- 6993 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
Türkan Saylan Hristiyan’mış, ya Fetullah Gülen Kimdir?
“Çamur at izi kalsın” mantıǧıda bir çok alanda olduǧu gibi başkasını küçük düşürmede, gerçek olmayan hayali uydurmalarda insanların biribirin karalamak için kullandıkları bir yöntemdir. Hele bu yöntem asırlardan beri insanların beyinlerine yerleştirilmiş ve süreç içinde, bin türlü dalevere, sahtekârlık dümenleriyle azınlıǧın da çoǧunluǧa hakimiyeti saǧlanmışsa gelde bu pirincin taşını ayıkla… Gaddar Osmanlı’da şeyhülislam binbir türlü yalan fetvalarla önce binlerce Aleviyi, sonrada diǧer etnik grupları temizlemek için kolları sıvamışlardır. Cumhuriyet döneminde de hiçte küçümsenmeyecek tehlikeli yaklaşımlar vuku bulmuştur rejimi devirmek ve yeniden osmanli vari devşirme bir despotluǧa geçmek için. Menemen olayı, Şeyh Sait İsyanı, 6, 7 Eylül olayları bunlara en uygun örneklerdir.
Ülkemizde ki, son gelişmelerde 21. Yüzyılın başında aşaǧı ykarı buna eşedeǧer bir paralellikte yürümektedir. 1940’lı yıllarda bir avuç olan tarikatlar bugün artık ülke yönetimini ele geçirmiş, parlamentonun hemen hemen yüzde sekizenine yakını bu tarikatların gizli ve açık müritleri cumhurbaşkanlıǧını, başbakanlıǧı, bakanlıkları, emniyetin büyük bir kısmını işgal etmiş ve etmektedirler. Hatta Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılıǧı şu anda iktidarda olan partiyi gerekli delilleri toplayarak kapatmak istemiştir. Bu kapatma davasında ana fikir olarakda şu ortaya çıkmıştır: “Bir partinin iktidarda olup, parlamentoda gerekli çoǧunluǧu saǧlaması demek, onun rejim için tehlikesiz olduǧunu kanıtlamaya yetmez” gerçeǧini kamuoyuna duyurmuştur. Arkasından da “ergenekon” denen bir hayalvari, uydurma, düzmece tutanaklarla ne kadar iktidar partisi karşıtı varsa bir kaç suçluyla beraber toplatılarak cezaevlerine doldurulmuşlardır. Aslında cezaevinde olmasi gereken asıl suçlular; parlamentoda, devletin en üst kademelerinde, haklarında yüzlerce dolandırıcılık, rejim düşmanlıǧı davası açılanlarda simdi ellerini sallayarak, sabahların erken saatlerinde tutuklananlara ıslık çalarak gülmektedirler. Deniz Feneriyle ilgili herhangi bir adımda bugüne kadar atılmamıştır. Çünkü suçlular devletin en üst kkademesindeki pis hırsızlar oldukları için, pisliǧi temizleyecek hiç kimse yoktur simdilik.
Bu ergenokon denen olaylarda gerçi yılların katillerinden bir kaç kişiyi artık devlette herhangi bir görev ve yetkileri kalmadıǧı için ve suçlarıda ayyuka çıktıǧı için içeri almışlardır. Bunu fırsat bilen AKP düzenbazları Cumhuriyet’in revanşını almak için her fırsatı deǧerlendirmişler ve deǧerlendirmektedirlerde… Bunlardan biriside bilim ve cumhuriyet kadını olan saygıdeǧer Türkan Saylan’dır Peki kimdir? Bu bizim, kendini bilime adamış ablamız, annemiz, öǧretmenimiz, profesörümüz. O bir insandır her seyden önce, içimizden çıkan ve kendini bilime vererek binlerce insana yardım etmek isteyen. Bir öǧretmendir o, günümüzde binlerce cumhuriyet aşıǧından birisi olarak, bir kadındır, aydındır ve yaptıkları kamuoyunun gözleri önünde ceryan etmektedir. Gizli, saklı, korkacak hiç bir şeyi olmayan milyonlardan birisi. Hırsız deǧil, soyguncu deǧil, rüşvet yememis, ihaleye fesat karıştırmamış, hazineden milyarları cukkalayıp cebe indirmemiş, oǧluna veya kızına düǧününde otuz kilocuk altın takmamış bir insandır. Ha, ama, maalesef bunlar bugün iktidarda olanlar için yetmiyor. Yani dürüstlük bir suçtur bu sistemde, bu iktidarpartisi icin, bu 1950’lerden beri hırsız Menderes’in takipçileri olanların bu ülkeye bıraktıkları kötü yönetim şeklinin gazabına uǧrayanlardan sadece biridir. Türkan ablamızın sözde çok büyük bir suçu daha vardır, gerici basına göre. Bu ablamız hıristiyanmış. Varsın olsun efendim demez, bu kendilerin ne olduǧunu bilmeyen hödükler. Varsa yoksa suçlama, suç bulamazsan, “çamur at izi kalsın” kampanyasıyla incitilmek istenen ruhununu hümanist duygularla bezemiş bir bilim adamidir bu ablamız.
Şimdi bu ablamızın kimliǧine haddim olmadan bir göz atalım: 13 Aralık 1935 günü İstanbul’da dünyaya geldi. Cumhuriyet döneminin ilk mütahhitlerinden Fasih Galip Bey ile evlendikten sonra Leyla adını alan İsviçreli Lili Mina Raiman çiftinin beş çocuğunun en büyüğüdür. 1957’de evlenmiş, iki oğlan çocuk annesi olmuştur. Biri grafiker diğeri hekim iki oğlundan iki torunu vardır. 1968 yılında İÜ İstanbul Tıp Fakültesi Dermatoloji Anabilim Dalı’nda Başasistanlığa başlamıştır. 1971’de İngiliz Kültür Heyeti’nin bursuyla İngiltere’de ileri eğitim görmüş, 1974 de Fransa’da 1976’da yine İngiltere’de kısa süreli çalışmalar yapmış, 1972’de doçent, 1977’de profesör olmuştur. 1982 – 1987 yılları arasında, İstanbul Tıp Fakültesi Dermatoloji Anabilim Dalı Başkanlığı’nı, 1981 – 2001 yılları arasında İstanbul Tıp Fakültesi Lepra Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürlüğü’nü yürütmüştür. 1990’da oluşturulan “İÜ Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi”nin kuruluşunda görev almış ve 1996’ya kadar Müdür Yardımcılığı ile Kadın Sağlığı derslerinin koordinatölüğünü yapmıştır. Dermatoloji kliniğinin öğretim üyesi olarak 2002 yılı sonuna kadar çalışmış ve 13 Aralık 2002 tarihinde emekli olmuştur. (Alıntı)
Çaǧdaş Yaşamı Destekleme Derneǧi’ni 1989’da, bir grup Atatürkçü aydın tarafından devrim yasalarını ve laik düzeni koruyup geliştirmek amacıyla oluşturulan bu dernegin krucularından birisi olduǧu gibi halende genel başkanlıǧını yürütmektedir, hastalıǧına raǧmen. Bu saygıdeǧer profesörümüz “Cumhuriyet Mitingleri’ni”de organize edenlerden birisidir. Sayın Sayan’nın bu mitinglerde savunduǧu görüş: “ne darbe, ne de şeriat”
şiarını savunarak gerçek kimliǧini ortaya koymuştur. Onun herhangi bir dine ait olması veya olmaması onun kişiliǧini belirlemez. Biz Türkler’de katliamlara uǧrayarak müslüman olduǧumuz, kan dökerek yayıldıǧımız yerlerden, sonra arkamıza bakmadan kaçarak geri geldik. Bir de Türkiye Milli İstihbarat Teşkilatı Türkan Saylan hakkında rapor hazırlamış. Bu teşkilatın yaptıǧı karanlık işleri herkes bildiǧi için, bir kaç gerici ve saǧcının elbetteki bu rapor hosuna gidecektir: Yok Saylan batılı şirketlerin misyoneriymiş, yok bilmem neumi gibi karalamalar doǧruları savunanları yıldırmaǧa çalışmaktan abşka bir şey deǧildir. Yok boşanmış, yok iki defa evliymiş, yok koca, eş ve aile kavramına yabancıymış, mış, mış, … mış, mış. Siz kendinize bakın gerici güruhlar, yeti yaşındaki dinci yobazlar, çember sakallı tecavüzcülerin resmi olarak haddi hesabi yoktur. Hatta onların bir çokları 14 – 15 yaşlarındaki kızları ikinci eş olarak, yaşları resmi olarak büyütülmeden de evlendikleri için aslında tecavüz suçundan yargılanmaları gerekir bu dümbüklerin.
Şimdide bunların taptıǧı ortaokul menu olan Fetullah Gülen’in kimliǧine bir göz atalım. Buyurun buradan yakın sigaralarınızı. Bu adamın yaptıkları misyonerlik deǧil, hayırseverlikmiş. Dünyanın hemen hemen her kıtasına ihraç edilmeye çalışılan gericiliǧi, din bezirganlıǧını saymayanlar, “iǧneyi kendilerine, çuvaldızı başkasına batırsalar” iyi edeceklerdir. Belkide o zaman kirlenmiş ruhları bir nevide olsa pislikten arınacaktır bunların. O halde buyurun beyler: “Anakara Emniyet Müdürlüǧü’nün hazırladıǧı Gülen Raporunda aynen şu bilgiler aktarılmaktadır: ’Ermeni olan dedesinin Pasinleri İbrahim bey’in hizmetkarlıǧı yaptıǧı yıllarda, Rus işgali sırasındaki Ermeni ayaklanmasında İbrahim bey ve ailesi Ermeni hizmetkarlarının tasallutuna uǧrayınca, İbrahim bey hizmetkarını ve onun ailesinin bir bölümünü öldürür. Ardından, intihar eder. Olaydan saǧ kurtulan Fethullah Güle’in babasi, 18-19 yaşlarındayken, İspire gelir ve yerleşir. Fethullah GÜLEN: Müslüman adı alır ve bir Türk kızı ile evlenir. Gülen’in babasının, “öyle bir evlat yetistiriyorum ki, bunları kendi dinleri ile vuracak’ dediǧi de rivayet olunur”. (E.M.H., 2 Haziran 1999) Cumhuriyet’ten Deniz som, 16 haziran 1999 tarihli’ Vaziyet’te okuyuculardan Veli Yildırım’ın aǧzından şu bilgileri aktarıyor: “ABD’de Turkiye’deki “Sızintı” Dergisinin karşılıǧ olan ’The Fountain’ isimli bir dergi var. Bunu Washington’da ki Katolik Üniversitesi’nden Cizvit papazi Sidney Griffith ve Abdulaziz Sachadina. Bunlardan Griffith, bir ara Gülen’i New Jersey’de ziyaret etmiş. Sachedina ise Tanzanyada doǧmuş; Hindistan, İranve Kanada da okumuş; Şiilik davasında hizmet için uzun yıllar ABD, Kanada, Ürdün, Pakistan ve Afrika-Avrupa ülkelerinde ders vermiş; halen de Virginia Üniversitesi’nde profesor olarak görev yapan bir kişi. Sachedina, mesaisinin bir bolumunu ABD’deki Stratejik ve Uluslararasi Arastirma Merkezinde (CSIS) “din, politika ve insan hakları uzmanı olarak çalışmaya ayırmış; aynı zamanda, Mehdilik konusunda uzman kabul ediliyor ve bu konuda ki konferanslariıla da tanınıyor. 1962’de Georgetown Universitesi bünyesinde kurulan CSIS, dunyanın muhtelif ülkeleri ve bölgeleri üzerinde politik-ekonomik araştırmalar yapıyor ve hazırladıǧı senaryoları ABD yonetimine ve şirketlerine sunuyor. CSIS’in Orta Doǧu Masası’ndaki yoneticilerden biri olan Edward R. M. Kane Kahire, Bagdat, Beyrut, Tripoli, Dakar ve Ankarada CIA gorevlisi olarak da çalısmış. Dolayısıyla, CSIS ile CIA arasında baǧlantı kurmak mümkün. Som, Yıldırım’ın bilgilerini aktardıktan sonra, şu yorumu yapıyor: “The Fountain’in son sayısında “The Restoration of Balance’ (dengenin onarımı) başlıklı bir yazı var; yazarı, M. Fethullah Gülen. Yoneticisi olarak İsa Saracın, murahhas aza olarak Cherly Pearson’in ve genel koordinator olarak Mustafa K. Sungur’un görundüǧü derginin yazı kadrosunda, kimliǧi acikca belirtilmemis bir kisi daha bulunuyor; M.F.Sahin.bilindigi gibi, Fethullah Gulen, bazı yazılarında Abdulfettah Şahin adını da kullanıyor. Türkiye’de de satılan The Fountain, Internet ortaminda da mevcut ve İslamiyett’e yeni bir ses olarak Gülen’in görüşleri veriliyor. Fethullah Gülen ABD’de “tedavi oluyormuş” diyorlar, entegrasyon tamamlaninca dönecektir. Gülen’in, “sahabe efendilerimize cinnet derecesinde sevgisi vardır” şeklinde tanımladıǧı babası Ramiz, çocuklarına, Sahabelerle hiç ilgisi olmayan isimler vermiştir: Fethullah, Sibgatullah ve Mesih. Gulen’in babasının ogullarından birine, samimi Müslüman ailelerde rastlanmayan ve ama Yehova Sahitlerinin propoganda yayınlarında sık sık kullanılan “Mesih” adını vermiş olması dikkat çekicidir.(Ankara Emniyet Müdürü Cevdet Saral ve ekibince hazırlanan Fethullah Gülen Raporu, s.18’e atfen, Star Gazetesi, 14 haziran 1999) Nedendir bilinmez, Fethullah Gulen babasının Alvar Köyü’nden ayrılması ile ilgili olarak “Küçük Dünyam” kitabında bu konu hakkında hiç bir açıklamada bulunmamaktadir. Oysa bu, son derece ciddi ve açıklama gerektiren bir konudur. kaynak: www.milliyetcile.de
Ne yapalım, Ermeni olmak suç deǧil, Atatürk’ün manevi kızı ve Türkiye’nin ilk kadın pilotu olan Sabiha Gökçe’de Ermeni asıllıydı. Olsun, hiç bir insan etnik kökeninden veya geçmişinden dolayı suçlanamaz, aşaǧılanamamaz, horlanamaz ve horlanmaması gerekirde. Bu hümanizmin ve kendini hümanist olarak gören herkesin temel isteǧi olmalıdır, ideal ve demokratik bir toplum için. Duyurulur herkese… Küfür edenlere küfürlerini iade eder, aynı şeyi kendileri için söylemelerini temenni ederim. Bir kelime öǧrendim diyenlere ise karşıtımda olsalar saygı duyar, demokratik bir havada, birbirimizi suçlayıcı ifadelerle deǧilde, eleştirisel görüşlerle telai ederek geliştirmemizin bir kültür olarak yayılmasın beklerim.
Hasan Hüseyin Arslan, Frankfurt am Main, 11.05.2009, evde, saat 20:00 – 21:30 arası.
YORUMLAR
Kuranı kerim derki "Onlar üzerlerine kitap yüklenmiş eşekler gibidir" yani uyduruk bir kaç bilgi edinip cehli mürekkebine bakmadan söz icra eden zavallılar...Fethullah Gülenin soyu ile alakalı bu sözlere kargalar tebessüm buyurur...Bir insan hristiyansa onu hidayete sizmi erdireceksiniz....Türk Saylanın yaptıklarına önce derin bir araştırma sonunda bakıp öyle konuşmak lazım...Doğudan getirdiği masum kızları nasıl askerlere peşkeş çektiklerini 7 yıl doğuda kalan biri olarak az aileden dinlemmedik....Şimdi cevap vermeyeceğiz....Zamanı gelince gerçekler ortaya elbet çıkacak....
Sayin Beycan Gökbulut, bu sizin yukaridaki savundugunuz fikir hosgörüsüz bir dine ait oldugunuzun ipucunuda veriyor kendi icinde. Ya suudilerin verdigi burslari ve isgal ettikleri Istanbul Bogazi kiyilarina ne demeli... ya da özalvari rüsvetcilerin, Türkiye halkindan sömürdükleri paralari isvicre bankalarina yatirmalarina ne dersiniz. Buyurun bir de menüyü buradan tadiniz.
Bakmakla görmek , duymakla işitmek, arasındaki farkı kavraya bilmek. bir gerçek var oda benzeri dernek ve yönetiçiler kullanamıyaçakları hiç bir öğrençiye burs vermezler mutlaka bir şekilde verdiklerinin bir karşılığını isterler ÖRNEK YADA GÖRMEK İSTEYENLER ÜNÜVERSİTE ÇEVRESİNDEKİ BU TÜR DERNEKLERİ BİR GÖZLEMLESİNLER.
SAYGILARIMLA.
Bu dünya herkesi konuk edecek kadar mert ve konuksever.
Bu ülke de herkese yetecek kadar hoşgörü , ve kardeşlik duygusu var.
Neden birini aklamak için bir başkasını karalamamız gerekiyor.
Üstelik Ermeni olmak,Yahudi olmak veya bir başka ırktan olmak insanı alçaltmadığı gibi yüceltmez de.
Bütün farklılığımıza rağmen bir arada yaşamanın kültürünü oluşturamazsak,Bu ülkede huzur içinde yaşayamayız.
Kendimiz için istediğimiz her şeyi başkası için istemekte insani bir duygudur.
Tıpkı farklılıklarımız gibi.Farklılıklarımız bize aittir ve insani olan yanımızdır.Yoksa birbirinin aynısı milyonlarca insanla birlikte yaşamak pek hoş olmazdı sanırım.
İnsanlığa sunduğumuz katkılardır bizi yücelten,bu da bize bedavadan verilmiyor...
Sevgiler , insani olan her şeye...
İnsan ; kim ne derse desin cennetini de cehennemini de bu dünyada yaşar. Türkan Saylanı karalamak isteyenlere ilk ve son sözüm şudur; o cennetini de cehennemini de bu dünyada yaşadı.
BU dünyada sadece cennetini yaşayanlar cehennemini nerede yaşayacak acaba?
Deniz Som bir okuyucudan aldığı bilgileri yazmışmmış:)
Ne muhteşem kanıt..! :))
Bu zırvalara inanıp da ciddi ciddi üzerinde makaleler yazanlar hala kaldı mı merak ediyordum gerçekten..:)
Devletin Milli İstihbaratına inanmayacak ama diğer yandan Avrupanın kiliseler fonundan fonlanan Türkan Saylan efendiye kucak açıp selam sarkıtacak.Yok diye yırtındığı ergenekonun alevi cemaat önderlerine, ermeni cemaat önderlerine suikast planları ortaya çıkacak, bunu pek bir bağırlarına bastıkları, kendilerine Atatürkçü, laik, cumhuriyetçi, aydın, çağdaş dedikleri gürühun yandaşları fikirdaşları, yalakaları havalara bakıp ıslık çalacaklar.
Hadi oradan..
Hadi..Sizi gidi çete artıkları, darbe kotarıcıları, Atatürk sömürücüleri, İslam dahil Türkün sahip olduğu bütün değerlere küfür edicileri..
Yazıda da bu türden çarpık kişiliklerin görüşlerine itibar edilip üçüncü şahıslara alabildiğnce hakaret tarzı benimsenmiş.Fikri acizlik kendisini bütün çıplaklığıyla gösterdiğinde, çok daha belirginleşiyor bu saldırılar.