- 723 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
KIRMIZI VE SİYAH
Sokaklarla tanıştığında henüz çocuktu. Anne, baba sevgisizliği ve evde istenmiyor olmasıydı onu sokaklara iten. Böyle yaşamayı isteyerek seçmedi. Kendi kaderini yaşamak zorunda bırakılmıştı. Akranları okula giderken, o kendine sokakları mesken tuttu. Ne yapacağını, kime gideceğini bilmeden bir süre oradan oraya savrulup durdu.
O gün kış günlerinin ayaz ve dondurucu soğuğunu iliklerinde hissetti. Isınmak için yer aranırken, bir otelin çamaşırhane penceresinin önüne kıvrılıp yattı. Aklınca çamaşırhaneden gelen sıcak hava ile ısınacaktı, açtı ve soğuktan bitkindi.
Mesaisi biten otel görevlileri çıkışta, pencerenin önünde boylu boyunca yatan birini görünce, orada neden yattığını merak edip yanına geldiler. Tüm çağrılara ve dokunmalara rağmen ses çıkmayınca, onun donmuş olabileceğini ve yardıma ihtiyacı olduğunu anladılar. İçlerinden biri durumu otel müdürüne iletti.
Yerde hareketsiz yatıyorken, şans eseri görevlilerce görülmesi onun yeniden hayata dönmesi demekti. Müdür beyin talimatı ile otelde personelin kaldığı bölüme götürdüler onu. Otelin doktoru, yaşadığını ancak donmak üzere olduğunu söyledi. Acilen gerekli müdahaleyi yapıp hayata döndürmeye çalıştı. Bir süre yapılan müdahalelere cevap vermese de, aradan geçen sürede yavaş yavaş vücudunda yaşam belirtileri ve kıpırdanmalar olmaya başladı. Başında bekleyen görevliler onu bırakıp evlerine gidemiyorlardı. Bu temiz yüzlü çocuğun yaşayıp, yaşamayacağını merak ediyorlardı. Doktor; “Merak etmeyin, birazdan kendine gelir.” Dedi.
Kendine gelip de gözlerini açtığında başında duran birkaç kişinin önce kim olduklarını anlamaya çalıştı. Gözlerini tavana dikti, sonra etraftaki insanların yüzüne teker teker baktı. Otel görevlileri, nerede olduğunu, baygınken ve soğuktan donmak üzereyken buraya getirildiğini anlattılar ona. Aç olup olmadığını sordular. Aç olduğu her halinden belliydi. Rengi bembeyazdı, gözlerinin feri sönmüştü. Utanarak gözlerini kaçırdı. Suskunluğunu “evet” olarak algıladılar. Önce karnını doyurdular, sonra onun buraya getiriliş öyküsünün detaylarını anlattılar. Yemek bittikten sonra müdür beyin konuşmak istediğini söylediler.
Odadan içeri girdiğinde ellerini arkasına koymuş sırtı dönük duruyordu Müdür Bey. Yüzünü döner dönmez sorularını ard arda sıraladı.
—Adın ne senin?
Başını önüne eğdi, kendisini bir anda sınav salonunda başarılı olmaya çalışan bir öğrenci gibi hissetti. Gözleri nemlendi birden. Ağlamaklı bir sesle;
—Metin efendim.
—Kimin kimsen yok mu?
—Yok.
Metin gözlerini yerden kaldırmadan cevaplıyordu sorularını. Ellerini önünde birleştirmiş huzursuzca parmakları ile oynuyordu. Müdür bey ses tonunu yükselterek sordu.
—Evden mi kaçtın?
—Hayır efendim. Ben evden kaçmadım, annem ve babam beni sokağa attılar.
—Okuyor musun?
—Hayır, ben ortaokulu bu yıl bitirdim liseye gidemedim dedi.
Müdür bey, duydukları karşısında şok olmuştu. Bir anne baba, nasıl olur da evladını sokağa atar diye düşündü. Benimde evladım var, böyle bir şeyi düşünmek bile ruhumu yaralıyor diye söylendi kendi kendine.
Otelin güvenlik görevlisine Metin’in evinin adresini alarak söylenenlerin doğru olup olmadığını araştırmasını istedi. Sonra kaşları çatık bir vaziyette Metin’e dönerek;
—Poliste herhangi bir kaydın var mı? Diye sordu. Metin diklendi birden, gözlerini Müdür Beyin gözlerine dikti.
—Yok, efendim ben üç aydır sokaktayım. Hiçbir suça bulaşmadım dedi kendinden emin bir şekilde.
—Peki, Metin bugün otel görevlilerinin kaldığı yerde seni misafir edeceğiz, yarın gelen bilgilere göre davranacağız, iyi akşamlar dedi ve gitti.
O gün otelde kaldı Metin. Üç aydan beri ilk kez karnı doymuş ve bedeni sıcak bir yatağa girmişti. Başını yastığa koyar koymaz derin bir uykuya daldı.
Sabah uyandığında başucunda duran görevlileri gördü Metin. Onların neden beklediklerini önce anlayamadı. Otel görevlilerinden biri Metin’in başını okşadı sevgiyle. “Kahvaltını yaptıktan sonra Müdür Beyin yanına gideceğiz. Konuşacakları var” dedi. Verilen kahvaltıyı utanarak ama iştahla yaptı Metin. Sonra, iki görevli ile birlikte müdür beyin odasına gitti.
Çatık kaşlı Müdür Bey yine ellerini arkasında birleştirmiş, sanki Metin’i heyecanla bekliyor gibiydi. Ciddi duruşunun aksine, bu kez yüzünde sevimli bir ifade ile sordu;
—Günaydın Metin, iyi uyudun mu?
—Günaydın efendim, iyi uyudum teşekkür ederim.
—Metin, ben senin aileni buldurdum, komşularınızdan soruşturdum, dediklerinin doğru olduğunu öğrendim, babanın telefon numarasını da aldım. Şimdi onu arayıp seni onlara teslim edeceğim dedi.
Metin, gözlerinin akına kadar korkudan bembeyaz oldu. Bir anda üvey babasının onu nasıl acımasızca dövdüğü ve sırtında parçaladığı odunları hatırladı. Yaşadıkları gözünün önünden bir film şeridi gibi geçti, ama ses çıkaramadı.
Müdür Bey telefonu çevirdi, kısa cümlelerle durumu Metin’in babasına izah etti, ancak babası Metin’e bakamayacağını ve onu evinde istemediğini, aslında kendisinin öz çocuğu olmadığını da söyledi. Telefon kapandığında ne yapacağını şaşırdı Müdür Bey. Bir süre konuşmadan öylece kalakaldı ve Metin’e dönerek;
—Ailen seni istemiyor Metin dedi. Metin bu duruma pek de şaşırmadı.
—Biliyorum efendim, zaten isteseler de ben artık o eve dönmeyeceğim dedi Müdür bey duruma üzüldü, çaresizdi. Metin’i otelde barındıramazdı. Bir süre çenesini ovuşturdu;
—O halde seni polise teslim etmem gerekiyor, yaşın küçük Metin dedi.
Metin, burada kalmasının mümkün olmadığını biliyordu. Ancak polise teslim edilmesi demek, ailesine teslim edilmek demekti. Bunu kabul etmesi mümkün değildi.
—Efendim ben gideyim. Beni polise teslim etmeyin. Eğer teslim ederseniz onlar da babama teslim edecekler. Babam, bir süre bana dayak atacak sonra da yine sokağa bırakacak. Bugünkü durumumdan pek farklı olmayacak polise ya da aileme teslim edilmem.
Müdür Bey şaşkındı. Ne yapacağını bilemedi. Bu çocuğu sokağa bırakmak onu kurtlar sofrasına yem etmekten başka bir şey değildi. Otelde iş verecek bir boş kadro da yoktu. Kalabileceği bir yeri bulması şimdilik mümkün görünmüyordu.
Metin, izin isteyip oradan ayrıldığında Müdür Bey dahil olmak üzere herkes onun ardından çaresizce ve üzgün baktı. Müdür Bey, Metin’i bırakmanın yasal olmadığını biliyordu, yine de engel olmadı gidişine.
Metin, henüz otelin kapısından çıkıp, bir iki adım atmıştı ki, otel görevlilerinden biri arkasından bağırdı;
—Metin, bak şu karşıdaki restoranda bulaşıkçı arıyorlar, istersen senin için konuşurum dedi.
Metin’in gözleri ışıldadı, bu teklifi sevinçle kabul etti. Otel görevlisi ile birlikte gittiği restoranda görüşme sonunda hemen işe başladı. Yatacak yere ihtiyacı olduğunu anlayan garson Kenan, elindeki tabakları bankonun üzerine bırakıp, Metin’i omuzlarından tuttu;
—Sanırım yatacak yere ihtiyacın var, istersen yanımda kalabilirsin. Zaten ben de kirayı denkleştiremiyorum, böylece birbirimize destek oluruz dedi.
Bu teklifi de sevinçle kabul etti Metin. Başkaca seçeneği de yoktu zaten. O gün herkes ve her şey çok iyiydi. “Şansım dönüyor galiba” diye geçirdi içinden.
Metin’in içinde bulunduğu siyah günleri sona ermişti bir süreliğine. Bu zorlu mücadelede ayakta kalmayı başarması gerekiyordu, hayata meydan okumalıydı, annesini ve babası olmayan babasını utandırmalıydı. Hırsı, isteklerinin önüne geçiyordu.
İşe başladığının ilk günü, kendisinden beş yaş büyük olan Kenan abisi kol kanat germiş ve işi nasıl yapması gerektiğini göstermişti. Kenan ağabeyi cana yakın bulmuş ve çok sevmişti Metin. Ancak, bir hafta sonra iş çıkışı eve geldiğinde, Kenan kendisine çilingir sofrası kurmuş ve Metin’e de içki içmeyi teklif etmişti. Metin, içmek istemediğini söyleyince de, içmezse döveceğini söyleyip, kanlı gözlerini Metin’in gözlerine çevirmişti. Metin bu bakışlar karşısında ve şaşkınlık içinde yapmak istedikleri ile yapmak zorunda olduklarını yeni yeni anlamaya başlamıştı. İçinde büyük bir çelişki yaşıyordu. Bundan sonra duyacakları ve yaşayacakları ise ona hayatının baharında zemheri olacaktı. Metin, siyah günlerine yeniden döneceğini hissetti o anda.
Kenan, oturduğu yerden hırsla kalktı. Metin’i belinden kavrayarak saldırdı ve tecavüze yeltendi. Metin, tüm gücünü toplayarak ona karşı koydu. Metin’den böylesi sert bir tepkiyi beklemeyen Kenan, daha da hırslanarak Metin’i ağzı burnu kan içinde kalana kadar dövdü. Hırsını alamayan Kenan, Metin’in kolun kırdı. Metin geçici bir baygınlık geçirdi. Onun ölmek üzere olduğunu anlayan Kenan, en yakın hastanenin kapısına bırakarak ortadan yok oldu.
Durumu öğrenen restoran sahibi Metin’in tedavisini üstlendi ve yardım elini uzatarak babalık yaptı. Metin’in yaşadığı o günün ardından vücudunun kimyası tamamen bozuldu. Neye ve kime güveneceğini bilmiyordu. 2000’li yıllar onun en kara yıllarıydı ve belini bükmüştü. Bu meşakkatli dönemi aşması kolay olmadı. Uzun süre hastanede yatan Metin, bir süre daha psikolojik tedaviye devam etti ve tamamen iyileşmiş olarak hastaneden ayrıldı. Metin artık iyiden iyiye güçlü hissediyordu kendini.
***
İki katlı evini odalar haline getirip kiralayan emekli Melek öğretmenden, restoran sahibinin desteği ve aracılığı ile tek odalı eşyalı bir yer kiraladı Metin. Melek öğretmen adı gibi Melek biriydi. İlerlemiş yaşına rağmen evinde kalanlara, ev yemeklerini özlemişlerdir diyerek yemekler yapar, yemek istemeyenlere zorla yedirir, eve geç gelen erkekleri, “hangi kahveden geliyon berduş” diye azarlar, kızlara “güneş battı hangi adamla geziyodun sen” diyerek tatlı sert annelik yapardı.
Artık kısa sürede yaşadığı siyah ve kötü günlerin acısını çıkarmak ve öcünü almak için para kazanmak istiyordu Metin. Azimliydi ve hırslıydı. En yakınlarının ve dost zannettiklerinin yaşattıklarını düşündükçe çok çalışması ve hayatın zorluklarına direnmesi için güçlenmesi gerektiğini biliyordu. Çalıştığı günlerde kazancının zaruri ihtiyaçları için ayırdığı paranın dışındaki kalan kısmının tamamını biriktirdi. Yıllar, yılların üzerine eklendikçe Metin’in kazancı büyüdü. Artık kendi başına hayatını idame ettirecek durumdaydı. Ne hayattan, ne de kimseden korkmuyordu.
Metin, kazancı onu geçindirmeye başlayınca yarım bıraktığı tahsilini tamamlaması gerektiğine karar verdi. O istemese de Melek öğretmenin baskısı ile bu işi yapmak zorundaydı zaten. Kaldı ki kendisi de bunu istiyordu. Metin gündüz garsonluk yapmaya devam ediyor, geceleri de ders çalışıyordu. Büyük bir azimle Melek Öğretmenin de yardımları ile dışarıdan liseyi bitirdi. Üniversite sınavlarına hazırlanmak için var gücü ile çalıştı. Dershaneye gidemediği için Melek öğretmen de ona destek oldu ve üniversiteye hazırladı. İşletme okumak ve ekonomi kariyeri yapmak istiyordu Metin.
Geçen onca yıla rağmen ne annesi ne de üvey babası hiç aramadı Metin’i. Zaten Metin de onları hiç aramamıştı. Hayatından ailesini tamamen sildi. Bahsetmiyordu bile. Sinem hayatına girmeseydi, bugün yine tek kişilik bir aile olarak yaşamına devam edecekti Metin. Sinem’in hayatına girmesini Allah’ın bir lütfu ve hediyesi olarak görüyordu. Çok mutluydu ve Sinem’i deliler gibi seviyordu.
Melek öğretmen Sinem’e fena halde kafasını takmış onun Metin’in okumasına engel olacağını düşünüyordu. Ne zaman Metin ile Sinem’i el ele görse yüzü asılıyor, oğlunu paylaşamayan anneler gibi; “henüz çok erken, sen daha çocuksun, önce okulunu bitir” diye baskı yapıyordu. Sinem’e de kaynanalık yapıyordu. Arada bir de söylenmelerine devam ediyor; “bu kadar çok buluşup, birbirinizin kafasını kurcalamayın, biz Fikret amcanla nişanlıyken bile görüşmüyorduk” diyerek engel olmaya çalışıyordu.
Sinem ailenin tek kızı, evinin nazlı kızı. Orta sınıf bir aileden geliyor gelenek ve göreneklerine bağlı, son derece mütevazı ve kibar. Şimdiye kadar aileyi üzecek hiçbir şey yapmamış. İşletme fakültesi birinci sınıfta okuyor. Babası maaşlı bir işte çalışıyor, anne ev hanımı. Aile henüz Metin’le olan ilişkisini bilmiyor. Hem Metin’in hem de Sinem’in tek korkuları var; Metin’in ailesi ve sokak çocukluğundan gelmesi sebebi ile ya evlenmelerini istemezlerse; işte hayat o zaman biterdi Metin için. Bunu düşünmek bile istemiyordu.
Sınav sonuçları gelince Melek öğretmenin merdiven basamaklarını nasıl hızlı çıktığına şahit oluyordu Metin. Her gün “dizlerim ağrıyor bu merdivenleri çıkamıyorum” diye şikayet eden sanki o değilmiş gibi. İyi bir sonuçla yerleşti Üniversiteye Metin. İşletme fakültesini de iyi bir derece ile bitirdi.
Sinem’le birlikteliklerinde korktukları olmadı. İlişkileri mutlu sonla noktalandı. Sinem ve ailesi Metin’in geçmişini hiç konuşmadılar. Adeta bir toprağın altına gömdüler. Metin’i evlatları gibi bağırlarına bastılar. Sinem’in annesi; “bir kızım vardı, bir de oğlum oldu” diyerek Metin’i rahatlattı.
Metin, bugün ruhunun sesini duyuyor. Kendisini ifade etme gücünü ve haklarını savunmayı öğrendi. Hayatı öğrendi, yaşamın nasıl olduğunu öğrendi. Aşkı ve âşık olmayı öğrendi. Öylesine mutluydu ki yuvasının huzuru ile çocuklarını severken onlara bir şey olacak diye kalp çarpıntıları yaşıyor.
Sinem, Metin için büyük şanstı. Metin de çocuklarının şansı olmak istiyordu ömrü oldukça.
Hülya TÜRK
16/05/2001
YORUMLAR
Hülya hanım bu güzel paylaşım için hem Metin'e hem size sonsuz teşekkürler..
hayatta kötü insanlar olduğu gibi iyi insanların da olabileceğini ispat ettiğiniz için sağolun..içler acısı bir yazı ama bunlar ne yazıkki hayatımızın gerçekleri..evet herkes Metin kadar ve benim kadar güçlü ve şanslı olmaya biliyor..Metin kardeşime tek tavsiyem var "hayatı boyunca mücadeleden vazgeçmeyecek" hayat mücadele demek ben 40 yıldır aynı mücadeleyi variyorum..bazen zarar dışardan değil de aileden de gelebiliyor maalesef..
Saygılar..
ve izninizle bu yazı facebookte paylaşıma açıyorum sevgiler..