DİLİ SEVMEK
Atatürk diyor ki: “Türk milletinin dili Türkçedir. Türk dili dünyada en güzel, en zengin ve en kolay olabilecek bir dildir. Onun için her Türk dilini çok sever ve dilini yükseltmek için çalışır. Türk dili Türk milleti için kutsal bir hazinedir.” (1931)
Dili sevmek sözde değil özde, ruhta ve uygulamada kendini gösterir. Gerçekten güzel, güçlü ve görkemli dilimizi içtenlikle sevdiğimiz oranda ilgimiz, bilgimiz ve başarımız doğal olarak artar.
Anlamını bilmediğimiz ve nasıl kullanılması gerektiğinden emin olmadığımız sözcükleri araştıralım. Bu bağlamda şiir, yazı ve konuşmalarımızda yanlış yapmamaya özen gösterelim.
Bunun için, bilimselliği kanıtlanmış, işlerliğini ve geçerliliğini yitirmemiş, ölçünlü kaynaklardan yararlanmaya çalışarak öncelikle dilimizin kuram ve yazım kurallarını zaman zaman gözden geçirelim.
Yaptığı işi ‘yaşam biçimi’ olarak benimsemeden, konuya odaklanmadan, yeteri kadar zaman ve enerji harcamadan verimli bir çalışma yapılamayacağı açıktır. Bir çırpıda başarılı sonuçlar elde etmek öyle kolay olmasa gerek!
Çok konuşmak, çok yazmak bir hüner değil asıl olan dikkatle dinlemek, düzgün okumak ve sıkı çalışmaktır.
Amaca ulaşmanın ön koşulu ise, duyduğunu ve okuduğunu doğru anlamak, iyi özümsemek ve zihninde canlandırmaktır.
Kültür ve iletişim aracı olan dilin kuram ve yazım kurallarının konuşma ve yazmadaki kusursuzluğu dili kullananın başarısıyla doğru orantılıdır.
Dilin incelikleri şöyle dursun, bir yanlışı düzeltmeden ve direnerek yola devam etmek karanlıkta kör dövüşünden farksızdır. Fârâbî: “Önce doğruyu bilmek gerekir; doğru bilinirse yanlış da bilinir, ama önce yanlış bilinirse doğruya ulaşılamaz.”
Bilmemenin değil öğrenmemenin ayıp olduğunu kabullenmemek kimseyi yüceltmez. Öyle bir kaç şiir ve birkaç yazı okuyarak damdan düşercesine bir solukta hatip, şair, ozan, yazar olunamayacağını biliriz.
-Dilde neredeyim?
-Dilde düşünebiliyor muyum?
-Dilin hakkını ne kadar verebilmekteyim?
-Kendime yakıştırdığım sıfatları hak ediyor muyum?
-Yürüdüğüm, koştuğum kulvarda yararlı olabiliyor muyum?
, … ve benzeri soruları kendimize ara sıra soralım ki farkında olmadan bir boşluğa düşmeyelim.
İlle yazmış olmak adına dilin kaşını gözünü yarmaya ve dostlar alış verişte görsün anlayışıyla ulu orta boy göstererek ses ve görüntü kirliliği yaratmaya hakkımız yoktur.
Yerine göre bir noktanın, virgülün, kesme işaretinin, düzeltme işaretinin ne denli anlam kaymalarına ve değişikliklerine neden olabildiğini yok sayamayız.
Dilimize saygımızla özümüze saygımızın işteş ve özdeş olduğuna yürekten inanmaktayım.
Paylaşmaksa ereğimiz, mutlak emek vermeliyiz;
Özentiye, yapaylığa hiç ödün vermemeliyiz.
Dili yozlaştırmaktan ve şov yapmaktan kaçınalım;
Başarı sevmekle başlar, hep aklımızda tutalım… (Mayıs, 2009)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.