- 629 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
zehir ali ve haticenin hazin öyküsü
1595 yılının yaz aylarından birgün, Bostancıbaşı Ferhat Ağa’nın dokuz çifte baş kayığı Üsküdar iskelesine yanaşmıştı. İstanbul’un asayiş zabıta işleri ondan sorulurdu. Gelişi korkuyla karşılandı.
Yanındakilerle birlikte doğruca elli dokuzuncu Yeniçeri ortası kolluğuna yollandı. Kolluktaki Çorbacıbaşı ile erler Bostancı tayfasını görünce heyecandan taş kesildiler. Bayram değil, seyran değil. Cellatbaşı gelip milleti iki yanaklarından öpecek değil ya!
Ferhat Ağa, yeniçeriler arasında bugünlerde hangi gafil ve mel’unun uygunsuz davranışları görüldüğünü soruyordu. Böyle bir soru karşısında kimse kayırılamaz, herkesin durumu açıklanırdı. Bostancıbaşı öyle birini arıyordu ki, ilk bakışta kadınların aklını başından alacak kadar yakışıklı olsun.
Öyle birisi vardı... Adına Zehir Ali derlerdi. Yirmi yirmibir yaşlarında, tam bir erkek güzeli. Kırkbir kere mâşallah, bu güne değin kadına kıza bakmamış, salt genç ve güzel civanlarla dostluk kurmuştu. Kısacası, anormal davranışları görülmemişti.
Hatta şimdi de yanında Mustafa adında bir civeleği vardı ki, gece ve gündüz ikisi birlikte gezip dolaşmakta idiler. Zehir Ali on gün kadar önce kolluğa genç ve güzel bir yeniyetme delikanlı getirmiş, "Bu oğlanın adı Mustafa’dır, hemşehrimdir, civeleğim olmuştur," diyerek Çorbacıbaşının elini öptürmüştü.
Ferhat Ağa sordu: Bu Zehir Ali şimdi nerededir? Araştırdılar, cevap yetiştirdiler: Civeleği ile birlikte, iskele başındaki kolluk hamamına gitmişlerdir. Usul ve edep dairesinde meşk edip, gusül abdestini müteakiben, vazife başına avdet eyleyeceklerdir...
Otuz yeniçeri, dört beş bostancı ve iki cellat, başlarında Ferhat Ağa ile Çorbacıbaşı, hamamı basarlar: Davranman! Hamamda kimse davranma gücü bulamaz zaten. Bostancıbaşı, Zehir Ali ile civeleği Mustafa’yı tutup hamamcı ağanın camekan odasına iteler. Civelek Mustafa’nın peştemalı aşağı indirince, kadınlık organı ortaya çıkar. "Senin adın Hatice midir?"
Saçları oğlan tıraşı kesilmiş körpecik Hatice... Aksaray’daki Murat Paşa câmi-i Şerîfi imamı Hafız İlyas’ın evinden kaçmış ikinci karısı tazecik Hatice... Kızcağız elleriyle neresini örteceğini şaşırmıştır. "Boğun kahbeyi!"
Kadınlık çizgileri bile daha tam gelişmemiş Hatice’yi oracıkta boğdular. Çıplak ölüsünü bir çuvala tıktılar. Gece olunca cesedi Kız Kulesi açıklarında denize atacaklardı.
Hatice, bohçası koltuğunda, kuması yanında, birgün hamama giderken, yolda Zehir Ali’nin bakışlarıyla karşılaşmıştı. İmamın yaşı altmışı aşkındı. Zehir Ali erkek güzeliydi... Dini inançlarına sıkı sıkıya bağlı, imanı ve itikadı Yedikule zindanları taşları kadar sağlam bir adam olan Ferhat Ağa, imamın şikayeti üzerine fitil alıp gelmişti.
Zehir Ali’nin giyinmesine bile izin vermediler. Kollarını bağlayıp itekaka hamamdan peştemalla çıkarttılar. Sille tokat döverek iskele başına götürdüler. Herkes sandı ki, cellat işini orada bitirecektir.
Yok, öyle olmadı. Zehir Ali kayıkla Tophane’ye geçirildi. Ferhat Ağa, "Bu mel’unu derya ve toprak kabul etmez" diye düşünürdü. İmam karısı ile zina etmek ne demektir?
Tophane’de ilkin Ali’nin ayak, bacak, diz kemiklerini kırdılar. Belden aşağısı kanlı bir külçe haline getirildi. Yarı ölüydü. Onu yağlı paçavralara sardılar. Bir havan topunun ağzına gülle gibi tıkadılar. Topun fitiline ateş verildi.
Zehir Ali uçmağa varıp, göksemadaki milyonlarca masum yıldız arasında yerini aldı.
Kız Hatice’yi dalgalar sürükleyip Karayipler’e götürmüş. Yıllar sonra kızlığını tek gözlü, tek bacaklı bir korsan emeklisine yitirip vuslata ermiş. Ünlü Deniz Kızı meyhanesinde garsonluk yaparken görmüşler geçenlerde. Kendince mutluymuş...
Ben, Yaşlı Tarih Baba, o gündür bu gündür, daha nice acıklı öykünün yükünü omuzlarımda taşıdım, nice genç aşıklar için gözyaşı döktüm...