- 2310 Okunma
- 12 Yorum
- 0 Beğeni
*- LOKMA TATLISI
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Dokuz yaşında ya vardım, ya yoktum. Ne olmuştu da yengem (amcamın hanımı) bizi akşam yemeğine davet etmişti şimdi hatırlayamıyorum. Ama yengemin böyle adetleri olmadığını bildiğim için bizi niçin davet ettiğini doğrusu ya, merak da etmiyor değildim. Yalnız ben mi? Annem de bu işe çok şaşırmıştı da "Dur bakalım bu işten ne çıkacak?" diye kendi kendine söylenmişti. İki elti pek geçinemezlerdi. Paylaşamadıkları ne varsa...
Bizim evimizle amcamların evi bir bahçe içinde arkalı önlü bir durumdaydı. Yol tarafındaki iki katlı ahşap evde biz, iç bahçedeki yeni evde amcamlar oturuyordu. Bu evi amcam yapmış, bitince de hep birlikte oturduğumuz eski evden buraya taşınmışlardı. Onlar yeni eve taşınalı çok olmamıştı ki babam vefat etmiş, biz dört kardeş annemizle bir başımıza kalmıştık. Hoş pek ortada kalmamıştık ama yine de babasız kalmıştık işte. Büyük olarak yakınımızda bir tek amcam vardı.
Ahşap evde hep birlikte oturduğumuz dönemlerde eve önce amcam gelirdi. Bahçe kapısından girerken illa ki şöyle bir öksürür geldiğini belli ederdi ki evdekiler toparlanıp kendisini karşılasınlar. P.T.T. de memurdu. Babam ise zanaatkâr olduğundan dükkânını çarşının âdeti olduğu üzere hava kararmaya yüz tutmadan kapatmaz, bunun için de eve daha geç gelirdi.
Amcam evin kapısından içeri girerken elinde bir şeyler varsa onları uzatırken çevresine toplaşan bizlere laf atar, şakalaşır, sonra da odaya çekilirdi. Biz çocukların odaya girmemiz yasaktı. Çünkü büyükler akşama kadar çalışıp yorulmuşlardı. Hiç değilse yemek vaktine kadar bıraksaydık da dinlensinlerdi.
Amcamdan biraz sonra da babam gelirdi. Bir ayağı ilk gençliğinde yanlış bir iğne vurulması yüzünden sakat kaldığından onun için özel yapılmış üç tekerlekli bir bisikletle işe gidip gelirdi. Önce bisikletini bahçedeki kulübesine yerleştirir sonra eve girerdi. Sakat olan ayağı ile basamadığından değnek yardımıyla bir bacağını kullanarak yürürdü. Bisikletini kilitleyip eve yöneldiğinde biz çocuklar tıpkı amcama yaptığımız gibi onun da çevresini sarardık ama bu sefer evde değil, bahçede. O da sanki bize kızıyormuş gibi yaparak yalandan bağırır, çağırır kendisini bizden kurtararak eve doğru yönelirdi. İçeri girip o da amcamın oturduğu odaya geçerdi. Çocuk kalbimiz bu bir kaç dakikalık şakalaşma ile o kadar mutlu olurdu ki anlatılır gibi değil.
Hatırlıyorum da şimdi, babam öldükten sonra amcamın akşamları eve dönüş saatlerinde etrafta görünmemek için özel bir gayret gösterirdim. Niçin böyle yapardım? Uzun hikâye .. Amcamı sevmediğimden değildi bu kaçışlarım. Bilakis severdim amcamı. Onunla karşılaşmamak kolay olurdu, çünkü arka eve taşındıklarından beri bahçe kapısından girdiğinde ortalarda kimse yoksa oyalanmaz, kendi evine geçerdi.
İki kardeşin büyüğüydü amcam. Yedi kardeşin de son ikisiydiler. Babam kunduracıydı. Bir mağazamız vardı. Mağazacılık yapmaya başladığından beri de ayakkabı yapmayı bırakmıştı. Hazır alıp satardı. Ağabey, kardeş onlar odaya çekildikten sonra annem ve yengem akşam yemeği hazırlığı yaparlar, biz çocuklar da (büyük olanlarımız) yazsa bahçede, kışsa aşağıdaki diğer odada toplanır, sofranın kurulmasını beklerken oyunlar oynayarak oyalanırdık. Amcamın büyük kızı Nurten ablamın "sofraya" diye uyarmasıyla da ellerimizi yıkayıp, kurular, salona kurulmuş olan büyük yer sofrasının etrafında toplanırdık. Babama ve amcama odadaki sedirin üzerine ayrı sofra kurulduğu için yengem onlarla ilgilenirken, annem de Nurten ablamın yardımıyla bizi doyurmakla meşgul olurdu. Bağıra çağıra konuşarak neşe içinde yemeklerimizi yer sonra yatma vaktine kadar bir köşeye çekilip kendimize göre oyunlar oynayıp vakit geçirirdik. Büyükler de kendi aralarında toplanır sohbet ederlerdi. Evimizden komşu misafirler de hiç eksik olmazdı. Çoğu zaman üst kattaki koca salon gelenleri almazdı bile. Biz çocuklar ise ayrı bir yerde toplanırdık.Yukarıdaki büyük salona girmemiz pek istenmezdi, yaramazlık yapıp kimseyi rahatsız etmeyelim diye.Komşu çocuklarla birlikte bir oda dolusu çocuğun sesine dayanmak pek o kadar kolay değildi.Sık sık uyarılırdık ama oralı olan kimdi?
Dokuz yaşlarında olduğuma göre babam öleli bir yıl oluyordu demek ki. O akşam yengemin bizi niçin yemeğe davet ettiğini biz annem de dahil bilmiyorduk ama dünmüş gibi hatırlıyorum bu davet yüzünden ne kadar da sevinçli ve mutluydum. İçim içime sığmamıştı bütün gün. Çok heyecanlıydım. Çocukluk işte. Bir türlü akşam olmamıştı o gün, benim için. Yazdı, günler uzundu. Böyle olunca doğal olarak akşam yemekleri de daha geç vakit yeniyordu.
Nihayet akşam vakti gelmişti. Annem biz dört kardeşi toparladı ve iç bahçedeki eve geçtik. Sofra mutfağa kurulmuştu. Amcam için de adet olduğu üzre mutfaktaki sedirin üzerine ayrı bir sofra… Her kes sofranın başına toplanırken nereden aklıma geldiyse ben bir anda sedire çıkarak kaşla göz arasında amcamın karşısına oturuverdim ve yemeğimi amcamla yiyeceğimi söyledim. Annem itiraz etmeye kalktıysa da amcam onu engelleyerek beni karşısına aldı. Gülümseyerek saçlarımı okşadı. Ben de ona gülmüştüm. Çok mutluydum. Nasıl olmayayım? O anda bütün çocuklar içinde ayrıcalıklı bir konuma yükselmiştim. Benim bu ayrıcalıklı durumum amcamın tek oğlu Hüseyin ağabeyimin pek hoşuna gitmemişti tabi ki. Gözleri çakmak çakmak, hırsla bana bakarken yakaladım onu. Bir an göz göze geldik. Sonra ben gözlerimi ondan kaçırarak yeni konumumun tadını çıkartmaya başladım. Hoş bu durum bir akşamlıktı ama olsun. Böylece bizim ailede şimdiye kadar bir büyüğün karşısına oturup onunla birlikte yemek yiyebilme ayrıcalığı ilk kez bana tanınmış oluyordu ya, ben ona bakardım. Keyfime diyecek yoktu. Hüseyin ağabeyim amcamın ikinci çocuğuydu. Benden dört yaş büyüktü.
Yengem amcama ve bana çorbalarımızı koydu biz yemeğe başladık. Sofradaki çocukların önlerindeki tabaklar henüz boştu. Çorbama yeni başlamıştım ki yengem daha yeni kalaylanmış bakır bir sahan koydu, sininin kenarına. İçinde lokma tatlısı vardı. Işığın altında pırıl pırıl parlayan ceviz büyüklüğünde lokma tatlıları!.. Gözlerim parladı birden. Demek ki bu akşam lokma tatlısı vardı. Biz çocuklar hepimiz istisnasız çok severdik bu tatlıyı! Balları üzerlerinde ne kadar da nefis görünüyorlardı! Hakkını yememek lazım yengem de çok güzel yapardı bu tatlıyı... Bir yandan önümdeki çorbayı bitirmeye çalışırken bir yandan da göz ucuyla amcama bakmaya başlamıştım. Sofraya tatlı koyulalı beri gözüm başka bir yemek görmüyordu. Ama öte yandan yemeği bitirinceye kadar tatlıya dokunamayacağımı da biliyordum. Çaresiz yemek bitecekti. Tatlıyı yemenin tek yolu buydu. Amcam hiçbir şeyle ilgilenmeden sanki acelesi var da bir yere yetişecekmiş gibi çorbasını bitirmekle meşguldü. Zaman zaman amcama bakarken gözüm lokma tatlılarına da kayıyordu, ister istemez. Bir ara amcamla göz göze geldik. Elindeki boş tabağı yengeme verirken bana bir göz kırpıp gülümsedi. Yengem amcamın boşalan tabağına yemek koyup geri uzattı. Uzatılan tabağı alıp önüne koyarken bir yandan da buyurucu bir ses tonuyla sesleri yüksek çıkan çocukları uyarmayı ihmal etmedi. Daha sessiz olmalıydılar.Sofrada yüksek sesle konuşulmazdı.
Ben daha çorbadaydım. Mümkün değil amcama yetişemeyecektim. Onun yemeğini benden önce bitireceği kesindi. Meraklanmaya başlamıştım. Sıra lokma tatlısına geldiğinde acaba ne olacaktı? Kaç tanesini amcam yiyecek, bana kaçını bırakacaktı? Saymışyım,tabakta on iki tane tatlı vardı. Demek ki altısı benim altısı amcamındı. Ya da o büyük olduğu için, olsa olsa sekizini o yer, dördünü bana bırakırdı. Ben hem bu türden hesaplar yapıyor, hem de bir yandan önümdeki çorbayı bitirmeye çalışıyordum. Sonunda çorba bitti. Yengem önümdeki boş tabağı alıp yemekle doldurarak yeniden önüme koydu. Yer sofrasında ise her kafadan bir ses çıkmaya devam ediyordu. Büyük bir neşe içindeydi her kes. Amcamın sert çıkması bir an olsun seslerin kesilmesine neden olmuştu ama daha dakikasında sesler yeniden, hem de daha yüksek çıkmaya başlamıştı bile. Doğrusu ya benim hiçbir şeyle ilgilenecek halim yoktu. Aklım lokma tatlılarındaydı. Göz ucuyla ha bire bir onlara bir de amcama bakıyordum. Ona bakarken arada göz göze geliyorduk. Her bakışmamızda bana gülümseyip göz kırpıyor, sonra yine yemeğine dönüyordu. Bu arada benim heyecanım da gittikçe büyüyordu. Çünkü amcam artık yemeğini bitirmek üzereydi ve sıra tatlılara geliyordu. Bakalım bu tatlıların kaçı bana kalacaktı?
Sonunda amcam yemeğini bitirip tatlıya başlamıştı. Birinci, ikinci, derken üçüncü, dördüncü... Göz açıp kapayıncaya kadar bakır sahandaki lokma tatlıları yarılanmıştı bile. Gayri ihtiyari amcama baktım. O benimle hiç meşgul değildi. Çatal bir kez daha sahana gitti ve bir lokma tatlısı daha aldı. Ben yemeği bırakmış, amcamı seyrediyordum artık. Sahandaki lokma tatlıları eksildikçe, bendeki merak ve heyecan da artıyordu.
Şimdi sahanda beş tane tatlı kalmıştı. Benim hesabıma göre bunları da bana bırakmalıydı.Sınıra gelmişti. "Olsun olsun da bir tane daha yesindi. Ama geri kalanı benim." diye aklımdan geçirirken o sanki aklımdan geçeni okumuş gibi bir tatlı daha alıp ağzına attı. Kalbim heyecanla atıyordu. Şimdi ne olacaktı? Çünkü amcam elindeki çatalı henüz bırakmamıştı. Kafamı kaldırıp yüzüne baktım. O oralı bile değildi. Yemek boyunca sürekli göz göze geldiğimiz halde tatlıları yemeğe başladıktan sonra bir kere olsun dönüp de bakmamıştı bana. Yüzünde de çok ciddi bir ifade vardı üstelik. Derken çatal bir kez daha tatlı tabağına yöneldi. Sanki İçimden bir şeyler koptu ama sesimi çıkartamadım. Çaresiz tatlının amcamın ağzının içinde kayboluşunu izledim. İşin kötü yanı çatal halâ elindeydi ve bırakmaya da hiç niyeti yok gibiydi. Merak ve heyecanımın, yerini yavaş yavaş üzüntüye bıraktığını ve gözlerimin dolmaya başladığını hatırlıyorum. Amcamın elinin bir kere daha tatlı sahanına doğru gittiğini ve tam çatalı tatlıya batıracağını gördüğümde her şeyi göze alıp "Hoop, hoop onları da bana bırak bakalım!" diye hırsla bağırdım.Bir iki damla da yaş süzülmüştü gözlerimden, yanaklarıma doğru. Kimse benden böyle bir tepki beklemiyor olmalıydı ki bir an bütün sesler kesildi. Mutfak bir iki saniye için sessizliğe gömüldü. Ama sonra odanın içi kahkaha sesleriyle doldu. Amcam, yengem,annem... Gülmekten kırılıyorlardı. Şaşırmıştım. Ben paylanmayı beklerken onlar gülüyordu, üstelik bana... Sofradaki diğer çocuklar ne olduğunu anlamamış, şaşkın şaşkın etrafa bakıp olayı anlamaya çalışıyorlardı. Amcam bir yandan çatalındaki lokma tatlısını ağzına atarken diğer eliyle saçlarımı karıştırdı. Hem ağzındakini yemeğe çalışıyor hem de halâ kahkahalarla gülüyordu. Ben ise ağlamaya başlamıştım. Ama lokma tatlısı yüzünden değil, bana güldükleri için... Çok zoruma gitmişti bu durum. Fena halde bozulmuştum. Bir anda bütün havam sönmüştü. Öteki çocuklara karşı çok zor bir durumda kalmıştım. Beni ağlatan asıl buydu işte. Lokma tatlısını ise çoktan unutmuştum.
Neden sonra yengemin bir sahan dolusu tatlıyı önüme koyması bile o anki üzüntüme ilaç olamamıştı.Oysa ne kadar da çok severdim lokma tatlısını. Elimi bile sürmedim. Sofradan kalktım. Lavaboya gidip elimi ağzımı yıkadıktan sonra bir kenara çekilip bütün akşam somurtup durdum. Ne kadar gönlümü almaya çalıştılarsa da hiç kimse başaramadı bunu.
Daha sonra evde annemin anlattığına göre. Amcam tatlıya başlayınca benim kendisini takip ettiğimi fark etmiş, ne yapacağımı görmek için bana bir oyun oynamak istemiş, oyununa da kaş göz işaretiyle annemi ve yengemi ortak etmişti. Kahkahanın sebebi buydu.
Tatlılara gelince. Onlar da bizimle birlikte eve geldi tabi ki. Ve ben onları afiyetle bir güzel yedim. Hem de hiç kimseye bir tane bile vermeden. Çünkü çok iyi biliyordum ki annem getirdiği tatlıların hepsini bana vermemiş, bir kısmını da çoktan yatıp uyuyan kardeşlerim için ayırmıştı, daha sonra yemeleri için. Ve ben yine biliyordum ki geride kalanlarda da hissem vardı.
Bir de niçin davet edildiğimiz meselesi vardı değil mi? İşte onu biz bile halâ bilmiyoruz. Herhâlde yengemin içinden öyle gelmiş olmalıydı.
RECEP AKIL
YORUMLAR
Tebrik ederim babacım.Hayatımda okuduğum en güzel öykülerden biriydi.İtiraf ediyorum ağladım.Çünkü eski mahallemizi ve eski günleri çok özledim.O mahallenin o bahçenin içinde yaşamış olmak şimdi dahada bir özel geliyor bana.Keşke gene oralara dönebilsek.Ve gene eskiden olduğu gibi lokma tatlılarını yiyebilsek( tabi biz Vasfiye yengemden yiyorduk.).Yüreğine sağlık babacım.