- 585 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
BİZE “BİZDEN” BAŞKA DOST YOK
Söz işe: “Boşluğumdan utanıyorum,” dedi.
İş söze: “”Seni gördüğüm zaman ne kadar hiç olduğumu anlıyorum,” dedi.-R.Tagore-
Bizler ne hikmetse dinlemeden ziyade konuşmayı tercih ediyoruz. Bu nedenle de birbirimizi anlamaz olduk.
Dün şair ve yazar arkadaşımla kahve içiyorduk. Bana sordu:”Oyunu kime vereceksin” diye. “Falanca partiye vereceğim” diye yanıt vermiştim.
Yanıtım onu oldukça şaşırtmıştı.
“Aa, hem de sen!..Hem de sosyal demokrat olan sen!” diye haklı şaşkınlığını sürdürürken bende ona sordum:
“Peki, Türkiye’de vazgeçemediğin üç önemli şey nedir senin için arkadaşım?”
Arkadaşım laik düşünceye sahip olduğu gibi Atatürk’ün kırmızı çizgilerinden de asla taviz vermeyen emekli bir öğretmendi. Önce derince bir soluk aldı, göğsünü şişirdi ve gözlerini hiç kırpmadan yanıtlamıştı sorumu:
“Bir bayrağım…İki Vatanım…Üçç Atatürk’üm..”
Gözlerim yaşarmıştı.
Çünkü aynı sevda yakıyordu sol yanımızı. Fısıldadım ona: “İşte bu nedenle o partiye vereceğim oyumu, çünkü bir bayrağım, bir Türklüğüm bir de Atatürk’üme vefam nedeniyle”
—
Şimdi gelelim canım Türkiye’m ve İnsanının genel durumuna:
Düşünen, paylaşımcı insan, neredeyse kendinin bile fark edemeyeceği kadar değerlerini günümüzde kaybetti. Yerini çıkar amaçlı siyasi ve ticari insan aldı. Sınırlarını ihlal eden bu tür insan manevi değerlerine sahip çıkmaya çalışan insanı da düşünsel etki alanına alamasa da ekonomisini alt üst ederek, güncel fakir düşürdü. Yani sınırlı amaca sahip kişi değerlerini git gide terk etti. Bu belirli bir safhaya ulaştı.
Teknolojinin süratle ilerlemesiyle de bu süreç müthiş bir paye ve güç kazanarak insanın doğasını neredeyse alt üst etti.
İnsan ruhuna ve insani değerleri hiçe sayan ve hiç değer vermeyen ruhsuz gölgeler çoğaldı. Merhamet ve yardımseverlikse yerini vurdumduymazlığa bırakırken, katılımcılık, paylaşım ve üretimse yerini hızla tüketmeye ve atalete bıraktı. Bu da demirden bir pençe gibi hayatımızı kıskıvrak yakalayıp biz Türk insanını maddi ve manevi fakir düşürdü. Kısacası, şimdilerde Türk İnsanı öz değerlerini yitirmiş durumdadır.
Buna en basit bir örnek verilecek olursa, aileden başlamak gerekiyor. Çünkü ne evlat anayı-babayı tanıyor ve sayıyor, ne de ana-baba evladı seviyor ve sahip çıkıyor. Büyük küçük her insanda saygı ve sevgi katsayıları minimal düzeylere indi. Çekirdek aile yapısındaki bu hızlı değişen olumsuzluk ve duygusal erozyon ise yerini hızlı tüketiciye bırakırken “ruhsuz” kimlikler artıyor.
Milli bayramlarımız ve dini bayramlarımız eskiden nasıl kutlanırdı?
Yüreklerimiz coşkuyla kabarır, tek bir yürek olmayı bilirdik.
Büyüklerimizin ellerini öpmek için saygıyla eğilmeyi bilirdik.
Büyük- küçük her Türk insanı bayram yerlerine koşar “milli ruhu” pozitif bir inançla doldurmayı bilirdik.
Ya şimdi?
Korkuyoruz.
Tek yürek olmak yerine yüreklerimizde “acaba biri bomba koyar mı?”
“Ya kalabalıkta başımıza bir şey gelirse?” kaygıları ile sokağa dahi çıkamaz olduk.
Her insan şuna eminim ki, son zamanlarda şu soruyu soruyor:
“Peki, ne olacak halimiz?”
“Ne olacak halimiz?”
Sonuç bir felaket; milli değerlerimiz zafiyet geçirmekte ve atomun çekirdeği gibi parçalanmakta. Her insan adeta bir “canlı bomba” gibi ortalıkta dolaşıyor. Dokunsan ağlıyor, söylesen seni yanlış anlayıp, sesini yükseltip, tartışma çıkartıyor, vb.
Adaletin terazileri “asliye hukuk” ve “sulh hukuk” dosyaları ile dolup, taşmakta.
Önceden mahkeme salonları küçüktü, şimdi ise “adliye sarayı” oldu. Suçlular çoğaldı.
Hastaneler önceden vakıftı, her insan rahatça tedavi olur evinde bile bakımı sağlanırdı, şimdi ise bir yatakta iki hasta yatar, taburcu olurken senet imzalar hale geldi.
Okullarımız Milli Eğitimle daha bir kaliteli, eğitsel ve daha bir güvenceli iken şimdi yerini özel dershaneler alır oldu.
Ne de doğru söylemiş bir uzak doğulu;
“ Bir ülkede; adliye merdivenleri yosun tutmuş ise, hastane merdivenleri aşınmamış ise, okul merdivenleri yeni ise, o ülkede HUZUR var demektir.”
Peki, ne yapmalı ve nasıl bu anaforlu süreçten kurtulabilmeliyiz?
Ulu önderimiz, sevgili Atatürk’ümüz bize bu konuda ışık tuttuğu halde görmezlikten geldik. Onun yürekten TÜRK halkına seslenişini nasıl unuturuz nasıl?
“Ey, Türk Gençliği, muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur.”
Nasıl yüceltmiştir bizi? Nasıl onurlandırmıştır, Türk kimliğimizi? Nasıl yüreklendirmiştir, yedi düvele karşı bizi?
Ne çabuk unuttuk, unutturmaya çalıştık? Tarihimizi silebilir miyiz?
Bu kadar kolay mı, binlerce şehitlerimizin döktüğü kanın faturasını, unutmak?
Onlar canlarını vermediler mi, bu VATAN toprağı ve TÜRK insanı için?
Şimdi BİZİ, BİZE kırdıran bu ruhsuz dış mihraklar nasıl da mutlular. Ya biz. Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Alevi, Türkmen, Boşnağımızla bir arada asırlardır yaşamadık mı? Bundan sonra da yaşamak çok mu zor?
İnsanlık uğruna kalkıp herkesi uyarmalı, milli duygularımızın ne kadar değerli olduğunu hem evlatlarımıza hem insanlara anlatmalıyız.
Korkumuzun gömleğini çıkartıp, “susmayı” değil konuşup, anlatarak birbirimizi saygıyla dinleyip, “anlamaya” çalışalım.
Çünkü, bize “BİZDEN” başka dost yok. Gerisi laf-ı güzaf.
Sevgi ve saygıyla.
Emine Pişiren/Edremit-Akçay/04.12.2008
YORUMLAR
Sevgili Fikret TEZAL,
Tepkilerimiz, öfke ve kırılganlığımız aynıdır. Benim anlatmak istediğim "BİZ" dir. Başımızda bizi yönetenleri seçen kim?
BİZ değil miyiz?
İnsanlar seçimlerini, içlerinde var olan değerlere göre yaparlar. Eğitim ve Öğretimdeki sizin de gördüğünüz gibi zafiyet geçirmektedir.
Ülkemiz dış mihrakların eline teslim edilince bizlerden istenilen onların çıkarları olacaktır.
Bugün hastaneye gidip de "ben kaza geçirdim, iki gözümü kaybettim, ama param şu kadar" denilecek ve size o paranız kadar sağlık hizmeti verilecek. Olacak iş mi?
Yazıma gösterdiğini hassasiyetinize ve yorumunuza teşekkür ederim.
Sevgi ve saygılarımla...
Sevgili İbrahim EROĞLU,
Makale sayfamı ziyaretiniz ve yorumlarınızla şereflendirdiniz. Çok teşekkür ederim, kalem dostum.
Sevgilerimle.
Ekmekten vergi almak, içme ve kullanma suyunu lüks sayıp ona göre vergi almak, tüketilen her maldan akstra eğitime katkı payı alıp sonra da devlet okullarını adeta bitirip insanları özel okullara yönlendirmek..Üstüne üstlük dersanelere mahkum etmek...20- 30 yıl prim ödeyip emekli olan insanın hala sağlık hizmetlerinden para ile yararlandırılması....Bütün bunlar bu ülkenin içler acısı durumudur...Parası olamayanın okuyamadığı ve sağlık hizmetlerinden yararlanamaması bir sınıfın diğer bir sınıfa hükmetmesi ve günden güne ezip bitirmesi anlamını taşır. Çünkü sağlıksız ve eğitimsiz olanlar ezilmeye ve yok olmaya mahkum olurlar..Fakat yoksdullar bitince zenginlerin hali ne olacak diye de sormak gerekiyor aslında...
Milli değerlerimize gelince ; onları da suistimal edip daha bir güzel eziyorlar işte...
Şimdi BİZİ BİZE kırdıran bu ruhsuz dış mihraklar nasıl da mutlular. Ya biz. Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Alevi, Türkmen, Boşnağımızla bir arada asırlardır yaşamadık mı? Bundan sonra da yaşamak çok mu zor?
İnsanlık uğruna kalkıp herkesi uyarmalı, milli duygularımızın ne kadar değerli olduğunu hem evlatlarımıza hem insanlara anlatmalıyız.
Unutmayalım:
Çünkü, bize "BİZDEN" başka dost yok.
...........
GÜNÜN YAZISIYDI DOST...
MÜTHİŞ GÜZELDİ
DERSTİ
GERÇEĞİN TA KENDİSİYDİ..
SİZİN GİBİ DEĞERLİ AKLEMELRİN VE KOCAMAN YÜREKLİ BEYİNLERİN ÇOĞALMASI DİLEĞİYLE...