AZERBAYCAN
Üniversite yıllarında tanıştım, yakınlaştım Azerbaycan’la. Sovyet Rusya’nın çöküşüyle bağımsızlık kıvılcımını tutuşturan ilk Türk devleti olmuştu Azerbaycan. Efsane komutan, siyaset adamı, devlet başkanı, lider Ebulfez Elçibey’le tanıdık Azerbaycan’ı.
Ziya Gökalp’in
"Vatan ne Türkiye’dir Türklere ne Türkistan
Vatan büyük ve müreffeh bir ülkedir: Turan!"
dizeleriyle coştuğumuz yıllarda Türk coğrafyasının giriş kapısı Azerbaycan ve onun özgürlük mücadelesi büyük heyecan uyandırmıştı bende. Üniversitede "Çağdaş Türk Lehçeleri" dersinde bir dönem okuduğumuz Azeri Türkçesi, Kril alfabesi ve Güney Azerbaycan’ın büyük şairi Şehriyar daha da artırmıştı Azerbaycan’a ilgimi.
O dönemde Van’da görev yapan bir öğretmen ağabeyimin İran üzerinden Azerbaycan’a gidip o topraklardan hediyeler ve selamlar getirmesi daha da artırmıştı ilgimi.
Namık Kemal Zeybek’in bakanlığı yıllarında Kültür Bakanlığı’nın yayınladığı "Milli Kültür" dergisi bir sayısında Azerbaycan’da yayınlanan "Gençlik" dergisinden bahsetmişti. Derginin adresini bularak yazışmış, abone olmuş, oradaki şair ve yazarlarla mektuplaşmıştım.
Şehriyar’ın "Heyder Baba’ya Selam" şiirinin ilk dizeleri hala hatırımdadır:
Heyder Baba, ıldırımlar şakanda,
Seller, sular şakkıldayıb akanda,
Kızlar ona saf bağlayıb bakanda,
Selâm olsun şevkatize, elize,
Menim de bir adım gelsin dilize.
Bir de Yavuz Bülen Bakiler gelir aklıma Azerbaycan deyince:
Şimdi Azerbaycan’da mevsim bahardır
Türküleri yine, baştanbaşa efkardır
Düşlerime yağan kardır
Boynu bükük bir diyardır
Yardır
Ağzı köpüren atlar üstüne yeminim vardır
Azerbaycan yüreğimde bir şahdamardır
Seyit Ahmet Arvasi’yle ilgili tez çalıştığım sırada tanıştığım ve sohbetinden büyük tat aldığım, o sıralar Van belediye başkan yardımcalığı görevinde bulunan merhum M. Demiray Şaşıhüseyinoğlu ağabeyimin kardeşi Elçibey’in danışmanıydı Azerbaycan’da. Kardeşinden aldığı haberleri dinleme, Azerbaycan havası teneffüs etmek için giderdim Demiray ağabeyin yanına.
Bir gün gözleri parladı içeri girdiğimi görünce. Yeni haberler almıştı, kardeşi onu Azerbaycan’a davet etmişti. O sarada savaş vardı Azerbaycan’da. Demiray ağabey beni de alıp gitmeyi düşünüyordu. "Giderim." demiştim sevinçle. "Geri dönmemek de var." demişti ve düşünmeden vermiştim "Dönmeyiz." cevabını.
Olmadı, gidemedik; ama Azerbaycan benim için sevdaydı, şiirdi, Mahdum Kulı’ydı, Şehriyar’dı, Bahtiyar Vahapzade’ydi, Elçibey’di. Ahmet Cevat’tı
Çırpınırdın karadeniz bakıp türk’ün bayrağına
Ah diyerdin, hiç ölmezdin düşebilsem ayağına!
dizeleriyle.
Balıkesir’de değerli kardeşim, dostum, Av. Mustafa Kalınoğlu "Azerycan Kültür Derneği" kuruluş aşamasında beni kurucu üye olarak düşündüğünü söylediğinde dünyalar benim olmuştu. Derneğin kuruluşundan sonra yapılan ilk toplantıda tanışma sırasında, dernek kurucuları arasında Azerbaycanlı olmayan iki kişiden biriydim. Ama kalbim Azeri’ydi.
Yurt dışına çıkmadım hiç; ama bir gün yurt dışına çıkacak olursam, ilk gideceğim ülkenin Azerbaycan olacağından eminim.
Hangimiz için bu kadar değerli değil Azerbaycan?
Azerbaycan bizim için vazgeçilmez bir kardeş.
Azerbaycan bizim için vazgeçilmez bir vatan.
Azerbaycan bizim için vazgeçilmez bir can!..
Ne ve kim için kırılır kardeşin kalbi? Kim ve ne için sırt dönülür vatana, cana?
Yıllardır bize taş atana biz gül atıyoruz. Bir yanağımıza bir tokat atana öbür yanağımızı da çeviriyoruz. Hep savunmadayız Ermeni iddialarına karşı, hep savunmadayız. Bilmiyoruz ki en iyi savunma hücumdur. Gül atma, yanak uzatma hiçbir işe yaramadı yıllarca. Hep taşlandık, hep dövülen olduk.
Artık aklımızı başımıza devşirip bir taş atana iki taş atma, bir tokat atana iki tokat atma zamanıdır.
Şamar oğlanı olmakta ısrar etmenin bir anlamı yok!..