- 3074 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
GASPIRALI İSMAİL BEY
GASPIRALI İSMAİL BEY
“Eğer milletine yardım etmek istiyorsan elinden gelen işten başla”
Süleyman KELEMCİ
Mart 1851’de; Kırım-Bahçesaray’ın Avcı köyünde doğdu. Babası Mustafa Ağa, annesi ise Fatma Sultan Hanım’dır. Baba ve anne tarafından köklü bir aileye mensup olan İsmail Bey’in babası Mustafa Ağa Odesa’da Dük de Rişelyö Lisesindeki tahsilini tamamladıktan sonra, Kafkasya Genel Valisi olan M.S. Varautsov’un yanında tercüman olarak çalışmaya başlamıştır. Bu görevinden ayrıldıktan sonra da Kırım’a dönmüş, Kırım Savaşı çıkınca da Bahçesaray’a yerleşmiştir.
Babasının doğduğu köyden dolayı Gaspirinski (Gaspıralı) lâkabını alan İsmail Bey’in çocukluğu Kırım’ın önemli bir kültür merkezi olan Bahçesaray’da geçmiştir. İlkokulu mahalledeki Müslüman okulunda okuduktan sonra; Rus lisesine, Varonej Askeri Okulu’na oradan da Moskova Harp Okulu’na geçti.
Aile çevresinden ve ilk okuma ve yazmayı öğrendiği hocalarından terbiye ile Rus okullarına eleştirel bir bakışa bürünen Gaspıralı, çeşitli Rus aydınlarının fikir ve akımları hakkında bilgiler edinerek Rus milliyetçiliğine ve hüküm süren Panslavizm hareketlerine karşı kendi kimliğine daha sıkı sarılamaya başladı. Rusların korkunç düşmanlıkları, Gaspıralı’nın birkaç arkadaşının ruhunda öyle büyük bir derin etki yaratmıştır ki, o sırada Girit’te asilerle savaşan Türk kardeşlerinin yardımına koşmaya karar verirler. Moskova Askeri Okulu’ndaki Litvanya’lı arkadaşı “Mustafa Mirza Davidoviç” adlı arkadaşıyla birlikte Çarlık Rusya ile mücadelede bulunan Türk ordusuna katılmayı düşleyerek, gizli yollardan Odesa Limanı’na kadar gelirler fakat burada yakalanırlar. Böylece askerlik mesleği sona erer.
Askeri okuldan ayrılan Gaspıralı, Bahçesaray’da bulunan Zincirli Medresesi’nde Rusça öğretmeni olarak göreve başladı. Bir buçuk yıl kadar süren bu görevi sırasında, bol bol okuyarak Rus edebiyatı ve fikir akımları hakkında esaslı bilgiler edindi. Bir yandan da Rus basınını takip ederek politik gelişmeleri ve Rusya’nın içte dışta izlediği politikayı daha iyi kavramaya çalıştı. Buradaki görevinden sonra Yalta’ya giderek Müslüman çocuklara ders verdi. İki yılda kadar da burada çalıştıktan sonra Zincirli Medresesine geri dönerek Rusça dersleri vermeye başladı.
Gaspıralı, o zamana kadar kafasını kurcalayan "yenilikçi" fikirlerini ilk olarak Zincirli Medresesi’nde uygulamaya çalışmış, öğrencilerine, asıl görevi dışında "usûl-ü cedid" (yeni metod) ile Türkçe dersleri verdiği gibi, medreselerde uygulanan "skolastik" eğitim tarzını da eleştirmeye başlamıştır. Fakat öğrencileri de, Kırım halkı da böyle bir yeniliğe hazır değildi. Rusça derslerine girerken ve çıkarken de çan çalar. Bu hareketinden dolayı idareciler ve öğrenciler tarafından büyük tepkiler alır. Zincirli Medresesi’nden ayrılmak zorunda kalan İsmail Gaspıralı, bu tecrübesini daha sonra şöyle yorumlayacaktır:
"Bizde ilk tedris ve terbiyenin olmadığını mektepte, dinî mekteplerimizin korkunç geriliğini ise daha sonra Zincirli’de tamamıyla öğrendim ve bunun için daha bu devirlerde her şeyden önce bu esasların ıslah edilmesi gerektiğine inandım."
Bütün bunlar azimli ve cesur olan İsmail Bey’i düşüncelerinden ve ideallerinden asla vazgeçirmedi. Onun en büyük hedeflerinden biri İstanbul’a gitmekti. İstanbul’a giderek zabit olmayı istiyor fakat yarıda bıraktığı eğitimin buna engel olacağını düşünüyordu.
HAYALLER ÂLEMİNE ÇIRPILAN KANATLAR
Gaspıralı Viyana, Münih ve Stuttgart üzerinden Paris’e giderek, yarıda kalan eğitimini tamamladı. Paris’te geçirdiği süre içinde Fransızca öğrenmenin yanı sıra Batı medeniyetlerini inceledi. Burada farklı bakış açıları kazanarak batıdaki servet dağılımındaki adaletsizliği, “İlerleme yoluna girmiş İslam ülkeleri ve kavimleri geleceklerini hangi örneğe uyduracaklar? Avrupa’nın peşinden giderek, sonra da sosyalizm belalarına uğrayacak isek yazık gayret ve emeğimize! Okuya okuya Frenkler gibi olacağız diyorsak ve mukaddes bir hayat gayesi edinemeyeceksek yazık bizlere!” diyerek vurgulamıştır. Paris’te tanışmış olduğu Jön Türkler’in etkisiyle Namık Kemal, Şemseddin Sami gibi pek çok ismin etkisinde kalır.
Paris’ten sonra hayallerinin verdiği ışıkla İstanbul’a gelir. Burada devlet idaresi ve yöneticilik hakkında incelemelerde bulunur. Müracaat ettiği askeri okuldan, kendisine red cevabı gelince Kırım’a geri döner. Bahçesaray Belediye Başkanı seçilir. Dikkatli bir gözlemci olarak Ruslar’ın Türkler’e karşı uyguladığı siyaseti takip eder ve tedbirler üretir.
Gerek Zincirli’de öğretmenlik yaptığı yıllarda, gerekse Avrupa’da edindiği bakış açılarıyla birlikte halkının sorunlarını ve Rusya Müslümanlarının mevcut sorunlarını çeşitli basın-yayın araçları ile yayınlama yoluna gitti. Ona göre Rusya Müslümanları, Slav kökenliler gibi ülkenin sahipleri idi fakat; Çarlık yönetimi bu kitleyi bir yığın etnik ve dinî alt gruba bölerek kendi haklarını savunabilecek eğitim ve kültür düzeyinden mahrum bırakmıştır. Halkının cehaletten kurtuluş yolunun eğitim olduğu yolundaki fikirlerini, araştırmaları ve seyahatleri sonucunda Russkoe musulmanstvo( Rusya Müslümanlığı) ve Avrupa medeniyetine Bir Nazar-ı Muvâzene isimli kitaplarında belirtmiştir.
Gaspıralı zihnindeki reform hareketlerini öne sürerek “eğitim reformu” fikrine uygulanabilirlik alanları aradı. Bu fikirlerini bir şekilde de olsa ortaya koyabileceği Türkçe bir yayın organına ihtiyaç duymaktaydı. Bu yoldaki resmî başvurularının sonuçsuz kalması üzerine, Tiflis’te her birini değişik adlarla bastırdığı bir dizi yazılar kaleme aldı. Söz konusu yazılar, resmî müsaade olmadığı için kitlesel ulaşım sağlayamadı. Gaspıralı bu arada, zihnindeki gazetenin yayını için gereken resmî müsaadeyi alma çabalarını sürdürdüğü gibi, Volga boyundaki Müslümanlar arasında da dolaşarak henüz yayın müsaadesini almadığı gazetesine aboneler bulmaya çalıştı. O yıllarda Müslümanlara ancak dinî yazıları yayınlama izni veriliyordu. Yani Kur’an-ı kerim, hadis, tefsir gibi birtakım dinî kitapların dışında edebî eserler yayınlanamıyordu.
Nihayet, 1883’te içeriğinin Rusçasının da birlikte yayınlanması şartıyla Tatarca bir gazete yayınlama müsaadesini elde edebildi. İlk nüshası 22 Nisan 1883’te Bahçesaray’da basılan Tercüman gazetesi, yayın hayatına başlamış oldu. Tercüman adındaki bu gazete haftada bir gün yayınlanıyordu (Ekim 1903’ten itibaren haftada iki gün çıkmaya başlayan Tercüman, 1912’den sonra günlük oldu).
Tercüman’ın dili yani Tercüman dili diye adlandırabileceğimiz bu dil, esasen sade bir Osmanlı Türkçesi olup, zaman zaman Kırım Tatarcası veya diğer Türk lehçelerinden kelime ve sözlerle desteklenmekteydi.
Gaspıralı Tercüman’ı ve gerekli olacağını düşündüğü diğer yayınları basabilmek için Bahçesaray’da Arap harfleriyle basım yapan ilk Müslüman matbaasını kurdu. Tercüman Kırım Tatarları için: Bir kurtuluş titremesi;
Birlik ve beraberlik sembolü;
Dildeki ilerleyişin savunucusu’dur…
Esasen, onun ilk denemesini yaptığı ve kendi tabiriyle Usûl-ü cedit, Rusya İmparatorluğundaki Müslüman okullarında gerçek bir inkılâp niteliği taşıyordu. Eğer bir bütün olarak ele alındığında, onun Rusya Müslümanları arasında ortaya attığı bu yeni sistemi, bir devre damgasını vurmuş olarak nitelendirebiliriz. Gaspıralı’ya göre, eğitim sistemi her şeyden önce ana dilin öğretimine hizmet etmeli ve dinî bilgilerin yanı sıra dünyevî bilgileri de içermelidir.
Gaspıralı, Rusya hâkimiyeti altında yaşayan dini, dili aynı olan Türkî halkların birbirlerine destek olmaları gerektiğini düşünerek, bunu gerek Tercüman gazetesi, gerekse de Usûl-ü cedit ile yaymaya çalıştı. O Müslüman ve milliyetçi bir Türk’tü. Onun bu çalışmaları eski geleneklere bağlı Müslüman ulemalar tarafından dine karşı bir saldırı olarak kabul ediliyordu. Rusya’da Müslüman ile Türk genel olarak birbirleriyle örtüşen kavramlardı. Bu bakımdan ağırlıklı olarak dinî olan hissiyattan, millî olan bir hissiyata dönük tavırlar Rusluğa karşı olan tavırda pek bir şey değiştirmemişti.
TERCÜMAN GAZETESİ VE GAZETECİLİĞİ
Kırım Hanlığı’nın Rusya’ya bağlanmasının Yüzüncü yılının kutlandığı günde 300 nüsha olarak çıkmaya başlayan Tercüman Gaspıralı’nın olağanüstü zekâsı ve kabiliyeti sayesinde kısa zamanda bütün Türk dünyasına yayıldı ve sürümü 20.000’e ulaştı. Bu gazete ismini Şinasi’nin İstanbul’da çıkardığı Tercüman-ı Ahvâl’den alan bu gazetenin asıl adı Tercüman-ı Ahvâl-i Zaman’ dır.
“Dilde, fikirde, işte birlik” parolasını kendine ilke edinen bu gazetenin başında: Siyaset ve politikaya, maarif ve edebiyata müteallik millî bir gazetedir. İfadesi bulunmaktadır. Tercüman’ın ilk sayıları Türkçe ve Rusça yayınlanıyordu.
Okumayı bilen genç öğrencilerin Tercüman sayfalarından bir şey okumalarını dinlemek üzere camiler etrafında toplanan Kırımlı Müslüman köylüler dünyada olup bitenlere karşı bilgiler edinerek çoraklamış topraklarda suyun verdiği zarafete kavuştular. Teknik icatlardan, savaşlara, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki ıslahatlardan, sömürgeci Avrupa’ya, kadın haklarına kadar pek çok konuyu kaleme alan Tercüman’ daki yazılar dikkate alındığında:
1. Türk dilini mümkün olduğu kadar yabancı dil ve bu dillerin kurallarından temizlemek;
2. Her şivede aşırı mahallî olmayan kelimeleri, genel Türk diline uydurarak kullanmak;
3. Okur-yazarlar tarafından anlaşılmayan Arapça ve Farsça tabirleri kaldırmak;
4. Türkler için ortak bir yazı dili oluşturmak;
5. Okullarda Çağdaş eğitim kurallarını ve yöntemlerini kullanmak;
6. Dil birliği’dir…
Tercüman (1883–1918) gazetesinin tam bir koleksiyonu dünyadaki hiçbir kütüphanede yoktur. Türkiye’de Belediye(İstanbul), Hakkı Tarık Us (İstanbul), Millî Kütüphane (Ankara) gibi kütüphanelerde bu gazetenin oldukça az sayıda bulunan nüshaları vardır. En fazla yıla ve en fazla sayıya sahip kütüphane Sankt Petersburg’daki Rusya Millî Kütüphanesi’dir. Türkiye’de İsmail Otar’da (İstanbul), Yavuz Akpınar’da (Ege Üniversitesi), Ayaz-Tahir Türkistan İdil- Ural Vakfı Timur Kocaoğlu’nda Tercüman gazetesinin mikrofilm ve fotokopileri bulunmaktadır.34 yıllık Tercüman gazetesinin tam bir dizini Timur Kocaoğlu başkanlığında 6 kişilik bir araştırma grubu tarafından Türk Tarih Kurumu tarafından yayınlanmak üzere hazırlanmaktadır.
"DİLDE, FİKİRDE, İŞTE BİRLİK"
Küçük boyda yazıların iki sayfalık Rusça tercümeleri ile birlikte dört sayfa olarak çıkmaya başlayan Tercüman devrin şartlarına ve okur-yazarlık oranına göre çok yüksek sayılabilecek kitleye ulaşmıştır. Kafkasya, Kazan, Sibirya, Türkistan, Çin, İran ve Mısır’da satılan Tercüman’ın büyük başarısı, Gaspıralı’nın sadece Rusya Türklerinin değil, bütün Müslümanların meseleleriyle yakından ilgilenmesinin yanında, "dil birliği" politikasının önemli bir sonucudur.
Gaspıralı’nın, bütün Müslüman Türkler tarafından kullanılabilecek bir yazı dili ortaya koymak için gösterdiği büyük gayret, olağanüstü bir cesaret istiyordu. Nitekim Gaspıralı’nın faaliyetleri, büyük başarısının yanı sıra, küçümsenemeyecek bir ilgiyle de karşılaşmıştır. Sadece dilde değil, Türk kültürünün bütün alanlarında topyekûn bir reform fikriyle ortaya çıkmıştır. Bu reformun temel prensibi, Tercüman gazetesinde, ismin hemen altında yer alan "Dilde, fikirde, işte birlik" ti.
NASIL BİR DİL?
Gaspıralı, “dilde birlik” fikrinin gerçekleşmesi için, Türkçe’den mümkün olduğu kadar yabancı kelime ve kuralları çıkarmayı öngörüyordu. Gerçekte vazgeçilmez hedefi ise temiz bir İstanbul Türkçesi’ydi. Mehmed Emin’e yazdığı mektupta da söylediği gibi, Türkistan steplerindeki Türk devecileriyle, Dersaadet’teki kayıkçılar ve hamalların bile rahatça anlayabileceği bir dil istemiştir.
Türklerin bütün olduğuna inanarak, onlara Tatar, Azeri, Başkurt, Özbek gibi isimler verilmesinin doğru olmadığını biliyor ve bütün bu isimlerin sadece bölmek ve parçalamak ve dağıtmak için amacıyla verildiğini savunuyordu. Zaten Kaşgarlı Mahmud, Divânü Lügâti’t Türk adlı eserinde, Türk dilinin çeşitli kollarının birbirinden farklı ses özelliklerin ayrıntılı olarak göstermiştir.
Gaspıralı’nın dil konusundaki önemli tutumu Batı ve Doğu Türkçesi dışında başka bağımsız Türk dilinin ortaya çıkmadığı 1910’dan önceki yıllarda ortak bir edebî dil yaratma gayreti içine girmiştir. Dil meselesinde Rusya’daki Türkler’i bir araya getirme çabası ile birlikte, başka hiçbir dilde olmadığı kadar birbirine yakın olan Türkçe lehçelerin, kendi ortaklıklarından yararlanarak, bir edebiyat dili oluşturmaya başlamıştır. Gaspıralı önemli ölçüde Osmanlıca’dan faydalanarak Kırım lehçesini esas almış ve Rusça’yı da dâhil etmek üzere yabancı dil unsurlarını temizleyerek, kullanılan dili budayıp gübrelemiş, ortak bir Türkçe yaratmaya çalışan ilk kişi olmuştur. Buna bakarak da alt yapısal olarak Türkçe yazı diline yer yok gibi görünen SSCB’nin böyle bir kıvılcım için uygun bir mekân seçilmesi de, mekân keşfindeki kararlılığının tesadüfî olmadığını açık ve net bir gösterge ile İsmail Gaspıralı’nın hayatına gizlemektedir.
İsmail Bey, 24 Eylül 1914’te vefat eder. Vefatından 14 gün sonra çıkan 195 sayılı gazetede siyah çerçeve içinde “Tercüman” imzası ile “ İnna lillah ve inna ileyhi raciun” ayeti yazılarak haber dünyaya şu şekilde duyurulur:
“Tercümanın müessisi büyük İsmail Bey Gaspirnskiy hazretleri duçar oldukları hastalıktan rehayab olamayarak Sentyabr’ın 11’inde Perşembe günü, sabah saat sekiz buçukta ruhlarını teslim etmiş; Sentyabr 12’de Cuma günü saat ikide cenaze namazı kılınıp defnedilmişlerdir.”
….
Sen kabrinde rahat uyu! Yakında
Bu sonuncu felâket de bitecek;
Yarın senin hür bakışlı ırkın da
Altın devri terennümler edecek.
Bizden senin pak ruhuna fatihalar, rahmetler
Unutulmaz hâtırana, kalp dolusu hürmetler!
Zira senin bıraktığın izlerde
Kadın, erkek bir genç neslin yürüyor.
İman ile aşk sunduğun her yerde
İnkılâbının fikri hüküm sürüyor.
Bizden senin pak ruhuna fatihalar, rahmetler
Unutulmaz hâtırana, kalp dolusu hürmetler!
Mehmet Emin YURDAKUL
( ölümünün hemen sonrasında )
DİPNOTLAR
1- Yusuf Ekinci, Gaspıralı İsmail, Ocak Yayınları, Ankara–1997, s. 9
2- Ayhan Göksan, Gaspıralı İsmail Bey-Ölümünün 50. Yıldönümü Dolayısıyla, Türk kültürü Dergisi, Say–23, s.23
3- “Gaspıralı İsmail Bey”, İslâm Ansiklopedisi, Cilt XIII, s. 392–395
4- Mehmet SARAY a. g. e. , s. 3
5- Y.Ekinci, G. İsmail, O.Yay, Ank–1997, s. 12
6- Ali Akar, Türk Dili Tarihi, Ötüken Yayınları, İstanbul–2005, s. 300
7- Abid Tahirov** , Ceyhun Bey Hacıbeyli ve İsmail Bey Gaspıralı*
8- Hakan Kırımlı, İsmail Bey Gaspıralı (İsmail Mirza Gasprinskiy) üzerine yazılar
9- A.Akar, T.D.T., Ötüken Yay., İst-2005, s. 301
10- Gerhard von Mende, İsmail Mirza Gasprinskiy
11- “Gaspıralı İsmail Bey” Türk Ansiklopedisi, C. XVII, s. 162–163
12- Y.Ekinci, G. İsmail, O.Yay, Ank–1997, s.19
13- Hakan Kırımlı ve İsmail Tatar, İsmail Bey Gaspıralı İçin, Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği Yayınları, s. 223
14- Y.Ekinci, G. İsmail, O.Yay, Ank–1997, s.29
15- Anlamı: “Biz Allah’a aidiz, yine ona döneceğiz”
16- Yavuz Akpınar-Bayram Orak- Nazım Muradov, İsmail Gaspıralı-seçilmiş Eserleri: I- Roman ve Hikâyeleri, Ötüken Yayınları, İstanbul- 2003, s.58
Hazırlayan: Süleyman KELEMCİ
YORUMLAR
Tabii ki, Gaspıralı hep anlatılmalı, hep yazılmalı. Bugün daha çok ihtiyacımız var. Gaspıralı'yı anlamak onun dilde birlik fikrine sahip çıkmak lâzım. Makalenize biraz daha kendinizi kendi yorum ve düşüncelerinizi katarsanız, kuru bir ansiklopedik bilgi kaynağından edebî bir metne dönüşür. Kaleminiz hep yazsın.