KAYBOLAN SAMİMİYETLER
Asfalt aydınlanan günle cam gibi parlıyor.Beni uzak diyarlara taşıyan otobüsün ön koltuğunda yitirilen sevgileri ,kaybolan samimiyetleri sorgularken beynimde; bir yandan zihnimin en karışık ,an dağınık haliyle , son zamanların en canlı ve en muhteşem güzelliklerini seyrediyorum .
Arkama yaslanmış;gözlerimi kapatmış ,düşünüyorum…
Hayat meşgalesinde bedenlerin bir makine gibi kullanıldığı ,duygusuz soğuk yaşamlarda yitirdik sevgilerimizi…Sevgilerimizi,dostluklarımızı hatta evliliklerimizi bile çıkarlarımıza pervasızca kurban ettik biz.
Dört duvar arasına taştan kalpler yerleştirdik;bedenlerin aynı oda da ,birbirini hissetmediği, ruhlarınsa başka bedenlerde hayat bulduğu, solukların birbirine karışmadığı taştan kalpler…
Aşklarımızı,yüreklerimizin en güzel köşesinde taşımadık,kalplerimizde çiçeklerden bir bahçe yapmadık onlara .Ne hayatımızın anlamı oldular,ne gözümüzün nuru,nede gönül sultanlarımız.
Düşünüyorum…Aklımdan geçenler ,yaklaşımlarım ne kadar sağlıklı bilemiyorum.
Kaybolan samimiyetler,mutsuzluklar,bitmeyen,hep daha fazlasını isteyen bu törpülenmemiş nefisler neden…
Beklide kim bilir , çoğumuz dedelerimizin ,babaannelerimizin dizi dibinde oturup, emme şekerimizi tıkırdatırken ağzımızda, onların yoklukla geçen ,çarıkla gezdikleri,yamalı hırkalar giydikleri ;belkide dedelerimizin savaş meydanlarında kıran kırana geçen esareti,açlığı ,yokluğu savaşı, kurtuluşu gördükleri zorlu günlerin hikayelerini dinleyemeden ;cesaret,açlık,yokluk,
kanaat etme,fedakarlık, milli birlik ve mücadele gibi önemli değerleri kendi ruhlarımızda hissedemeden büyüdük.
Belkide çoğumuz arkası yarın kuşaklarını dinleyemedik radyolardan.O hikayelerden bir dünya yaratamadık hayal dünyamızda… O hikayelerin birer kahramanı olamadık.Kim bilir belki bu yüzden hayal dünyası gelişmiş ,üretken, hayata gülen gözlerle bakan, olumlu düşünen , kendiyle barışık insanlar olamadık.
Beklide çoğumuz bezlerden bebekler,tellerden arabalar yapamadık.Yaratıcı zekamızı kullanamadık.Çoğumuz kavanoz kapaklarından tabaklar,papatyalardan yemekler yaparak,ne evcilikler oynayabildik ,ne bilyalarımızı paylaşabildik.
Ve bugün kalp gözümüzü karattık.Yüzümüze gülen maskeler taktık.Duygularımıza gem vurduk menfaatlerimize esir ettik.Adına yaşam kavgası koyduk .Bu kavgada hayatı tek başına omuzlamaktan korktuk bu nedenle daha güçlü omuzlar aradık kendimize.Aldattık ,aldatıldık ,sağduyumuzu kaybettik.Namert,güvensiz, mutsuz,sorunlu insanlar olduk .
Bir yakınım anlatıyor da :Köyde yaşayan yaşlı dedesine yaşama sevinci veren , sevgisini, özlemlerini dile getiren ,moral yüklü, duygu yüklü satırlarla dolu mektuplar yazarmış çocukluğunda.
Dedesi ise; o mektupları defalarca okutturur, titrek ve yaşlı bedeni hayat bulurmuş o satırlarda.ve öldüğü zaman koynundan torunun en son yazdığı mektubun çıkması ise gerçek sevgiler ve samimiyetler adına çok düşündürücü ve çok manidardır sanırım…
Güneşin otobüs camına vuran hem sıcak, hem parlak görüntüsü gözlerimi kamaştırsa da şu anda asıl gözlerimi kamaştıran yolun iki yanındaki güne bakan tarlaları.
Bu soğuk ve samimiyetsiz düşüncelerden sıyrılmak ve üzerimde birikmiş içimi karartan metal elektiriği atmak istiyorum.
Aklı ,mantığı ve sağduyusu olan bizler yaradanın bizlere vermiş olduğu bu nimetlerin biraz farkına varsak ve bir otobüsün penceresinden gördüğüm şu doğadaki dengeden uyumdan ve zerafetten biraz ders alsak diyorum .
Yolun her iki yakasını göz alabildiğine kuşatan günebakanlar ,gökyüzüne kuğu gibi uzanarak kıskandıran bir hayranlıkla yeni bir güne kavuşmanın mutluluğunu yaşıyorlar.
Günebakan tarlalarını şaheser bir tabloya çeviren ;kırmızının en çanlı tonuyla süsleyen gelinciklerse kendi güzelliklerinden habersiz günebakanların güneşle olan aşkına gıpta edercesine şahitlik ediyorlar.
Birkaç km ötede yolun sağ kenarında belli ki suları geçen yıllara göre biraz daha çekilmiş ama yine de görkeminden ve coşkusundan hiçbir şey kaybetmemiş emektar bir akarsu ..hele etrafındaki gür yapraklı ağaçların akarsuya uzanan kolları vefalı bir dost eli gibi görmeye değer.
Az ileride sabah banyosunu yapan yeşil başlı gövel ördeklerin çocuksu neşesine diyecek yok.
Güneşin tüm sıcaklığı ile yeryüzünü sarmalamaya başladığı bu sabah vaktinde tüm doğada yeni güne uyanış ,bir kıpırtı hissediliyor .Ördekler banyolarını yaparlarken ,az ötede sırtı otlarla kaplı ,cüssesi taşıdığı yükün altında kaybolmuş bir köy kadını .Onunda arkasında sakalından ve elindeki bastonundan dedeme benzettiğim yaşlı bir amca önüne kattığı koyun ve keçi sürülerini çimenli yol üzerinde otlatıyor.
Beş yüz metre ötedeki ;altından suların çağlayanlar oluşturarak aktığı ,yorgunluğu her halinden belli fakat yine de direnme azmini yitirmemiş ,kim bilir kaç insanı kavuşturduğu belli değil tahta ,asma bir köprü.Beklide yok olup gidinceye kadar hizmete adamış kendini..
10.04.2007
YORUMLAR
Aklı ,mantığı ve sağduyusu olan bizler yaradanın bizlere vermiş olduğu bu nimetlerin biraz farkına varsak ve bir otobüsün penceresinden gördüğüm şu doğadaki dengeden uyumdan ve zerafetten biraz ders alsak diyorum .
Güzel bir anlatım bir an o otobüsn içinde sizin düşündüklerinizi kendim düşünüyor ve gördüklerinizi
kendim görüyorum sandım.
Kutlarım sizi.