Bir Şizofreninin Günlüğü
Duygularını hiç belli etmeyen içine kapanık bir gençti.
Liseyi bitirmiş üniversite sınavına girmiş, başarısız bir sonuç almıştı. Zaten başka bir şey olamazdı çünkü yeterince çalışmamıştı. Öz güveni eksikti ve başarabileceğine inanmamıştı.Bir gün babası “Almanya da okumaya gider misin” diye sordu. Gidip orada yaşayabileceğini ,orda onu nelerin beklediğini hiç ölçüp tartmadan “giderim “ dedi. Bu kabul ediş onun hayatının dönüm noktası olacaktı.
Almanya da halasının yanına yerleşti. Dil kursuna başlamıştı. Aynı zamanda çalışıyordu. Günler böyle yoğun bir tempoda geçiyordu. Yavaş yavaş kendini keşfediş serüveni başlamıştı.Öz güvenini kazanmaya başlamıştı.. Üniversiteye başvurmuş, başvurusu kabul edilmişti.Tam o sıralar bir kızı sevdi. Bunca yoğun tempo, birden gelen bu özgürlük hissi, ve ara sıra yanına gelen babasıyla yaşadığı problemler, üstüne üstlük birde sevda…
Bir gece kendini ayakta buldu, odada oradan oraya yürüyordu. Yoğun bir his kaplamıştı benliğini, pencereden dışarı bakıyor sanki bir şeyler olacakmış gibi bekliyordu. O an artık normal insanların yaşadığı dünyada yaşamıyordu. Beyni ona farklı bir algı ile dünyaya bakmasını söylüyordu. Evdekiler uyandılar herkes ne oldu diye soruyordu. O hiçbir şey söylemiyordu.Onlara baktığı gözlerde artık o eski mana yoktu.
Eskisi gibi konuşmuyor kendince mantıklı onlara garip gelen davranışlar yapıyordu. Sürekli birilerini bir şeylerden koruma hissi hissediyordu.Bazılarında şeytanı görüyordu ve korumalıydı herkesi ondan. O kadar ağır bir yük vardı ki beyninde. Tüm insanlığı kurtarması gerektiğinin yüklediği ağır yük.Neden böyle hissediyordu? O asla dini açıdan çok tutucu bir ailede yetişmemişti veya dini bir eğitim almamıştı. Bu sorunun cevabını beklide asla bilemeyecekti.
Birkaç gün böyle devam etti . Çevresindekiler ne yapacaklarını bilmiyorlardı. Konuşmuyordu ki onlarla. En sonunda bir hoca çağırdılar. Adam onu odaya çağırdı. Elindeki kağıda bir şeyler yazdı ve sonra yaktı. Sonra ona baktı.Değişen hiçbir şey yoktu. Hoca anlamıştı bu durumun çok ağır olduğunu. Onun arabasıyla yakındaki akıl hastanesine gittiler. Herkes gelmişti halası, diğer akrabaları ve sevdiği kız.Hastanede oturmuş kayıt işlemlerini yapıyorlardı. Hoca sordu “bir kızımı seviyorsun?” “Evet” diye cevap verdi ve kızı gösterdi. Evlenmek istediğini söyledi. Kız “hele bir iyileş düşünürüz “dedi.Hoca birden “bur da yangın alarm zili var mı?” diye sordu. Kimse anlam verememişti o an için buna.
Kalkmış ve koridorda bir o tarafa bir bu tarafa gezinmeye başlamıştı. Birden belinde dayanamayacağı bir ağrı hisseti. Belini tutuyordu ama kimse çektiği acının farkında değildi. Gözüne yangın alarmı ilişti ,anlatmalıydı onlara çektiği acıyı. Camına yumruk attı ve düğmeye bastı.Onu hemen bir sedyeye yatırdılar sakinleştirici verdiler. Sonra bir gurup insanın önünde buldu kendini, sorulan sorulara yarı baygın cevap verdi. Ona hastanede yirmi dört hafta zorunlu kalma cezası verdiler.
Nerdeydi? Anlam verememişti.Kimdi bu etraftaki insanlar?Her günü beni buradan çıkarın diyerek geçen yirmi dört hafta.Hastanede verdikleri ilaçlar ona fayda etmiyordu.Kendi dünyasında yaşamaya devam ediyordu.Halası, babası onu çok nadir ziyaret ediyordu.Çoğu zaman sigarasız kaldığında diğer hastalardan istemek zorunda kalıyordu.Bir gün koridorda gezinirken beyninde bir şimşek çakarmışçasına bir gerçeği anladı . O peygamberdi. O geleceği söylenen kıyamet alameti. Koridordakilere heyecan la peygamber olduğunu söyledi.
Babasının ziyarete geldiği günlerden biriydi.Annesi onunla konuşmak istiyordu . Annesini çok seviyordu ve o bilmeliydi onun peygamber olduğunu. Telefonda “Anne ben peygamberim “dedi. Annesi şok olmuştu. “Ne yaptınız oğluma” diye bağırıyordu.Babası telefonu elinden aldı “neden söyledin ?oğlum” dedi.
Çok kısa gibi görünen ama ona seneler kadar uzun gelmiş bir yirmi dört hafta bitmişti. Doktorlar ona kalması gerektiğini söylediler. Umurunda değildi biran önce çıkmalıydı oradan. Hastaneden çıktıktan sonra onu bir psikiyatra götürdüler. Doktor Türk dü. Ona anlaşabilirlerse eğer yardım edebileceğini söyledi. İlk sorduğu soru “uyuşturucu kullanıyor musun?” oldu. “Hayır” diye cevap ver. Biraz sohbetten sonra o doktora sordu “anlaştık mı?”.Doktor “evet” dedi ve çekmecesinden bir kutu ilaç çıkartıp ona uzattı.
Birkaç gün geçmişti ilaçları kullanalı.Rahatlamıştı biraz,sohbetlere katılmaya başlamıştı.Babası artık Türkiye ye dönmenin vakti geldiğini söyledi.
Seneler süren tedavi yitik yıllar.
Bu kendini kaybedişin öyküsü mü yoksa aslında kendini bulma serüveninin sonumu. Sanırım bu öyküyü yazabildiğine göre kendini birazda olsa bulmuş
“Beynimin kıvrımları arasında yolumu kaybettim,kaybolduğumda vardığım yer aslında tamda kendimmiş”
İlker Doğanay
06 Nisan 2009
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.