- 971 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
TERÖRE KURBAN BİR AŞKTI BİZİMKİ/ 3
YENİ BAŞLANGIÇLARA DOĞRU
Ağustos ayının sonlarıydı… Ali Bey ve Pervin Hanım eşyalarını toplamak üzere çalıştıkları köye dönmüşlerdi. Sevinçli olmaları gerekirken bir burukluk vardı içlerinde. Oysa bu köyden çekip gidecekleri günü, Ali’nin asıl görevine atanacağı anı çok beklemişlerdi.
Ali Bey, Ankara Gazi Eğitim’i bitirdikten sonra müfettiş olmanın heyecanıyla dönmüştü köyüne. Hem kendisi için hem de vakitsiz kaybettikleri Anıl için yapacaktı görevini. Ailesi öyle mutlu ve gururluydu ki. İkinci oğulları da müfettiş olmuştu. Bundan daha büyük bir coşku yaşanır mıydı o küçücük köyde. Babasının yürüyüşü bile değişmişti. Annesi kadınlar arasında el üstünde tutulur olmuştu. Anıl’ın acısını unutturmasa da hafifletmişti bu gelişme.
Anıl, siyasi olayların olduğu bir dönemde okumuş ve hemen atanmıştı müfettişlik mesleğine. Öğrencilik yıllarında siyasi grupların içinde yer almış, aktif olarak eylemlere katılmıştı. Bu yüzden ailesi çok sıkıntı çekmişti. Göz altına alınmalar, işkenceyle geçen günler ve fişlenmeler... Annesi “ Ah oğul, siyasete bulaşmasaydın şimdi sen de evlenmiş, çoluk çocuğa karışmış olacaktın… Tam beş yıl oldu seni kaybedeli .” der ve ağlardı sürekli. Onlara tek moral veren şey Ali’nin de aynı okulu kazanması ve siyasetten uzak, kendi halinde bir öğrenci olmasıydı.
Okulun kapısını açan Ali Bey sigarasından derin bir nefes çekti. Yerde duran zarfı son anda fark etti ve alıp masaya bıraktı. İçi yanıyordu, gidecek oluşuna bile sevinemiyordu… Dün gibi hatırlıyordu gelen acı haberi. Kapıya gelen polis Anıl’ın bir otel odasında asılı bulunduğunu haber verdiğinde ne yapacaklarını şaşırmışlardı ailecek. Nasıl apar topar Gaziantep’e gittiklerini anlayamamışlardı. Kimse olayın ayrıntısını bilmiyordu ve polis kayıtlarına intihar vakası olarak geçmişti. Ali hiçbir zaman inanmadı Anıl’ın intihar ettiğine ama ne olayı araştıracak gücü vardı ne de yaşadıkları yıllar bunu irdeleyip peşinde koşmaya uygundu. Çaresiz kabullendi aile bu durumu… Hep bir buruklukla anardı ağabeyi aklına geldiğinde birlikte geçirdikleri günleri Ali Öğretmen…
Pervin’le okulu bitirip bu olayların yaşandığı süreçte tanışmışlardı ve evlenmişlerdi hemen. Ama Ali Bey’in müfettiş olarak atanması bir türlü gerçekleşmemişti. Sonunda hüsran içinde bu köye öğretmen olarak atandıklarını öğrendiler.
Pervin böyle bir köye gelmeyi hele hele eşinin öğretmen olarak gelmesini hazmedemiyordu. Ali’ye sürekli mücadele etmesi ve dava açması için baskı yapıyordu. Aynı dönem mezun oldukları birkaç arkadaşı da atanamamış ve dava açmışlardı. Ali’nin olayla ilgili bir şey yapmayışı biraz da bundandı. Lider konumundaki ağabeylerinden Mehmet Sarı olayın üstüne gitmiş ve yıllardı davası sürüyordu. Ali davanın sonuçlanmasını bekleyecek ve emsal gösterip dava açacaktı.
Ve bir gün beklenen gerçekleşti, Mehmet Sarı’nın mücadelesi başarıyla sonuçlandı ve İstanbul’a ilköğretim müfettişi olarak atandı. Akşamları Nesrin, Pervin, Gözde ve Ali oturur Mehmet Sarı’nın mücadeleci kişiliğinden, başarılarından konuşurlardı. Genç öğretmenlerin gözünde bir idol olmuştu Mehmet Sarı ve Nesrin’le Gözde daha tanımadan sevmişlerdi bu mücadeleci müfettiş ağabeylerini.
İki yıl çalışmışlardı bu köyde. Ve bir oğulları olmuştu. Bir akşam isim arıyorlardı hep birlikte doğacak bebeğe. Gözde “ Ali Ağabey bu bebeğe biz Anıl Can adını koyalım. Hem Anıl Ağabeyi anmış oluruz hem de Can bulur bu bebekte o kaybettiğiniz ağabeyimiz…” deyince hepsinin hoşuna gitmişti.
Şimdi kendi memleketine müfettiş olarak gidiyordu ve eşyalarını toplamak ve ilişik kesmek için geldikleri köyde Nesrin’in bir katliamda öldürülmüş olduğunun haberini almışlardı. Pervin de Ali de çok üzülmüşlerdi. Nesrin, Ali Ağabeyini müfettiş olarak görmeyi çok istiyordu. Onların yaşadığı pek çok ailevi sorunun bununla birlikte çözüleceğinin de farkındaydı hepsi.
Pervin, olayları duyunca “Kahrolası köpekler ne istemişler kızdan! “ diye küfretmiş ve katıla katıla ağlamıştı. Gözde’yi de Nesrin’i de çok severdi. En zor günleriydi birlikteyken yaşadıkları günler… Eşinin atanamayışından kaynaklanan bazı ailevi sorunlar yaşıyorlardı. Ali çekilmez, huysuz biri olmuştu son günlerde. Pervin’e çok asabi davranıyordu. Kızlar bunları Pervin’le birlikte yaşıyor ve evlilikten korkuyorlardı. “ Sakın evlenmeyin…” diyordu Pervin kızlara ama odalarına gelip de Atatürk portresinin üzerindeki sağlı sollu vesikalık fotoğrafları görünce “ Deli kızlar, kafanızı kıracağım sizin. Ben size kaç aydır ne anlatıyorum, ne bu herif resimleri burada? Evlenin, sizi de göreceğiz. Aşk bitiyor yavrum, akıllı olun. Maaşınız var, hayatınızı yaşayın.” Diye sitem edip kafalarına vuruyordu. Kızlar da onun yükünü azaltmak için ev işlerinde ona yardım ediyor, hamileliği döneminde onu derse sokmuyor onun yerine kendileri derse giriyor ve bebek olduktan sonra bebeğe bakma işini nöbetleşe yürütüyorlardı.
Onları daha şimdiden özlemişti Pervin. Ama kimsenin evinde telefon yoktu, mektup yazmayı da sevmezdi. Acaba Gözde ne yapıyordu? Uzun süredir ondan da haber alamamışlardı. Eylülde geri gelecek miydi, istifa mı edecekti?
Ali, odadan eşyalarını aldı, evraklarını hazırladı. Eve doğru giderken masadaki mektubu hatırladı, baktı Gözde’ye gelmişti. Alıp almamakta kararsızdı, eve götürmeye karar verdi. Pervin onu elinde mektupla görünce “Hayırdır, kimden?” dedi. Ali mektubun Gözde’ye geldiğini ve ne yapacağını bilmediği için eve getirdiğini söyledi. Pervin zarfı aldı, üstündeki adresten ve yazıdan anladı Arda’dan olduğunu. Zaten kızlarla ilgili her şeyi biliyordu.
“Eşşekoğlu eşek , kızın hayatını mahvetti. Utanmadan hala yazıyor. Gözde salağı bunu görürse hemen gevşer. Gitsin ,kurtulsun buralardan ve haberi olmasın bu mektuptan” diye düşünerek mektubu hışımla yırttı ve biri bulup da okumasın diye kül tabağının içinde yaktı.Tam bu sırada kapı çalmaya başladı, ürktü Pervin. Terör devam ettiğinden her kapı çalışta korkarlardı yıllardır bu köyde yaşayanlar…
Kapıyı açtığında postacı duruyordu karşısında. Bir zarf uzattı ve gitti. Pervin halkla çok samimi olmayı istememişti ve onlardan uzak durmuştu hep. O yüzden postacıyla da muhatap olmadı. Mektup Gözde’den geliyordu. Sevinçle açtı hemen okumaya başladı:
Sevgili Pervin,
Sizlerden ayrılalı iki ay kadar oldu ve sizi çok özledim. Oraları da özledim desem yalan ama öğrencilerimi çok özledim… Ben buraya geldim geleli mutfakta çay, kahve yapmakla meşgulüm. Bir yere gitmeye zaman bulamadım. Diyeceksin ki çay ocağı mı açtın? O kadar çok görücü geliyor ki ocak açmış kadar oldum…
Oralara gelmeyi hiç istemiyorum, evlenmeyi de… Bu hafta bir kadın bize geldi ve beni çok beğendi, oğluna almak istiyor. Hani derdim ya hep” Ben meta mıyım?” diye. Büyük söylememek lazımmış… Metaymış bütün kızlar sanırım…
Ailem çocuğun ailesini eskiden beri tanıyor ve evlenmem için baskı yapıyor. Oralara tekrar gelmemi istemiyorlar. Ya istifa edip bankaya geçip memlekette kalacağım ya da evleneceğim. Bankada çalışmayı hiç istemiyorum bana göre değil. Evlenmek de istemiyorum…. Fakat artık hiçbir şeye direnecek gücüm kalmadı. Birine güvenmek, sessiz , sakin bir yaşam sürmek istiyorum. Kafam öyle karışıktı ki “Monteıgne’ in Denemeleri” ni okurken bana ışık tutan bazı cümlelere rastladım. Mektubu Ali ağabey açarsa diye yazmıyorum o cümleleri, ilerde hatırlat bana sana anlatırım.
Babam gelen gidenden ve onlara hayır demekten, benim istemiyorum demelerimden öyle bıktı ki “Kızım, birini seviyorsan söyle gelsin, ona bari verelim seni.” Diyor. “Yok babam, yok… Hayatımda kimse yok. Keşke olsaydı söylerdim…” diyorum. “O zaman bununla evleneceksin .” diye baskı yapıyorlar evdekilerin hepsi birden. Ve ben de ciddi ciddi düşünmeye başladım. Gerçekten sevdiğine kavuşamıyorsan kiminle evlendiğinin önemi kalmıyor bir noktadan sonra.
Bunca şamatanın üstüne acı haberi nasıl yazacağımı bilemiyorum ama Nesrin’i kaybettiğimizi muhtemelen duymuşsunuzdur. O dönem ben de perişan olduğum için çok geç aldım haberi. Başımız sağolsun… Onu çok özleyeceğim… Bu konuda uzun uzun yazmak istiyorum ama daha sonra. Şu an çok kötü oluyorum. İlerde konuşur ya da yazışırız, şoku atlatalım…
Siz ne yaptınız? Ali ağabeyimin ataması oldu mu? İnan ki kendimi unuttum sadece sizin için dilek diliyorum her gece. Bir gün mutlaka müfettiş olacak benim o huysuz ağabeyim ve öğretmenlere işkence edecek. (Şaka tabii kızmasın hemen.) Çoook çok selam söyle huysuz ağabeyime.
Anıl Can ne yapıyor? Kocaman olmuştur. Onunla çektirdiğim fotoğrafa baktım dün, çok yakışıklı bir delikanlı olacak. Yandın sen, kızlar rahat bırakmayacak oğlunu… Senin gibi kaynana da çeklmez ha…
Haa, bu arada ben 15 gün rapor aldım. Kendime gelirsem ya da evlenme gafletinde bulunmazsam ( salak kız, eşek kafalı evlen de gör gününü deyişini duyar gibi oluyorum) geldiğimde görüşürüz. Aksi halde benim ev adresim aynı bana buraya yazın, mektubunuz bana ulaştırılır.
Sizi çok seviyorum, kendinize iyi bakın ve Anıl Can’ı benim için kocamaaaan öpün.
NOT: Raporum ilişikte…
Gözde
Pervin mektubu alınca çok duygulanmıştı. Hemen kısa da olsa yanıtlamak istedi, ilerde koşturmaktan zamanı olmayacağını biliyordu.
Sevgili Gözde,
Mektubun az önce ulaştı, hemen okudum ve şimdi yazmazsam ileride hiç yazamayacağımı biliyorum. Biz bugün eşyaları topluyor ve köyden ayrılıyoruz. Ali Ağabeyinin müfettiş olarak ataması yapıldı. Bil bakalım nereye? Eeveeet, kendi memleketimize. Geldiğimizde Nesrin’in ölüm haberini alana kadar çok mutluyduk, şimdi derin bir üzüntü içerisindeyiz. Senin de başın sağolsun. Eğer ailesiyle iletişim kurarsan bizim yerimize de başsağlığı dile.
Evlenme konusuna gelince bu konudaki fikirlerimi biliyorsun, sakın evlenmeee! Rapora gelince gerekli işlemleri Ali halleder.
Seni kocaman öpüyorum. Annene ve babana selamlar. Ali de selam söylüyor diyeceğim ama bilirsin o uyuz böyle işlerle ilgilenmez.
Kendine iyi bak…
Pervin
Pervin, mektubu yazarken gelen mektuptan söz etmeyi düşündü ama yaktığı için ne diyeceğini bilemedi. Hem bu aşamada bilmemesi daha iyiydi. Kızı yıllarca oyalayan, üzen o çocuğa öyle kızıyordu ki... Gözde, “Yaaa, Pervin onun haberi yok, kızma .” dese de tecrübeleri Arda’nın olayları sezmemesinin imkansız olduğunu söylüyordu. Kıza hem yazıp hem de açılmamasına çok kızıyordu, resmen oynuyordu kızla Arda. Ah , bir bulsa parçalayacaktı onu... “Erkek milleti değil mi hepsinin canı cehenneme !” diye düşünürken mektubu zarfa koydu, masaya gidecek evrakların yanına bıraktı.
Bir hafta içerisinde bu köyden gidecekler ve yeni bir yaşama başlayacaklardı. Ali değişir miydi, sorunları biter miydi bilemiyordu Pervin ama bildiği tek şey bu köyden uzaklaşmak ona iyi gelecekti.
HATİCE ERDEMİR KUZU
TERÖRE KURBAN BİR AŞKTI BİZİMKİ/3