- 573 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
YİĞİTLER
Yağmurun yağdığı, güneşin hiç bulutlar arasından çıkmak istemediği zindan bir günün karanlık gecesiydi o gün…Şafak olabildiğine kırmızı yıldızlar ise sönmüş fakat hala gökyüzünden bizleri izlemeye devam ediyordu…
Sene 1915 ,daha gencecik bir erkek çocuğuyum :dışarıdan benim için öyle derlerdi…Bu küçük köyde doğmuşum şimdiye kadar da bu topraklar üzerinden hiç ayrılmadım.Her gece penceremin aralık kısmından gördüğüm ay aynı,her sabah beni yeni güne kaldıran,benim için umut,neşe kaynağı olan güneşi uzun zamandır görmez olmuştum bu benim canımı sıkıyor,içim rahat olmuyordu.Biri güneşimizi çaldı mı diye düşünürdüm.Aslında o yıllarda güneşimizi çalan değil,çalmak isteyen düşmanlar topraklarımıza doğru gelmekteydiler.
Babam,dayım,amcam ve köyde ki diğer büyük erkekler ,ben onlara yiğitler diyorum çünkü o soğuk ayazlara,zindan karanlığa göz kırpmadan girdiler,savaşmaya gittiler.Düşman yeni yeni kapıya dayanmıştı…Ben ve diğer arkadaşlarımda bu topraklar için savaşmak istiyorduk fakat bizi,daha çok küçüksünüz deyip almıyorlardı.Keşke hemencecik büyüyü verseydim de bende vatanım için bir şeyler yapabilseydim…Her gece olduğu gibi;annem,ben ve kardeşlerim soğuk ve kuşkulu geçen o uzun gecelerde sobanın karşısına oturmuş hiçbir şey konuşmadan birbirimize bakıyorduk.Çoğu kez annemde fark etmiştim gözleri dalıp gidiyordu,sanki içinde rahat durmayan bir acı vardı yüzüne yansıyan.Bize her ne kadar belli etmek istemese de kuşkuluydu ama korkmuyordu…
Uykusuz geçen bir gece ardından, yorgun düşmüş gözlerim biraz dalmıştı ki ,bahçedeki köpek uluma sesleri beni birden ürpertmişti oysa ki alışkındım bu çevreye ,bu seslere…Tam hatırlayamıyorum ama tan zamanıydı.Aynı bahçeyi kullandığımız Hatice teyzelerin evinden sesler geliyordu ;acılı,ağıtlı sesler…Ayakkabımın tekini giyip atmışım kendimi bahçeye,ayağıma batan taşla sol ayağımın çıplak olduğunu anladım.Koşar adımlarla yanlarına gittim.Annem benden önce Hatice Teyzelere gitmişti bile.Eve yaklaştığımda Hatice Teyze’nin gelini Ayşe Abla yı dizlerine vurup ‘Mehmet im’ diye ağladığını gördüm.Yanına iyice gittiğimde içimde ki bastıramadığım hıçkırıklarla ne oldu ? diye sordum.Annem bana uzun uzun baktı ve Mehmet Abin vatanımız,özgürlüğümüz uğruna gittiği yolda şehit oldu dedi…O an Mehmet Abimin sesi kulaklarımda yankılandı.’’Vatan sağ olsun Alim Vatan sağ olsun…’’
Ertesi gecede uykusuz geçmişti,uykusuz ve yorumsuz.Çünkü hiç kimse bir şey konuşmuyordu sadece şehit olan askerlerimiz ardından söylenen kahramanlık,yiğitlik sözleri sessizliği bozuyordu…
Günlerden Çarşamba hala bana gelen bir haber yok…Ne zaman savaşmaya gideceğim? Bana şu yaşamım boyunca hizmet eden, karnımı doyuran şu toprağın hakkını ne zaman ödeyeceğim.
Küçüklükten beri beraber büyüdüğümüz,yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmeyen dostum olan Ahmetle sıkıldığımızda,üzüldüğümüzde bazen ise mutlu olduğumuzda gittiğimiz,tepenin en uç noktasında denize bakan hafif rüzgarın huzur verdiği bir çınar ağacı vardı uzun zamandır gitmez olmuştuk oraya.Birden aklıma geldi.Ahmet’i de çağırıp hızlı hızlı gittik.O bir tarafa ben bir tarafa uzandık otların üzerine başladık gökyüzünü seyretmeye.Aklımı kurcalayan o kadar soru vardı ki geleceğimizle ilgili ve ya bırakın geleceği o günkü durumumuzla ilgili…Onları düşünmekten konuşurken ne konuştuğumu bilmiyordum bazen.Beni şu güne kadar tek anlayan Ahmet olmuştur.Ona uzun uzun baktım.Denizi gösterip ne görüyorsun dedim.Gözlerini usulca kapattı ve yeşil bir çayır görüyorum Ali,çiçeklerin etrafı mis gibi kokuttuğu ,etrafta ötüşen kuşların cıvıl cıvıl seslerini duyuyorum.Berrak,saf tertemiz sulardan beraber kana kana su içtiğimizi görüyorum dedi…
Eve dönmüştük içimde nedenini bilmediğim bir heyecan vardı.Annemin göğsüne başımı yaslayıp uzun uzun düşünüyordum.İçeride yine bitip tükenmeyen sonsuz bir sessizlik vardı ki bu sessizliği kapının birkaç kez tıklatılması bozdu.Koşarak kapıyı açtım.karşımızda iki asker duruyordu.askerlerden biri başımı okşayıp hayatının 16.yılında hazır mısın ? dedi.O an ki hislerimi tam açıklayamıyorum ama buğulu gözlerimden akan yaşlarla anneme sarıldım.
-Hazırsın oğul, hazırsın,yolun açık bahtın aydınlık olsun.Ne mutlu ki bana senin gibi bir Mehmetçik doğurup yetiştirmişim dedi…Artık hazırdım!
Cephede savaşırken,her zaman yanımda olan Ahmet yine yanımdaydı.Beraber,omuz omuza komutanımız ne derse yerine getirmiştik.Ta ki o güne kadar…Cephemize kadar gelen hain düşman saldırıları ve kurşunları önce Ahmet in ölümüne sebep olmuştu.Ama bu normal bir ölüm değil Hak yolunda ki ölümdü…Ahmet’e gözümün önünde gelen o mermi silahımı aldığım gibi düşmanın üzerine atılmama sebep oldu.İçimde sıcak bir his duydum.Daha önce hiç duymadığım.Yere sırt üstü düştüğümü hatırlıyorum.huzurluydum.Vatanımın geleceği parlak,düşmanlardan kurtulmaya az kaldı…Bense mutluyum görevimi yerine getirdim.Beni yıllardır aç bırakmayan toprağıma ödediğim hakla gözlerimi Ahmet’in yanında açmak için yumuyorum…Ve hala Çanakkale geçilmez! sesleri duyuyorum…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.