ankara
Geçen altı ay, değişen mekânlar…
Geçen altı ay, değişen mevsimler…
Geçen altı ay ve aynı güzellikte, aynı azamette, görmek isteyen bahtı karaların Ankara’sı…
Her mevsimiyle, her haliyle hey gidi Ankara…
Kışta gelin, yazda ise gelincik Ankara…
Yine Ankara’dayım, her şey aynı, değişen mevsimler, giden insanlar hariç…
İlkbaharda cıvıl cıvıl olan, mahallenin kadınlarının beş çaylarının vazgeçilmez mekânı, çocukların en güvenli parkı olan çardağımız pek yalnız bugünlerde. Emektar masamızın üzerine en az onun kadar emektar olan sandalyelerimiz ters çevrilerek yerleştirilmiş. Üzerlerineyse hangi beyaz eşyanın olduğu belli olmayan bir poşet örtülmüş ki Ankara’nın ayazı üşütmesin emektarları…
İlkbaharda içinde Sakallı dedenin yaşadığı ev, her gece lambası yanan, mutfağından arada da olsa kokular gelen, balkonunda sürekli misafir ağırlayan ev bu aralar kokusuz, misafirsiz, dedesiz kalmış…
Evdeki koltuklar ve diğer eşyaların üzeri ne zamandan kaldığı bilinmeyen ve kim bilir hangi anılara şahit olan, belki de birçok insandan daha fazla yaşanmışlığı olan, eskiden beyaz olduğu anlaşılan kumaşlar örtülmüş…
Peki ya sakallı dedenin biricik dostu olan Hilmi dedeye ne olmuşta evini öksüz bırakıp gitmiş?
Evinin içi merak konusuyken mahalleliye “Yazık adamcağıza” dedirttirecek konuma gelmiş. Oğlunu ambulans, Hilmi dedeyi de cenaze arabası götürmüş…
Hilmi dedenin evinden artık çığlıklar gelmiyor, oğlu arada bir cama çıkıp mahalle insanının korkak bakışlarıyla tacize uğramıyor…
Ankara ya derin sessizlik çökmüş…
Bizim emektar, çivileri yerinde durmayan çardağa da…
Sakallı dedenin evine de, artık teyzede gitmiş çocuklarının yanına…
Hilmi dedeyi de, Sakallı dedeyi de, koltukları gibi beyaz örtüler sarmış…
Sakallı dedeyi kıskanıp Ankara da beyazlara bürünmüş…
Hilmi dedenin oğlu da yokmuş artık
Aleyna ile Resul büyümüşler, kavga etmez olmuşlar…
Ankara aynı Ankaraymış ta, içindekiler bir varmış bir yokmuş olmuşlar…
Değişen şeyse sadece mevsim olmuş, sadece mevsim…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.