- 496 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
İÇİMİZDEN BİRİ
İÇİMİZDEN BİRİ
Günlerden Pazar ve Bekir bey, pazarın keyfini çıkarmakta. Akşam biraz geç yatmış olmasının acısını, sabah geç kalkmakla karşılamakta...
O da ne!... küçük oğlu, sıçramış babasının üzerine, durmadan tepin-mekte. Bekir beyde uyuyacak hal mi kalmış. Tabii, hızla ve hafifçe oluşan bir sinirlilikle yatağından kalkmış. Elini, yüzünü yıkadıktan sonra, Pazar keyfini yansıtan güzel bir kahvaltı yapmış. Bu kahvaltı ve beraberinde gelen gazete okuma keyfi, sonucunda Bekir beyin kahvaltı saatini, öğle yemeği zamanına kadar uzatmış. Ama daha sonra ise hanımı, yüksek sesle bağırınca... zamanın ileride olmasını ancak anlayabilmiş... “Bekir... kalk artık, kalk da pazara git!”. Bekir bey, ne yapsın. Çaresizce pazarın yolunu tutmuş. Çabuklukla yollardan geçip, nihayetinde pazara gelmiş.
Turlamış biraz. Çünkü, Pazar alışverişi için zaten kıt ayırdığı bütçesi, pazarda bile görmüş olduğu fiyatlar karşısında zorlanacağı sinyalini vermiş... Pazar, ateş pahası... ama ne yapsın, pahalı da olsa alacak... alacak, mecburi!...
Ve Bekir bey, pazardaki alışverişini tamamladıktan sonra, yorgunluklarıyla birlikte evine dönmüş. Yolda bile aklına gelen, eve geldiğinde, biraz olsun ra-hatlarım umudu olmuş.
Ama nerde... Hanım bulaşığı yıkamış, yerleri süpürüp, yemeği yapmış. Ve nihayet sıra, Bekir beyi rahatsız etmeye gelmiş. Hanımı, onu yerinden kal-dırarak, biraz olsun rahatsız olmasını sağladıktan sonra, “Bey, hanım misafir-lerim gelecek, sen yine iyisi mi bir yerlere git...”. E...bizim Bekir beye yine yol görünmüş. Zavallı adam, kış günü ne yapsın... en iyisi bir kahveye gitmek demiş kendi kendine...
Sonra paltosunu üzerine giyip, evden dışarı adımını atmak üzereyken, küçük kızı, kapının önünde duran babasının yanına gelerek, paltosunu çekiş-tirmiş ve akşam eve gelirken, kendisine bir paket çikolata almasını tembihle-miş. Bu isteğin karşısında ve tüm isteklerin karşısında ezilen Bekir bey, yarı küfürlü... ama tebessümle başını sallayıp, oradan, yeni bir şeyler ilave edilme-den ayrılmış...
Kahvede arkadaşları Bekir beyin çevresini kuşatmışlar, ablukaya almış gibi...Sohbet öyle güzel ki.... ama bu güzel sohbetin uzantısında, içilen çay ve diğer içeceklerin sonucunda, hesap, bir hayli kabarmış... Tabii... ödeyen yine bizim Bekir bey... Neyse akşam olunca Bekir bey, kabaran bu hesabı da öde-dikten sonra, oturduğu masadan kalkarak, diğer arkadaşlarından izin istemiş ve kahveden ayrılmış. Eve dönmek üzereyken, yürüdüğü yolda aklına, kızının evden çıkarken, gelirken, kendisinden getirmesini istediği siparişi gelmiş. He-men, orada bulunan bir bakkaldan çikolata almış. Elini cebine soktuğunda ise, parasının kalmadığını anlayan Bekir bey, zaten tanıdık olan bakkala, “Çikola-tanın parasını deftere yaz...” demiş. Nasıl olsa bakkal tanıdık!...
Çikolatayı aldıktan sonra biraz rahatlayarak, yorgun bir vaziyette evin yolunu tutmuş. Eve geldiğinde ise, kolun da bulunan saatinden zamanın biraz geç olduğunu fark eden Bekir bey, hanımının misafirlerinin gittiğini düşüne-rek, rahatça ve biraz kuvvetlice kapıyı çalmış. Kapıyı açan, Bekir beyin hanı-mı, beklediği gülücüklerle karşılamadığı gibi, birikmiş olan çöp torbasını, çöp bidonuna atması için, Bekir beyin eline tutuşturmuş. Bekir bey, artan kızgınlı-ğına, ya sabır diyerek çözüm bulmuş ve elinde tuttuğu çöp torbasını, mahalle-nin, diğer bir ucunda bulunan çöp konteynırına atmış. Ve nihayet rahat bir soluk alarak, evden içeriye girip, kızının çikolatasını verdikten sonra, banyoda elini yıkadıktan sonra, akşam yemeği için, mutfak masasının başına geçip, ha-nımının, akşam yemeğini hazırlamasını beklemiş. Mesajı algılayan, Bekir be-yin hanımı, hemen yemekleri tabaklara koyup, sofrayı hazırlamış. Bekir bey, rahat edebildiği akşam yemeğinden sonra odaya geçip, televizyonun karşısı-sında, yorgunluğuna nispet edercesine oturmuş ve ayaklarını uzatarak, reha-vet içerisinde kendisini dinlendirmiş. Ve böylece, hesabını yaptığı günü geçir-diğini, ama nasıl geçirdiğinin hesabını da kendince yapmaya çalışmış.
Henüz, akşam yemeğinden sonra dinlenmek üzere oturan ev halkı, ev ka-pısının hızlı ve birkaç kez vurulması karşısında, ancak yerlerinden kalkarak, “ha-yırdır...” diyerek, kapıyı açmışlar. Gelenler Bekir beyin akrabası imiş... Oturmuş-lar... oradan, buradan sohbet etmişler, etmişler ama, bu sefer de zamanın bir hayli geç olduğunun, saate baktıklarında, ancak farkına varabilmişler. İlerleyen bu za-manla, Bekir bey, akrabası olan misafirlerini elbet başka yere göndermez... Bu ne-denle, dışarıdan gelen akrabalarının, herhangi bir otele gitmelerine razı olamayan Bekir bey, misafirleri için, hanımına yatak yaptırtarak, evlerinde gecelemelerini sağlamış.
Misafirler, geceyi Bekir beyin evinde geçirmişler. Ve sabah olduğunda ilk uyanan bizim Bekir bey olmuş. Tabii daha sonra diğerleri de uyanmışlar.
Bir kamu kurumunda memur olarak görev yapan Bekir bey, uykusunu ala-mamanın verdiği sıkıntı, önceki günün yorgunluğu ve yaşadığı stres sonucunda, iyiden iyiye sinirlenip, hanımının özenerek hazırlamış olduğu kahvaltıyı bile yap-madan dışarıya çıkmış. Çıkmış, çıkmasına ama... tam evden adımını atmış, bu kez hanımı arkasından seslenmiş, “Bey... akşama, oğlan kardeşimin kızının doğumu için, evlerine ziyarete gideceğiz... gelirken, unutma da pastaneye uğrayıver, bir kutu güzel bir tür kurabiye ya da kendince bir şeyler yaptırıver işte...”.
“Olur”, demiş Bekir. Olur da... bu değirmenin suyu nereden gelmekte... ve bu çark nasıl dönmekte... hiç soran var mı... E... ne de olsa Bekir beyde para bulu-nur. Hem de her zaman...
Hem nasıl olsa yırtılan Bekir’in yakası... kim düşünecek ki...
Mustafa GÖKÇEK