- 2431 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
ARİF NİHAT ASYA’NIN ŞİİRİNDE DİNİ UNSURLAR
Müslümanlıkla yoğrulan yurdu
Müslümansız bırakma, Allah’ım!
Arif Nihat Asya
Mehmet Âkif Ersoy, şiire bir İslâm idealisti ve yerli bir münevver olarak baktı. Dolayısıyla şiirinin ana konuları hep millî ve manevi meseleler oldu. Yahya Kemal, bir başka düzlemde aynı meseleleri işledi. Bu yüzden, bu iki şairimizin yaşadıkları devirde ve sonraki zamanlarda oluşan dinî duyarlılıkta inkâr edilemez önemli payları oldu. Cumhuriyet devrinde eserler veren Arif Nihat Asya ise, şiirindeki millî ve manevi temalarla kişisel farklılıklar bir yana bırakılacak olunursa bir yandan yeni bir Mehmet Âkif, bir yandan da Yeni bir Yahya Kemâl olarak karşımıza çıkmaktadır.
Edebiyat tarihçileri onu Türkçü-milliyetçi bir kategori içinde anarlar. Biyografisi incelendiğinde bu tespitin doğru olduğu görülür. O, şiire ilk başladığı yıllarda devrin bu eğilimine uyarak Turancılık havası taşıyan şiirler yazdı. Fakat bu noktada kalmadı. Kendisini sürekli yenileyip geliştirerek bakışının ve şiirinin imkânlarını da sürekli genişletti. Daha realist bir milliyetçilik anlayışına ulaştı. Türkçü-Turancı bir çizgiden Anadolucu, muhafazakâr ve dindar bir çizgiye geldi. Yeni şiirleri de bu anlayışa göre oluştu. Bayrak şairi oldu. Din şairi oldu. Osmanlı medeniyeti tıpkı Yahya Kemal’de olduğu gibi onun da şiirine girdi. Din kavramı yine Mehmet Âkif de olduğu gibi ele aldığı asıl meselelerden başlıcası oldu. Hele Mevlevilikle münasebeti kurulduktan sonra din, tasavvuf, hikmet ve rintlik, onun şiirinde ağır basan bir özellik haline geldi.
Arif Nihat Asya’da dinî ve tasavvufî unsurlar, özellikle Dualar ve Âminler kitabında görülür. Bu kitap onun dinî motifleri nasıl, hangi anlayış ve ölçüde ele aldığını gösteren ve bu açıdan önem taşıyan bir eserdir. Yine Mehmet Akif ve Yahya Kemal dışarıda bırakılacak olunursa Arif Nihat Asya’nın bu tavrıyla Orhan Veli tarzı şiirle bu tür kavramlardan neredeyse tamamen uzaklaşan Türk şiiri, yeni bir soluğa kavuştu. Bugün bile, millet ve din kavramları akla geldiğinde hatırlayacağımız şairlerden birisi Arif Nihat Asya olmaktadır.
Din kavramı ve Allah inancı, öncelikle ferdi bir meseledir. Dolayısıyla onun şiirlerinde din ve Allah kavramının öncelikle bu boyutta ele alındığı, her türlü sıkıntıdan kurtulmak adına dinin ve Allah’ın bir sığınak olarak işlendiği görülür. Dua I ve Dua II şiirleri bu tutumunun en ilgi çeken örnekleridir. Allah kavramı; Tanrı, İlâh, Hakk, Rab, Celâl, Dost, Fettah, Hâlik, Hüdâ, Mevlâ gibi varyantlarıyla sıkça geçer. Yine Kur’an kavramı, Fatiha, Yasin, İhlâs gibi sure adlarıyla birlikte pek çok şiirinde yer alır. Günah, sevap, mümin; dua, namaz, oruç, abdest, Cuma, hutbe gibi iman ve ibadet kavramlarına sıkça yer verilir. Hz. Peygamber sevgisi ve O’na duyduğu büyük hasret, Arif Nihat Asya’nın şiirinde çok önemli bir temadır. Na’t’ı, bugüne kadar Türk şiirinde yazılmış en güzel naatlar arasındadır.
Dua kavramı da en çok işlediği temalardan birisidir. Âmin, evrad, hatim, hamd, niyaz, senâ gibi duayla ilişkili kavramlar şiirinde sayıca pek çoktur. Bu bakımdan onu tıpkı Mehmet Âkif ve kısmen Yahya Kemal’de olduğu gibi bir ’’dua şairi’’ olarak anmamızı gerekli kılar.
Ama Arif Nihat, şiirinde sadece bu kavramlarla yetinmemiştir. O, dinin cemiyet planındaki yerinden ve öneminden de haberdardır. Dini cemiyet hayatının da olmazsa olmaz bir değeri ve düzenleyici olarak görür. Mesela ünlü naat’ında çok açık bir şekilde görüleceği üzere; peygamber sevgisini sadece soyut bir düzlemde ele almaz. Hz. Peygamber’i getirdiği dinle bir cemiyet düzenleyicisi olarak görür. Peygamber kavramına ilgisi sadece Hz. Muha-mmed(sa. v)le de sınırlı değildir. Aynı şekilde Hz. Âdem’den Hz. Davud’a; Hz. İbrahim’den Hz. İsa’ya çok sayıda peygamber, onun şiirinde bu bakış açısıyla ele alınır. Bu bakışın bir yansıması olarak da Hz. Peygamberden sonra onunla birlikte anılması gereken sahabeleri, daha sonra o misyonla yaşanan devirleri ve büyük isimlerini( Dört halife, Hz. Hatice, Hz. Âmine) bu çerçeve içinde ele alır. Selçuklu ve Osmanlı medeniyetinin yönetimde, kültürde, ilimde, sanatta büyük isimlerini(Fatih, Battal Gazi, Eyüp Sultan, Bilal-i Habeşi isimlerini sıkça anar. Yine bugünü yorumlarken de, altın çağa, dinin bütün asliyeti ve coşkusuyla yaşandığı peygamberimiz ve sahabe dönemine atıflarda bulunur.
İslam’ın din ve cemiyet hayatının en önemli mekânları olan mabetler, yine Mehmet Akif ve Yahya Kemal’de olduğu gibi onun ilgi alanı içerisindedir. Denilebilir ki camilerimiz üzerine çok sayıda şiir yazan tek şairimizdir. Dualar ve Âminler kitabında ve diğer kitaplarında Lârî, Süleymaniye, Selimiye, Muradiye, Fatih, Ayasofya, Beyazıt Camileri mihrabıyla, kubbesiyle, kandil geceleriyle, yatırlarıyla, ezanlarıyla, hatimleriyle Arif Nihat Asya şiirinin dini dokusunu oluştururlar. Şiir kitaplarında doğrudan camileri anlatan yirmi dokuz adet şiirinin olması bir başka şairimizde göremeyeceğimiz bir özelliktir.
Türbeler, kutlu İslam büyüklerinin mezarlarıdır. Onlar, hayatlarında yaydıkları ışığı vefatlarından sonra da bu mekânlarda yakmaya devam ederler. Türk İslam şehirlerinde adım başı rastlayabileceğimiz tekke, türbe, dergâh gibi yapılar da Arif Nihat Asya şiirinin dekoru içerisinde önemli bir yer tutarlar. Bu durum onun dinî ve tarihî mirasa hem sahip çıkmak, hem de bugünün hayatı içerisinde onları yaşayışımızın birer unsuru haline getirmek arzusu görülür.
İslam dini, hayat dinidir. Bunun bilgisinde ve bilince olan Arif Nihat Asya, camilere ve türbelere bu ölçüde önem verirken asıl olarak dinin sosyal boyutunu bize göstermek ister. Çünkü bayramlar, toplu ibadet merasimleri, kandiller islamın hayat dini olmasının birer işaretidir. Ama burada Yahya Kemalin plastik güzellik ve Mehmet Akifin realist yaklaşımından farklı olarak Arif Nihat ta tasavvufi bir coşku da hemen dikkati çeker. Çünkü o bütün İslam motiflerine aynı zamanda estetik olarak da bakmaktadır. Bu güzellik duygusu manevi coşku ile birleşince onun şiiri zengin hayallerin, ilgi çekici çağrışımların, canlı dini hassasiyetin şiirine dönüşür.
Bu hassasiyet çerçevesi içinde şüphesiz Mevlana ve Mevlevilik hususi bir yer tutar. O tam anlamıyla bir Mevlana hayranı, bir Mevlevi mürididir. Tasavvufla ilgili bir aile çevresinde büyümüş ve yirmi doku, otuz yaşlarında Mevleviliğe intisap etmiştir. Bu yüzden Tasavvufi şiirlerinin büyük bir bölümü Mevlana ile ilgilidir. Mevlana dışında bu yolun kimi büyükleri de onun şiirlerinde yer alır. Fakat, bu isimler arasında Yunus Emre ilgisi ve sevgisi özel bir yer tutar.
Bütün bu söylenenlerin ışığında Arif Nihat şiirinin taşıdığı çok zengin dinî ve tasavvufî atmosferle bir dua şiiri olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu tutum, hem onun şiirini yerli, milli ve İslami bir şiir yaparken bir yandan da dinî hassasiyetin iyice zayıfladığı bir devirde bu tutumla bu meselelere ilgi uyandırmıştır. Ama bütün bunları yaparken asla kuru bir ideolog tavrı takınmamış, estetiği hiçbir zaman ihmal etmemiştir. Bu anlamda bugün, dinî duyarlıklı şiir yazma meselesinde Arif Nihat Asya gerçekten önemli bir öncüdür. Eserlerindeki bu unsurların örnek alınması ve yeterince incelenmesi gerekmektedir.
Mustafa ÖZÇELİK
YORUMLAR
YÜRÜ
hiç kıyılır mı basmağa
leleye gülle zambağa
öyle hafifle toprağa
gölge bırakmadan yürü
bir şakadır sıcak soğuk
köprü yıkık ve yol bozuk
olsa da ey garip çocuk
lambanı yakmadan yürü
ufka düşen karaltıda
bir gibidir yapıyla dağ
etraf karanlık olsa da
lambanı yakmadan yürü
korku ne korkusuzluğa
uyku ne uykusuzluğa
alış artık susuzluğa
artık acıkmadan yürü....
ya fetih marşına ne demeli.insanın kanını kaynatan dizeler.hele bir de o melodi ile birleşince git şu kaleyi yık gel deseler gidesiniz gelir.
arif nihat asyayı okumayı çok severim.okumaktan asla bıkmam.onu tanıtıp hatırlattığınız için çok teşekkür ederim.
kutluyorum güzel ve anlamlı yazınızı
.
aynur engindeniz tarafından 5/4/2009 3:02:36 PM zamanında düzenlenmiştir.
aynur engindeniz tarafından 5/4/2009 3:03:16 PM zamanında düzenlenmiştir.