- 2709 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
AY GÜZELİ (Masal)
Karanlık bir geceydi. Yatağında uyuyamayan Dilek yerinden kalkıp pencereye yöneldi. Perdeyi hafifçe araladı.
Önce hiçbir şey göremedi. Karanlık bir duvar vardı sanki dışarıda...Biraz daha dikkatli bakınca bir takım şekiller gördü.
Bunlar bahçedeki ağaçlar ve karşı binalar olmalıydı. Gündüzleri fazlaca dikkatini çekmeyen bu görüntüler şimdi ilginç bir hale gelmişti onun için.
Ağaçlar ve evler...Sanki onlar da uykuya dalmışlardı.
Tek bir ses duyulmuyordu dışarıdan. Karanlık ve sessizlik biraz korkuttu onu. Bu duygudan kurtulmak için gözlerini gökyüzüne çevirdi.
Birden Ay’ı gördü. Yeni doğmuş ve ışıklarını parlatmakla uğraşıyordu. Derken bir yıldız göründü. Bir daha...Bir daha...
Dilek, içindeki korku duygusunu tamamen atmıştı. Ne olursa olsun pencereyi açacaktı. Öyle de yaptı.
Gecenin serinliği yüzüne çarptı. Buna aldırmadı. Gözleri gökyüzünde, Ay’da ve yıldızlardaydı.
Ay’a ve yıldızlara bakmak, ışıklarını seyretmek keyif vericiydi. Ama bu uzun sürmedi...Aklına gündüz vakti oynadığı oyunlar geldi. Havanın açık olduğu günlerde gökyüzünde bir bulut gördü mü hemen hayallere dalardı. Onlara çeşit çeşit anlamlar verirdi.
Kimi zaman ona arkadaşlık eden bir insan şeklini alırdı bulutlar. Kimi zaman bir ata, yahut başka bir nesneye...Bu, Dilek’in düşündüklerine bağlıydı. Bulutları her renge ve şekle sokabilirdi o. Böylece onlarla konuşur, arkadaşlık eder, mesela bir ata benzettiği zamanlar onlara biner uzak ülkelere giderdi.
Bu oyun, annesi onu içeri çağırıncaya kadar devam ederdi. Dilek, annesinin seslenmesi üzerine istemeye istemeye içeri girer, hemen odasına geçer, bulut resimleri yapardı. Onları kendince boyar, sonra odasının duvarlarına asardı.
Aynı şeyleri Ay ve yıldızlarla da yapamaz mıydı acaba?
Tam bunları düşünürken Ay ona bir insan şeklinde görünüverdi. Zaten ona Ay Dede denmez miydi? Dilek, hayalinden bir yüz, bir ağız, bir burun çizdi. Sonra bu yüze bir çift göz ekledi. Ay, dede olduğuna göre sakalları da olmalıydı. Sonra bembeyaz sakallar ekledi bu görüntüye...
Karşısında güler yüzlü bir dede vardı şimdi ve ona gülümseyip duruyordu.
Ya yıldızlar?...Sayıları giderek çoğalıyordu...Onları da Ay Dede’nin torunları olarak düşledi...Onlar da bir görünüp bir kayboluyorlar, gökyüzünde sürekli hareket ediyorlardı.
Bakışlarını tekrar bahçeye çevirdiğinde ağaçların ve evlerin görüntüsünün ne kadar değiştiğini gördü. Derken ağaçların birine bir gece kuşu kondu ve ötmeye başladı.
Dilek’in yüreği kıpır kıpır oldu. Şimdi tam bir masal bahçesindeydi. Mutluluktan içi içine sığmıyordu.
2.
Ay dede ve yıldızlar da Dilek’i görmekte gecikmemişlerdi. Onlar, bütün canlıların uykuya daldıkları bu gecede küçük bir kızın kendilerini görmesinden mutlu olmuşlardı.
Öyle ya! Onlar, geceyi güzelleştiriyorlardı. Bunu yaparken bir insan tarafından fark edilmek hoşlarına gidiyordu. Eskiden ama çok eskiden çobanlar ve yolcular yollarını onlara bakarak bulurlardı. Hatta yıldızlardan birinin adı bu yüzden Çoban yıldızıydı.
Fakat şehir hayatında insanların onlarla bir ilgisi kalmamıştı. İnsanlar, bütün gün çalışıyorlar, gecelerini ise bir balkona veya bahçeye oturup gökyüzünü ve kendilerini seyredecekleri yerde televizyon izlemeyi tercih ediyorlardı.
Bu durum, onları üzüyordu. Üstelik bir de rakipleri vardı. Şehrin ışıkları...Onlar yüzünden fark edilmeleri zor oluyordu. Kimse başını gökyüzüne çevirmiyordu ki?
İşte şimdi küçük bir kızın kendilerini görmesi çok sevindirmişti Ay dedeyi ve yıldızları...
Bu kız için bir şeyler yapmalıydılar...
Bu durumu aralarında konuşup bir karara vardılar. Ay dede, parlak bir şapka olup konacaktı kızın başına....Yıldızlar da birer çiçek olacak saçlarına konacaklardı. Sonra onu bir rüya bahçesine götürecekler ve oyunlar oynatacaklardı.
Dillerindeki bu karar yüreklerinde duaya dönüştü ve iki melek Dilek’in yanına sessizce gelip pencerenin yanından alarak yatağına yatırdılar ve gözlerini kapattılar.
Sonra biri sağ yanına uzandı diğeri sol yanına...
-Tamam, uyudu, dediler Ay dedeye ve yıldızlara...
Ay dede ve yıldızlar Dilek’in uyku gölüne indiler. Oradan rüya bahçesine götürdüler onu.
3.
Dilek, bu yaşına kadar pek çok parka, oyun yerine gitmişti ama böylesine güzel bir yeri daha önce hiç görmemişti. Orada bulunanlar da daha önce başında Ay şapkalı, yıldızlı çiçekleri olan bir çocuk görmemişlerdi.
Orada neler mi vardı? Aklınıza gelebilecek her renk ve güzellikte çiçekler...
Kuşların her türü...Bütün orman hayvanları...Aslanlar, tavşanlar, geyikler...
Kimisi ağaçların dallarında sallanıyor, kuşlar en güzel şarkılarını söylüyor, ortadan akan incecik derenin içinde kuğular yüzüyordu.
Çiçekler, kokularıyla gösteriyorlardı sevinçlerini...Sonra her tür yemiş ve meyveler....
Dilek, bunları seyretmenin şaşkınlığı içerisindeyken birden bire başka çocuklar göründü. Kızlar, erkekler...Kimisi bir serçeyi avucuna almış, kimisinin omzuna bir güvercin konmuştu. Hepsinin çok güzel giysileri vardı. Koro halinde şarkılar söylüyorlardı.
Ay dede:
-Aramıza hoş geldin Ay Güzeli, dedi.
Ay Güzeli...
Dilek bu ismi çok beğenmişti. Ay dede hem başında şapka hem karşısında gülümseyen bir yüzdü. Bu ismi ondan dolayı vermiş olmalıydı.
-Teşekkür ederim Ay dede. Bu ismi çok beğendim, dedi.
Sonra Ay dedeyle ilk kez konuşuyor olduğunu fark etti. Ona sorması gereken pek çok soru vardı.
-Burası neresi?
-Masal bahçesi.
-Ama ben daha önce hiç görmemiştim.
-Göremezdin. Çünkü gökyüzüne ilk defa bu gece baktın ve beni, yıldızlarımı gördün. Bizi selamladın. Bizim gökyüzündeki yalnızlığımızı giderdin.
-Ama siz yalnız değilsiniz ki? Yıldızlarınız var.
-Olsun, her şey insan içindir. Biz de öyle...Ama insanlar bunun farkında değiller. Bunun farkına sen vardığın için buradasın ve bizimlesin.
-Ne yapacağız burada?
-Doyasıya eğlen, ye, iç. Bak başka çocuklar da geldiler.
-Onlar buraya nasıl geldiler?
-Senin yaptığın gibi şeyler yaptılar onlar da...Burası aynı zamanda bir ödül bahçesidir. Hangi çocuk gündüzleri bir iyilik yaparsa biz de onu ödül olarak rüyasında onu buraya getiririz.
-Ama uyananca bütün bunlar bitmeyecek mi?
-Hayır bitmezler. Bu güzellikler içinize dolar. Siz, ertesi sabah bu rüyalarla, bu güzelliklerle uyanırsınız. Ve hep güzel şeyler yaparsınız.
-Hadi konuşmayı bırakalım da oynayalım biraz.
4.
Çocukların her biri bir hayvanla, bir kuşla, yahut bir ağaçla beraberdiler...
Buradaki arkadaşları onlardı.
Gündüz ise birbirleriyle oynayacaklardı.
Kimi bir tavşan olacaktı, kimisi bir sincap...Kimi tazı...Bir kovalayacak öbürü ardından koşacaktı...Yine birisi ağaçlara tırmanıp daldan dala sıçrayacaktı.
Kızlar ise, kimi ceylan olacaktı, kimi gül kimi menekşe ...Onlar gibi zarifliğin, güzelliğin, inceliğin örneği olacaklardı yeryüzünde.
Onlar burada barışı, sevgiyi, dostluğu öğreniyorlardı.
Sabah bu güzellikleri sokağa, okula, caddeye taşıyacaklardı.
Dilek de burada kimsesizlerle, yalnızlarla ilgilenmenin ödülünü almak için getirilmişti. O da uyanınca hep böyle yapacaktı.
Sonra bunu başka iyilikler izleyecekti.
Dilek, daha sonra kendini bir ceviz ağacının tepesinde buldu. Dalından olgun bir ceviz kopardı. Bir maymuna attı. Maymun sevincinden olmadık muziplikler yaptı Dilek’e...
Ardından bir serçe kondu omzuna...Ona çok güzel bir şarkı söyledi. Derken bir gül kondu avuçlarına...Baygın kokusuyla ona bülbüle olan sevgisini anlattı. Bunu duyunca bülbül yerinde durur mu? Başladı en güzel nağmeleriyle ötmeye...Gülün dalına kondu.
Gül ile bülbül burada ayrılığı yaşamıyorlardı.
Sonra derenin kıyısına indi Dilek...Yerde yatan bir yılana, bir kuş su taşıyordu.
Geyikler aslanlardan kaçmıyordu.
Ağaçları kesen ormancılar, hayvanları avlayan avcılar yoktu burada....
Dilek, ağaçlar, çiçekler, hayvanlar, kuşlar arasında gezindi durdu. Onlarla konuştu. Hikayelerini dinledi.
Son olarak bir ceylanla konuşuyordu ki, Ay dede seslendi:
-Nasıl iyi eğleniyor musun? Gidelim mi artık?
-Biraz daha kalalım Ay dede...Hatta buradan hiç gitmeyelim.
-Bu mümkün değil. Gitmek zorundayız.
-Neden?
-Birazdan güneş doğacak. Bizim burada kalmamız ona karşı saygısızlık olur. Yeryüzünü aydınlatma sırası onda....Hem burada bulunan her hayvanın, bitkinin sabah yapması gereken bir işi var. Senin de öyle?
-Bu gece buraya gökyüzünde yalnızlık çeken bizleri sevindirdiğin için getirildin. Sabah ilk işin yaşlı komşunuz Fatma teyzeyi ziyaret etmek olmalı.
-Öyle yapacağım dedi Dilek.
-Şimdi gözlerini kapa bakalım.
Ay Dede’nin son sözü buydu.
Dilek gözlerini kapadı.
Her yer kapkaranlık oldu. Ama çok geçmeden yüzünde annesinin öpücüğünü hissetti.
Meleklerin gitme zamanı gelmişti.
İki melek izin isteyip ayrıldılar yanından.
Güneş pencereden içeri girmişti.
Gözlerini açtı ve onu selamladı.
Yüzü gülüyordu.
Mustafa ÖZÇELİK