- 1265 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Yazıda Kompozisyonun Araç ve Gereçleri
Doğruluk, her türlü koşullar içinde meyve verir.
Friedrich von Schiller
Yazıda kompozisyonun araçları ses, hece, noktalama imleri, sözcük, söz ve hangi dilde yazılacaksa o dilin yazım kuralları ile hangi yazı türünde yazılacaksa o yazı türünde nelere dikkat edilmesi gerektiğinin, nasıl yazılacağının bilinmesidir.
Düzgün ve etkileyici bir anlatım için bunları bilmek yeterli değildir. Yazıda kompozisyonun gereçlerini de iyi tanımamız, bilmemiz gerekir.
Yazıda kompozisyonun gereçleri duyularımızla varlığını anladığımız, anlayamadığımız ya da kavrayabildiğimiz, kavrayamadığımız canlı, cansız, soyut, somut bütün varlıklardır.
Varlık, bir şey yapmak, ortaya bir şey koymak, bir ürün oluşturmak için bilinmesi, tanınması gereken ve onlarsız bir şey yapılamayan nesne ya da nesnelerdir. Varlık, bilinçten bağımsız olarak varolan evren; evrendeki her şeydir.
Her varlığın kendine özgü nitelikleri, gizleri vardır. Yazıda gereç olarak kullanmak zorunda olduğumuz nesnelerin kendine özgü özelliklerini, nesnelerin birbirleriyle olan ilişkilerini, aralarındaki tarihsel, eytişimsel bağı ve gizlerini görebilirsek yazmakta ya da başka bir yapıt ortaya koymakta güçlük çekmeyiz.
İyi ve doğru yazmak isteyen her kişi nesnelerin kendine özgü gizlerini, aralarındaki bağı, neden-sonuç ilişkilerini araştırarak derinliklerine inebilmek, kavramak, nesneleri her yönüyle tanıyarak önyargılardan kurtulmak, öz olarak o güne kadar bilinen yanlışları yinelemeden düşünmek için sabırla, tutkuyla, titizlikle bilimsel bir çaba göstermelidir.
Her yapıt bir araştırma, inceleme, mantık yürütme, düşünme, tasarım sonucunda ortaya konulur ve elbette kimi doğru ya da yanlış öngörü, öneri, yargı, az ya da çok sanatsal özellik taşır. Önemli olan ortaya konulacak yapıtın doğruları ne kadar yansıttığını, taşıdığı sanatsal değerleri ve bilimsellik yanını göz ardı etmemek, yanlış öngörü, öneri ve yargılardan kurtulabilmektir.
Yazıda kompozisyonun gereçlerinden biri de düşüncedir. Düşünce, düşünme sonucu ulaşılan, düşünmenin ürünü olan görüştür. Varlıkların zihnimizde aldığı biçim ya da anlamdır.
Felsefede düşünce, düşünme eyleminin içeriği; ilke, kişiyi yönlendiren, yöneten savdır (öne sürülerek savunulan düşünce). Düşünce olaylara, düşünülere, durumlara vb. şeylere biçilen değer, bir şey konusunda olumlu ya da olumsuz varılan yargıdır.
Düşünce kavrama, karşılaştırma, değerlendirme gibi yollara başvurularak, kişi, durum ya da nesnelerin eleştirici bir biçimde değerlendirilmesi sav ile karşı savdan bir sonuca varma işi, akıl yürütme sonunda varılan sonuçtur. Düşünce, bir şeyin ya da iki şey arasındaki bağıntının gerçekliğini olumlu ya da olumsuz yolda sonuca bağlayan gerçekleşmiş, olup bitmiş bir iş, bir eylem, bir dünya görüşüdür.
Düşünce, öz olarak ’güzel-çirkin’, ’iyi-kötü’, ’doğru-yanlış’, insanın kendisini, kendisi dışındaki varlıkları, olayları, olguları, dünyayı ve bütünüyle evreni mantıklı-mantıksız, olumlu ya da olumsuz kavrayıştır.
Her yapıt mutlaka bir düşünce, başka bir deyişle bir dünya görüşü, bir ideoloji, bir ülkü ya da inanç taşır. Saf bilimsel, sanatsal kaygıyla, ideolojik yaklaşımlardan bütünüyle yalıtılmış, bilerek ya da bilmeyerek, isteyerek ya da istemeyerek bütünüyle ideolojik tavırdan, düşünceden uzak bir yapıt ortaya konulamaz.
Ortaya konulan yapıtın herhangi bir ideolojiyle ilişkisi olmadığını, salt bilimsel, sanatsal ya da sırf inançsal olduğunu iddia etmek, ortaya konulan yapıtın düşüncesizliğini iddia etmekle eşanlamlıdır. Hiçbir yazar öğretilerden (=ideolojilerden) bağımsız, anlamsız, düşüncesiz bir yapıt ortaya koyamaz.
Düşüncesiz (=ideolojisiz) bir yaşam, beyinsiz ya da beynin işlevini yitirdiği yoğun bakım durumunda bitkisel ya da psikoterapi gerektiren, özünde bunalımlı, yanına suç ortağı isteyen, kendi gereksinimlerinden, saplantılı düşüncelerinden başkasına ve eleştiriye tahammül gösteremeyen, hoşgörüsüz, yabanıl (=vahşi), yırtıcı, bir yaşam biçimidir.
İnsan duygusal bir varlıktır ancak duygusallıktan uzak durabildiği, başkalarının etkisiyle oluşan önyargılarından kurtulabildiği, olayları, olguları kişisel, öznel görüşünden bağımsız olarak kavrayabildiği ölçüde, her bir şeye nesnel (=objektif) bakabildiği ölçüde bilimsel düşünür.
Bilimsel bilgi, bilimsel düşünce bilime dayanan, yöntemli, genel, nesnel ve doğruluğu yaşamda pratikle, deneyle, uygulamayla kanıtlanmış bilgidir. Bilimsellik taşımayan düşünce ya da görüşler ise bilimdışı inanç ya da boş inançtır. Demek ki bir yazar için iki seçenek var: Ya bilimsel bir tutum, davranış biçimini benimseyerek onurlu bir yaşam sürmek ya da bilim dışına düşerek her düşünceye inanan onun bunun oyuncağı olmak.
Yazıda kompozisyonun bir gereci de duygudur. Duygu ya da eşanlamıyla his, duyularla algılama, duyumsamadır. Duygu, bir olay, bir kimse ya da bir nesnenin insanın iç dünyasında oluşturduğu, uyandırdığı yankı, etki, tepki, izlenimdir. Duygu, önceden sezebilme yetisi, önsezi ya da kimi şeyleri ahlaki (=etik) ve estetik yönden değerlendirebilme yeteneğidir. Duygu, eylemlerimizden, düşüncelerimizden bağımsız bir özellik taşıyan bilinçli duyumlarımızın tümüdür.
Duyguyu önde tutan, duygulardan aşırı ölçüde etkilenen, kimseye duygucu ya da duygusal; duyguya ağırlık veren tutuma, kendini duygularına kaptırma yönsemesine duyguculuk; duygularının güdümüne girmeye, duygularıyla davranabilecek bir ruh durumunda olmaya duygusallaşmak denir.
Hayal (=düş) olmadan herhangi bir kompozisyon oluşturulamaz. Türkçede hayal (=hulya, düş, imge, imaj) genel olarak, düşsel olarak tasarlanan ve gerçekleşmesi özlem olarak duyumsanan şeydir.
Ruhbilimde imge (=imaj, hayal) duyusal bir uyaran söz konusu olmaksızın bilinçte beliren nesneler ve olaylardır. Duyu organlarının dıştan algıladığı bir nesnenin bilince yansıyan benzeri, görüntüsüdür.
Felsefede bir nesneyi doğrudan doğruya yeniden tanımaya yarayacak bir biçimde göz önüne getiren şeye, duyu organlarıyla algılanmış bir şeyin somut ya da düşünsel bir kopyasına hayal (=düş), bilginin insan bilincinin dışında varolan nesnel gerçeklikten duyumlar aracılığıyla yansıyan imgelerle, imajlarla oluştuğunu öne süren kurama da imge kuramı denir.
Edebiyatta düş, beş duyumuzdan biriyle algılanan ve zihinde yer tutan bir şeyin ya da varlıkların kendisini göremesek de zihinde kalmış izleridir. Düş, yazınsal ürünlerde, özellikle de şiirde dile getirilmek isteneni daha canlı, daha etkili, duyumsanabilir, göz önüne getirilebilir bir biçimde anlatmak için, onunla başka şeyler arasında bağlantı kurularak zihinde canlandırılan yeni biçimlerdir.
Yazında imgeye ağırlık veren sanat anlayışına imgecilik adı verilir. İmgecilik ya da imajizm, 20. yüzyılın başlarında İngiltere’de, ozan Richard Aldington tarafından kurulmuş, daha sonra Amerika’da Ezra Pound, T. E. Hulme, Hilda Doolittle gibi ozanlarca benimsenerek güçlendirilmiş, duygusallık ve romantizmden kaçınan, kısalığı, kesinliği, açıklığı yeğleyen, görselliğe, görüntüye, imgeye önem veren bir şiir akımıdır.
Yazıda kompozisyonun diğer bir gereci olaydır. Olay (=görüngü) varlıkların biçim, durum, devinim vb. yaşantısındaki değişimler, bir olgu olarak yer alan, geçen her şey, yaşamın bilinen ya da bilinmeyen akışının yön değiştirmesidir. İlgiyi çeken ve çekebilecek olan her türlü eylem ya da tarihte yer alan önemli olgulardır. Olay (=görüngü) öykü, roman, oyun, şiir, masal gibi yazınsal ürünlerde konuyu geliştiren olguların tümüdür.
Yazında, konuyu oluşturan olaylar dizisinin birbiriyle bağlantısından oluşan bütüne olay örgüsü, olaya ağırlık veren, merakı (anlama, görme, öğrenme isteğini) kamçılayan öykü türüne olay öyküsü adı verilir.
Bir tiyatro oyununda ya da filmde yer alan olguların tümüne ya da roman, öykü, masal gibi yazınsal ürünlerde başı ve sonu belirlenmiş zincirleme bir gelişimi içine alan, olguların olasılık ve zorunluluk ölçüleri içinde geliştiği bütüne olaylar dizisi denir.
Felsefede, duyularla algılanabilen, gözlenebilen her şey, her olgu ve olaya görüngü (=fenomen); ruhbilimde, belirli bir anda ve yerde (mekanda) kişinin kendisiyle birlikte algılayabildiği nesnelerin tümüne görüngü alanı denir.
Toplumbilimde, olayların incelenmesinde tek doğru yöntem bulunduğunu, olaylara ilişkin insan bilgisinin ancak duyu organları aracılığıyla ve onların olanakları, yeterlikleri ölçüsünde elde edilebileceğini öne süren görüşe ya da felsefede, görüngülerin, olay ve olguların, nesnenin özüne varmaya ulaşan felsefe yöntemine görüngüler öğretisi; olaybilim ya da eşanlamıyla görüngübilim (=fenomenoloji) adı verilir. Gerçek olanın yalnızca görüngüler (=olaylar) olduğunu öne süren görüş, felsefede olaycılık (=fenomenizm) olarak bilinir.
Zihnimizde ne kadar düşünce ve hayal varsa, sözcük ya da söz dağarcığımızda da o kadar sözcük var demektir. Düşünce ve hayallerimizi zenginleştirmenin en güzel, en eğlenceli, en tehlikesiz bir tek yolu var: OKUMAK, OKUMAK, OKUMAK...
İnsan okudukça, okuduğunu daha iyi anlayabilmeli, okudukları arasında tarihsel, eytişimsel bağlantılar kurabilmelidir. Doğruları, yanlışları, olasılıkları, gerçeklikleri, gerçek olmayanları ayırt edebilmelidir. Edindiği bilgileri duygularına yenilmeden düzenleyerek, insanca, onurluca yaşayabileceği bir yaşam biçimi oluşturabilmelidir.
Yazılan her kitap ya da ortaya konulan bir yapıt, yaratıcılığın yazılı ya da görsel bir kanıtıdır. Okunan her kitap da, yaratıcılığa, değişime, insan yaşamını iyileştirmeye, gelişmeye ve doğayla uyumlu bir yaşam oluşturmaya doğru atılan bir adım olmalıdır. Bu anlamda, bu amaçlar dışında okumak ya kötülük etmek için okumak ya da boşuna okumaktır.
Söz, sözlü ya da yazılı anlatımda duygu, düşünce ve isteklerimizi anlatan sözcük dizisi olduğuna göre, sözü oluşturacak sözcüklerin seçimine, dizimine ve dilbilgisi kurallarının uygulanmasına gerektiği kadar önem verilmelidir.
Erdoğan Bakar
YORUMLAR
Sayın *aynur engindeniz*,
Bu karamsar duygularınızla, kendinize de haksızlık etmiyor musunuz?
İnsandan umudumuzu kesmemekten yanayım. Çünkü umut, ihtiyaçtan doğan bir inanç değil. En çetin kar kıyamet kışlarda, acımasız işkencelerde düşleri ısıtan bir sıcacık ekmek ve insana yitirilmeyen güvençtir her zaman.
Sevgilerimle.
Erdoğan Bakar tarafından 4/30/2009 7:35:55 PM zamanında düzenlenmiştir.
Erdoğan Bakar tarafından 4/30/2009 7:39:11 PM zamanında düzenlenmiştir.
yazdıklarınız gerçekten aydınlatıcı ve edebiyatı bilerek yapmak isteyenlere yol gösterici şeyler.ama aklıma bu sitede yazılanlar bu krıterlere ne kadar uygun.insanlar neyi neye göre okuyorlar.bilinçli okurluk var mı sorularını getirdi.galiba biz yazmaktan başka okumayı da bilmiyoruz...
saygılarımla