- 542 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Dönülmezdir Gözlerin
Karanlığın uyandığı yerlerde, yüreğime bir ışıksın sen
Korkum, yarını yitirmekten, korkum seni tekrar sevmekten
İçindeki ağrıların kement uçlarında çekerim belki de ipimi
Çünkü konuşursam bitimsiz bekleyişlere sarılır gecen…
Seni seveli, seni özleyeli, seni bekleyeli ayrılığa saldığım kuşlar döneli, içimdeki pınarlar, gölgelikler kuruyalı bin yıl geçmiş, ardıma baktım da. Oysa ne karlar, ne buzlar erimiş şu gönlümde. Dönülmeyen yollara girip, oralardan döndüm de, bir gözlerinden dönememişim.
İsteseydin, sığlaştırırdım tüm okyanusları, bırakmazdım seni böyle sevdasız. Karanlığın uyandığı yerlerde, yüreğime süzülen bir ışıksın sen. Bakışlarıma dolanıp dolanıp susuşumu sorma. Rüzgarların dinmediği, sığınakların hiç olmadığı bu yerkürede konuşursam ellerim tenine değer. Konuşursam bitimsiz bekleyişlere sarılır gecen.
Seni seveli, seni isteyeli, seni arzulayalı gül dudaklım savaşlar başlamış, kavgalar bitmiş, köleler azad olmuş. Seni senden önce, senden önce sevince, bilir misin şu avuçlarımda terleyen zamanı? Nasıl asidir, nasıl delişmendir. Korkum, yarını yitirmekten, korkum seni yeniden sevmekten. Saçlarımı savurdukça yelin, içimi kavurdukça yüreğin ben zamansız ve serseri sarılışlarla avunmaktan korkuyorum.
İçindeki ağrıların kement uçlarında, ben kendi ipimi kendim çekmeyi beklerken çıktığım tüm yolculuklarda, yürek benim, kalem benim, sevda benim diyorsun. Senin gerçeğine uzak, ama yüreğine yakın yaşıyorsam şu iğrenç hayatı, seni özlemekten, seni hak etmekten geçer bu. Biz ki, yıldızların serenadında, ay ve güneşle bir bütün olmayı becerememiş nicelerinden farklı, nicelerinden üstün olmadık mı? . Her kavgasında adımlarımızın yüreğimizin arsız çekişmelerinden onurlu sonlar bulmadık mı? Birinin ihaneti, diğerine ses, nefes verirken her kavgamızın irtica dosyaları gönül arşivimizde birikmiyor mu?
İsterim ki, vücudumun iplerini tut ellerinde. Al yüreğimin, al ellerimin yarısını ellerine. Şu yolunu beklemekten yorulan gözlerimin birisi senin olsun, topal bir sevdalın olayım kapında. Birlikte düşleyelim tüm masalsı düşleri. İstersen, kâğıttan yaptığım gemilerimi de ellerimle salayım suya. Bilsek ki batacağını, bilsek ki olmayacağını yaşayalım bu dünyamın son demini. Ellerin okşasın ellerimi, yüreğin okşasın bedevi yalnızlığımı ve bitmesin sana susuzluğum, hep sürsün sana olan sarhoşluğum benim.
Bilirsin ki, dar sokaktaki evlerin tüm saçaklarında umutlar tüner, umutlar yükselir bacalarından. Seni seviyorum ve sevdiğim için tüm zamanların düşüne, gülüşlerine tutunmuşum. Kimi alıp başımı sana geliyorum, haberin olmadan senin, yalnız senin oluyorum ben. Onun için, ‘seni seviyorum’ diyen her haykırışımı bele o çocuksu yüreğine.
Kimselerin bilmediği, bilse de söyleyemediği, bu kutsal sözcükle tut, bırakma ellerimi. Ben, yağmurların yağmadığı kıraç topraklarda, sarı buğday tanelerine gizlemişim seni. Deniz utansın suskunluğundan, dağlar titresin bu sevgiden. Gör ki, suyun üzerinde kanat çırpıyor bak bir güvercin. Bu yüzden kimliksiziz biz. Bu yüzden ağrılarını yüreğine bastırmış iki sevdalının kaderini taşımıyor muyuz kendi içimizde.
Her duruşumuzdan, her susuşumuzdan ve her kutsal yolculuğumuzdan nice fırtınalar salmıyor muyuz bu evrene? Sen ki, gözlerime sığmayan bir dolunay gibi, kahrıma kahır istiflersin durmadan. Neyim var, neyim yoksa bil ki senin uğruna, benim sana susamışlığımla. Bulut bulut sözler yollarsın yurduma ve çareler ararım geceden kalma korkularımla. Ben dalgaların köpürdüğü, okyanusların bile dibe vurduğu hırçınlıklarımla göller, nehirler taşırım yüreğimde. Sular ağır ve derinden yol alır, her ateşin, her yangının ve her korun başımı döndürdüğü bir yıldız uzaklığında yaşıyorum, sen bilmesen de.
Bil ki, çıktığım tüm yolculuklarda sesin, nefesin ve gülüşlerin var. Yaşantıma ve yüreğime attığın o büyük çentikler ölsem silinmez. Yaşadığımız bu uç iklimlerde elbet birgün bulacaktır ellerimiz birbirini. Bedenimizin nöbetlerini bitirip aşk’a açacağız gönlümüzün de kapısını. Şimdi çektiğimiz bu büyük hasretlerin adına, birbirimize sunduğumuz bu büyük dünyaların adına ne sen, ne de ben bir isim veremeyiz bu sevdaya.
Pas tuttukça gecenin saçaklarını, kırılgan olur kapılarım. Denizlerim bıçaklanır, içimde bekleyişler kabarır. Belalım olursun, belalara atarsın bu yangın yüreğimi. Bir ağ gibi kuşatırsın can evimi. Köpük köpük sularıma kırmızı şarap gibi dolar, serçelerin sular taşıdığı dudaklarınla yurdumu basarsın. Sürgüsü ve tetiği düşmeye meyilli her sevdanın ve kurgusu bitirilememiş her öykünün sonu meçhuldür. Dudaklarımızdan inerken bedenimize su damlacıkları içimizdeki eflatun gecelerde kartal sevişmeleri yaparız. Aşk ve sevdanın yosun kokusunu birtanem, biz ancak birbirimizin olunca anlarız.
Selahattin Yetgin