- 812 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
Emperyalizm ve İrtica - PKK Üçgeni
Uzun yıllar emperyalizmin sinsi saldırılarına maruz kalan ülkemiz, bu planlı, yaygın sosyolojik saldırıların acı sonuçlarını net olarak gördüğünde, doğal bir refleksle direnç mekanizmalarını harekete geçirmiştir.
Kurumlarıyla direnen bir ülke olmamıza rağmen, işbirlikçi siyasiler, yabancı sermayelerce desteklenen medya grupları, bazı sivil toplum örgütleri, kışkırtılmış etnik gruplar ve dini tarikatlar marifetiyle, yabancı emellerin büyük ölçüde başarı elde etmiş olmaları su götürmez bir gerçek olarak karşımızda durmaktadır.
Dünyanın önde gelen sosyologlarının, toplum mühendislerinin sabırlı ve ciddi çalışmaları sonucunda varılan nokta, ülkemiz açısından çok hazindir. Öyle ki; insanlarımızın hatırı sayılır orandaki bir kesimi, farkında bile olamadan, kendi ülkesine ve onun silahlı kuvvetlerine karşı düşünsel olarak cephe almış ve hıyanetin maşası konumuna getirilmiştir.
Bunu aşağıda örnekleriyle ele alacağız ancak; özellikle dikkat çekmeye çalıştığım nokta, mevcut durumun gerek sınır ötesi operasyon ihtiyacına cevap verme, gerekse içte kutuplaşmaların derinleşmesinden önce bunun önlenebilmesinin mümkün olabileceğidir.
Türk kamuoyunu oynanmakta olan oyun hakkında bilgilendirmek, işbirlikçi grupları kamuoyuna teşhir etmek ve yargı organlarını süratle harekete geçirerek belli odakların faaliyetlerinin kısıtlanmasını sağlamak, akla gelen ilk çözüm yöntemleridir.
Ulusal Anlamda Hıyanet (Vatan Hainliği)
Vatan hainliği; yabancı unsurların emellerine hizmet eden her türlü tavır, davranış, söylem ve eylemler ile ülke milli değerlerinin karşısında duruş sergilemek şeklinde tanımlanabilir.
Yukarıdaki tanıma uygun tavır, davranış ve söylemlerin ne şekilde yaygınlaştırıldığına ve sıradan hale getirilerek ülkemizde insanlara nasıl kanıksatıldığına ışık tutması bakımından bu konuyu biraz irdelemek gerekmektedir. Zira, benzer tutumda olan insanlarımızın büyük çoğunluğu, iç içe geçmiş kavramların ayırdını sağlıklı olarak yapamamakta, böylece ülke çıkarlarına aykırı durumunu muhafaza etmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti; demokratik, laik, sosyal hukuk devlet yapısı ve bölgesinde caydırıcı silahlı güce sahip, çağdaş bir ülkedir.
Bulunduğu coğrafya itibariyle enerji yolu üzerinde bulunan ve Ortadoğu, Asya ile Avrupa arasında köprü konumundadır. Ayrıca yer altı ve yer üstü doğal kaynakları (Bor, Toryum vs.) bakımından zengin topraklara sahiptir. Bütün bunlar, emperyalistlerin, ülkemize karşı ilgilerini neden sürekli canlı tuttuklarına ilişkin yeterli gerekçelerdir.
Kendi ifadeleriyle ‘’Türkiye, Türk’lere bırakılmayacak kadar değerlidir’’ sözü, yaşadığımız olumsuzlukların sebeplerine ışık tutmaktadır. Batılı ülkeler ve ABD, Türkiye’yi kendi ifadeleriyle tanımlamakla yetinmemekte, sıkı bir faaliyeti büyük bir iştahla sürdürmektedirler.
Cumhuriyet tarihimizde yabancı unsurların etkisiyle, dinsel söylemlerin siyasi rant malzemesi olarak kullanılmaya başlanmasından sonra, siyasi arenada emperyalist emellere hizmet dönemi de fiilen başlamıştır. Ancak, gerek laiklik ilkesinin tavizsiz uygulanıyor olması ve gerekse çağdaş hukuk sistemi, söz konusu söylemlerin zihinlerde meydana getirdiği tahribat dışında güncel hayata yansımasına engel olmuştur. Engel olamadığı şey; zihinsel tahribatların uzun vadeli etkilerinin kökleşerek günümüzdeki fiiliyata dönüşen çarpık düşüncelerin zeminini hazırlamasıdır.
Yüzde 99 gibi halkının büyük bir oranının Müslüman olduğu ülkemizde misyoner projelerin dayatmasıyla İslamiyet’i kökten tasfiye amacı güden bir ılımlı İslam modeli gündeme getirilmiş ve tarikatlar aracılığıyla insanlarımıza sınırı belli olmayan ölçüde din pompalanmaya başlanmıştır. Her bireyi dindarlıktan çıkartıp bir din adamı görüntüsüne sokma çabaları başarıya ulaşmış ve şimdilerde dinci olarak tanımlanan ucube bir din yaklaşımı ortaya çıkmıştır. İnsanlara hizmet görevi üstlenen din, artık hizmet alan bir kavrama dönüşmüştür. Öyle ki; din adına insan boğazlamak, yine din adına 1993 yılında yaşanan Sıvas Madımak otelinde de görüldüğü gibi tekbir nidaları eşliğinde insanları diri diri yakmak sıradan hale gelmiştir. Oysa bu tarz girişimler hiçbir semavi dinin hoş karşılayabileceği eylemler değildir.
Ortaçağ zihniyetiyle yorumlanan din kavramı, ulusal bilincin önüne geçirilerek birlik bilincinin yok edilmesi amaçlanmıştır. İslam’ın en çağdaş yorumuyla yaşandığı bir coğrafyada bağnazlığa yöneliş, ülkede istikrarsızlığı beraberinde getirmiştir. Yine geçmişte olduğu gibi hilafet meftunları türemiş, bütün çağdaş devlet kurumları hedef olarak gösterilmiştir. Cumhuriyet tarihimize ilişkin çarpıtılmış alternatif tarihi bilgilerle insanlarımızın kafası karıştırılmış ve emperyalizmin en büyük projelerinden biri olan BOP projesinin uygulamadaki seyri ile enteresan bir eş zamanlama dikkate değer hal almıştır.
Ülkemizin aleyhinde faaliyet gösteren dış ve iç unsurların hedef aldığı değerlerimizdeki ilginç benzerlikler bu eğilimin ortak kaynaktan beslendiğine dair önemli ip uçları vermektedir.
Dış unsurların beklentileri, talepleri ve bazı söylemleri
AB’nin talep ve söylemleri :
Avrupa Birliği üyelik sürecinde sıkça işittiğimiz bazı söylemler açıkça çifte standart boyutunda ve ülkemizin yaptırım gücünü yok etmeyi hedeflemiş söylemlerdir. Daha fazla demokrasi söylemlerinin altında yatan isteklerin kamuoyunca yaygın olarak bilinen örneklerini kısaca sıralayacak olursak;
· T.C Anayasasının 301. maddesi kaldırılmalıdır.
· Türkiye Cumhuriyeti etnik mozaik yapısını dikkate alarak demokrasisini bu temel üzerinde yeniden şekillendirmelidir.
· Devlet, kapsamlı özelleştirmelerle ticari hayattan çekilmelidir.
· Devlete karşı silahlı eylemler içinde olan gruplara daha müsamahalı davranılarak insan hakları ihlalinden şiddetle kaçınmalıdır.
· Dinsel özgürlüklerin önündeki engeller kaldırılmalıdır.
· Türk Silahlı Kuvvetleri küçülmelidir.
· Atatürk’ün devlet kurumlarında bulunan resimleri kaldırılmalıdır.
· İMF ile ekonomik işbirliğine devam etmelidir.
· AB’nin bütün değerlerine saygılı olmalıdır.
· Türk askeri Kıbrıs’ta bulundurduğu askeri varlığına ivedilikle son vermelidir.
· Ulusalcı akımlarının önüne geçilmelidir.
· Türkiye su kaynaklarının denetimini birleşmiş milletlere devretmelidir.
Anayasanın 301 maddesi ne demektedir ;
Yaygın olarak bilinen bu talepler açıkça ulusal bütünlüğümüzü hedef almaktadır. Anayasamızın 301. maddesini kaldırmak isteyen AB ülkelerinin hemen hemen hepsinde benzer yasa bulunurken bizden bu yasayı kaldırmamızı istemeleri düşündürücüdür.
‘’MADDE 301. - (1) Türklüğü, Cumhuriyeti veya Türkiye Büyük Millet Meclisini alenen aşağılayan kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini, Devletin yargı organlarını, askeri veya emniyet teşkilatını alenen aşağılayan kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Türklüğü aşağılamanın yabancı bir ülkede bir Türk vatandaşı tarafından işlenmesi halinde, verilecek ceza üçte bir oranında artırılır.
(4) Eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz.’’
Mozaik Türkiye ;
Ülkemizde alt kimlik, üst kimlik tartışmalarıyla kamuoyunun gündemine gelen mozaik kavramı batılılarca dayatılan etnik farklılıklara dikkat çekmeye yönelik bir çabadır. Yani toplumu etnik kökene göre ayrıştırma amaçlanmaktadır. Oysa, uluslar arası genel kabul görmüş mozaik nüfus tanımında, bir ülkenin toplam nüfusunun en az yüzde otuz beşlik oranı kadar farklı etnik yapı şartı aranmaktadır.
‘’
Türkiye’de Etnik Nüfus Dağılımı
Etnik Kimlik Nüfus Oran %
Türk 66.600.000 90.00
Kürt 5.000.000 6.76
Zaza 800.000 1.08
Arap 800.000 1.08
Çerkes 300.000 0.41
Laz 200.000 0.27
Diğer 300.000 0.41
Toplam 74.000.000 100.00 ’’
Bu tabloda da görülmektedir ki, Türkiye Cumhuriyeti nüfus yapısı olarak mozaik olma özelliği taşımamaktadır.
Diğer maddeleri tek tek örnekleyerek izah etmek yerine, benzer talepleri yinelemenin de ötesinde daha net bir şekilde her gün hiç aksatmadan manşetlerinden Türkiye Cumhuriyeti’nin silahlı kuvvetlerini karalayan asılsız haberlerle bu yüce milletin kafasını karıştıran hıyanet ehli medya gruplarını örnek göstermekle yetineceğim.
Öylesine bir karalama kampanyası başlatılmıştır ki, hemen hemen her ortamda ülkemizin milli değerlerini hedef alan yazılar çarşaf çarşaf boy göstermekteler. Vatan hainliğini bir yaşam felsefesi haline getirmiş bu insanların eninde sonunda cezalandırılacaklarından kimsenin şüphesi olmamalıdır.
Bölgemizde yaşanan olaylara gözlerini kapayan bu cenah, açıkça düşmanla işbirliği içindedirler. Tarihin hiçbir döneminde, hiçbir millet, kendisine yönelik hıyaneti affetmemiştir. Bizim milletimiz de affetmeyecektir.
Her gün vatan uğruna şehit olan gencecik insanlarımızın bu haklı ve kutsal mücadeleleri sonuçsuz kalmayacaktır. Türk milletinin sert tokadı, bir kez daha hem emperyalizmin hem de yerli işbirlikçilerinin ensesinde patlayacaktır.
Saygılarımla...
Tamer Duran
YORUMLAR
Ülkemizin kuruluş felsefesini içine sindirememiş ve bu felsefenin açmiş olduğu yoldan nasiplenememiş siyasetçilerimiz olduğu sürece işimiz zor.
"Tarihi yazanlar yapana sadık kalmalıdır."
Bizim en büyük eksikliğimiz budur...
Türkiye Cumhuriyeti Tarihini yeniden okumayı öneriyorum herkese, onu iyi anladığımız zaman günümüz sorunlarına çözümleri bulabilecek ve kendimizi geliştireceğiz...
Kutluyorum...
Saygılarımla...