, yaşın belirlenmesi için yapılan bir tahmindir. Ne yazık ki kemik yaşı testi her zaman kişinin gerçek yaşını göstermemektedir. Kemik yaşının hata payı göz önünde bulundurularak, uzmanların, çocuğun yaşını belirlemek konusunda kararsızlık yaşaması, emin olmaması durumunda Çocuk Hakları Sözleşmesinde öngörüldüğü gibi çocuğun yüksek yararı göz önünde bulundurmalı ve yaş tahmini çocuğun lehine yapılmalıdır. Aynı zamanda çocuğun yaşının tespiti için sadece fiziksel özellikler değil, çocuğun psikososyal olgunluk düzeyi de aynı önemde göz önünde bulundurulmalıdır. Yaş tespitinde çocuk gelişim uzmanlarının, çocuk psikologlarının ve sosyal çalışmacıların görüşlerine önem verilmelidir. Çocuğun yaşının tespiti insan onurunu incitici olmamalıdır.
Ankara’daki Somalili mülteci çocukların sözleri hep aynı cümleyle başlıyor: "Bir gün evimiz basıldı. Annem, babam, kardeşlerim öldürüldü. Ülkeden kaçmaya karar verdim. Yalnızdım. Mülteci olmayı düşündüm. Yola çıktım. İtalya’ya gitmek istiyordum."
Somali dendiğinde insanın aklına açlıktan ölen bebekler, salgın hastalıklar ve felaket haberleri geliyor. Somali’de iç savaş halen binlerce kişinin çeşitli yollarla ülkeden kaçmasına neden oluyor. Kimi mülteci kamplarında yaşamlarını sürdürüyor, kimi de kaçak olarak gittikleri ülkelerde kendi ayakları üzerinde durmaya çalışıyor. Anne ve babalarını savaşta kaybetmiş Somalili çocuklarsa Ankara’da yaşam mücadelesi veriyorlar. Sığınmacılar ve Mültecilerle Dayanışma Derneği’nin desteğiyle, İngilizce ve Türkçe öğreniyorlar. Onların hikayelerini dinledik. İtalya diye yola çıkıp...
"Küçücük bir kamarada 50 kişiydik. Yol boyunca güneşi hiç görmedik. Dışarı çıkmamıza izin verilmiyordu. Bizi getiren bir yük gemisiydi. Mürettebatın yemeklerinden arta kalanlarla karnımızı doyuruyorduk. Yolculuğumuz ne kadar sürdü bilmiyorum. İtalya’ya gideceğimizi sanıyorduk. Ama Türkiye’ye geldiğimizi sonradan öğrendik. Yolculuğumuz 40 gün sürdü" Bu sözler 14 yaşındaki İ.D.’ye ait. Anne ve babasını iç savaş sırasında kaybetmiş. Somali’de yalnız başına kalmış. Somali’deki akrabalarının desteğiyle İtalya’ya gitmek için çabalamış. 40 günlük yolculuğun sonunda İtalya’ya değil, Türkiye’ye geldiğini anlamış. 6 aydır Ankara’da hayatta tek başına ayakta kalmaya çalışıyor. A.V.(16)
"Bir gün evimiz basıldı. Annem, babam ve kardeşlerim öldürüldü. Ben kurtuldum. Ülkeden kaçmaya karar verdim. Yalnızdım. Mülteci olmayı düşündüm. Yola çıktım. İtalya’ya gitmek istiyordum. Ama kendimi Türkiye’de buldum. küçücük bir kamarada yolculuk yaptık. Günlerce sürdü. Hatırlamıyorum kaç gün sürdüğünü. Kamaranın çoğunluğu çocuktu. Hastalananlar oldu. Ben de hastalandım. Türkiye’ye geldiğimde çok hastaydım. Şimdi sığınmacıyım. 8 aydır üçüncü ülkeye gitmeye çalışıyorum." A.R. (18)
"Annem ve babam evde öldürüldüler. Ben tek çocuktum. Yalnız kaldım. Anne ve babaları öldürülen çocuklarla birlikte mülteci olmaya karar verdik. İtalya’ya gitmemizi önerdi Somali’deki yetkililer. İtalya’ya gitmek üzere yola çıktık. İtalya yerine İstanbul’a geldik. İstanbul’dan Ankara’ya geldik. Birleşmiş Milletlerle görüştük. Şu an beklemedeyiz. Üçüncü bir ülkeye gitmeyi bekliyoruz. İngilizce ve Türkçe öğreniyorum. Yalnız değilim. Benimle aynı durumda olan arkadaşlarım var. En cok yapmak istediğim şey futbol oynamaktı. Onu da bu hafta sonu yapıyoruz. Bugün maç yapacağım için mutluyum." S.G.(15)
"Bir gün bir saldırı oldu. Annem ve babam öldü. Beni de taradılar. Tek bacağımı bu sırada kaybettim. Evimiz yıkıldı. Çaresizdim. Ne yapacağımı bilemiyordum. Mülteci olmaya karar verdim. İtalya yerine Türkiye’ye getirildik. Kötü bir yolculuktu. Birçok çocuk hasta oldu. Günlerce sürdü yolculuk. Açtık. Gemi çalışanlarının artığı olan yemekleri yedik. Ben de hasta oldum. şimdi burada İngilizce ve Türkçe öğreniyorum. Arkadaşlarımla vakit geçiriyorum. başka yaptığımız hiçbir şey yok. Üçüncü ülkeye gitmeye çalışıyorum" R.Z. (21)
Ankara’da sığınmacı olarak oturan çocuklar, İsveç, Norveç, Finlandiya, İtalya gibi Avrupa ülkelerinden birine mülteci olarak gitmek için bekliyorlar. Ankara’da devletin tahsis ettiği bazı kurumlarda ya da otellerde yaşıyorlar. Birleşmiş Milletler, üç ayda bir 15 bin YTL’lik ödeme yapıyor. Anne ve babaları olmadığı için arkadaşlarıyla ortak bir yaşam kurmuşlar. Sığınmacı ve Mültecilerle Dayanışma Derneği’nin desteğiyle İngilizce ve Türkçe dersleri alıyorlar. Dersleri Marta ve Elizabeth adında, Avusturya ve Fransa vatandaşı iki gönüllü öğretmen veriyor. İngilizce ve Türkçe öğrenmek hayatlarını kolaylaştırıyor. (HG/TK)
İşte Afganistan…
“Başkent Kabil’de 12 ayrı yerde mülteci kampları bulunuyor. Kampların bazıları 40-50, bazıları ise 70-80 haneli. Kabil’de kendi topraklarında mülteci olarak yaşayan yaklaşık 20 bin kişi olduğu tahmin ediliyor. Kamplarda yaşayan kadın ve çocuklar sağlıksız koşullar nedeniyle sık sık hastalanıyor. Kamplardaki mültecilere aralarında Türkiye’nin de bulunduğu çok sayıda ülke gıda yardımında bulunuyor, ücretsiz sağlık hizmeti veriyor ve kampların yaşam şartlarının iyileştirilmesi için çaba harcıyor.
Başbakanlık Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı (TİKA) Afganistan’da iç savaş nedeniyle komşu ülkelere sığınan ve daha sonra tekrar Afganistan’a dönmek zorunda kalan mültecilere destek vermeye devam ediyor. Bu çerçevede, 2007 yılında başkent Kabil’in hemen dışına konuşlanan ve 2174 ailenin yaşadığı ’Deşt-i Buthakta Kampı’na çeşitli yardımlarda bulunuldu. TİKA’nın, ’Deşt-i Buthakta Kampı’nda 1 adet su kuyusu açtığı, 500 adet çadır, 3 bin adet battaniye ve 6 kalemden oluşan (un, pirinç, kuru fasulye, şeker, yağ, çay) toplam 17,5 ton gıda maddesini mültecilere teslim ettiği bildirildi.
Yapılan yardımlardan son derece mutlu olan mülteciler, Türkiye Cumhuriyeti’ne ve TİKA’ya müteşekkir olduklarını ifade ederek, bu çapta bir yardımın bugüne kadar hiçbir kurum ve kuruluş tarafından yapılmadığını söylediler.
Kabil’de mülteci olarak yaşayan ihtiyaç sahibi Gulam Reza, AA muhabirine Pakistan’ın Peşaver kentinden 1,5 yıl önce geldiklerini anlatarak, ’Rus savaşı döneminde Peşaver’e gittik ve orada da çok ağır şartlar altında yaşadık. Bu olumsuz sürecin ardından Pakistan’dan da sınır dışı edilerek ülkemize geri gönderildik. Kendi ülkemde böyle mülteci durumunda olmamın burukluğunu yaşıyorum’ diye konuştu.
Savaştan önce de başkent Kabil’de yaşadığını ifade eden Reza, geldiklerinde evlerinin yıkıldığını gördüklerini, yaşayacak yer olmadığı için de rastgele bir yer seçerek, çadır ve çamur evlerde yaşamaya çalıştıklarını kaydetti.
Günlük geçimini sağlamak için hamallık yaptığını söyleyen Reza, "İş ayrımı yapmıyoruz. Ne iş olursa olsun çalışıyoruz. Dört çocuğum var. Onların sağlıklı bir şekilde yaşaması için çalışıyorum’ dedi.
AA muhabirinin, Başbakanlık Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı (TİKA) tarafından hazırlanan ’Türkiye Kalkınma Yardımları 2007 Raporu’ndan derlediği bilgilere göre Türkiye, yaptığı yardımlarda tarihi, coğrafi ve kültürel olarak yakın bağlarının bulunduğu Orta Asya, Doğu Avrupa-Balkanlar ve Orta Doğu ülkelerine öncelik veriyor. Türkiye’nin yardım yaptığı ülkeler, geniş bir coğrafyaya yayılıyor.
Geçen yıl Türkiye’nin kalkınma yardımlarından en çok payı 71,61 milyon dolarla Afganistan aldı. Afganistan’ı 69,56 milyon dolarla Kırgızistan, 42,81 milyon dolarla Kazakistan, 36,22 milyon dolarla Azerbaycan, 33,47 milyon dolarla Pakistan, 25,54 milyon dolarla Kosova, 19,84 milyon dolarla Türkmenistan, 15,86 milyon dolarla Bosna Hersek izledi.
Aynı yıl Türkiye’den, Gürcistan 7,84 milyon dolar, Moldova 7,56 milyon dolar, Ukrayna 7,56 milyon dolar, Özbekistan 7,25 milyon dolar, Tacikistan 6,90 milyon dolar, Arnavutluk 4,30 milyon dolar, Bangladeş 2,14 milyon dolar, Sırbistan 1,88 milyon dolar, Myanmar 1,37 milyon dolar, Karadağ 1,19 milyon dolar yardım aldı. Türkiye, Afganistan, Sudan ve Etiyopya’da TİKA koordinatörlükleri vasıtasıyla aktif olarak faaliyet gösteriyor. Irak ve Pakistan’da ise yardım faaliyetleri, Türk Kızılayı ve Türk sivil toplum kuruluşlarına aktarılan kamu fonları vasıtasıyla aktif bir şekilde yürütülüyor.”
Ama taşıma suyla değirmen dönmüyor. Onları dramı sona ermiyor. Yaraları bir türlü sarılamıyor.
İşte Filistin
“Kardeşlik ve yardımlaşmanın doruk noktaya ulaştığı Kurban Bayramı İslam dünyasında neşe içerisinde kutlanıyor. Başta Türkiye olmak üzere birçok ülkede kesilen kurbanlar, ihtiyaç sahiplerine adeta çifte bayram yaptırıyor.
Çocuklar sevindiriliyor, yaşlıların eli öpülüyor, ihmal edilen dostlar hatırlanıyor. Ancak bayramı huzur içerisinde geçiremeyen Müslümanlar da yok değil. Savaş sebebiyle topraklarından sürülenler mülteci kamplarında zor şartlar altında yaşam mücadelesi veriyor. Filistinli ve Iraklı Müslümanlar sığındıkları ülkelerde bin bir güçlükle hayatlarını sürdürmeye çalışıyor. Suriye’de kurulan mülteci kampında bayram yapan Filistinliler, yaşadıkları bütün zorluklara rağmen kapılarını çalan insanları acı kahve ikram etmeden göndermiyor.
Ülkelerinden zorla çıkarılan Filistinliler komşu ülkelere sığınmış durumda. Sadece Suriye’deki 25 mülteci kampında 600 bin Filistinli mevcut. Çoğu 1948 yılındaki büyük işgalde gelmiş. Kampların büyük kısmı Şam ve çevresinde. İlk zamanlar çadırlarda yaşayan mülteciler zamanla gecekondu mahalleleri oluşturMuş. Türkiye sınırına yakın Hol kampında Filistinlilerin yanı sıra 2003’teki işgalden kaçan Iraklılar da barınıyor. Suriye ile Irak sınırındaki Tenef’te yaşayanlar ise mülteci statüsüne bile sahip değil. Filistinliler ara bölgede Birleşmiş Milletler’in kurduğu çadırlarda kalıyor.
Suriye’deki en büyük mülteci kampı 200 bin Filistinlinin yaşadığı Yermuk. Şam kenarında küçük bir kaçak şehre dönüşmüş bu kamp. elektrik ve su dahil hiçbir altyapı hizmeti verilmiyor. Kamp sakinleri elektriği kaçak kullanıyor. Su ise tankerlerle taşınıyor. Temizlik ve sağlık sorunları had safhada. Felçli ve sakat çocuk oranı çok yüksek. Yaşlıların çoğu bakımsızlık ve Hastalık nedeniyle yatalak durumda. Genç nüfusun neredeyse tamamı işsiz. Bazı mülteciler Şam’da karton ve plastik toplayıp satarak evini geçindirmeye çalışıyor. Bir de diğer Müslüman ülkelerden gelen yardımlar var. Mülteci kamplarındaki en güçlü organizasyon Hamas’ın. Suriye’de İsra ve El Hayriye gibi yerel yardım kuruluşları da etkin. Türkiye’den ise İHH İnsani Yardım Vakfı buradaki mültecileri yalnız bırakmıyor. İHH bu Kurban Bayramı’nda da kurban kesip dağıttı.
Mülteci kamplarındaki zorlu hayat şartları çocukların bayram sevincini gölgeleyemiyor. Seyyar lunaparklar kurulmuş. Çocuklar elle çevrilen salıncaklarda doyasıya eğleniyor. Kamptaki en yaygın oyuncak silah. Her çocuğun elinde bir tabanca var. Filistinli mülteciler yaşadıkları sıkıntılara rağmen şükür duygusunu yitirmemiş. 12 bin kişinin kaldığı Handerun kampında yaşayan 85 yaşındaki yatalak Amina, "Şükürler olsun Rabb’ime." sözleri ile bizi karşılıyor. 1948’de gelmiş Suriye’ye ve hayatını bin bir sıkıntının içinde geçirmiş. İki odalı gecekonduda yaşayan 6 çocuk annesi Ğayfa İbrahim’in ise 5 ay önce evinin bir odası tüm eşyaları ile yanmış. Diğer odayı delinen depodan akan sular basmış. Tüm çaresizliğine rağmen Allah’a şükrediyor. Bayram günü Türkiye’den gelip kapısını çalan kardeşlerine teşekkür ederken geride kalanlara selam gönderiyor. Vatanları işgal altında olan mülteci Filistinliler diğer Müslümanların yardımlarını bekliyor.
Onların lunaparkı salıncak...
Vatanlarından sürülen Filistinli çocuklar, mülteci kamplarına kurulan ’seyyar lunapark’ta eğleniyor. Annelerin hali ise içler acısı. Altı çocuk annesi Gayfa İbrahim (yanda) 5 ay önce yanan iki odalı evinde karşılıyor bayramı. Her şeye rağmen dilinden şükür eksik olmuyor: "Allah’a hamd olsun."
Tabi burada da din öğesi öne çıkıyor. Tarikatlar Filistinlilerin dramını zehirlerini akıtmak saltanatlarını bir süre daha devam ettirmek için bir güzel kullanıyor. Sanki Avrupa’yı ve Amerika’yı şıhları değil şeytan soktu Ortadoğu’ya.
Buda ülkemizi parçalamak isteyen PKK Terör Örgütünün çocukları hangi yalanlarla doğudaki güvenlik güçlerimizin karşısına diktiklerinin belgesi bir ibret vesikası...
“Filistin’de siviller öldürülüyor diyen halkım, Birazcık yüzümüzü güneşin kavurduğu doğu coğrafyasına gidelim ve yaşanan acıları hep birlikte görelim. Ne kadar haberimiz var diye vicdanımızı sorgulayalım.
Gün geçmiyor ki yeni acılar yakamıza gül niyetine takılmasın! Beleğimize yazılıyor korku içinde…
Öfkesine hâkim olamayan kanlı silahşorlar takır takır Kürt çocuklar avında. Bu anaların acılarını derinden anlayabiliriz bilemiyorum. Bilen varsa bana da söylesin. Kafasını kaldırıp gökyüzünü göremeyen Kürt çocukların dramı bu! Uçurtma uçuramayan bu çocuklardan bir gelecek bekliyorsa anılıyor birileri!
Bu coğrafya mayınların kuşatmaların içinde, yaşamak ne demek bilir misiniz?
Gece olunca silah sesleriyle uyanan çocuklarım, korkularınız yatağımdan zıplatıyor beni
Sizde bilmeyi öğrenin halkım. Korku yanı başımızda durmadan bizi izliyor. Yeşil üniformalı adamların ansızın gelip kapılara dayandığı gecelerden kaçımızın haberi var? Sözde bizi korumaya kalkan hasta ruhlu insanlar yetiştirdik, öyle ki gözünü bile kırpmadan çocukları vuran tiplerdi bunlar! Birkaç kişiyi suçlu ilan etmekle yetmez. Toplum olarak vicdanımızı sorgulamadıkça, her yarın yeni bir ölüm.
On günü geçti sanırım, Hakkâri’de 23 Nisan çocuk bayramı gününde kar maskeli, ruh hastası bir polisin dipçikle komaya soktuğu çocuk yani (Seyfi turan) geldi aklıma (hiç çıkmıyor ki zaten) unutamıyorum, beynimde sanki. Gözlerine hapsetmiş öylece beni izliyor. Ya gaz bombasından kaçarken dereye düşüp ölen çocuk? Bana doğru kanat çırpıyor sanki. Ya Enes ata ve uğru kaymaz. Onlarda çocuktu, yaşları 12/13 esmer kara kuru Kürt çocuklarıydı. Biri babasıyla diğeri çatışmanın ortasında öldürüldü!
Kulakları sağır koltukları kabaran bu düzenin halka yaptığı zulmü gördükçe, ateş olup her yeri yakasım geliyor…Gün gelecek öldürdüğünüz çocukların benzerleri hesap soracak, hedefi olacaksınız. Size hesap soracak çocuklar doğuracak kadınlarınız! Utancınızdan boğazınız düğümlenecek.Kendi döktüğünüz kanda boğulacaksınız. Yüreğim İşgal altında hissediyor musunuz? Vurduğunuz çocukların gözyaşları içinizi acıtıyor mu? Yarı gecelerde uykularınız kaçırıyor mu? Benim kaçıyor, sabahlara kadar çığlıklarını duyuyorum! Ağlama Mezopotamya’m çocukların seni küllerinden inşa edecek. Yarınlarına mavi mutluluk giydirecek kadınların, çocukların”
Sanki o bebeleri alnından vuran bebek katili uzaydan geldi dersiniz.
İşte böyle mülteci çocukların durumu. Her gün daha büyüyen bir yara. Kanamalı hastalık gibi. Onları babalarının, dedelerinin doğduğu topraktan koparmak bir ağacı köklerinden ayırıp kurutmaktan farksızdır. İşin gerçeği de budur. Bu bir soy kırımdır aslında. Bu Avrupalı olmayan nüfusu azaltmaktır. Yasal soykırımdır mülteci çocukların hikayesi.
Mülteci çocukların dramını yarat sonrada git şefkat elini uzat. Kanlı elin sunduğu şefkat kan banyosundan başka bir şey değildir. Bu mülteci çocukların dramını katmerleştirmekten başka bir şey değildir.
Sen, hiçbir fidanı topraksız, hiçbir çocuğu vatansız, hiçbir insanı vicdansız bırakma Allahım!
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.