- 1977 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
SADÂKAT
SADÂKAT
Çanakkale Savaşları elbette Türk Askerinin ve komutanlarının imanı, inancı, kahramanlığı ve hudutsuz vatanseverliği ile kazanılmıştır. Aradan 94 yıl gibi uzun bir süre geçmesine rağmen bugün bile hissederek kokladığımızda şehit kanlarının mübarek kokularını hissettiğimiz o adeta mukaddes toprakların kazanılmasında cephe gerisinde dualarıyla, cephede olan eşlerine sadâkat ve bağlılıklarıyla destek olan, uyumadan, ümitlerini yitirmeden ırzını, namusunu canından aziz bilip koruyan fedakâr, cefakâr Osmanlı Kadınlarımızın rolü çok büyük olmuştur.
Sevgili dostlar bu minvalde aklıma gelen, kadınlarımızın kocalarına sadâkatleriyle ilgili iki olayı kısa kısa paylaşmak istiyorum.
Hz. Fatıma Annemiz Mübarek efendimize sorar;
-Baba benim cennetteki arkadaşım kim olacak?
Efendimiz; (S.A.V)
-Filanca belde de yaşayan sığır çobanının hanımı olacak kızım. Der.
Bunun üzerine Hz.Fatıma Annemiz o beldeye gider ve o sığır çobanının hanımını bulur. Kapıyı çalar. İçerden erkek sesine benzeyen bir ses,
-Kim o? Diye seslenir.
-Ben Fatıma, Peygamberin kızıyım, seninle konuşmaya geldim.
İçerideki hanım.
-Ben bugün misafir kabul etmek için kocamdan müsaade almadım. Ne olur yarın gel. Diye Fatıma annemizi geri çevirir.
Akşam kocasının müsaadesini alır.
Ertesi gün Annemiz yanına oğlu Hasanı da alarak tekrar gider. Yine aynı ses bu sefer yanındaki çocuk için izin almadığını söyleyerek geri çevirir. Aynı olay ertesi gün Oğlu Hüseyin için de yaşanır. Nihayet üçüncü gün kabul edilir Fatıma annemiz.
İçeriye girdiğinde gördüğü manzara şöyledir. Evin damında bir delik var, delikten içeriye güneş giriyor, tam güneşin altında bir tas su var ve yanında da bir parça kuru ekmek.
Fatıma Annemiz;
-Bunlar nedir ? diye sorunca.
O hanım şu cevabı verir.
-Bey’im dağlarda ılık su ile kuru ekmek yiyor. Ben ondan ayrı bir şey yersem onun hakkını nasıl ödeyeceğim.
-Ya içerden erkek sesine benzeyen bir ses gelmişti. O ne idi. Diye sorduğunda;
-Kendi sesimin dışarıdan bir başkası tarafından duyulması haramdır. Onun için erkek sesine benzeterek seslendim.
Yine Çanakkale şehitlerinden Hafız Ali Efendinin tek evladı Cevdet ALKALP, ölümüne kadar memleketinde ayakkabı tamirciliği yapmış, babasını hiç görmemiş hatta babasının resmini bile hiç görmemiştir. Çünki, Hafız Ali Efendi Çanakkaleye gittiğinde o annesinin karnında 7 aylıkmış. Annesinin babasına olan sadâkatini şöyle anlatıyor.
Annem çocukluğumdan beri her nereye giderse gitsin bana;
-Oğlum ben pazara gidiyorum. Baban gelirse beni çağır.
-Oğlum ben teyzene gidiyorum baban gelirse beni çağır.
-Oğlum ben filan yere gidiyorum baban gelirse beni çağır.
Diye her gittiği yeri söyler, bana da tembih eder giderdi. Ben koca adam oldum bu alışkanlığından bir türlü vazgeçmedi. Yaşlandı, bastona dayandı yine aynı tembihleri tekrarladı. Hiç vazgeçmedi.
Gün geldi hastalandı, hastalığı iyice ağırlaştı bizimle helalleşti.
-Bana iyi baktınız, hakkınızı helal edin dedi.
Artık ölüm döşeğindeydi.
Yine kulağıma eğilerek;
-Oğlum benden sonra baban gelirse; O’na Annem seni hep bekledi de…dedi.
Son nefesini vermek üzereyken birden gözlerini açtı, doğrulmaya gayret etti ve kapıya doğru gözlerini dikerek ve gülümsemeye çalışarak;
-HOŞ GELDİN BEY, HOŞ GELDİN. Dedi ve kollarımızdan kaydı. Ruhunu öylece teslim etti.
Allah o mübarek kadınlarımızın üzerinden rahmetini eksik etmesin.
İhsan ŞOLA-30.04.2009
YORUMLAR
İlk tam puanı vererek bu veciz yazınızı yorumlamak istiyorum.
Hakikat şudur ki, ne artık böyle mukaddes evlilikler ne de mukaddes sorumluluklar var. Hele de kültürümüz azami gayretlerle ve bilinçli olarak yozlaştırırlıp adeta herşey am aher şey mübah hale getirildikçe.... Ben kıyamet alameti diyorum gördüklerim karşısında dehşete kapılarak.
Oysa bu münevver ceddin torunları değil miyiz? Osmanlıyı inkarı haklı hale getirmek isteyenlerin de gayesi bu değil mi?
Topla tüfekle yapamadıklarını bu şekilde yapmanın yolunu öğrendiler ya artık, bizi kim kollaya, kim kurtara.
Bırakın kocaya saygıyı (ki bu sözde kadın hakları savunucuların ağzında farklı söylense de) anaya, babaya dahası ataya saygı yok.
Sadakat? ninelerimizin çeyiz sandıklarında, sandık lekesi ile dolu.
İffet? tarumar olmuş....
sevgi saygı? gören varsa haberdar etsin derim....
Ne evliliklerin bereketi var ne de ailenin.....
Değerli abim, yazsam yazıyı geçer yüreğime oturan duygular...
en iyisi eski bir şiirimi not düşeyim:
İFFET
Denize vurur aksi,
kahır yüklü akşamların,
günbatımlarında iz iz,
kumlara düşer,
çıplak ayaklı bir kadın..
kirpiklerine oturunca dünya
kusar karanlığını geceye
gözler ağır ağır susar
kapılar açılır ihanetlere
acze düşer sabır
yorulur
iffet;
iffeti bilmeyenlerin elinde,
tarumar olur.....
(kargülü ALMILA)
selam ve saygım bakidir!