- 1161 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
TERÖRE KURBAN BİR AŞKTI BİZİMKİ/ 2
MAYISTA AÇAN KARANFİLDİN SEN
Nesrin arkadaşını yalnız bırakmak istemese de memleketine dönmek zorundaydı. Eşyalarından bir kısmını yanına aldı, bir kısmını da fareler yemesin diye sıkıca paketleyip yüksekçe bir yere kaldırdı. Bütün yıl boyunca Gözde’ yi Emre ile çıkmaya hatta evlenmeye ikna etmeye uğraşmış ve onunla beraber memleketlerine yapacakları yolculuğun hayalini kurmuştu. Onu öyle çok seviyordu ki hep yanında olsun istiyordu. Ama olmamıştı…
Arkadaşına sıkı sıkı sarıldı ve kokladı onu…” Canım şartlar ne olursa olsun kendine iyi bak ve asla üzülme. Adresimi kaybetme ve bana hep yaz olur mu? Akraba olamasak da sen benim için çok değerlisin…” diyerek vedalaştı. İki ay sonra bu odaya geldiğinde Gözde’yi bulamayacağını biliyordu. Bu sene kaybettiği ikinci sevdiği kişiydi. Önce Savaş’ı kaybetmişti, şimdi de Gözde’yi… En azından yazışacak olmaları ise tek tesellisiydi.
Şehir merkezine ulaşmak için bindiği eski arabada ağlamamak için kendini zor tutuyordu… Eve gidince Savaş’ı göremeyecek olması kadar, Gözde’nin yaşadıkları, kendisiyle gelmeyişi, Emre’yle tanışmayı kabul etmeyişi rüya gibiydi.
Şehre ulaştıklarında sıcaktan ve düşüncelerinden bunaldığını hissetti. Hemen üzerindeki hırkayı çıkardı. Askılı beyaz elbisesi, ensesinde topladığı sarı saçları ve masmavi gözleri ile bir meleği andırıyordu Nesrin… Onu görenlerin dönüp tekrar bakmaları ve” Maşallah” demeleri boşuna değildi.
Güzelliğinin ve zekasının farkındaydı Nesrin ancak şimdi bunları düşünmeye zamanı yoktu. Bir an önce otobüse yetişmesi ve beş saat sürecek zorlu bir yolculuktan sonra aktarma yapması gerekiyordu. Valizini aldı ve hızla terminale doğru yürüdü. Biletine baktı, otobüsü buldu ve yerine oturdu. Allah’tan cam kenarı almıştı, yoksa canı sıkılırdı.
Az sonra yolcular teker teker gelmeye başladılar… Bu arada camdan dışarıyı seyretmeye başladı Nesrin ve dalmıştı ki bir sesle irkildi:
— Pardon, yanlış oturdunuz galiba… Burası benim yerim…
Kafasını kaldırdı Nesrin bu hoş sesin sahibini görmek ve kime seslendiğini anlamak için. Uzun boylu, yanık tenli, kumral ve oldukça yakışıklı bir delikanlıydı karşısında duran …
— Bana mı sordunuz?
— Evet hanımefendi, benim biletimde 25 numara yazıyor ve orada siz oturuyorsunuz.
Nesrin afalladı önce, çantasını açtı biletini çıkardı. Baktı, onun biletinde de 25 numara yazıyordu.
— Benim yerim burası, bakın 25 numaralı bilet bende.
O sırada muavin girdi içeriye, “Bakar mısınız, yerlerimizde sorun var!” diye öfkeyle seslendi ikisi bir. Sonra da hallerine bakıp gülümsediler.
Muavin biletlerin çift kesilmiş olduğunu ve arabadaki tek boş yerin Nesrin’in yanı olduğunu, sakıncası yoksa o koltuklara oturmalarını ve birlikte yolculuk yapmalarını önerdi. Nesrin ilk anda çok sinirlendi ama yapacak bir şey olmadığını görünce çaresiz kabul etti. Diğer yolcu da en az Nesrin kadar huzursuzdu ve muavini aşırı haşlamıştı. Kabul etmekten başka çıkar yol olmadığını anlayınca isteksiz oturdu ikisi de.
Nesrin yüzünü cama doğru döndü, bakmamaya çalışarak. Delikanlı da koridora doğru döndü. Yolculuk başlamıştı, uzun ve zorlu bir yoldu. Nesrin çantasından bir kitap çıkardı okumaya başladı. Bir ara kafasını kaldırdı, delikanlı elindeki kitaba bakıp ona gülümsüyordu.”Hayr’ola ? “ dercesine baktı. Delikanlı bir şey demedi, eğildi poşetinden bir kitap çıkardı uzattı. Bu kez Nesrin gülmeye başladı. İkisinin de elinde aynı kitap vardı.
Delikanlı:
— Bu gün aynı noktalarda kesişiyoruz sizinle …
Nesrin:
— Maalesef, bu kadar olur ancak… Beğendiniz mi kitabı?
Delikanlı:
— Hıhı, oldukça heyecanlı bir kitap. Katil kim çözebildiniz mi siz?
Nesrin:
— Bir tahminim var ama emin değilim.
Delikanlı:
— Ben de emin değilim, Caner’im :=)
İkisi birlikte güldüler,” Ben de Nesrin…” diye yanıtladı Nesrin ve ikisi aynı anda “Tanıştığıma memnun oldum.” Diyerek konuşmaya başladılar. Caner de yakın köylerden birinde öğretmenlik yapıyordu ve İstanbul’a üniversiteden beri dostluğunu sürdürdüğü Savaş adlı bir arkadaşının düğününe gidiyordu.
Düğün ve Savaş kelimesini duyunca Nesrin’in içi sızladı. Oya’dan mektup almıştı ve Savaş üç gün sonra evleniyordu. Acaba o gördüğü kız mıydı evlenmeye karar verdiği kişi? Derin bir nefes aldı ve kitabı koltuğun kenarına bıraktı. Şimdi Caner’e benim arkadaşımın adı da Savaş’tı dese saçma olacaktı, sustu… Öğrencilerden, okuldan, çalıştıkları ortamın zorluklarından söz ettiler. Caner yalnızlıktan çok sıkıldığını, arkadaşı olmadığını, babasını geçen yıl kaybettiğini anlattı.
Nesrin de kısa süreli bir ilişki yaşadığını ve ihanete uğradığını, sevdiği kişinin üç gün sonra bir başkasıyla evlenecek olduğunu duyduğunu ve üzüldüğünü anlattı. Epeyce gerilmişlerdi.
Caner poşetine uzandı “Ciklet ister misin? “diye sordu. Nesrin “Evet” anlamında başını salladı ve teşekkür etti. Yolculuğun sonlarına yaklaşmışlardı, az sonra aktarma yapacaklardı ve tesadüf aynı saate ve aynı şirketten bilet almışlardı. Yine yan yana yolculuk yapmaya karar verdiler, biletlerini değiştirdiler. Bu kez sonlardaydı koltuk numaraları.
Caner:
— Nesrin, arabanın hareket saatini beklerken bir şeyler yiyelim mi? Ben açlıktan öldüm,malum bekar erkek evinden yola çıktım :=)
Nesrin:
— Olabilir, sonra da yolculukta sana kurabiye ikram ederim. Ev arkadaşım benim için kendi elleriyle yaptı bu sabah…
Gülümsediler ve birlikte yemeklerini yedikten sonra arabada yerlerini aldılar. Yolculuk ve sıcak onları yormuştu. Yemekle birlikte bastıran uyku da cabasıydı. Biraz uyumaya karar verdiler. Nesrin kaç gündür uyumamalarının etkisiyle anında kendinden geçti. Caner, biraz da kızararak onu seyrediyordu ve camdan yansıyan aksini… Ne kadar güzel bir kız diye düşünmeden edemedi. Üzerinde beyaz elbiseyle bir gelin gibi düşündü onu.
Nesrin üşümeye başlamıştı ve uykusunda kıpırdıyordu. Caner durumu anladı, hemen ceketini çıkarıp üstüne örttü… Nesrin gözlerini araladı ve teşekkür ederim bakışı fırlattı, tekrar uyumaya başladı. Caner’in bu güne kadar gördüğü en tatlı ve en kültürlü kızdı Nesrin ve ondan oldukça etkilenmişti. İlk gördüğü an karar vermişti bazı şeylere ve onunla bağını koparmamaya…
Nesrin de Caner’den oldukça etkilenmişti ama kendini yeni bir ilişkiye hazır hissetmiyordu. Önce yüreğinde kanayan yaraların kapanması gerekiyordu. Ancak Caner’le iletişimini koparmamayı kafasına koymuştu. Adreslerini birbirlerine verirlerken İstanbul’da da görüşmeye, hatta düğüne birlikte gitmeye karar verdiler. Tesadüf Caner’in arkadaşı Savaş’ın düğünü de Nesrin’in Savaş’ınınki ile aynı geceydi. Nesrin bir ara yine acaba aynı kişiler mi diye düşündüyse de “Yok canım, tesadüfün bu kadarı da ancak Türk Filmleri’nde olur .” diye geçirdi içinden.
Birkaç saat süren yolculuktan sonra Caner de koltuğunu arkasına yasladı ve uyumaya başladı. Kolay değil on altı saat sürecek bir yolculuktu…
Caner, bir ses duydu ve irkildi. Zaten göreve başladığından bu yana hiçbir zaman deliksiz bir uyku uyuyamamıştı. Hem lojmanın basılma korkusu, hep tedirginlik. Çok yorgundu aslında. Annesi dört gözle onu bekliyordu. “Merak etme anacığım, arkadaşımın düğününü yapayım bir hafta sonra geleceğim ve iki ay yanındayım. Olmazsa seni de yanıma alırım ama şartlar çok güç burada…” demişti Caner son mektubunda…
Araba ani bir frenle, sarsılarak durdu, sürücüsü bir küfür savurdu:
— Şerefsizler, kesmişler yine yolu, yandık! Bakalım bu sefer ne isteyecekler?
Caner ne olduğunu anlayamamıştı, hızla doğruldu ve ayağa kalktı… Yol kapalıydı ve yüzleri kar maskeli kişiler arabanın kapısını yumrukluyorlardı. İsteksiz açtı kapıyı muavin, başka çaresi yoktu. Kürtçe bir şeyler konuşmaya başladılar, sonra maskeli adamlar muavini itekleyip otobüse daldılar. Nesrin de uyanmıştı gürültüden ve çok korkmuştu.
Caner bir eliyle onu elinden sıkıca tuttu ve bir eliyle de parmaklarını dudaklarına götürüp sus işareti yaptı. “Korkma, sakin ol “ diye de uyarmayı ihmal etmedi. Arabaya binen kar maskelilerden biri bozuk Türkçesi ile nüfus cüzdanlarını çıkarmalarını ve panik yapmamalarını söyledi…
Nesrin korkudan nüfus cüzdanını bulamıyordu çantasında ve bir yandan da titreyen ellerine hakim olmaya çalışıyordu. Nüfus cüzdanını çantanın kenarında gören Caner bir hamlede aldı ve uzattı ona. Kendisininkini de eline aldı ve bıyıklarını ısırmaya başladı. Beklemekten başka yapabileceği hiçbir şey yoktu…
Adamlar kontrole başladılar ve sıra onların olduğu koltuklara gelince Caner’e aşağıya inmesini söylediler. Caner “Neden?” diye sorunca “Soru sorma in aşağıya ve bekle! ” diye bağırdı biri. Nesrin ağlamaya başlamıştı.” Neden?” diyordu , ”Neden götürüyorsunuz onu?” , cevap bile vermediler.
Kontrol ne kadar sürdü, neler oldu anımsamıyordu Nesrin… Sadece camdan Caner’i ve diğerlerini görmeye çalışıyordu. Bir ara maskelilerden biri Nesrin’in yanında durdu, “Hoş kız, bunu da alın…” gibi Kürtçe bir şey söyledi. Nesrin’i de indirdiler aşağıya. Nesrin ağlıyordu korkudan, Caner’i görünce ona sıkı sıkı sarıldı.
Saatlerce süren bir beklemenin ardından otobüstekilere kapıyı kapatmalarını söylediler. Beş kişi indirmişlerdi ve beklerken öğrendiklerine göre hepsi de öğretmendi. Kar maskelilerden biri Nesrin’e sataşmaya ve tacize başladı. Caner “Bırakın onu, kızdan ne istiyorsunuz? O size bir şey yapmadı, biz de yapmadık. Bu mu sizin erkekliğiniz? “ der demez kurşun sesleri yankılanmaya başladı. Sesi duyan Nesrin Caner’in önüne siper olmaya çalıştı ama aynı anda diğeri de ateş edince ikisi birden kanlar içinde yere yığıldılar ve ardından diğerleri düştü toprağa teker teker…
Otobüsü de ateşe verip kaçmıştı teröristler…Olay çabuk duyulsa da yolda onları bulmaları birkaç saati aldı. Jandarma raporları tutup ailelerine haber vermek üzere telsizle anons ederken sızan kanları çoktan birbirine karışmıştı şehit öğretmenlerin ve tepedeki dolunay aydınlatıyordu ortalığı…
Aynı anda İstanbul’da lüks bir alış-veriş merkezinde eksiklerini tamamlıyorlardı Savaş ve Hale… Ev dekorasyonu ile ilgili bir mağazadaydılar… Hale çiçek seçmeye çalışıyordu salon için, Savaş da vazoda duran karanfillere bakıyordu gayri ihtiyari… Aklına Nesrin gelmişti, “ Mayıs çiçekleri” derdi Nesrin onlara ısrarla ve her seferinde tek bir karanfil getirmesini isterdi buluştuklarında. Vazoyu eline aldı Savaş ve koklamak isterken vazo elinden kaydı. Son anda tutmayı başardığı vazodan iki tane karanfil düştü yere… Birini vazoyu yakalayayım derken ayağıyla ezdi, diğeri ise sapından ayrılıp ezilenin üstüne düştü… “Önemli değil efendim, biz hallederiz…” diye yardıma koştu mağaza görevlileri.
Aynı anda kilometrelerce ötedeki olay yerine jandarma ve gazeteciler gelmişti… “Biri bayan beş tane genç öğretmen öldürüldü.” Diye not tutuyorlardı. Bayan öğretmen baylardan birine siper etmeye çalışmıştı kendini ve ikisi aynı anda öldürülmüşlerdi. Kızın cesedi yakışıklı erkeğin üzerindeydi. Kızın üzerindeki beyaz elbisenin üzerinde ise kırmızı bir karanfile benzeyen kan lekesi vardı…
Aynı şehirde, aynı anda iki telefon birden çaldı… Biri Nesrin’in ölüm haberini veriyordu ailesine, diğeri de Savaş’ın ev telefonuydu ve Caner’i n ölüm haberini söylüyorlardı .
Beş öğretmen öldürüldü deniyordu aynı sıralarda televizyonda...Savaş yerde yatan kızın elbisesini ve kan lekesini gördü önce, sonra sarı saçlarını ve yüzünü…Sonra da isimlerini okudu: Caner Kıvanç (İzmir), Nesrin Özgür (İstanbul), Dinçer Kahraman (Afyon), Eylem Türkoğlu (Bursa), Barış Haksever (Denizli)
Olayın olduğu saat onların alış-verişte olduğu saatti ve en çok sevdiği arkadaşı ile bir zamanlar çok sevdiği kız aynı yerde, aynı topraklarda, aynı saatlerde can vermişlerdi… Hıçkırıklarla ağlamaya başladı Savaş… Kimse onu teselli edemiyordu…
Ambulansla kaldırıldığı akıl hastanesinin bahçesinde yıllardır kırmızı karanfiller yetiştiren ve her mayıs ayında genç çiftlere birer birer dağıtırken ağlayan Savaş’ın öyküsünü tüm Bakırköy öğrenecekti yıllar sonra…
HATİCE ERDEMİR KUZU
TERÖRE KURBAN BİR AŞKTI BİZİMKİ/2
YORUMLAR
Canım ya senin adının geçmesi de tesadüf oldu :) Bu kahramanı öldürmek okuldaki arkadaşlarla aldığımız ortak karar neticesinde ortaya çıkan birşeydi ve yazarken ben de çok üzüldüm. Ama bu olaylar yaşandı ve buna dikkat çekmek gerek diye düşünüyorum. Yaşananların siyasi yönü kadar duygusal yönü de vardı... Yorumuna teşekkürler.