- 712 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
BEN, BENCİLLİK VE SONRA DA İNSANLIK!...
Yaşamı güzelliğine katarak, onu güzelleştiren kimlerdir?... Tabici insanlardır. Elbette her insan değil!... Nedenine gelince, bizler bir çoğunluk, bir ümmet insanıyız der ve tüm insanlığı düşünmeyip, bir kenara iteriz. Bu nedenledir de, insanların tümüne birden yaşamı güzelleştiren veya yaşamı güzelleştiriyor diyemeyiz. Diyemeyiz, çünkü, yaşam denince ömür tüketmek anlaşılmakta. Oysa bizler neler düşünür, ne tür yaklaşımlarda bulunuruz. Ama bunu salt, nedensel bir tür sofistike anlayıştan öteye götüremeyiz...Fakat doğru olan bir şey varsa, insanlar da var olan ve insanların gideremeyeceği, benliğinden soyutlayamayacağı kişisel duygulardır.
Egosuyla, yani önüne geçemediği, hatta yaşamının tüm evrelerinde ondan uzaklaşama-yacağı “ben” duygusu... Bu duyguyla doğan, bu duyguyla yaşamının evrelerine kucak açan insanoğlu, bencillikle yoğrulduğu benliğinde hangi insanlıktan söz edebilir. İnsanlık, insanca yaşam duyguları şu tutkuların içeriğinde, benlikten uzaklaştırılamayan her özverili uğraşta, maalesef fanatiktir... Öyle ki, bir aile topluluğunda bile iki kardeş birbirlerinin huylarından ister istemez biraz kaparlar. Ya anasından, babasından ya da diğer kardeşlerinden de biraz olsun, bu tür olumsuz huyları edinirler.
Böyle bir ailede ekonomi (maddi içerikli konular), hatta menfaat içeren duyguların ön planda olduğu, bir duygu potansiyeli bu aileye hakim olur. Çünkü, kalabalık bir nüfus içeri-sinde, toplumu oluşturan elbette aile ve aileyi oluşturan bireyler. Ancak, kalabalık bir aile ve kalabalık bir toplumun söz konusu elbette kendi çıkarlarıdır. Çünkü, böyle bir aile ve böyle bir toplumda iyi yetişemeyen birey, ancak kendi çıkarını düşünür. Çünkü, böyle bir bireyde menfi duyguların önüne hemen hiçbir şey geçemez... Hatta bu anlayış içerisinde olan, sağlıksız ailenin ve sağlıksız toplumun bireyi, bulaşıcı bir tür virüs gibi, diğer fertleri de bu düzen içine alır. Çünkü ailesinden hiçbir güvence alamamıştır. İşte bu bireyin kendi çıkarlarının takipçisi olması gayet doğaldır. Oysa bu işlevini nereye kadar götürebilir. Ben, bu duruma, ancak bir tek örnek verdim. Oysa, edindiğimiz ölçüt kategoriye dolaylı olarak inme-ye kalkarsanız, hemen herkesin kendi çıkarlarını gözettiğini gözlemlersiniz... Elbette, bu da bir yere kadar doğaldır. Ancak, salt bu şekilde bir düşünüş ve hareketler, aşırılığa gidildi mi, her şeyin fazlası zararlı olduğu gibi, bu davranış ve düşünüş biçimi de zararlı ve çirkin olur...
Güzeldir, hoştur şu insanoğlu. Ama nedense bencildir. Bir kez “ben” duygusu kaplamıştır her yanını... Hep, ben üstünüm der. Hep, kendi benliğini ortaya koyar. Ve sonra da, maalesef insanlıktan, insan olmaktan söz eder. Oysa, bu duygu zaten insanın yaratılışında vardır. Ve o, bu duygudan hiçbir zaman kendisini soyutlayamaz. Söküp, atamaz bu duyguyu benliğinden. Hatta öyle ki, bu “ben” duygusu, yaşamının ve manevi duygularının bile önüne geçer. İnsanoğlu, öylesine, o denli bu duyguya kaptırmıştır ki kendisini, çıkarı, en ufak bir menfaati olduğunda bile, atasının dahi karşısında durur. Sonra da bunu fark eder, üzülür kendince ve yadsımaya, geri adım atmaya çalışır. Ancak, iş, işten çoktan geçmiştir. Kırılan, elbette onarılamaz.
Peki... her insanda bu durum, yani bu ego düşüncesi, böyle bir yaşantıya kucak açma durumu var mıdır... burada, anti parantez olarak, şunu söylemek isterim; asıl olarak bu “ben” duygusu, insandan çok hayvanda vardır. Üstelik onlarda bu duygu, daha da azılı olarak yerleş-miş ve salt, kendilerini düşünen bir varlıktırlar... onlarda durum böyle ama, bizler, en azından biyolojik olarak onlardan, farklı bir çizgide bulunuruz...
Neyse, az önce ki düşünümü yineliyorum. Evet, her insanın içinde var bu duygu diyoruz. Ama bu duygunun sadece insanoğlunun, iç bünyesinde, yani maneviyatında olduğu-nu söylüyoruz. Yani insan, bu duyguyu usa vurmaya gayret gösterebilmişse, o zaman, bile, bile ve göz yumarak çoğu şeye maalesef ses çıkaramaz... Bu nedenle, insanlar dilerlerse ve birazda bu duyguyu yenmek için çabalarlarsa, yaratılışlarında olan, zaman içinde yaşattıkları ama yok etmeyi algılayabildikleri süreçte, benliklerinde ki bu pis duyguyu, buna benzer duy-guları yenmeyi başarabilirler. Sonrasında da, tertemiz ve insani duygularla donanırlar...
Öyle insanlar vardır ki, yaşamı için bile bencillik gösteremez. Zira, bu onların mizaçlarıdır. Kimsenin böyle olması belki doğal olarak karşılanamaz. Ama yaşamda ki mutluluk, insanlık ve insani duyguların, benliğimizde çok olması ve maneviyatımızda hep yer alması ile oluşur. İnsana, insan olduğunu unutturmayı bilen bencilliklerle değil...
İnsanın doğuşunda da var diyorum bu “ben” duygusu. Ama insan, insan olmanın verdiği azametle benliğini örtbas etmesini bilmeli ve insanlığıyla yücelebilmeli...
YORUMLAR
"Ben" duygusunu işlediğin için kutlarım sizi...
Ama ne yapılsa nafile...Öyle sanıyorum ki bizim toplumda "bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın" zihniyeti hakim olduğu için herkes önce kendisini düşünmekte...
Öyle değil mii?..Ne zaman "biz" olacağız onu da kestirmek
çok zor.
selamlar ve saygılar sunuyorum efendim...