Sizin Hiç Mavi Düşleriniz Oldu Mu?
Sizin Hiç Mavi Düşleriniz Oldu Mu?
“Ay ve güneş
Ebedi bir kavuşmaya yol alan iki sevgilidirler
Denizle balık
Gökyüzüyle kuş
Toprakla çiçek
Bulutla yağmur gibi
Aralanır kapılar sabaha çalan akşamlarda
Yine aynı harfler yan yana gelir
Acıyan dudaklarda”
Mavi düşlere yolculuk etmek üzereydik. Karanlık yorgunluklardan çıktık yola ve yolun en başında şarkılara rastladık. İçinde düşlerin, kırların, inançla yoğrulmuş umutların olduğu şarkılara. Anlamlı ya da anlamsız bir sürü bizden şeyler bulduk o şarkılarda. Saçma sapanlığına güldük, yoğun duygularına gömüldük. Hayattan bir şeyler bulduk o şarkılarda. Yaşadığımız yerden esintiler, duygularımızdan örnekler. Mutluluk vardır şarkılarda. İnsanların içlerinde her zaman büyütemedikleri söndürdükleri şeydir mutluluk. Herkes mutlu olmak için uğraşmaz her zaman. Herkes insan gibi davranamaz her zaman. İnsan da bir hayvandır hani bir görüşe göre. Herkes bir karınca kadar insancıl olamaz kimi zaman. Bir karınca nasıl; ırk, din, dil ayrımı yapmadan diğerini sırtında taşıyorsa bir insan da bunu yapabilmelidir görüşüne uyan bir yapıya sahip olması insanın iç güdülerinden bir şekilde uzaklaştırılmıştır belki de. Duygularımızdan uzak kalmamız duygusuz yaratıklar olmamız istenmiştir belki de. Duygularımızı kazanmak için dinleriz şarkıları. Melodilerle kazanırız duyguların gerçek anlamını. Murat Yılmazyıldırım’ın düşler sokağındaki duygularıyla tanıştırmaya geldim sizleri...
Murat Yılmazyıldırım şarkıları; aşkın en ağlayan,en seven, en ayrılmış, en sevilmiş hallerini içinde barındırarak, ezgilerin içinde yoğrulmuş şarkılardır. Bazıları anlamsız gibi görünen ve aslında ‘anlamsızlık da bir anlamdır’ı kanıtlayan,bazıları anlamlandırılmak için düşünülmesi gereken. İçinde aşkı, mutluluğu, mutsuzluğu, karmaşayı, düzeni, inancı, inançsızlığı barındıran, Murat Yılmazyıldırım’ın kendine özgü anlatım tarzıyla süslenmiş şarkılardır. Murat Yılmazyıldırım anlatım tarzını insanın aslında çekindiği yollardan seçmiştir. Belki de insanın her zaman yaptığı haykırışların, bağırışların, ağlayışların,utanarak yaşayışların varolduğu gerçeğini göstermek isteyerek, bu doğallıktan uzak olduğunu sanan ve kendi kapanışları içinde bunları yapmaya devam etse de insanlardan korkan, insan olduğu gerçeğinin farkında olmadan tekdüze olmaya mahkum edilmiş insanlara inat olsun diye seçmiştir bu tarzı. Birçok insana göre saçmadır,başkadır,fazladır ya da kimilerine göre de bu insan aklın hegemonyasından kurtulmuştur. Aklın hegemonyasından kurtulmuş insan insanlık adına yapılması gereken neyse onu yapabilen insandır. Çünkü bize dayatılan akıl insanın doğal yollardan kazandığı akıl değildir. Yaşadığımız yüzyılda insanlar medya,sanal kültür,devlet,dünya gibi bir kısmı baskı unsuru, bir kısmı insanı doğallıktan uzaklaştırmak için bilerek üretilmiş şeyler ile yaşamak zorunda bırakılmış ve doğal düşünme,yaşama özgürlükleri ellerinden alınmış insanlardır. Birçok insan sürü psikolojisinin etkisiyle bir çok şeyin birilerinin yönlendirmesiyle yapanlar tarafından farkedilmeden yapıldığı ve özgür düşünme ve düşündüklerini özgürce söyleme haklarının olmadığı bir dünyada yaşamak zorundadır. Murat Yılmazyıldırım sadece sürü psikolojisinden kurtulabilmiş, farklı ama aslında doğal olan şeyleri yapan aslında farklı olmayan belki de aslında dünyadaki diğer tüm insanların farklı olduğuna en büyük kanıt olan tarzıyla kimi insanların dikkatini çekmiş kimileri tarafından da sevilmemiştir.
Murat Yılmazyıldırım’ın sevilmeyen yanı belki de anlamsızlıklar olarak tabir edebileceğimiz imgeleri şarkılarında oldukça fazla kullanıyor olmasıdır.Yani advaşirey karvuşaloy kerdiley vaz andırvay lafyuvaş et yu vay şetlentulday ley şayn yu lof fit endurget faylayft yu veyt paryoşa... Ne kadar anlamlı değil mi! Murat Yılmazyıldırım bu sözlerde kendi felsefi ve biraz da ilginç sayılan uydurma anlam kazandırmalarını kullanıyor. Aslında lalalalaaaa, ya da dirit dirit dit gibi bizlerin de kullandığı melodisel kelimelerden de farklı değil...August Rush adında bir film vardır. O filmde bir söz geçer, “müziği hisset, o her yerde”diye. “Yeni doğmuş bir bebeğin oksijenin boğazını yakmasıyla başlattığı ben geldim haykırışlarıyla” öpüşen “birilerinin bir yerleri sömürmek için attığı bomba sesleri” , “dünyayı yaşanmaz hale getiren araba egzozlarının sesiyle” tokalaşan “dünyayı bir tane daha buğday tanesi yeme ihtimali var diye çok seven serçelerin cıvıldayışları”, “yaseminlerle dolu bir bahçede gülmekten gamzeleri ortaya çıkmış çocukların sesleriyle” sevişen “taksimde sokaklarda özgürlük için bağıran insan sesleri”... Bunların hepsi birer melodidir ve müzik her yerdedir...
Murat Yılmazyıldırım’ın anlamsız gibi görünen şarkılarının yanında gerçekten anlamlı sözlere sahip şarkıları da vardır. Murat Yılmazyıldırım inanç olarak mutluluğun ve sevginin egemenliğinde bir ruhun cenneti getireceğini düşünmektedir.(Kişisel yorumum çünkü bu konuda net bir açıklaması yok.) Bu şarkılarında kendi hayat felsefesini kısmen anlatmaktadır. Şarkılarının çoğunda aşktan ve sevgiden bahsetmektedir.
Ve aşk! Murat Yılmazyıldırım aşkın en yoğun, en içinden çıkılamaz, en sevgi, en ayrılık hallerini içinde barındıran şarkılarıyla öyle güzel anlatmıştır ki aşkı; bu yazdığı sözleri ve melodileri yaşaması ihtimalini düşününce gerçekten de aşk nedir sorusuyla tekrar karşı karşıya kalmamanız olanaksızdır. Aşkı en derin haliyle yüreklerinizde hissetmek için,hüznü, sevgiyi, ayrılığı,özlemi öylesine içten ve derin ve öylesine sizmişsiniz gibi hissetmek için, aşkın felsefesini içinden çıkmamak istercesine, her şarkıda yine yeniden aşık olmak istercesine, her anı her öpüşü, yasemin kokulu, mavi renkli düşler sokağında ağlayan ayın ve kuşların eşliğinde yaşayarak, sevgilinin teninde değil kalbinde aşkı arayarak, denizle balık gibi kuşla gökyüzü gibi toprakla çiçek bulutla yağmur gibi yani umutla aşk gibi kavuşacak olmaktan emin ve en kötü halde dahi umut ederek gelecek olan mutlu günleri bekleyerek, özleyerek daha çok iç çekişle, ağlayarak daha çok haykırışla, yaşamaksa aşk; bulacaksınız onu Murat Yılmazyıldırım şarkılarında...Yine aynı harfler yan yana gelecek merak etmeyin. Yine aynı insan ve memleket ve dünya ve sevgili sevgisiyle bıkmadan usanmadan aşık olacaksınız. Yani tek bir şey eksik. Tek bir adım... Girin hele bir düşler sokağına. Bir aşık olun hele; bir kez aşık olun...
“Sevdanın dilencisi oldum; avuçlarımda hüzün.
güvercinler toplandı yanımda; onlara seni anlattım.
Şarkılarım masallar gibidir uyuturlar; düşlerden düşlere götürüp bırakılar.
Kocaman bir mutluluk için, küçük dünyalar yaratırlar..
Gözyaşı yelkenleriyle büyülü denizlere açılırlar.
Pembe bulutlar indirdim gökten senin için.
Kucağımda taşıyıp bıraktım pamuktan yatağına.
Uçtuk deli bir rüzgar eşliğinde göremediğim diyarlara.
Saçlarından salıncak yapıp, mutlu bir tebessümle dinlendim.
Hoş geldin yasemin; güzellikler getirdin.
Kokladım seni doyasıya; ölürcesine kendimden geçtim.”
YORUMLAR
acıdan geçtim güzelleştim
kutsanmış rahmine ben çocuk verdim
acıdan geçtim güzelleştim
göçebe ömürler... yaşamlar sevişirler
yokluğun açlığımdır... beni büyütür yelkenler...
gerçekler yalanmı???
advaşirey karvuşaloy kerdiley vaz andırvay lafyuvaş et yu vay şetlentulday ley şayn yu lof fit endurget faylayft yu veyt paryo... bu hariç yazını okurken aşkın tarifi konusunda (ki zordur ne olup olmadığıyla ilgili tanımlar we her tanımı eksiktir aynı zamanda...) bir yanılgı gibi geliyor ten yürek ayırımı...