kartallar
gri yaprakların altında oturuyordu yıldız, saçları kucağına yatmış gözleri yapraklara takılı küçük lordunu okşuyordu. beyaz bir elbise vardı üzerinde her zamanki gibi, ve her zamanki gibi siyah bir pelerin vardı lactemeanonun da üzerinde.
-ilk geldiğim günü hatırlıyor musun?
budanın şevkatiyle gülümsedi simin, tabi ki hatırlıyordu.
-anlat o halde leydim..
-seni bulduğumda, yaşayamayacak kadar küçük bir varlık olduğunu düşündüm. bembeyazdı yüzün. toprak, kupkuru ve paramparçaydı. o kadar örtünün üzerinde, bir melek gibi parlıyordun. sana baktığımda kollarını açmış, parmaklarını bana doğru uzatıyordun, sonsuz bir sarılma korunma arıyordun. kartalları gördüm, iri uzun kanatları güneşi okşuyordu.
-kartallar nedir?
-onlar ağızlarında yaşamı taşırlar. sana dokunduğumda, kanatlarını güneşe çarparak uzaklaştılar. kucağıma aldım seni, hiç ağlamıyordun, kararlı ve ciddiydin hatta.
menaon gülümsedi, o kadar sıcaktı ki üzerinde yattığı kucak, o kadar yumuşaktı ki saçları.. yüreği kadar.
-hiç umut yoktu, hiçbir esin de yoktu. yıl kadar sonra konuştun, sesin bir kuş gibiydi, bana güzel olanları anlattın. çok seviyordun geceleri.
-kartallar bir daha gelir mi dersin?
-yaşlı hissediyorum.. götürmeye geleceklerdir.
-oysa çok gençsin simin.
-bu yüzün ardında görünenden fazla acı ve yıl var.
-gözlerine bakmadan yaşayamam, onlar benim umudum !
ağladı sessizce simin, soğuktu elleri.
hoşçakal meleğim