KUTSAL NÖBET
KUTSAL NÖBET
Sıcak bir yaz akşamı geride kalmış,gündüz sıcağında kavrulan kayalar yeni yeni soğumaya başlamıştı.Hava yavaş yavaş serinliyordu..Karşıda Hira dağı hayal meyal seçilebiliyor,beri yanında Mekke, büyük bir sessizliğe bürünmüş gece karanlığında belli belirsiz görünüyordu.Ortalık o kadar sessiz idi ki adeta yerde bir karınca yürüse ayak sesi duyulacak…Mahzun ile Maviş,yönleri Mekke’ye dönük bir şekilde yan yana durmuşlar,Sevr dağının zirvesinden etrafı seyrediyorlardı…
Sevr dağının yamacında bir hareketlilik belirdi.Gelenler,karanlıkta zor seçilse de iki insan olduğu anlaşılıyordu.Gelenleri ilk Mahzun fark etti.
-Maviş,bak misafirlerimiz var,bu tarafa doğru gelenleri görüyor musun?
-Aaa evet! fark ettim.Hay Allah,bu gece vakti ne yaparlar ki burada.
-Neyse biz onları görebiliyoruz amma, Onlar bizi görene kadar uçup gitme imkanımız var.Hele bakalım az seyredelim..
İkisi de heyecanlanmıştı.Adeta nefeslerini tutup seyrediyorlardı.Bir yandan da hemen uçabilmek için kanatlarını hazır tutuyorlardı.O anda dağlar, taşlar, gökte ay ve yıldızlar sanki gelenleri izliyordu.Sevr dağının bu iki güvercini, olup bitenleri iyice merak etmeye başladılar.Gelenler kimdi? Bu saatte ne arıyorlardı, burada ne işleri vardı?
Gelenler,o kadar sessiz tırmanıyorlardı ki,adeta yere basmadan geliyorlardı.Bir hayli yaklaştılar.
Mahzun, biraz dikkatli bakınca gelenleri tanıdı.
-Maviş, ben bu gelenleri tanıdım.Bunlar,Alemler sultanı Hazreti Muhammed Mustafa ile Arkadaşı Ebu Bekir’dir.Bunlar avcı değil,uçmamızı gerektiren bir durum yok.Bu gelenlerden kimseye zarar gelmez.
İkisi de heyecanlandı.Korkuları gitti ama heyecanları da bir o kadar arttı.
-Mahzun,Onlar bu saatte burada ne yapıyorlar ki?
Mahzun,Hira dağına doğru uzun uzun baktıktan sonra Maviş’e döndü:
- Ben anladım galiba Maviş…
-Nasıl yani?
Mahzun, başını önüne eğdi bir müddet sessiz kaldı.Belli ki üzülmüştü. İçini çekti,
–anlatayım- dedi Sadece ikisi duyacak kadar kısık bir sesle anlatmaya başladı
- Alemler sultanı Hazreti Muhammed ,bütün insanlığın hasretle özlemle beklediği en son peygamberdir.Onun getirdiği din,kendisine tabi olanları hem dünyada hem ahirette mutluluğa ulaştıracak en son ve en mükemmel dindir.O’nun gelişini sadece insanlar değil bütün varlık alemi bekliyordu.Bundan önce çeşitli milletlere gelen peygamberler de O’nun geleceğini müjdelemişti onun için geleceği umutla bekleniyordu.İşte beklenen zaman da gelmişti artık…
Alemler sultanı,Mekke’de doğdu orada büyüdü,orada evlendi,orada ticaretle uğraştı, çocukları orada doğup büyüdüler.O, bu güne kadar gelmiş en mükemmel insandır. Bundan dolayı O’na Muhammed’ül emin dediler.Yani herkesin güvendiği bir insandır.Kırk yaşına gelince Allah O’nu peygamber olarak görevlendirdi. O zamana kadar Muhammed’ül emin diye çağıranlar,davetini kabul etmediler.Alay ettiler,hakaret ettiler zulmettiler.Getirdiği dine çok az kişi inandı.
-Allah Allah, şu insanlara bak Mahzun,hem el emin diyorlar hem de getirdiği dine inanmıyorlar.Şaşılacak şey.Hiç akrabaları yok muydu?
-Vardı olmaz olur mu.Ama en büyük düşmanlık edenler arasında bazı amcaları da vardı.
–Allah Allah,.Allah Allah.
- Biliyor musun Maviş,bu zulümler bazen o kadar ağır oluyordu ki, dayanmak imkansız hale geliyordu. Bazıları bu yüzden şehit oldular.
- Şehit mi?O ne demek Mahzun?
-Allah yolunda canını verenlere şehit denir.
-Yani öldüler mi?
-Şehitler ölmezler Maviş, şehitler ölmezler
-Geçenlerde kargalar anlatmıştı:.Ebu Bekir Sıddîk’ı o kadar dövmüşler ki şiddetten bayılmış,öldü diye bırakmışlar.
-Ebu Bekir’e neden sıddık diyorlarki?
-Bundan bir buçuk sene önceydi,Alemler sultanı bir gece Mescid-i Aksa’ya gidip oradan göklere yükseldiğini söyleyince, o insanlar yine inanmamışlar,Ebu Bekir’e demişlerki :”arkadaşın böyle söylüyor ne dersin?” O da demişki “O söylüyorsa doğrudur.” Onun için sıddık diyorlar.
- Anladım
-Zulümler dayanılmaz olunca arkadaşlarının bir kısmı Habeşistan’a göç ettiler.Geçen sene de Medine’den gelenlerle görüşüp onlara anlatmıştı,kabul edip gidenler bu sene daha kalabalık geldiler.Medine’ye geldiği takdirde kendi canları, çocukları gibi koruyacaklarına dair söz verdiler davet ettiler…
- İki sene kadar oluyor, bir serçeden dinlemiştim.Kendisine tabi olmasa da O’nu hep koruyan amcası Ebu Talip ve O’na ilk inanan, Ona en büyük desteği olan eşi hazreti Hatice vefat etmiş, bunun üzerine çok üzülmüş; hatta Müminler o seneye hüzün senesi demişler.. Müşrikler zulümlerini iyice artırmışlar,O da Taif’e gitmiş belki onlar kabul eder diye..
-Onlar da mı kabul etmemişler
-Ne gezer, üstüne üstlük bir de taşlamışlar…
-Ayyy
-O ne yapmış biliyor musun?Dağlar meleği gelip de,”Ya Rasülallah Allah,beni senin emrine verdi,istersen şu dağları üstlerine devirivereyim”.dediği zaman,-“Hayır biz bununla emrolunmadık,biz lanetçi değiliz,Ya Rabbi onlar bilmiyorlar bilseler böyle yapmazlardı sen onları affet”.
-Allah Allah, bu kadar merhametli ha!
-Evet Maviş,bu kadar merhametli…
-Ama gidiyor artık,buraları terk ediyor…
Gelenler de oldukça yaklaşmışlar, artık iyice görünüyorlardı.Dağın zirvesine yakın küçük bir mağaraya doğru ilerlediler.Mahzun’la Maviş,gelenleri hayranlıkla izliyorlardı.
-Bu ne kadar aydınlık bir yüz,ne kadar güzel bir sima aman Allah’ım ne kadar da güzel bir koku yayıldı etrafa…Yüzlerinin aydınlığından sanki mağara aydınlanıyor..Demek bu güzel insan buralardan gidiyor…
-Evet Maviş gidiyorlar.
-Ne yapalım biliyor musun Maviş?
-Ne yapalım?
-Bu güzel insanların Mekke’den ayrıldıklarını anladılarsa, peşlerine düşerler.Sabah erkenden varalım mağaranın ağzına yuvamızı yapalım.Orada bizim yuva yaptığımızı görenler içeride kimsenin olmadığını düşünerek dönüp gitsinler.Biz de bu kutlu misafirlerimizi korumak için Kutsal bir nöbet tutmuş oluruz.Bizim hizmetimiz de bu olur.
-Evet çok iyi düşündün Mahzun..Ne mutlu bize Allah’ın en sevgili Kuluna hizmet edeceğiz.!
Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte Mahzun’la Maviş ,gece konuştukları gibi hemen yuva yapma hazırlıklarına başladılar,çabucak da yaptılar.Maviş,mağaranın ağzına kurdukları yuvaya varıp yattı.Hemen arkasına da bir örümcek ağ kurmaya başladı.Kısa sürede sanki yıllardır uğranmamış bir mağara görüntüsü ortaya çıktı.
Mahzun’la Maviş, tahminlerinde yanılmamışlardı.Müşrikler haber almışlar, çoktan aramaya koyulmuşlardı bile.Hatta bir tanesi mağaranın önüne kadar geldi.Eğilip de baksa içeriyi görecek!Maviş çok heyecanlandı,yüreği kıpır kıpır ediyordu.Bu arada Hazreti Ebu Bekir’in –Ya Rasulallah, geldiler- dediğini duydu.Alemler Sultanı:”-Üzülme, Allah bizimledir.”diyordu.Bu söz üzerine Maviş de sakinleşti.Mağaranın önüne kadar gelen kişi,mağara önündeki yuvayı,ve örümcek ağını görünce buraya kimse gelmemiş diyerek dönüp gitti.
Kutlu misafirler mağarada üç gün kaldılar.Dördüncü günün sabahı ayrılık vaktiydi…Karşıda Hira dağı,sanki boynunu bükmüş melül mahzun bakıyordu.Mekke,mecbur kaldığı bu ayrılığı kahırla sineye çeker gibiydi.Sevr dağı,Bu kutlu misafirlere ev sahibi olmanın bahtiyarlığı,ve biraz sonra da ayrılacak olmanın hüznü ile tarifi imkansız bir manzaraya büründü.Mahzun’la Maviş,Kendilerini bu kutsal nöbetle görevlendiren Allah’a sonsuz şükürler ederken,O Güzeller Güzeli’nden ayrıldıkları için de boyunları bükük-Gitme Ya Rasülellah der gibi arkalarından bakıp kaldılar.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.