- 3132 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Unutulan Şairlerin Peşinde -1-
Değerli Şair Dostlar, hiçbir şairin unutulmaması / unutturulmaması dileği ve ümidiyle, bu yazıyı, <tümgazeteler> den, noktasına, virgülüne dokunmadan, tek bir söz eklemeden yapıştırıyorum. Sanatla, bilimle, barışla kalınız. Saygım, sevgimle.
KADIN ŞAİRLERİN DE ADI YOK!
Bilinen ilk kadın şairden, yani İ.Ö. 2400 yılında Akad kralı Sargon"un kızı olarak karşımıza çıkan prenses ve baş rahibe Enheduanna"dan günümüze kadar tüm medeniyetlerde "kadın şair" hep erkeğin gerisinde kalmış, var olanlar ise şiirlerinde büyük oranda "erkekçe" anlatımı yeğledikleri için, şiire ve dile ne kadar hakim olurlarsa olsunlar, aktardıkları duyguların samimiyetten uzak olması nedeniyle yeteri kadar ilgi görmemişlerdir. Kadın şair olarak dünya üzerinde ünlenmiş isimleri saymak isteseniz eğer edebiyatla profesyonel olarak ilgilenmiyorsanız- Sappho ve Sylvia Plath"in yanına bir üçüncü isim bulmakta zorlanırsınız. Yani kadının şiire katkısının azlığını sadece bizim değil, insanlığın sorunu olarak algılamak yanlış bir yaklaşım olmayacaktır.
Türk edebiyatında ise 15. yy. sonlarına kadar bilinen tek kadın şair, Selçuklular döneminde yaşamış bir falcı olan Müneccime Hatun. Bu tarihten sonra tek tük ortaya çıkan ve özellikle Tanzimat"tan sonra sayıları çoğalmaya başlayan kadınların ise çoğu saraylı ya da saraya yakın, eğitim ve kültür düzeyi yüksek ailelere mensup olup, tahsillerinin yanında ayrıca özel hocalar tarafından eğitilmişlerdir. Özellikle Arapça, Farsça(son dönemlere doğru Fransızca) ve dini bilgiler üzerine inşa edilen bu eğitimin etkisiyle olsa gerek; kadın şairlerin bir kısmında dini unsurlar baskın olarak göze çarpmaktadır. Osmanlı dönemi kadın şairlerinden bir bölümü kendilerini sadece şiirle sınırlandırmamış, bunun yanında öykü ve roman da yazdıkları gibi bestekarlık, hattatlık gibi sanatın diğer alanlarına da el atmışlardır.
* * *
ZEYNEB HATUN:
Divan edebiyatında bilinen ilk kadın şairdir. Asıl adı Zeynü"n-nisa olup Kastamonulu bir ailenin kızıdır. Arapça ve Farsça"nın yanı sıra musiki konusunda da bilgisi ve bestekarlığı vardır. Şiirlerinde sade ve samimi bir dille özellikle kadınsı duyguları yansıtmıştır. Aşk, ayrılık ve vuslat konularında şiirler yazan Zeyneb Hatun"un bir de Divan"ı olduğu ileri sürülse de günümüze kadan bununla ilgili bir belge bulunamamıştır.
Kesf et nikâbını yer-ü gökü münevver et
Bu âlem-i anâsırı firdevs-i Enver et
İki cihanda kılmamışum nesyene hemin
Yâ Rab habibinün bana valsın müyesser et
Depret lebüni cûşa getür hevz-i kevseri
Anber saçunı çöz cihânı muattar et
Zeyneb ko meyli zinet-i dünyaya zen gibi
Merdâne var sade-dil ol terk-i ziver et
MİHRÎ HATUN:
Belayi mahlasıyla şiirler yazan Mehmet Çelebi bin Yahya"nın kızıdır. Asıl adı Mihrunnisa ya da Fahrunnisa olup, Mihri mahlasını babasından almıstır. Yaşamı Amasyada geçmiş, hiç evlenmemiştir. Özellikle dönem şairlerinden Necati"nin etkisi altında kalmış, onun şiirlerine nazireler yazmıştır. Tarihçi Hammer tarafından "Osmanlılar"ın Sappho"su" olarak betimlenen Mihri Hatun"un yaşamı ve eserleriyle ilgili Sennur Sezer de "Türk Safo"su Mihri Hatun (Belgesel Anlatı)" isimli bir çalışma yapmıştır. Mihri"nin bilinen tek eseri Divan"ıdır.
GAZEL
Sen vâr iken ey dost banâ yâar gerekmez
Cevrin çekeyim gayri vefâdâr gerekmez
Cevrin de vefâdır bana derdin de vefâdır
Bîmar dile bir dahi tîmar gerekmez
Cânâ bu cihan içre vefâdâr sanemler
Her kûşede gerçi nicesî vâr gerekmez
HUBBİ HATUN:
Asıl adı Ayşe olup Hubbi mahlasını kullandığı için Hubbi Hatun diye anılır. 16, yüzyıl kadın şairlerindendir. II. Selim"in hocası Şemsettin Efendiyle evlenmiş, bu evlilikten üç çocuk sahibi olmuştur. Arapça ve Arap edebiyatına hakim olan Hubbi Hatun dönemin en beğenilen kadın şairlerindendir. Şiirlerinde özellikle savaş, kahramanlık ve cihat konularını işlediği için bazı kesimlerce "erkeksi" bulunsa da Aşık Çelebi onun şiirlerini Zeyneb Hatun ve Mihri"den daha üstün bulup, şiirin her dalında eserler verdiğini söylemektedir. Cemşid ü Hurşid adlı 3000 beyitlik bir mesnevisi bulunan Hubbi Hatun"un divan oluşturacak kadar çok şiiri olduğu iddia edilmekteyse de bulunan manzumeleri çok fazla değildir.
GAZEL
Hak yolunda bezl ider mâl ü dil ü cân gâzîler
Karşu dergâh-i Hudâya dutdı meydân gâzîler
Varlığın bezl eyleyüp makbûl-i Hazret oldılar
Baş u cân meydân-i Hakda kıldı kurbân gâzîler
SITKİ HATUN:
Asıl adı Ümmetullah olan kazasker kızı Sıtki Hatun"un kardeşi Faize de 17. asır şairlerinden sayılsa da ablası kadar tanınmış değildi. Bayramiye tarikatine mensup olan Sıtki Hatun"un şiirlerinde de bu etki görülmektedir. Özellikle gazel ve ilahi şeklinde eserler ortaya koymuştur. Bir divanı ve ayrıca basılmamış tasavvuf ağırlıklı şiirleri vardır.
GAZEL
Hafta geçmez kuyina mihman eden sensin beni
Belki her seb subhadek nalan eden sensin beni
Dest-i tedbir ile cak olsun mu damani firak
Afitabi hüsnüne hayran eden sensin beni
ANİ HATUN:
"Hace-i Zenan" (Kadınların hocası) lakabıyla anılan Ani Fatma İstanbullu kültürlü bir ailenin kızıdır. Çok genç yaşlarda güzel yazı ve şiir yazmaya başlamıştır. İyi derecede bildiği Arapça yanında Doğu ve Batı edebiyatı hakkında engin bilgisi şiirlerini de şekillendirmiştir. Bir hattat olarak da ün yapan Ani Hatun"un divanı olduğu söylense de bununla ilgili ele geçirilmiş kesin bir kaynak yoktur.
GAZEL
Feramuş itti hayli dem beni yad itmeden kaldı
Benim çok sevdiğim mahzunu dilşad itmeden kaldı
Nola t"amirine kasd itmese şah-ı cihan banım
FITNAT HANIM:
Şeyhülislam ve şair Ebu İshakzade Mehmed Esad Efendi"nin kızı olan Fıtnat Hanım"ın asıl adı Zübeyde"dir. İlk edebi bilgilerini yine şair olan amcası, dedesi ve kardeşi ile aile ortamında edinmiştir. Derviş Mehmet Efendi ile yaptığı mutsuz evlilik şiirlerine karamsarlık ve hayal kırıklığı olarak yansır. Özellikle dönem şairlerinden Nabi etkisinin belirgin olduğu eserlerinde erkeksi bir yazım tarzı hakimdir. Bir divanı bulunsa da şiirlerinde bir özgünlükten söz etmek mümkün değildir.
KIT"A
Düştü o mehin ârız ü giyusuna gönlük
Bağın nazar etmez gül ü şebbusuna gönlüm
Gülzar-ı letafete o nev gülbün-ü nazın
Sular gibi akdı kad-i dilcûsuna gönlüm
BALASAN:
18. yy.da Azerbaycan/Gence"de yaşamış olan Balasan bir Ermeni keşişin kızıdır. Bu kadın halk şairine dair edinilen bilgiler söylencelere dayanmaktadır. Bir Türk beyine aşık olup evlenmek isteyen Balasan"a babası, ağabeyi ve kardeşi karşı çıkar; bu evliliği önlemek için Ahıska"ya göç edip burada Balasan"ı bir başkasıyla evlendirirler. Bunun üzerine Balasan ağabeyi Aslan"a bir kargış söyler ve ağabeyi bu kargıştan 40 gün sonra ölür. Gence"ye giden bir kervanla "gelsin" redifli deyişini Türk beyi Ağa Han"a ulaştırmayı başaran Balasan, Han"ın adamlarını gönderip Balasan"ı tekrar Gence"ye getirtmesiyle vuslata ulaşır, iki genç evlenir.
Ilgın ılgın esen bahar yelleri
Gözlerim yolunı gelecek mi yâr
Dîdemden boşanan kanlı selleri
Tezden yağlığiyle silecek mi yâr
Felek meni taştan taşa sürüdi
Yüreğimde tüten aşkın korudı
Hasret yeli vurup cismim bürüdi
Kavuşup yanmadan alacak mı yâr
GÜZİDE ANA:
Şehit Feyzullah Çelebi"nin kızı ve bir Bektaşi şairidir. Deyişleri çok yaygındır. Bazı şiirlerini "Katibi" maslasıyla yazmıştır. İleri görüşlü, haksızlığa dayanamayan, tüm gelirini fakirlere dağıtan Güzide Ana, şiirlerinde sade ve akıcı bir dil ve açık ifadeler kullanmıştır. Şiirlerinden ayrıca keramet sahibi bir kimse olduğu anlaşılmaktadır.
Bulandı aşkımın seli
Acep artık durulmaz mı
Hüsnün gördüm oldum deli
Akıl başa derilmez mi
Ferhat"tır dağları delen
Şîrîn"in yolunda ölen
Der Güzide Mecnun olan
Leyl`sına sarılmaz mı
MÜNİRE BACI:
Gerçek kimliğine dair kesin bilgiler yoktur. 18. yy.da yaşamış kadın Bektaşi şairlerinden olduğu kabul edilmektedir. Münir mahlasıyla yazdığı bazı nefesler Münir baba"nın sanılmış, kendisinden sonra yaşayan Münire Bacı ile de isim benzerliği dolayısıyla zaman zaman karıştırılmıştır. Sadedin Nüzhet Ergun "Bektaşi Edebiyatı Antolojisi" adlı eserinde üç şiirine yer vermiştir.
Erkânında zindeyim
Zahitlere handeyim
Boynu bağlı bendeyim
Hayderî"yem Hayderî
Yol ehlinin kuluyam
Erkân ile yürüyem
Ben bir erin oğluyam
Hayderî"yem Hayderî
Od"a girsem yanmazam
Çıra olsam sönmezem
Mürşidimden dönmezem
Hayderî"yem Hayderî
Münire Şah"ın kulu
Bende-i Kızıl Deli
Gönlü aşk ile dolu
Hayderî"yem Hayderî
SAFVET NESİBE HANIM:
Hakkında çok fazla bilgi yoktur. Beylikçi Seyyid Abdurrahim Muhib Efendi"nin kızı ve Mirialemzade Rıfat Efendi"nin eşidir. Küçük bir divanı bulunmaktadır.
Düşme derdim dahi bi derde gönül âh sana
Yine düştün yeni bir derde kim eyvâh sana
Bağlayıp zülfü ile bu gece muhkem tuttum
Eski divâne dedi ey gönül ol mâh sana
Nice bir râh-ı mecâza gideceksin yâ hû
Bildire doğru yolu hazret-i Allah sana
NESİBÂ TEVFÎKA HANIM:
Cidde Valisi Şerippaşazade Said Siyret Bey"in kızıdır. Özel eğitim almıştır. Bursalı Mehmet Tahir Bey 1972 baskılı "Osmanlı Müellifleri" eserinde Nesibâ Tevfîka Hanım"a ait bir Divançe olduğunu belirtmişse de bu güne kadar bununla ilgili somut bir bilgiye rastlanmamıştır.
Tîr-i nigehin eyledi öz cânıma te"sîr
Cânâ bu kemân-keşlik ile pîr olasın pîr
Ş"ol hançer-i gamzen idi dilden geçen ammâ
Çekti yine ebrû-yı siyeh sîneme şemşîr
Sevdâ ile divâneliğim gördü benim yâr
Kıldı o siyeh kâkülünü boynuma zincîr
Ben Yûsuf-ı sânî desem olmaz mı sana kim
Çün eylediler dilberi bu hüsnile ta"bîr
Lûtfundan eğer olsa Nesîb`ya da ruhsat
Binden birisin eyleye ahvâlini takrîr
LEYLA HANIM:
Bir kazasker kızı ve ünlü şair Keçecizade İzzet Molla"nın yeğenidir. Mevlevi tarikatine mensuptur. Eserlerinde Şeyh Galib"in açık etkisi görülmektedir. Çok küçük yaşlarda evlenmiş, ancak daha ilk günlerde eşinin kabalıkları karşısında kısa sürede ayrılmıştır. Şiirlerinde tanınmış kişilerin doğum ve ölümlerine, dönemin önemli olaylarına yer vermiştir. Zamanına göre bir kadın için serbest denilebilecek söyleyişleri yalın ve samimidir. Bir divanı vardır.
Yârin âşıklar ile ülfeti pek güçtür güç
O perî vahşidir ünsiyeti pek güçtür güç
Sakın aldanma gönül va"d-i visâl-i yâre
Sonra derd ü elem ü mihneti pek güçtür güç
Beni affeyle eğer meclise girdiyse rakîb
Çekemem doğrusu şu sıkleti pek güçtür güç
ŞAH SULTAN:
Sultan hatun olarak da bilinen Şah Sultan 19. yy. kadın halk şairlerimizdendir. Malatya Erguvan ilcesi İsaköyü doğumludur. Köylüsü Derviş Mehemmed"in öğrencisidir. Sonraları ustasının da izniyle Bozan Köyü"ne yerleşmiş ve ömrünün geri kalanını burada sürdürmüştür. Keramet sahibi olduğu ileri sürülmektedir. Özellikle Allah sevgisinin hissedildiği şiirlerinde coşkulu, akıcı ve duru bir öztürkçe kullanmıştır.
Turnam gökyüzünde ne hoş süzersin
O hûb katarını güzel düzersin
Urumu Türkmeni sen mi gezersin
Gel bizim elleri gez kerem eyle
Uzatıp başını açmış kanadın
Mah yüzünde seman dönmek muradın
Böyle miydi bana ahdın amanın
Gel bizim elleri gez kerem eyle
Turnam gökyüzünde yüksek gidersin
Adudan zalımdan yüksek gidersin
Yalınız kalırsam kadir bilirsin
Gel bizim elleri gez kerem eyle
ŞEREF HANIM:
Oldukça iyi bir öğrenim gördüğü bilinen Şeref Hanım, Müderris ve şair Mehmet Nebil Bey"in kızıdır. Kadiri ve Mevlevi tarikatleri mensubudur. Maddi sıkıntıda olduğu için kendisine 200 kuruş maaş bağlanmıştır. Şiirlerinde tasavvuf etkisi baskın şekilde görülmektedir. Gazelleri ve mersiyeleri ile ünlüdür. Divanında özellikle Mevlevi tarihati büyükleri için yazdığı şiirler yer almaktadır.
GAZEL
Dildeki dag-i fürüzanım ile eğlenirim
Geceler kendi cerağınım ile eğlenirim
Ederim ziver-i âguşe-i hayalim yâri
Daima hidmet-i mihmanım ile eğlenirim
Söyletip çektiğini şuh-i cefakârından
Sergüzeşt-i dil-i nalânım ile eğlenirim
SIRRÎ RAHİLE HANIM:
Kültürlü bir ailenin kızı olarak Diyarbakır"da doğmuştur. 1870"te oğlu Mehmed Emin ile Bağdat"a gitmiş, üç yıl kadar orada yaşadıktan sonra tekrar memleketine dönmüştür. Kamil Paşa"nın eşi Zeynep Hatun"un konuğu olarak istanbula gitti ve aynı yıl içinde vefat etti. Dönemin ünlü şairlerinden sayılan Sırrî Hanım"ın kızının ölümü üzerine yazdığı mersiyesi çok ünlüdür. Kadiri tarikatinden olan Sırrî Hanım"ın divan oluşturacak kadar şiiri bulunmaktadır.
Ey can seni ben kendime cânan sanırdım
Zahm-ı dili bîmârıma derman sanırdım
Aşkınla senin sînesini eyleyen ihrak
Sûz-ı diline zâtını Lokman sanırdım
ADİLE SULTAN:
2. Mahmud"un Zernigar Hanım"dan olma kızıdır. 2. Mahmut Adli mahlasını kullandığı için kızına da Adile adını verdi. Tophane Müşiri Mehmed Ali Paşa ile evlenen Adile Sultan, önce eşini ve hemen ardından tek çocuğu Hayriye Sultan"ı kaybedince Nakşibendi şeyhlerinden Ali Efendi"ye inkisap edip inzivaya çekilmiş, vaktinin büyük bölümünü hayır işlerine ayırmıştır. Osmanlı hanedanına mensup olup divanı bulunan tek kadın şairdir.
Âşıka bir nesne yoktur la"l-i dilberden leziz
Zikr-i yâd oldu ona çün şîr ü şekerden leziz
Âşıkı dîdâr olanlar mest olur mecnûn olur
Bu kafesten murg-ı câna var mı şekerden leziz
NAKİYYE HATİCE HANIM:
Müneccimbaşı Osman Saib Efendi"nin kızıdır. Annesinin ölümü üzerine teyzesi şair Şeref Hanım tarafından himaye edilmiştir. Mevlevi tarikati mensubudur. Darülmuallimat"da Farsça ve tarih öğretmenliği yapmış, özel dersler vermiştir. Özellikle gazel ve koşma tarzında eserler verdi. Lugat-i Farisiye adlı eseri ve bir şiir mecmuası bulunan Nakiyye Hatice Hanım 2. Abdülhamit tarafından da bir "şefkat nişanı" ile ödüllendirilmiştir.
KOŞMA
Evvel aşkınla yandım
Sonra cevrinle kandım
Aldandım sözlerine
Seni vefalı sandım
Ver bir dolu içeyim
Gör aşkınla niceyim
O mahmur gözlerinden
Ben nasıl vaz geçeyim
Kadehler durmasun boş
İçüb olalım serhoş
Çümki ağyar sözünden
Yâr ile aram bir hoş
Şimdi dil bîçaredir
Aklım pek âvaredir
Ayrılık ateşinden
Ciğerim pür-yâredir
Sînemi hicri dağlar
Gözlerim ırmakdır çağlar
Nakiyye"nin hâlini
Gören kafirler ağlar
MÜNİRE HANIM:
Bir sadrazam kızı olan Münire Hanım Mevlevi tarikatine mensuptur. Oldukça iyi bir eğitim almıştır. Şiirlerinde tasavvuf büyük yer kaplar. Münir mahlasını kullandığı için bazı nefesleri Münir Baba"nın sanılmıştır.
GAZEL
Aşktır tesliyyete her lâhza bais âdemi
Aşksız mümkin mi çekmek ger mü serdi âlemi
Görmedim hiç kimseyi memnunı ayşi ruzgâr
Bulmadım birf erdi kim olsun şuunun hurremi
Macerayı ömrü yHadettikçe her bir anının
Fikrimi işgal ider bince sürurü matemi
FERİDE HANIM:
Kültürlü bir aileye mensup olan Feride Hanım ilk Arapça ve Farsça derslerini babasından almıştır. Şairliği yanı sıra hat sanatıyla da ilgilenen Feride Hanım ayrıca nesih bir Kur"an-ı Kerim yazmıştır. Önce eşini, ardından babasını kaybetmesi üzerine içine kapanmış, ömrünün sonuna kadar sade bir hayat sürmüştür.
BEYİT
Duhterine böyle ider mi mâderi söyle bana
Görmedim billâh cihanda böyle âzâr ana
SANİYE HANIM:
Trabzon doğumlu Saniye Hanım da şiir zevkini ve bununla ilgili ilk eğitimini babasından almıştır. Divan edebiyatına olduğu kadar halk edebiyatına da yatkın olan Saniye hanım şiirlerinde hem aruz hem de hece veznini başarılı şekilde kullanmıştır. Bir divan oluşturacak kadar şiiri bulunan Saniye Hanım"ın eserlerinden büyük bölümü de bir yangın esnasında yok olmuştur.
FITNAT HANIM:
Babasının mesleği dolayısıyla "Hazinedarzade" lakabıyla anılır. Devrin ünlü hocalarından Arapça, Farsça ve Kur"an-ı Kerim dersleri aldı. 18, yy. şairlerinden Fİtnat Hanım ile karıştırılmaması için Fitnat-ı Cedid de denir. İlk eşi uzun ve güzel olduğu için kirpiklerini kesmeye kalkışmıştır. Kocasının şiirden men etmesi üzerine hattatlığa yönelen Fİtnat Hanım güzelliğiyle de nam salmıştır. Duygusal şiirlerinin yanı sıra düzyazı tarzında da eserler vermiştir. Yayımlanmamış bir divanı vardır.
Eylesin te"sir derdin cânâna Allah aşkına
Girmesin gamhâneme bigâne Allah Aşkına
Kim bilir derd ehlinin halin gene yârı bilir
Kıl terahhunı dide-i giryâna Allah aşkına
LEYLA (SAZ) HANIM:
Hekimbaşı İsmail Paşa"nın kızıdır. Babasının mesleği dolayısıyla çocukluğunu sarayda geçiren Leyla hanım oldukça iyi bir eğitim görmüştür. Şairliğinin yanı sıra derin bir musiki bilgisi ve bestekarlığı da bulunmaktadır. Küçük yaşlarda Batı musikisini öğrenip çok iyi piyano çalmaya başlayan Leyla Hanım asıl ününü Klasik Türk Müziği alanında yapmıştır. Şiirlerinde bağlı bulunduğu Mevlevi tarikatinin etkisi görülmektedir. Tasavvuf ve din ağırlıklı yazdığı şiirlerin büyük bölümünü şarkılarında güfte olarak kullanmıştır. Divan geleneğindeki şiirlerini "Solmuş Çiçekler" adıyla kitaplaştırmıştır. Anı tarzında da yazılar neşreden Leyla Hanım Vakil ve İleri gazetelerinde yayımladığı anılarını daha sonra Fransızca olarak kitap haline getirmiştir.
SOLMUŞ ÇİÇEKLER"den
Nesi var sanki şu dehrin eleminden başka
Nesi var kahr u azâb ü siteminden başka
Yâri cânım diye pür-rahm ü vefâ sandığımın
Görmedim lûtfunu va"d-i kereminden başka
Rû-nümâ olmadı âyîne-i pür jeng-i hayât
Bana bahtım ile te"sîr-i gamından başka
MAHŞAH HANIM:
Trabzon doğumlu Mahşah Hanım özel hocalardan oldukça iyi bir eğitim almıştır. Aruz vezniyle divan tarzında şiirler yazdığı gibi, mensubu bulunduğu tarikatlerin etkisiyle hece ölçüsü kullanarak tasavvufi şiirler de ortaya koymuştur. Aynı zamanda musiki ile de ilgilenen Mahşah Hanım"ın güfte ve bestesi kendisine ait pek çok şarkısı da bulunmaktadır. "Mün"im Şah Yahut Zafer" isimli bir tiyatro eseri de bulunan Mahşah Hanım İstanbul"da vefat etmiştir.
NİGAR HANIM:
Macar Osman Paşa"nın kızıdır. Kadıköy Fransız Mektebi"nden sonra dönemin ünlü hocvalarından edebiyat, Arapça, Farsça, Almanca ve Rumca dersleri aldı. 14 yaşında talihsiz ve mutsuz bir evlilik yapan Nigar Hanım birkaç yıl sonra eşinden ayrılarak kendisini edebiyata verdi. Çok iyi piyano çalan ve 8 dil bilen Nigar hanım önceleri Recaizade Mahmud Ekrem"in, sonraları ise Servet-i Fünun ve Fransız edebiyatı etkisinde eserler vermiştir. İlk şiirleri Hanımlara Mahsus Gazete, Nilüfer ve Selanik"te yayınlanan Mütalaa gazetelerinde çıkmıştır. "Uryan Kalb" mahlasıyla şiirler yayımlamıştır. 2. Abdülhamit tarafından Şefkat Nişanı ile ödüllendirilen Nigar Hanım geçirdiği tifüs hastalığı neticesinde 1918 yılında vefat etmiştir. Başlıca eserleri Efsus(şiirler), Niran(şiirler), Aks-i Sada (şiirler), Safahat-i Kalb (aşk mektupları), Elhan-ı Vatan (düzyazılar), Girive(oyun). Ayrıca anılarının bir bölümü, vasiyeti uyarınca oğlu Salih Keramet tarafından ölümünden elli yıl sonra "Nigar Binti Osman: Hayatımın Hikayesi" adıyla yayımlandı.
BİR DAHA SÖYLE
Yegâne sevdiğin âlemd6e ben miyim şimdi
Sahîh ben miyim artık muhâtab-ı aşkın
Bütün o hiss-i amîk-i fuâd-ı pür şevkin
O ibtilâ-yı ezel o alâik-i ebedî
Benim mi şahsıma mahsûr?.. Bir daha söyle
MAKBÛLE LEMAN HANIM:
Babası saray görevlilerinden Kahvecibaşı İbrahim Efendi olan Makbûle Leman Hanım"ın asıl adı Fatma"dır. Nigar Hanım"la birlikte yenileşme döneminin önemli isimlerinden sayılır. Özel öğrenim görmüş, Şura-yı Devlet Azası şair Mehmed Fuat ile evlenmiştir. Ölümcül bir hastalığa yakalanmış, 14 yıl bu hastalıkla mücadele etmiş fakat tüm mücadelesine karşın 33 yaşında vefat etmiştir. Şiirden çok düzyazıları ile tanınan Makbûle Leman Hanım genellikle ahlak ve kadın terbiyesi üzerine eserler vermiştir. Hanımlara Mahsus Gazete"deki ahlaki yazıları dolayısıyla "şefakat nişanı"na layık görülmüştür. Makes-i Hayal isimli kitabı şiirleri ve bazı düzyazılarını kapsamaktadır.
AH& SIHHAT
Bir neş"esi kalb-i nâlekârın
Bir kahkahaya ederse icbâr
Ey derd belâsı cism-i zârın
Bir çehr-i şûmu gammedârın
Eyler de beni zebûn u nâçâr
Karşımda sen iftihâr edersin
ABDÜLHAK MİHRÜNNİSA:
Abdülhak Hamid Tarhan"ın en küçük kardeşidir. Hatta gençlik yıllarında yazdığı ve dikkati çeken şiirlerin bir bölümünün ağabeyi Hamid tarafından yazıldığı ileri sürülmüştür. Servet-i Fünun, Hazine-i Evrak gibi dönemin ünlü edebiyat dergilerinde aşk ve doğa konulu şiirleri yayımlanmıştır. Utarid Dergisi kendisi için bir özel sayı yayımlamıştır. Şiirleri de Burhan Bozgeyik tarafından derlenmişse de kitap halinde yayımlanmamıştır.
SOLAN GÜL
Ey gül neye böyle ser-nigûnsun
Kim attı seni bu reh-güzâre
Yaprakların öyle pâre pâre
Topraklar içinde rû-nümûnsun
Hüsnün görünür bana ziyâde
Soldukça o rengi dil-pezirin
Ağlar sanırım senin nazîrin
Hemşiren olan felek semâda
İHSAN RAİF:
Beyrut doğumlu İhsan Raif, Osmanlı veziri Köse Rauf Paşa"nın kızıdır. Daha çok özel hocalar tarafından eğitim verilmiş, Fransızca ve musiki dersleri almıştır. Meşrutiyet döneminin en önemli kadın şairlerinden sayılan İhsan Raif, aynı zamanda şiirlerinde hece veznini kullanan ilk kadındır. Sade dili ve yalın anlatımı dikkat çekmektedir. "Zindan Yadigarı", "Gözyaşları", "Kadın ve Vatan" isimli şiir kitapları bulunmaktadır.
BU SEVDADAN GEÇERSİN
Niçin beni yan bakışla süzersin?
Sözlerime neden dudak bükersin?
Bugün esver, yarın belki üzersin
Gel üzülme, bu sevdadan geçersin
Sevsen de hoş, sevmesen de sen beni,
Ben vahşiyim, hiç sevdirtmem kendimi;
Bu halimle incitirim ben seni;
İncinmeden bu sevdadan geçersin
Bülbül gibi aşık olma her güle;
Vefasızdır, gül inanmaz bülbüle;
Çünkü şakır lalelere, sünbüle;
Sünbül gibi aşkın solar geçersin
YAŞAR NEZİHE(BÜKÜLMEZ):
Yoksul bir ailenin kızı olarak İstanbul"da doğdu. Altı yaşında annesini kaybetti. İzin almadan okula gittiği için babası tarafından evden kovulunca okuldan ayrılmak zorunda kaldı. Yoksulluğu ve eğitimsizliği ile diğer kadın şairlerden önemli şekilde ayrılan Yaşar Nezihe sıkıntı içinde geçen yaşamı boyunca kendi kendini yetiştirmeye uğraşmıştır. Yaptığı evliliklerde mutluluğu yakalayamamış, geçimini sağlamak için evde ve dışarıda çeşitli işlerde çalışmıştır. Üç oğlundan ikisini kaybedince kendisini şiir yazmaya adamıştır. İlk şiirleri "Malumat ve Terakki" ile "Nazikter" dergilerinde "Mazlume", "Mahmure", "Mehcure" mahlaslarıyla yayınlandı. Batı etkisi taşıyan şiirlerinde siyasi ve toplumsal konulara yer verdi. "Bir Deste Menekşem" ve "Feryalar" adında iki şiir kitabı vardır.
KIZIL GÜLLER
Bu bahârın da gülleri ne kadar
-Lekelenmiş şehid kanıyle gibi-
Âteşîndi, kızıldı yâ Rabbi!
Güller oldu bu yıl da çeşmime hâr.
Sevmedim gülleri bu yıl da yine
Öyle gül isterim ki gülmelidir.
Bana "kardeşlik" hissi vermelidir&
Koklamak güçtür hârı gül yerine&
Rüzgârlarla savrulup gâh gâh;
O kızıl güller hâke kalb oluyor&
Bir emel ki açılmadan soluyor&
Olmuyor koklamak nasîb eyvâh!..
ŞÜKÛFE NİHAL(BAŞAR):
İstanbul doğumlu Şükûfe Nihal özel hocalardan ders almış, İstanbul Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü"nü bitirmiştir. İlk başlarda Tevfik Fikret"in de etkisiyle şiirlerinde aruz vezni kullanan Nihal, zaman içerisinde milli edebiyat akımlarından etkilenerek hece ölçüsünü benimsemiştir. Aruzla yazdığı şiirlerini "Yıldızlar ve Gölgeler" ismiyle kitaplaştırmış, hece ölçüsüyle yazdığı şiirlerini yayımladığı kitabına ise "Hazan Rüzgarları" adını vermiştir. Roman, öykü ve gezi türlerinde de yapıtlar veren Şükûfe Nihal"in edebi kimliğinin yanı sıra yaşantısı ve sosyal faaliyetleri de dikkati çekmektedir. Edebi toplantılar yapan ve özellikle kadın hakları konusunda çalışmalar yapan Nihal, aynı zamanda Türk Kadınlar Birliği kurucularındandır.
BİR ŞEY UNUTTUM
Yolum uzundu biraz, kayalıklar çetindi;
Sona yaklaşınca da gün bitti, akşam indi;
Dediler: "Pek boş yere değil verdiğin emek,
Eriştin demek!.."
Hazırlık da bir büyük savaş bu yolculukta&
Ne uçurumlar aşmak gerekmiş bir solukta!..
Bir cılız su başı da bulsam şimdi tasam yok;
Dayandığın kayaya değmez ateş ve ot!..
EMİNE BEYZA BACI:
Mora Yenişehirli Abdullah baba"nın öğrencilerinden olup, Bektaşi şairlerindendir.
NEFES
Bugün ben pirime vardım
Hayırlı himmetin aldım
Aşkın deryasına daldım
Kerem senden şahım Ali
Yetiş Hünkar Bektaş Veli
Hazret-i Hatice, Fatma
Katar"dan kemteri atma
Cürm-ü isyanıma bakma
Kerem senden şahım ali
Yetiş hünkar Bektaş Veli
Pir elinden dolu içtim
Can ile hem serden geçtim
Erenler rahına düştüm
Kerem senden şahım Ali
Yetiş Hünkar Bektaş Veli
Erenlerin yolu birdir
Mürşidim Abdullah Nur"dur
Musa"nın çıktığı Tur"dur
Kerem senden şahım Ali
Yetiş Hünkar Bektaş Veli
Şahım ululardan ulu
Emine"dir geda kulu
Kevserden himmet bir dolu
Kerem senden şahım Ali
Yetiş Hünkar Bektaş Veli
BANU CEVHERİYE(ÇANKIRILI):
1864 doğumlu Banu Cevheriye, köy okulunda eğitim gördü. Evlerinin altındaki odaya gelen konuklarla söyleşir, Başta Aşık Figani olmak üzere ozanların fasıllarını dinlerdi. Şiir merakı da saz şairlerini dinleyerek başlamıştır. Bir divan oluşturacak kadar çok olan şiirlerini bilinmeyen bir nedenle ölümünden iki yıl önce yakmıştır.
NEFES
Dost derdine düşmeyen can
Semt-i yari dolanır mi
Kalbi mutmein olmayan
Hak nutkine inanır mi
Ra"na gönlümüz goncadır
Sineme gizli pençedir
Murg-i diye eğlencedir
Sakin derya bulunur mu
Setr eden ism-i Settar"a
Lafeta sırrı esrara
Nokta-i nun"da Hünkar"a
Banu ah eder kalur mu
HALİDE NUSRET ZORLUTUNA:
1901 İstanbul doğumlu olan şair İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü"de okuduktan sonra sınavla öğretmen olmuştur. Mütareke yıllarında şiire merak salmış, özellikle kadın duyarlılığı üzerine şiirler yazmıştır. Hikaye, deneme ve roman türlerinde de eserler veren Zorlutuna"nın "Geceden Taşan Dertler", "Yayla Türküsü", "Yurdumun Dört Bucağı", "Ellerim Bomboş" isimli kitapları bulunmaktadır.
RÜZGÂRLI GECELER
Altı penceremde altmış bin ifrit
Döğünüyor hem de ıslık çalıyor&
Dilleri alevden ve gözleri kor
Altı penceremde altmış bir ifrit!
Hepsi bir ağızdan ıslık çalıyor;
Aklımı başımdan alıyor bu ses!
Göğsümde bir enin oldu her nefes,
Odamda ifritler ıslık çalıyor&
Dilleri alevden ve gözleri kor,
Ateşten elleri kırıyor camı;
İfritler basıyor bomboş odamı,
Dilleri alevden ve gözleri kor&
İçerimde zaten zebaniler var;
Sen bari başımdan çekil ey ifrit!
Gecesi olmayan diyarlara git&
İçimde gece var, zebaniler var!
YORUMLAR
Merhabalar,
Öncelikle dikkatinizi çeken bu yazıyı şairlerle paylaşmanız çok güzel. Detayları olmasa da ve genelleme yapılmış olsa da gerçekten iyi bir çalışma yapılmış... Kim yapmış ise eline sağlık.
Ancak başta yazılan kısma takıldım:
"........şiirlerinde büyük oranda "erkekçe" anlatımı......."
Tarih boyunca kadın şairleri inceleme fikri, bugüne kadar bende hiç oluşmadı..Ama tarih boyunca şiiri merak ettim ve lirik yunan çoban şiirlerini okudum.... Arap kültüründe iki sevgilinin derenin her iki kıyısından atışarak, birbirlerine doğaçlama gazeller okuyarak aşık oldukları şiirleri dinledim.Biri kadın ve biri erkekti.Kaybettiği sevgilisi ya da kocasına ağıt yakan hem Anadolu hem de Arap kadınları var... Kadın gibi yakmışlar ağıtlarını (kadın ya da erkek gibiden kasıt neyse..)
Şiirin erkek ve kadın yazılımını hiç düşünmedim.. Bu Türk kültüründe olmuş belki, bilemiyorum... Çünkü yukarıdaki yazıda hep Osmanlı edebiyatı ve tarikat kültürü incelemeleri yazılmış..Başka kültürlere değinilmemiş.. Slyvia Plath denilmiş öncesi ya da Ortadoğu, Uzakdoğu yok..(Bu arada S. Plath’e haksızlık etmek istemiyorum, ama onun ünlenmesinin sebebi sadece şairleri değil, onun intiharıdır.. yoruma açık..)
Ünlü olan kadın şairler şeklinde de düşünmedim. Nerede ünlü olmak.. Halk arasında mı, dünya tarihinde mi, entellektüel kültürün içinde mi..
- Şimdi erkekçe anlatımdan kastedilen nedir? merak ettim.
Ben feminist değilim. Çünkü feminizmi de ayrımcılık kabul ediyorum..
Kadın ve erkek ekolojiktir. Canlılığının sürekliliği için, yani doğanın döngüsünde kaçınılmaz ve birbirini tamamlayan iki canlıdır. Yaşamsal olarak her ikisi de eşittir. Hiç biri diğerinden üstün değil. Ancak farklıdır.. En azından biri doğurgandır, biri değil.. Kromozomları farklı, hormonları aynı oranda değil.. Yani biyolojik ve kimyasal farklılıkları da var.. Bu birbirlerini bütünlemeleri açısından şarttır..
Şimdi şiirde kadın kendi gibi yazmaya korkmuştur, kendini ifade etmekten imtina etmiş ve erkeğin diliyle yazmış.. Bilmiyorum.. Kadın erkeği için ve erkeği kadını için yazmıştır..
Bu her yerde böyle değildi.. Lütfen başka kültürler araştırılsın, çok güzel şeyler bulunacak.. -Tasavvufun ve dinin dışında-
BİR ÖRNEK: herkesin Türkçe'de bildiği ve şarkı olarak -rak tarzı zannedersem- söylenen ŞAŞKIN şarkısı, Arapça'dır.
Size bir iki mısrasını tercüme edeyim, bunu da kadın, kendisini ter eden erkeğine söylüyor:
.... ey kuşum diye çağırırım
.....ey kuşum diye bağırırım
....bir baktım benim kuşum başkasının kafesini yakalamış
....Altınlarımı gösterdim ey kuşum dedim
....senin zamanın geçti benden başkasını ara dedi
......................................tabi ki bunu Arapça olarak anlamak daha farklı........
Ben araştıranın emeğini kutluyorum, yalnız eksik olduğunu söylüyorum... Ayrıca yazdıklarım yanlış anlaşılmasın, ayrımcılık yapıldığını iddia etmiyorum.. Biraz daha araştırılsa halk edebiyatında tüm kültürlerde kadın, kadın gibi ve erkeklerin, erkek gibi şiir söylediklerini göreceklerdir..... Nakledenin ve araştıranın eline sağlık.. emek değerlidir...saygılar
EYLÜN tarafından 5/19/2009 11:14:45 AM zamanında düzenlenmiştir.