- 1376 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Recep İVEDİK Üzerine
Yazar Notu : Bu yazı Koç Holding, Arçelik-LG, "Ajans" aylık dergisinde yayımlanmış olup tüm hakları yazara aittir, izinsiz kullanılamaz.
“Ey zavallı milletim dinle…Şu anda, hepimiz burada seni kurtarmak için toplanmış bulunuyoruz. Çünkü ey milletim, senin hakkında, az gelişmiştir, geri kalmıştır gibi söylentiler dolaşıyor. Ey sevgili milletim! Neden böyle yapıyorsun? Niçin bizden geri kalıyorsun? Bizler bu kadar çok gelişirken geri kaldığın için hiç utanmıyor musun? Hiç düşünmüyor musun ki, sen neden geri kalıyorsun diye durmadan düşünmek yüzünden, biz de istediğimiz kadar ilerleyemiyoruz. Bu milletin hali ne olacak diye hayatı kendimize zehir ediyoruz. Fakir fukaranın hayatını anlatan zengin yazarlarımıza gece kulüplerinde içtikleri viskileri zehir oluyor. Zengin takımının hayatını gözlerimizin önüne sermeye çalışan meteliksiz yazarlarımız da aslında şu fakir milleti düşündükleri için, küçük meyhanelerinde ağız tadıyla içemiyorlar. Ey şu fakir milletim! Aslında seni anlatmıyoruz. Sefil ruhlarımızın korkak karanlığını anlatıyoruz. İşte onun için sana yanaşamıyoruz. Senin yanında bir sığıntı gibi yaşıyoruz. hiç utanmıyor muyuz? Hiç utanmıyoruz. (Oğuz Atay - Oyunlarla Yaşanlar – İletişim Yayınları 3. baskı – 2001 – sf. 88-89).
Recep İvedik’in ilk filminin vizyona girmesi ile bir anda eski tartışmalar, sümen altı edilmiş gerçekler tekrardan tartışılmaya başlandı. Birçok kesimde büyük özlü sözler söylendi. Ek olarak eleştiriler yapıldı. Kimisi onu çok sevdi (birçokları aynı onun gibi kız arkadaşı ile buluştuktan sonra parasız kalıp evine yürüdü (İvedik 1’de kızlara arabasının aküsünü vermesi), söylemek isteyip de söyleyemediklerinin söylemediğini görüp “İşte bu…” dedi, kimisi yerden yere vurdu.
Ana olarak eleştiriler iki gurupta toplandı; Birinci grupta herkes hayatından parçalar onda buldu derken, ikinci grup herkes hayatında istemediği parçaları onda buldu dediler;
• Recep İvedik’i bir üniversite araştırmalı diyenler,,Recep "Bence herkes kendinden, yaşamından şöyle ya da böyle bir parça buluyor filmde" dedi.. Ben bu konuşmadan sonra gittim filme.. Hiç bir şey bulamadım.. Ama bulan milyonla.. O zaman, yanlış bende olmalı. diyenler. www.haber3.com/news_detail.php?id=347343
• İkinci gurup ise filme; “Türk insanı nefret ettiği her şeyi orada gördü. "Allah’a şükür ben böyle değilim" diyenler sevdiler. Veya gıcık oldukları bütün elit ve sosyetik şeylerle dalga geçtiği için sevdiler, bunu unutmamak lazım. Herhangi bir karakter değil o, saldırgan bir karakter. Bizim iyi, güzel, hoş bulduğumuz her şeye saldırıyor bu karakter." diyenler bulunmakta. www.internethaber.com/news_detail.php?id=133226
Asıl soru Tanzimattan bu yana yeniden alevleniyor; halk ile kopuk kalmanın yada belirli nedenlerle halk içinden çıkıpta onu yok saymanın kavgası; Genel de okumuş yazmış kesim, birçok çevreler tarafından Gonçarovun ünlü karakteri Oblomov olarak görüyor (bunun nedenlerinden bahsetmek yazımızın konusu olmadığından direk mevzuya giriyorum). Oblomov’un karekteri "Oblomovluk" diye bir kavramın doğmasına da yol açmıştır. Bu kavram aşırı tembelliğin en güzel ifadesidir. Oblomovların hiçbiri kendilerine telkin edilen yaşam ilkelerini özümseyememişlerdir, bunların pratik sonuçlarını alacak kadar uygulayamamışlar; sözün eyleme dönüşmesi, ilkenin ruhun iç gereksinimleriyle kaynaşarak bu gereksinimlerin içinde eriyip yok olması ve böylece insanı harekete geçiren biricik güce dönüşmesi çizgisine ulaşamamışlardır... Onlar için düşlerin gerçeklerden, genel ilkelerin hayata ilişkin basit bir gerçekten daha değerli olması da bundandır. Bunlar yararlı kitaplar okurlar; bu kitaplarda ne yazıldığını bilmek için güzel yazılar kaleme alırlar. Daha sonra yazdıklarını okuyup kurdukları mantık zincirine hayran olmak için, cesur gözüpek şeyler söylerler. Konuşmalarındaki seslerin ahengini duymak ve bununla dinleyenleri etkilemek onlardan övgü toplamak için. ... Hatta daha da ileri gidip şunu bile söyleyebileceğiz: Gecesini gündüzünü bir takım eğlence meclislerinde roller keserek, bin bir dolaplar çevirerek geçirmek ve sonra da , "Düşüncelerimizi özgürce eyleme geçirecek olanaklardan yoksun olduğumuz için bu tür işlerle uğraştık" kandırmacasın da başarıya ulaşmak mümkündür... Kendileriyle toplum arasında var olduğunu ileri sürdükleri gizemli ayrılıklarıyla, kendilerini toplumun bir türlü anlayamamasından yakınmalarıyla, yüce ülküleri eylem olarak ortaya koydukları hiçlik arasındaki bıktırıcı çelişkileriyle artık kimsenin aklını karıştıramaz olmuşlardır.
Gerçekten de çok standartlı, çok yönelişli olmak zorunda bırakılan Türk Aydınlarının tipik davranışı "oynamak"tır. Batılı gibi olmak ama ülkenin Asyalı koşulları arasında sürekli oynayarak denge kurmaya çalışmak böylece acıklı bir komediyi sürdürmek.
’Çoşkun: Ey talih! neden halkımla aramıza duvarlar ördün? Ey duvar tanrısı! Beni neden halkımdan ayırdın? Koro: çünkü ey Cemil! halkın anlamadığı bir dille konuşuyorsun, kendine yeni kelimeler buldun. okuma- yazmayı bilmeyenler ülkesini yazılarla doldurdun. şimdi hayat sellerinin ortasında kendi ıssızlığının çölünde yaşıyorsun. kendi kendine oynadığın oyunlarla avunmaya çalışıyorsun.’ (Oğuz Atay - Oyunlarla Yaşanlar – İletişim Yayınları 3. baskı – 2001 - s.88-89)
Dostoyevski’nin Şuç ve Ceza’sı 1866 yılında yayımlandı, 1860 yılında Rusya’da toprak reformu yapılmış, toprak köleliği kaldırılmıştı. Bütun bunlar açlık ve yoksulluğu azaltacak yerde büsbütün hızlandırmıştı. Şuç ve Ceza’nın ortaya attığı sorun şuydu; Bir yandan budala, önemsiz, hastalıklı, kimseye yararı olmayan, terinse, herkese zararı dokunan, niçin yaşadığını kendisi de bilmeyen, yarın nasıl olsa kendiliğinden ölecek bir koca karı, öte yanda da yardım görmediklerinden ötürü yok olup giden genç, körpe güçler.... Bir ölüme karşı binlerce dirilme… Sorun o yılların Rusya’nın sorunudur. Rascolnicov kendi erdemini denemek için öldürmüştür, Olağanüstünler doğrudan doğruya yaparlar, denemezler, Erdem, düşünce değil, eylimdir… (Orhan HANÇELİOĞLU – Çağdaş Düşünce Tarihi – Remzi Kitabevi 1970 - sf 251-252).
Entelektüel ve sosyolojik anlamda da Recep İvedik bizlerin karşılaştığı milenyum hikayesi/sorunudur. Bir yanda büyük ideallerimiz büyük düşüncelerimiz, yüce kavramlarımız, bir yanda da küçük çıkarlar ve günlük hercümerç, geçim derdi. Kararı hepimiz vereceğiz, ya ıssızlığın ortasında kendi sırça köşklerimizde tek başlarımıza menkıblelerimizi okuyacağız, yada hem hem de diyerek, Recep İVEDİK’leri görmezlikten gelmeyeceğiz, onlara değil de, onları yaratan etmenlerle, onlarla beraber savaşacağız….
Barış ALTUĞ
Şehirler Şehri
Şubat 2009
Kaynakça;
Oğuz Atay - Oyunlarla Yaşanlar – İletişim Yayınları 3. baskı – 2001
Orhan HANÇELİOĞLU – Çağdaş Düşünce Tarihi – Remzi Kitabevi 1970
Ivan Gonçarov – Oblomov – Öteki Yayınları 2000 – Arka Kapak
Eleştiri I : www.haber3.com/news_detail.php?id=347343
Eleştri II : www.internethaber.com/news_detail.php?id=133226
YORUMLAR
koçum yeni haberim oldu...siteye hoşgeldin müthiş bir yorum aslında bizler recep ivediğe gülmüyoruz bence o bize gülüyor..o atılan kahkaha değilde ağlanan halimizin kahkaha sesinde zırıltısı...kim yazarsa yazsın senin tarzın ve araştırman bir başka ben her zaman derim yazmak emek ister yazmak yürek ister bu iki erdemde sende çatal çatal kutluyorum bu dolgun kalemini ve korkusuz yüreğini sevgilerimle