- 1758 Okunma
- 9 Yorum
- 0 Beğeni
yorumsuz...
Yapmadığım bir bu kalmıştı…
En sonunda kol bastı grubu halk oyunu eğitmeni de oldum:)
19 Mayıs kutlama programında, gösterimizi elime yüzüme bulaştırmazsam, sanırım usta kol bastı oyunu eğitmenliği sertifikası da verirler bana:)
Hayır işin kötü yanı, idare benim de oynamamı istiyor…Ben ne anlarım kol bastıdan, oyundan, danstan…Bıraksalar tembelliğinden yirmi dört saat yataktan çıkmayacak bir insana yapılabilecek en büyük işkence olmalı bu:( Hadi oyun havası deseler bir nebze olsun tamam diyeceğim. Hiç yoktan serde Angaralılık var:) şöyle Atım Arap, Fidayda, Misket vs. döktürsem fena olmazdı aslında ama işte…
Bu yazıyı da hangi kategoriye yerleştireceğimi bilmiyorum. Sanki biraz günce tutmak gibi oldu ama öyle bir bölüm açmamış henüz sayın Ansızın. Artık anılarıma eklerim ben de…Ya vallahi çok sıkılıyorum. Sırf yazmak için yazdığımın farkındayım ama içimde bir şey var ve beni rahatsız ediyor. Bulmaya çalıştıkça onu daha da geriliyorum. Oluruna bırakayım dedikçe, “o şey” üstüme üstüme gelmekte ısrar ediyor…
Kendime çok kızıyorum aslında. Yapabileceklerimin ve potansiyelimin farkında olup, hiçbir şey yapmadan , boşluğun kollarına kendimi bırakıvermek, canımı ölesiye acıtıyor. Günlük hayatın karmaşası, monoton yaşanmışlıklar ya da ömrün tekdüzeliği… Ne dersek diyelim fark etmiyor, beni girdabına çekmiş vaziyette…
Yine bomboş iki gün geçirdim. Sabah uyanıp işe gitmek her ne kadar cehennem azabı gibi gelse de, aslında şükretmeliyim iyi bir işim olduğu için. Ya çalışmasaydım, ya hep evde birilerin bana bakmasını düşleyerek oturuyor olsaydım. Aman Allah’ım böyle bir şeyi düşünmek dahi istemiyorum. En azından kendi hatalarımdan uzaklaşıp, yanlışlarıma bir süreliğine de olsa veda edip, öğrencilerimin o saf dünyalarına dalıvermek ruhumu iyileştiriyor bir nebze olsun.
Onsuz geçen dokuzuncu gündü bugün. Kendime inanamıyorum. On beş yaşına girmiş, yeni ergen çocuklar gibi davranmak çok canımı sıkıyor. Duygularıma hakim olamıyorum. Ne zaman onu görsem soluğum kesiliyor ve nefes almayı unutuyorum. Bana baktığı zaman yüzüme bir alev dalgası yayılıyor ve kıpkırmızı oluyorum. Kalbimde bir çarpıntı başlıyor, olası bir kriz geçirmekten korkuyorum. Hele bir de “Ayşe merhaba” demişse….İnsan konuşmayı unutur mu ya:( hele ki ben…Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni olan ben…Mesleğinin özü konuşmaya ve iletişim kurmaya dayalı olan ben…Günlük hayatında susmaktan aciz olan ve taramalı tüfek gibi ardı ardına kelimeler dizen ben, o bana “merhaba” dediğinde resmen dilsiz gibi oluyorum. Ebebe ebebe ebebeb bee eb bee dedim en son:(
Nedir bu Allah aşkına? Biri bana dur desin yalvarırım…
Adını dahi telaffuz ettiğimde otuz iki dişim görünüyor. Annem dün “ Ayşe kes özürlü gibi davranmayı, beni korkutuyorsun” dedi:( evet bu gidişata bir son vermeliyim. Aklımı başıma alıp yirmi beş yaşında ( 25,7) olgun bir kadın gibi davranmalıyım. Sorumluluklarımı unutmamalıyım. Aşkın hayatımdaki öncelikli güç olmadığını kabullenip, diğer önceliklerime yönelmeliyim. En basitinden onu düşünmekten vazgeçip şu sınav kağıtlarımı okumalıyım. Ki bugün gereklilik kipini anlatmıştım Dil ve Anlatım dersinde sanırım fazla etkisinde kalmış olmalıyım ki aşırı –meli, -malı ihtiva eden cümle kurmaya başladım. Saçmalamaya başladım örneğin…
Dün gece uykuma yenik düşüp erkenden yatmamış olsaydım, hemen bir gül fidanın dibine bir dilek kağıdı gömerdim. Rivayete göre beş mayısı altı mayısa bağlayan gece Hızır ve İlyas peygamberler yeryüzüne inerlermiş ve her bir gül fidanının dibinden geçerlermiş. Kim ki dilek tutup, onu bir kağıda yazarsa, o kağıdı da bir gül fidanının dibine gömerse dileği kabul olurmuş…Maalesef ben kömür çuvalı gibi yattım kaldım. Mevcut durumuma “kavun karpuz da yata yata büyür” şeklinde iğrenç bir yorum yapmak da mümkün tabi…Dolayısıyla dilek milek tutamadım:( Umarım kalbimde onun için yeşerttiğim gül fidanının dibine gömdüğüm dilek gerçekleşir de zaafım emellerine ulaşır. Bu vesile ile herkesin Hıdrellez Bayramını en içten dileklerimle kutluyorum.
Diğer önemli bir olay da bugün Deniz Gezmiş’in ölüm yıldönümü olması…:(
Kendisi gerek düşünceleri, gerek eylemleri ve en çok da fikirleri uğruna ölüme gülümseyerek gidebilmesi sebebiyle örnek aldığım ve saygı duyduğum isimlerden birisi…
İnsanlar ölüyor. Hayatlarının baharında solduruluyor insanlar. Darağacında sallandırılıyor umutlar ve içim burkularak anıyorum hepsini. Pekiyi ne için? Teslim olmadıkları için, haklı davalarından ve inançlarından ödün vermedikleri için, “benliğinden vazgeç ve gel bu emperyalist düzene ayak uydur” diyenlere “eyvallah” demedikleri için…
Yazık…Söylenebilecek başka bir şey yok…
“Ben ülkemin bağımsızlığı ve halkımın mutluluğu için şerefimle bir defa ölüyorum! Sizler bizi asanlar şerefsizliğinizle her gün öleceksiniz! Biz halkımızın hizmetindeyiz! Sizler Amerika’nın hizmetindesiniz! Yaşasın devrimciler! Kahrolsun faşizm”
Yusuf Aslan son sözlerinde söylenebilecek en güzel sözleri söylemiş zaten…
Hepsini rahmetle anıyoruz. Mekanları cennet, ruhları şad olsun….
Ne enteresan bir yazı oldu bu böyle:)
Deniz’den Hıdrellez’e, aşk hayatım ve düşüncelerimin karmaşasından kol bastıya uzanan değişik bir yazı…
Aklı başında kararlar almalıyım dediğim gibi. Düşüncelerimi toparlamalı, hayatıma çeki düzen vermeli, işime konsantre olmalı ve O’nu, kalbimde, gül fidanının dibindeki yerinde bırakıp, kendi yörüngemdeki gerçeklerle yüzleşmeliyim…
Evet…
"udci turk budun, ertes okun"
“ Ey Türk milleti, titre ve kendine dön…”
Demiş Bilge Kağan…
Kendime uyarlamalıyım
Eyyy akılsız Ayşe, titre ve kendine dön:)
Dönebilirsem………………
(A-Y)
fotoğraf: ben....( eşsiz yetenek) :))))))
YORUMLAR
insan kendini hem zapt etmek isteyip hemde bulduğu tüm çatlaklardan sızmak ister...:):)
öne çıkan unsurlar olarak yorumlayacağım...kendine odaklanmışken aşk ve özleme diğer etmenleri konu içine yerleştirmen biraz dağılmış olduğun sinyallerini veriyor...olası günlüklerde geçişlerimiz çok olur ...dilerim bu dağılmışlık günü anlatmayla ilgilidir.
eğer kendini ve duygularını özgür bırakmayı denersen bu süreci daha yumuşak geçireceğini düşünüyorum sevgili ayşegül...
sevgiyle kal
bir nevi günlük gibi düşün sevgili zeynep...
ben o yazıyı birileri okusun, faydalansın, bilgisine bilgi katsın diye yazmadım
tamamen bi anda yazılmış ve monolog şeklinde süregeen bir yazı...
butonum olsa kalp çizer içinden ok geçirir ı love you bile yazabilirdim...
o benim sayfam yani...
güümsemek istersem gülerim,
istemezsem gülmem...
Yazı hakikaten çok değişikti.İnsanın kendisine özeleştiride bulunması güzel bir şey gerçekten.Fakat anlamadığım bir şey var neden cümle sonlarında" :), :( " gibi işaretler kullanıyorsunuz ki.Bildiğim kadarıyla bunlar bizim noktalama işaretlerimiz arasında yok.Yani ayrı olarak farklı görevleri var.Gerçi siz bir Türk Dili Edebiyati Öğretmeni olarak benden daha iyi bilirsiniz.Bence yazı yazarken neresi komik ya da neresi üzücü bunu okuyucunun algısına bırakın ve en azından mesleğinize saygı icabı doğru kullanımlarda bulunun sayglarımla...
bir düşünür ne demişti
"düşünüyorum öyleyse varım"
dün her şey için yada herkes için farklı bir gündü
evet
Denizlerin ölüm yıldönümü
daha dün gibiydi radyodan sıkıyönetim anonsları yapıldığında
Deniz Gezmiş Gemerekde yakalandı...
sonrasında yine radyo haberleri
Deniz ve arkadaşları asıldı...
tam 37 yıl geçmiş.
ülkemin geçtiği yollar eskittiği simalar ne garip
eskimeyen hüzünler
birde idam gerçeği
davasına inanmış insanların devlet eliyle yok edilmesi...
şimdi öyle dava adamları nerde
kolbastıya gelince hiç hayıflanma
bence sinir ve asap bozujkluğuna iyi geliyor..
yakında bende başlayacağım))))
sevgiler asi kızıma...