Hıdırellez
Küskün, kırgın, yalnız, mutsuz, beynini kemiren milyonlarca kelimeyle bezgin geldi evine.. 10 sularında geziniyordu akrep ve yelkovan. İnadına yürümüyorlardı bu akşam, birbirini takipte bu iki yol arkadaşı. Mola vermişlerdi sanki hayata. Hıdırelleze 2 saat kalmıştı. Bahar bayramı… Bahar çocuğuydu o; nasıl severdi baharı. Baharla, güneşle yeşille maviyle can bulurdu. Ateşlerden atlayarak, gül ağaçlarına dileklerini anlatarak karşılardı her baharı. Ama yalnızdı işte şimdi. Gül ağacı bile yoktu etrafında dileğini anlatacağı. Acıdı bir müddet kendine. Dileklerini düşündü bir bir, hem hangini dileyecekti ki, öyle çoktular ki bu bahar, bu kadar çok olması iyi mi kötü mü kestiremedi. Yavaş yavaş yolunda ilerleyen akreple yelkovan buluştukları vakit on iki de, vazgeçti kendine acımaktan. Her bahar gelmesini iple çektiği hıdrellezi gülümseyerek karşılayacaktı yine. Ne vardı yani yalnızsa? Gözü gibi sakladığı sevgilisini verdiği, özenle kuruttuğu gülden bir yaprak kopardı usulca. Bir müddet düşünüp dileklerden dilek seçti kendine. Güzelce bir kâğıda resmetti dileğini. Gül yaprağına sardı dilek kağıdını, içine parasını katık etti, nazar boncuklu kurdeleyle hediye paketler gibi paketledi özenle.. bir süre elinde hıdırellez dileği, esen rüzgara karşı durdu camın kenarında. Gözünden düşen yaşlar eşlik etti bu tek kişilik bahar bayramı kutlamasına. Dualar ederek içinden, bıraktı rüzgara karşı Hızır’ın yakalamasını umut ederek… her zaman beraber kutladıkları dostları yoktu belki yanında, sevgilim derken içi titrediği adam farkında değildi gitgide büyüyen bu yalnızlığının belki ama, umutluydu işte hala en azından. Bahara gülümsüyordu hala; tek kişilik bir kutlamayı göğüsleyecek kadar da güçlüydü işte, her şeye inat..
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.