- 1008 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ANNEMİZİN DİLİ
Dün bir köşe yazarının başlığı ilgimi çekti.
(Hala annenizin Türkçesiyle mi konuşuyorsunuz?) diyordu.
Sait Faik, Haldun Taner ve Adalet Ağaoğlu gibi üç ünlü yazarın kitaplarından da alıntılar yapmış. Genç kuşağın oradaki ifadelerin ne anlama geldiğini çözemeyeceğini iddia etmiş ve bir kaç da örnek de vermiş. İstinat, tebdili mekân, müsavi, tekmil, cazibe, mütevazı, velâkin, vasi kelimelerini sorun oğlunuza bakalım cevap verebilir mi acaba diyor. Anlayabilmeleri için de, yanlarında sözlük mü taşıması gerekir diye soruyor.
Cumhuriyetle birlikte dil devrimini yaşamış olan ülkemizde, kuşaklar arasındaki anlaşmazlığın nedenini buna bağlamak bana pek gerçekçi bir görüş değil gibi geliyor. Emek isteyen değerli edebiyat eserlerini dil engelini savunarak genç kuşağın okumamasını mazur görebilir miyiz? Bu, o harika eserlerden mahrum kalmanın mazereti olabilir mi? O zaman salt tenkit yetmez. Sorunun çözümünü de ortaya koymak gerek.
70 li yıllarda Ecevit’ in öncülüğünü yapmaya çalıştığı yeni kelimeler üretmek için bir kampanya başlatılmıştı. Empoze edilen birçok kelimeden aklımda kalanlar olanak, olasılık, uzunçalar ve daha bir kaçı. Sonra teknolojik ürünler özTürkçeye çevrilmeye çalışıldı. Bir kısmı alay konusu bile edildi. Neticede tutulmadıkları için unutulup gittiler. Demek ki, bu işler zorlama ile pek olmuyor.
Aslında Türkçemiz zengin bir lisan. Merak edip bir deneme yaptım. Bir fikri ifade eden ve farklı kelimelerden oluşan dört, bazen beş cümle kurdum. Fakat hepsinde ayrı bir derinlik oluştu. Bu bence bir ifade zenginliğidir.
Dil yaşayan bir unsur. Zamana göre değişir ve gelişir. Her insan gibi onun da bir geçmişi vardır. Bunu inkâr edebilir miyiz? Tarihini bilmeden bu günü anlayabilmek mümkün değildir. Benim bu yazımda bile bakın kaç eski kelime var.
Atilla İlhan, içinde epeyce Osmanlıca kelime geçen bir yapıtını eleştirip, gençlerin anlayamayacağı iddiasına şöyle cevap vermiş. Öğrensin keratalar.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.