- 24719 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
SOKAK ÇOCUKLARI
Onların yorganı yazın yıldızlar kışın döne döne yağan kar taneleridir. Onların hayali yazın bir deniz kıyısında denize girmek, kışın bir yanan sobanın kenarında kıvrılıp bir kedi gibi uyumaktır. Onları başka da bir hayalleri yoktur. Çünkü onlar hamamı banyoyu bilmezler. Zira camilerin ya da belediyelerin ölülerin yıkandığı gusülhanelerinde oda cami imamı müsaade ederse yılda bir kez yıkanırlarsa ne ala. Onlar bir tas sıcak çorbanın ve bir sıcak fırın ekmeğinin hayalini kurarlar. Zira onlar et yememişlerdir. Zira onlara yardım edenler sadece bunları ısmarlar. Onların ayakkabılarını altı deliktir. Sıfır ayakkabı ayaklarını vurur. Ya da sıfır ayakkabı sadaka olarak verilince bunu satmak zorundadırlar ekmek yiyecek paraları yoktur. Onlar palto bilmezler. Onlar arabaya binmezler. Hep yürürler. Sokaklar onların dostudur. Çöplükler, mezarlıklar, gecekondu mahalleleri hep onları barındırır.
Kimdir bu çocuklar. Sokaklarda ne ararlar. Gelin perdeyi biraz aralayalım.
Bu çocuklara baktığımızda; evde dayak yiyen, sonra bu şiddete dayanamayarak sokağa kaçan, burada da suça itilerek yaşayan çocukların olduğunu görmekteyiz. Bu çocuklara sağlık dışı koşullarda çalışan çocukları da eklemek gerekir. Hepsinin ortak özelliği bulundukları yaşın gerektirdiği yaşamı yaşayamamaları ve en çok gereksinmeleri olan ev sıcaklığından, ebeveyn ilgisinden, oyun oynamaktan ve sağlıklı beslenmeden yoksun olmalarıdır.
Aynı şekilde sokaktaki çocukların mendil, kibrit satma gibi işleri yaptıkları görülmektedir. Özellikle İstanbul, İzmir ve Ankara gibi büyük şehirlerde, metropollerde trafik ışıklarında duran, arabaya koşarak gelen çocuklar manzarası aşina olduğumuz bir manzaraya dönüşmüştür. Işıklar yeşile döndüğünde gitmeye başlayan arabanın kapısına yapışan çocukların yarattığı korku, çocuklara bir şey olacak endişesi, çoğumuzun yaşadığı bir manzaradır.
Bu olaydaki en dramatik ve kırılması zor olan nokta, bu çocukların, ailelerinin zorlamasıyla bu işleri yapmaları ve kazandıkları parayı evde anne ve babalarına teslim etmeleridir. Sokakta çalışan bu çocukların bir süre sonra evlerini terk ederek kaçtıkları ve sokakta yaşamaya başladıkları yapılan çalışmaların sonucunda görülmektedir.
Güneydoğudaki terörün ve yoksulluğun yoğun olduğu bölgelerden büyük kentlere göç en büyük sosyal problemlerden birisi olarak karşımıza çıkmaktadır. Büyük şehirlere göç eden aile çocuklarının büyük oranda yukarıda anlatılan tablonun bir parçası oldukları görülmektedir. Bu açıdan sokak çocuklarını tanımlarken bu kavramın içerisinde suça itilen çocukların ve çalışan çocukların da yer aldığını unutmamak gerekmektedir.
Sokak çocuğu günlük yaşamda da çok duyduğumuz bir kavramdır, ama, “sokak çocuğu kimdir?” sorusuna cevap verebilmek o kadar da kolay değildir. Çünkü; bazılarınız için gece yarısı Beyoğlu’nda gözleri kaymış tinerli çocuklar sokak çocuklarıdır. Bazılarınız için ise trafik ışıklarında arabanın camına yapışan çocuklar sokak çocuklarıdır. Bazılarımız için ise çantamızı alıp kaçan kapkaççılar sokak çocuklarıdır.
O yüzden “sokak çocukları kimdir?” sorusunun cevabını vermek her zaman kolay değildir. Çünkü; “sokak çocuklarının ailesinin olup olmadığı” sorusu temel kriter oluşturan bir sorudur. Latin ülkelerinde ailesi olmayan çocuklar, sokağı mekan tutmuş çocuklar sokak çocuklarıdır. Halbuki bizde yüzdeye vurursanız sokak çocuklarının büyük oranda; yaklaşık %85-90 oranında, ailesi, yani evi olduğunu görürüz.
Bu konuda yapılan çalışmalarda, klasik olarak, sokak çocuklarının iki temel grupta değerlendirildiğini görmekteyiz. Bunlar gerçekten bu tanıma uyan sokak çocuğu; yani evi olmayan, sokakta yaşayan çocuklar ile sokakta çalışıp, akşam evine dönen; yani bir evi olan, akşamları düzenli olmasa da evine dönen çocuklar olarak gruplandırılmaktadırlar.
İlginç bir boyut ise, sokak çocuklarının, özel bakım gerektiren diğer gruplara göre, toplumda çok daha fazla popülarize olması ve bu konuda toplumun daha yoğun tepki vermesidir. Gerçekten, istismar gibi daha ağır sonuçları olan ve daha yaygın olan bir konuda, toplum duyarlılığının çok daha az olduğu görülmektedir. Son yıllarda bu ilgide artış gözlenmesine karşın, halen, sokak çocukları, toplumun en kolay reaksiyon verdiği ve bir şeyler yapma çabasına girdiği bir konu olarak dikkati çekmektedir. Bunda çocukların göz önünde olmasının önemli etken olduğu söylenebilir.
Sokağın Çocukları; çocukları yetiştirmekten sorumlu yetişkinler tarafından herhangi bir koruma, denetleme ya da yönlendirmenin olmadığı bir pozisyonda, ailelerinden kopmuş, en geniş anlamıyla ‘sokağı ev edinmiş’ şekilde yaşayan çocuklardır.
Sokaktaki Çocuklar; ailelerinin destekleri hızlı bir şekilde zayıflayan, sokaklarda ya da alışveriş merkezlerinde çalışarak ailenin yaşama sorumluluğunu paylaşan çocuklardır. Bu çocuklar için ev; oyun, kültür ve günlük hayat merkezi olmaktan çok uzaktır. Yine de, sokak onların günlük aktiviteleri halindeyken, çoğu geceleri evlerine döner. Aile ilişkileri bozuluyor olsa da, çocuklar evdedir ve hayatı ailelerinin bakış açısıyla görmeye devam etmektedirler.
Sokak çocukları, 1983’de çıkan 2828 sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu’nda 3.madde’de “Korunmaya Muhtaç Çocuklar” kapsamında ele alınmaktadır. Kanunun korunmaya muhtaç çocuk kapsamında; anne veya babası tarafından ihmal edilip, fuhuş, dilencilik, alkollü veya uyuşturucu maddeleri kullanma gibi sosyal tehlikelere ve kötü alışkanlıklara karşı savunmasız bırakılan ve başıboşluğa sürüklenen çocuklar kapsamında sokak çocukları da yer almaktadır.
Ülkemizin hızlı bir endüstrileşme sürecine girmesiyle birlikte, sağlıksız bir kentleşme sonucunda oluşan toplum yapısındaki değişikliklere paralel olarak farklılaşan aile yapısı, bu gelişime ayak uyduramayan ailelerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu süreç içinde ekonomik yoksulluk ve köyden kente göç sonucu oluşan kültürel çatışmayı da yaşayan aileler kent yaşamının dışına itilmektedir. Geleneksel kırsal kesimde ailenin aldığı destek (psikolojik, sosyal, ekonomik) kentlerde toplumsal kurumlar tarafından sağlanamadığında, büyük ümitlerle kente göçen yığınların aile ilişkilerini etkilemekte, çocukları başıboşluğa sürüklemektedir. Ayrıca; boşanmalar, resmi nikah olmaksızın yapılan evlilikler, değişik eşlerden olan çocuklar, ebeveynlerden birinin evi terk etmesi gibi nedenlerde çocukların sokak yaşamını seçmesine sebep olabilmektedir.
Bu sorun yoğunlukla metropol illerde görülmektedir. Özellikle İstanbul gibi gecekondulaşmanın ciddi boyutlarda sorun olduğu ortamlarda, ailelerin kontrolünden çıkan çocuk sayısı günden güne artmaktadır. Soruna kısa süre içinde sistemli bir müdahale yapılmaması durumunda ise bir süre sonra büyük bir olasılıkla, suçluluk oranında bir patlama yaşanacak ve sorunun çözümü için daha büyük yatırımlar yapılmasını gerektirecektir. 2828 sayılı Kanun kapsamına giren bu soruna hizmet götürmek Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun görevidir. Ancak bu sorun çeşitli sorunların bir bileşkesi olduğundan çok yönlü bir işbirliği ve koordinasyonu içeren bir rehabilitasyonu gerektirmektedir. Belirtildiği gibi bu sorunun gerçek nedeni köyden kente göç, onun sonucu oluşan çarpık kentleşme, bunların beraberinde getirdiği ekonomik yoksulluk, işsizlik ve eğitimsizlikten kaynaklanmaktadır. Sağlıksız aile ortamında yetişen çocuğun eğitimine önem verilmemekte, aile bütçesine katkıda bulunması beklenmekte ve çocuk yaşına uygun olmayan ruhsal ve fiziksel sağlığını tehlikeye sokan işlerin yanı sıra bağımlılık kazanmasına neden olan işlerde (mobilya cilası, ayakkabı tamircisi, vb.) çalıştırılmaktadır.
Bu çocuklar para kazandığı için kendini yetişkin gibi hissetmektedir. Çoğu zaman ailenin denetiminden uzaklaşan çocuk eğitimini yarım bırakmakta, akran gruplarından soyutlandığı gibi yetişkinlerin dünyasına da girememektedir. İş ortamına da uyum sağlayamayarak işten ayrılmakta ve sokaktaki sınırsız, sorumsuz özgürlüğü seçerek sosyal yaşamdan tamamen kopmaktadır.
Kent sokaklarında rastladığımız bu çocukların, bir bakışta, terk edilme ya da evden kaçma nedeniyle sokakta yaşayanlar mı oldukları, yoksa aile bütçesine katkıda bulunmak için gündüzleri çalışıp geceleri evlerine dönüp birlikteliklerini koruyan ailelerin çocukları mı oldukları anlayabilmek de mümkün değildir.
Sokak çocukları konusunda araştırma yapmanın saha çalışmasının kendine özgü zorlukları dışında çalışılan grup açısından da büyük zorlukları bulunduğu görülmektedir. Çocuklarla, yalnızca sokak ortamında araştırma yapmak, kendi içinde çeşitli güçlükler taşımaktadır. Çocukların para kazanma uğraşı içinde olmaları, kentin en kalabalık ve gürültülü mekanlarında bulunmaları ve dikkatlerinin araştırmacıdan çok çevreye yönelik olması sonucunu doğurmaktadır. Dolayısıyla bu tür araştırmalarda, örneğin psikolojik ölçümler uygulayarak, odaklaşmış grup tartışmaları yaparak ya da çocukları boylamsal olarak inceleyerek onlar hakkında derinlemesine bilgiler toplamak mümkün olmamaktadır.
“Sokak çocukları yaşının rolünü yaşayamayan başka bir deyişle oyun oynama, okula gitme, akşam evinde anne, baba ve kardeşleriyle birlikte olma gibi doğal gereksinimlerinin karşılanamadığı bir ortam olan sokakta yaşayan ve her türlü tehlikeye açık bir ortam içinde yaşayan, gelecekte suça itilme potansiyeli çok yüksek olan çocuklardır. “
Bu tanımdan da anlaşılacağı gibi çocuğun yaşının gereklerini yaşayamamasından başlayan, aile ortamının getirdiği sevgi, güven, dayanışma ve diğer değerlerden yoksun yetişmesi ile devam eden ve sokak gibi her türlü tehlikenin potansiyel olarak var olduğu bir ortamda küçük yaşta, korunmasız olarak bunlara maruz kalabilmesiyle devam eden bir zincirden bahsediyoruz. Bu zincirin her halkası farklı bir tehlikeyi barındırmaktadır. Bugüne kadar yaşananlar da göstermektedir ki normal bir çocukta dehşet içinde konu edebileceğimiz tiner kullanma, hırsızlık yapma ve cinsel ilişkilerin yaşanması gibi problemler bu çocuklar için yaşamın bir parçası olmuştur. Eğer 12 yaşında bir çocuğa madde kullanmasın diye sigara içme izni vermek zorunda kalıyorsak ve bu durum o çocuğun kurtulma, rehabilite olma noktasında yaşanıyorsa ne denli ciddi bir problemden bahsettiğim anlaşılacaktır. Bu çocukların sokakta yaşamlarını sürdürmelerinin ya çete mensubu olma ya da kendilerini cinsel meta olarak satmaları ile sonuçlandığı göz önüne alınırsa bu problemin çözümünde gecikilen her anın sonuçta yaratacağı faturanın yüksekliğini de anlamak mümkündür.”
Tüm dünyada ciddi anlamda sorun haline gelen ve Türkiye’de de toplumsal sorunlarımızdan biri olan sokak çocuklarının sayıları hakkında da net bir bilgiye sahip değiliz. Fakat yetkililerinin yapmış olduğu araştırmalara göre sadece İstanbul’da takriben 30 binin üzerinde, Türkiye’de ise ortalama 100 bine yakın çocuk sokakta yaşamaktadır. Ve yaşadığımız ülkede her 4 çocuktan biri de çalışmaktadır.
Türk-İş’in yapmış olduğu araştırmalara göre yaşadığımız ülkede sömürülen çocuk iş gücü neredeyse Uzak Doğu ülkelerindeki boyutlara ulaşmıştır. Altı milyondan fazla çocuğun yaşlarına aykırı bir biçimde çalıştırıldığı söylenmektedir.
Yine çocuk yaştaki işçilerin sayısının çok fazla olduğu ve büyük çoğunluğunun da ailesini geçindirmek için oldukça zor şartlarda görev yaptığı Eğitim-Sen İstanbul 2 No’lu Şubesi’nce ifade edilmektedir.
Uluslar arası hukukun kurallarına rağmen küçük yaştaki milyonlarca çocuk dünyanın her yerinde ucuz iş gücü olarak çalıştırılmaktadır.
Sokaklarda yaşayan ve sokakta çalışan çocuklar çalışma hayatlarında birçok riskle karşı karşıya kalmaktadırlar. Çalışma ortamlarının pis, gürültülü, tehlikeli, soğuk ve istismara açık olması nedeniyle bu çocukların büyük bir kısmında ciddi anlamda sağlık sorunları cinsel problemler; saldırganlık, intihar girişimi, hırsızlık, hiperaktivite gibi psikososyal davranış bozuklukları ortaya çıkmaktadır.
Yaşanılan bu sorunlara paralel olarak çocuk yaşta işlenen suç oranında da ciddi anlamda artışın olduğunu tespit edilmiştir. Mesela 1998 yılı itibariyle Türkiye’de 20 bin 311 çocuk suç işlemiş ve suç işleyenler arasında ilk sırada genelde sokaklarda yaşadıkları için geçimlerini sağlamak amacıyla hırsızlık yapan çocuklar yer almıştır.
Peki devlet yetkilileri toplum açısından ciddi anlamda tehdit niteliği taşıyan, her gün 3 bin çocuğun sigaraya başladığı, uyuşturucu madde kullanma yaşının 11’e düştüğü bir ülkede (İLO Türkiye Temsilciliği 1997 Yılı Araştırması) korunmaya, gözetilmeye en çok ihtiyacı olan, sokakları mesken edinmiş bu çocuklar için ne(ler) yapmakta. Bu çocukların geleceğini kurtarmak adına nasıl önlemler alınmaktadır? Bunlara yönelik hizmet veren devlet kurumları kaç kişiyi nasıl ve ne şekilde istihdam edebiliyor? Bu kurumlarda nasıl bir eğitim sistemi var?
Devlet hizmet verdiği kurumlarıyla bu çocukların sadece barınma ve gıda ihtiyacını gidermekle yetinmektedir. Ya da onları korumak adına nasıl uygulandığı takip edilmeyen bir takım yasalar koymaktadır. Oysa zihinlerimizde yer etmesi gereken en temel soru ve en önemli sorunlardan birisi de bu çocukların büyüyünce ne olacağıdır?
Sokak çocuklarının çoğunluğu %82-89 parçalanmış ailelerden gelmektedir. Yapılan araştırmalarda ebeveynlerin eğitim düzeylerinin çok düşük olduğu görülmüştür. Babalarının büyük çoğunluğunun ilkokul mezunu ya da ilkokuldan terk oldukları, annelerin yarıdan fazlasının ise hiç okula gitmedikleri dikkati çekmiştir. Annelerin %90 dan fazlasının ev dışında çalışmadıkları belirtilmiş, babaların %44’ününde halihazırda işsiz olduğu anlaşılmıştır. Ailelerin sahip oldukları çocuk sayısının çok yüksek olduğu görülmüş. İzmir için %43 ünün 4-6 çocuk, %26 sının ise 6 çocuktan fazlasına sahip oldukları görülmüştür. Türkiye’de sokak çocuklarının sayısındaki hızlı artış özellikle büyük kentlerde kendini gösterirken, sokaklarda yaşayan ve madde bağımlısı çocuk sayısının en yüksek olduğu üç il İstanbul, Ankara ve Uşak olduğu araştırmalarda belirtiliyor.
Şiddet, fiziksel ve cinsel istismar, başkaları tarafından suç işlemeye zorlanmak, yanma-yaralanma, kronik-tehlikeli bulaşıcı hastalıklara yakalanma, bakımsızlık sonucu oluşan sendromlar, kaçırılma, öldürülme. Sokak çocukları işte bu tehlikelerle karşı karşıyadır.
Görmezden gelmek sorunu çözmez. Sabah, her akşam, her saat hatta her an onlarla karşılaşmamak için yolumuzu değiştirsek de aynı havayı teneffüs ederiz. Biz evimize, işimize, okulumuza, çarşıya-pazara gitmek için kullanırız sokakları, onlar uyumak için. Biz kışın soğuğunu bedenimizde hissederiz, onlar yüreklerinde... Her olayda gündeme gelirler ve televizyon programlarında genişçe yer bulurlar. Programlarda bir park köşesinde yumruk yaptığı elini koklayan sokak çocuklarının görüntüleri ekrana getirilir önce. Ardından elindeki bıçağı savuran bir çocuk görüntüsü... `Eğer bakışları donuksa, hala kullandıkları maddenin etkisindedirler. Tartışmaya girmeyin. Uzak durun!` diyerek potansiyel tehlike olarak gösterilen sokak çocukları hakkında kamuoyunu uyarmaktan öteye gitmez programlar. Onların da çocuk olduğunu, umutlarının, isteklerinin olduğunu görmezden gelirler. `Tinerci` dedikleri çocukların sokaklarda yaşamasında toplumun da sorumluluğunun olduğunu hatırlatmazlar topluma. Sadece habere başlarken `toplumsal yara` ifadesi ya kullanılır ya kullanılmaz sokak çocukları için. Görmezden gelsek de, anlamak istemesek de hepimizin sorunudur çocukların sokakta yaşaması... `Sokakta yaşayan çocuklara toplumun büyük bir önyargısı var. Bu önyargının oluşmasında medyaya yansıyan birçok olumsuz olay da önemli etkiye sahip.
Sokak çocukları toplumsal bir sorun... Tabiki, sokakta yaşayan ve çalışan çocuklar toplumsal bir sorundur. Çünkü sokak çocukları sadece bireyleri değil, toplumu ilgilendirir ve etkiler. Çocukların sokakta yaşaması, toplumsal nedenlerle ortaya çıkmıştır. Sokak çocukları özellikle büyük kentlerde başımızı çevirdiğimiz her yerde toplumun içinde yaşamaktadır. Sokakta veya başka bir yerde yaşanan bir olay karşısında suçlanan, olayın sorumlusu olan kişi değildir. İlk hedef sokak çocuklarıdır ve olayın sorumluluğu bu çocuklara yüklenir. `Sokak çocukları` dediğimiz çocuklar kimlerdir? Bu çocukları, `sokaktaki çocuklar` ve `sokağın çocukları` olarak tanımlayabiliriz. `
Çocukların çoğunun sokakta yaşamaya başlaması `evden kaçma` ile başlıyor. Evden kaçma nedir? Evden kaçma davranışı; 18 yaşın altındaki bir çocuğun veya gencin ailesinin veya velisinin izni olmadan bir ya da daha fazla gün eve gelmemesi ve en az iki gece evden kaçmış olması olarak tanımlanabilir. Çocuklar neden evden kaçar? Türkiye`de evden kaçma davranışı üzerine yapılan araştırmalar ve evden kaçan çocuklarla yapılan görüşmeler değerlendirildiğinde, çocukların evden kaçmasını hızlandıran birçok neden olduğu görülüyor. Aile içinde yaşanan ihmal ve her türlü istismar, fiziksel şiddet, zorla çalıştırma, çocuğun arkadaş seçimine ailenin karışması, aile içinde ve okulda kurallar karşısında zorluklar yaşaması, aile içinde ihtiyaç duyduğu desteği bulamaması, çocuğun maddi olarak desteklenmemesi, aile içinde evden kaçan bir kişinin olması, çocuğun kafasında para kazanma ve meşhur olma hayallerinin olması, çocuğun heyecan ve macera yaşamak istemesi, ailenin çocuğu istememesi gibi nedenler çocukların evden kaçmasını hızlandırmaktadır. Evden kaçma davranışı çocuğun bazen kendini cezalandırma veya kendine iyi davranmayanları cezalandırma amacını da taşıyabilir. Çocukların evden kaçma nedenlerine bakıldığında ise ailesel ve kişisel nedenlerin yanı sıra sosyal zorlamalarında önemli etkisinin olduğu görülmektedir. Toplumda ortaya çıkan sosyal faktörler aile içindeki bireylerin birbirleriyle olan ilişkilerini ve yaşam biçimlerinin şekillenmesinde önemli bir işleve sahiptir.
Çocuğu sokağa iten sosyal etkenler nelerdir? Çocuğu sokağa iten pek çok sosyal etken bulunmaktadır. Bu sosyal sebeplerden biri göç ve kentleşmedir. Kırsal kesimdeki yaşam zorlukları aileleri büyük şehirlere doğru göçe zorlamış ve kentte benzer zorluklarla karşı karşıya gelmişlerdir. Göçle birlikte ortaya çıkan yapısal değişiklikler fiziksel yapıyı etkilediği gibi kişilerin davranışlarının, düşüncelerinin hatta heyecanlarının değişmesine de yol açabilmektedir. Kentteki yaşamın zorlukları ve yaşanan yoksulluk aile içindeki ilişkileri olumsuz yönde etkilemekte ve çatışmalara yol açmaktadır. Aile içinde yaşanan bu tip çatışmalar da çocukları olumsuz etkileyerek evden kaçmaları hızlandırmaktadır. Bir diğer etken yoksulluktur. Aile içinde yaşanan ekonomik sorunlar, çocuğun evden kaçmasıyla büyük bir ilişkiye sahiptir.
Evden kaçan çocukların ailelerinin gelir durumuna bakıldığında, gelirin çok düşük olduğu ve ailenin geçim sıkıntısı yaşadığı görülmektedir. Geçim sıkıntısı yaşayan bu çocuklar çalışmak zorunda kalmakta ve sokakla erken yaşta tanışmaktadır. Sokakta çalışmak durumunda kalan bu çocuklar zaman ilerledikçe evden soğumakta ve farklı bir yaşam alanın içine girebilmektedir.
Çocuk istismarı da çocuğu sokağa iten önemli etkenlerden biridir. Birçok ülkede olduğu gibi Türkiye`de de çocuklar aile içinde ve aile dışında istismara uğramakta ve şiddete maruz kalmaktadır. Aile içinde veya başka ortamlarda istismara uğrayan çocuklar, yaşadıkları bu olumsuz durumu kimseye söyleyememekte ve evden kaçmayı bir çözüm olarak düşünebilmektedir. İstismar yaşayan çocuk yaşadığı istismarı birileri bildiğinde, kendisini suçlu gibi hissetmektedir ve bundan utanç duymaktadır. Çocuğun ihmal edilmesi ve istismara uğraması çocuğun evden kaçmasını hızlandırmakta ve psikolojik olarak ciddi yaralar bırakmaktadır.
Çocuğu sokağa iten bir etken de ailenin parçalanmasıdır. Parçalanmış bir ailenin içinde yaşayan çocuklar çeşitli zorluklarla karşı karşıya kalır ve bu zorluklarla baş etmekte güçlükler yaşayabilir. Anne babanın ayrı olması veya boşanması çocuklar için örseleyici bir etkiye sahiptir ve çocukların gelişimini olumsuz yönde etkiler. Bu durum karşısında çocuklar, kendini yalnız ve içinden çıkılmaz bir durumda hisseder ve evden kaçmayı düşünebilir. Sokakta yaşayan çocuklar neden madde (tiner, bali vb) kullanır? Çocuklar, sokakta yaşamaları, çevresindeki çocukların madde kullanması, can sıkıntısını gidermek ve heyecan yaratmak, açlığı azaltmak, korkuyu bastırmak ve cesaret sağlamak, umutsuzluğu ve depresyonu bastırmak, utanma duygusunu azaltmak, uyku sorunlarını gidermek, soğuktan korunmak, kavga etmek, uyanık kalarak istismar ve tehlikelerden korunmak, kendini bir grup içinde var edebilmek, çeşitli nedenlerle oluşan ağrıları azaltmak, duyarsızlaşmak, daha kolay hırsızlık yapmak, travmatik olayları ve onların yarattığı olumsuz duyguyu bastırmak gibi birçok nedenle madde kullanırlar.
Ayrıca çocukların sokakta karşılaştığı zorluklarla başa çıkamayışı madde kullanmalarını artırmakta ve maddelerin ucuz ve kolay ulaşılabilir olması bağımlılığı hızlandırmaktadır. Televizyonlarda ve gazetelerde sokak çocuklarıyla ilgili yapılan, hatta onları potansiyel suçlu gibi yansıtan haberlerin de etkisiyle, insanlar sokak çocuklarından korkuyor. Bazıları da onlara karşı şiddet gösteriyor. Sokak çocuklarına nasıl davranmalıyız? Sadece maddeli oldukları zaman onlarla ilişki kurulmamasında fayda var. Fakat genelde insanlar böyle bir durumla karşılaştıklarında etiketleme ve ağır suçlamalarda bulunuyorlar. Hatta her olayda sokak çocukları gündeme geliyor ve bu çocuklar `cani` gibi yansıtılıyor.
Bazen basın bu olayların toplumsal boyutunu göz önünde bulundurmuyor. İnsanlar bu haberlerden etkilenerek sokakta yaşayan çocuklara `tinerci`, `hırsız`, `katil` gibi yaklaşımı doğru olmayan etiketlemelerde bulunuyorlar. Durup dururken küfür ediyorlar. Çocuk maddeliyken `toplumun yüz karaları`, `zıkkım için` gibi suçlayıcı ve rencide edici söylemde bulunanlar var. Bu ve benzeri tutumlar sokakta yaşayan çocukların ters tepkiler göstermesine ve toplumdan daha fazla uzaklaşmasına neden olabiliyor.
Sokakta yaşayan çocuklara karşı toplumun büyük bir önyargısı var zaten. Bu önyargının oluşmasında medyaya yansıyan birçok olumsuz olay da önemli etkiye sahiptir. Aslında düşünülmesi gereken en önemli şey bu çocukların neden sokakta yaşamak zorunda kaldığı ve yetkililerin bu durum karşısında yıllardır neden ciddi önlemler almadığıdır! Sokak çocukları sorununun ana muhatabı kimdir? Çocuk hakları sözleşmesi gereğince çocuklar sağlıklı bireyler olarak yetişme, kendi gelişmelerini her tür şarta karşı koruma ve kendilerini ilgilendiren durumlarda fikirlerini serbestçe ifade etme hakkına sahiptir. Çocukların tüm bu haklarını da devlet sağlamak zorundadır.
1980`li yılların başında Türkiye`nin sosyal gündemine giren `sokak çocukları` meselesi; şu anda ülkemizin başta gelen milli meselesidir. Bu çocuklar aile ve sosyal fırtınalar neticesi sokağa dökülmüş incilerdir. Sokak çocukları bizim evladlarımızdır. Dolayısıyla ülkeye kazandırılmaları gerekir. Bu meselenin yalnız polis gücü ile halli imkansızdır. Ancak eğitim, ekonomik yeterlilik, ahlaki değerler, aile münasebetleri başta olmak üzere, son derece geniş ve çok sayıda meselenin halli ile giderek çığ gibi artan `sokak çocukları` meselesi önlenir ya da en azından asgariye indirilir.
Şimdi denilebilir ki sokak çocukları için başka ne yapılabilir. Sokak çocukları bir yan tesirdir. Bu tesir eğitim ve işsizlik sorununu çözememiş her ülkede görülmektedir. Önce sokak çocuklarının babalarına iş bulacaktır devlet. Sonra doğum oranları konusunda vatandaşını bilinçlendirecektir devlet. Aksi takdirde sokak çocukları bu ülkenin ayıbı ve kanayan yarası olmaya devam edecektir.
YORUMLAR
Kusarken fahişe yüreğinden,
gecenin piçini şehir.
Sofralar kuruldu kaldırımlara.
ayak yalın,
üzerlerinde tek don,
kaçtılar arka sokaklara.
Ekmek pahalı,
can ucuzdu.....
Salınırken Bebek,Ulus,Etiler
mağrur,mağrur boğazda.
Yoktu,tek bir lokma,
kursaklarında..
Ay tepsi gibi anlam yığarken,
kodaman masalarına.
Boyun eğdiler,
şehir züppelerinin yasalarına.
Lüğatları tek kelimelik;
acıydı....
Bunlar kaf dağının çocuklarıydı.
Homurdarken koca arabalar,
ilerleyen saatlerde.
Kıstırılmış indeydiler.
Kimi şevhet,
kimi böbrek peşindeydiler.
Çark işlemiş,dişli dönmüştü,
hamiyet yoktu kurallarında.
Çok uzaklarda,
belki Hindistan,da
bir karanfil ölmüştü.
Çocuklar, bizim çocuklarımız,
ekmeğimiz tuzumuz,namusumuz.
Baba yok,analar kayıp,
burası Beyoğlu,nun göbeği,
ayıp ediyoruz ayıp !
Masa başında yalılarda
şairler....
yudumlarlarken meyi,
ne kadar karmaşık yazarsak,
güzel olurmuş şiir,
alfabeyi...
Toprak kokusu,gül kokusu,
çocuk kokusu,
duymadan benliğinde,
kalemle uğraşıyor kendince...
Selamlar olsun,
şairlere beylere, biz derdimizi
yalın yazarız.
Bir harflik alfabeyle....Kasım Özcan
Sosyal bir yaraya değinmişsiniz Albayraklım, kutlarım sizi bu konuda...
Maalesef ki çoğunlukla ürkerek yakınından geçtiğimiz sokak çocukları, aslında birer "çocuk"lar...
Onlarda sokaklarda olmayı seçmediler…
Sizinde yazdığınız üzere, çocuklarımızı sokaklardan toplamak için önce aileyi güçlendirmek-sosyal ve ekonomik olarak kalkınmalarını sağlamak gerekir-
Tabii ki bunun asıl sorumlusu devlettir...
Çok değil yakın zaman da 23 Nisan da; pırıl pırıl bir sosyal hizmetler uzmanı ile tanıştım...
Kendisi madde bağımlılarına hizmet veren uzman...
Tanısanız yüreği nasıl sevgi dolu..
Kurumun maddi sıkıntılarından bahsetti, bilinen...
Yalnız farklı olan, anaokulu seviyesi olan ve yaşlılara hizmet veren yerlerin bağış aldığı, ancak madde bağımlılarını tedavi eden yerlerin özellikle ziyaretçi almadığından (insanların genelde korktuklarından), yardımın da gelmediği, yardımdan daha çok insana daha doğrusu sevgiye ihtiyaçları olduğundan vb. bahsetti..
Kendisinin cüzdanının sürekli masasının üzerinde olduğundan, hiçbir şekilde hırsızlık olmadığından, çünkü çocukların kendilerini sevenlere zarar vermediklerinden bahsetti…
En çok da kurumda kalan çocuklardan bir tanesinin kendisine geldiğini, ağlayarak yalvardığını, “Abla beni ne olur sevme, sen beni sevince ben kötü olamıyorum” dediğini anlattığında çok üzüldüm…
Bu çocukların ortak sorunu sizinde yazdığınız üzere sevgisizlik / sıcak aile…
Tekrar teşekkürler yazınız için Albayraklım, saygılar kaleminize.