- 4509 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
İnsan hak Ettiği Kadar değer Görmelidir
İnsan hak ettiği kadar değer görmelidir
Bu yazının başlığını okuyan hemen herkeste belli belirsiz bir irkilme olacağını kestirmek güç değil... Bunun nedeni, Çağrıştırdığı veya bir şekilde onunla bağlantılı olan onur, haysiyet, egoizm,her hangi bir meta ya zafiyet, alçak tabiat, şehvet, ihtiras, cehalet, asalet, zillet, gösteriş merakı gibi (daha da çoğaltılabilecek) kavramlardan da güç alarak;
Bazen tiksin ti duyulan bir kimsenin yüzüne indirilen bir tokada, bazen güçlünün zararlı haşereyi yok etmek için acıyarak ama tavizsiz bir ezme operasyonunun nedenine, bazen karşı durulmaz bir kinin eseri aşağılayıcı bir küfre, bazen politik manevraların yaldızla paketlenmiş hediyesine (!), bazen uzun vadeli stratejilerin uzantısı merhamet bilmez bir taktiğe veya bazen de cehaletin ve yokluğun da etkisiyle onuru bir lüks olarak görenlerin tek bildikleri yöntemin tanımına dönüşen bir kavramdan nasıl irkilmesin ki insan...
İnsanlar yaşamları boyunca dik duruşları ile sergilerler hayatın gerçeklerini…
İnsanlar doğar, büyür ve ölür. Tıpkı diğer canlılar gibi. Bütün canlıların ortak özelliği olan bu doğum ile ölüm arasındaki süreçte, “fıtrat”a uygun yaptıklarımızdır bizi diğer canlılardan ayıran ve “insan olma” vasfını kazandıran.
Doğum ile ölüm arasındaki “ömür” dediğimiz süreçte beynimize işlediğimiz ve insanlarla ilişkilerde önem verdiğimiz “değerler” sayesinde insan oluyoruz. Hayatımızı bu “değerler”le süslemediğimiz sürece insan olmanın bir kıymeti yoktur diye düşünüyorum.
Şahsiyetimizi belirleyen bu “değerler” gerek aile, gerek okul, gerek çevrenin verdiği eğitim ile kazanılsa da esas kazanma insanın kendi kendine verdiği eğitim ile olur. Kişinin kendi kendini yetiştirmesi ve “oto kontrol” yapmasıdır önemli olan.
“Değerler”le nakış nakış süslenerek oluşturulan “şahsiyet”, kişinin bütün özelliklerine yön verir ve toplum içerisindeki yerini belirler. Milli ve manevi değerlere sahip olma, insanlara değer verme, sevgi ve saygı gösterme, iletişimde “tatlı dil” kullanma, tasayı ve neşeyi paylaşma, yardımsever olma, zikirde ve fikirde aynilik, hoşgörü, merhamet ve tevazu sahibi olma, dürüst olma, DEVLET MALINA SAHİP ÇIKMA ve koruma, “kendin için istemediğini kardeşin için de istememe”… gibi vasıflar şahsiyetimizi belirleyen “değerler”den bazılarıdır.
Kimi insan vardır bu değerleri doğumundan ölüme kadar olan süreçte taşır. Kimi insan vardır bu değerleri sonradan kazanır. Kimi insan da vardır bu değerleri kaybeder. Sonradan kazanan ne kadar takdiri hak ediyorsa, kaybeden de o kadar hakir görülmeye lâyıktır.yani hak ettiğini çekmesi gerekir ki sosyal adalet şaşmasın…
Kaybetmenin altında yatan sebeplerin arasında yer alan “statü” değişikliği ile “değer” kaybına uğrama, kabul edilemeyecek bir değişim olgusudur. “Servet” ve “iktidara” sahip olma ile kendini gösteren bu değişim sonrasındaki “şahsiyetsizlik”, kişinin “ne oldum delisi” veya kendinde olmayan vasıfların sıfatıyla yaftalanmasına sebep olur.
“Servet” ve “iktidara” sahibi olma ile kendisini çok farklı gören, bu farklılığı çevresine hal ve hareketleriyle hissettirmeye ve kabullendirmeye çalışan bu “çukur adamlar” toplumun bozulmasına, değer kaybına uğramasına sebep olan baş aktörlerdir.
“Geçer akçe”nin “şahsiyetsizlik” olmasının en büyük müsebbibi bunlardır.
Dürüstlüğün hastalık olarak görülmesine sebep olan bunlardır.
“Adamına göre muamele” anlayışının sebebi bunlardır.
“Fakir fukara”nın boynu bükük dolaşmasına sebep olan bunlardır.
“Bizim bize” düşman olmamıza, “bizim bizi” tanımamamıza, “bizim bizden” uzaklaşmamıza sebep olan bunlardır.
“İnsanları tanımaya yarar bazı mevkiler,
Tanımak istediğin insana mevki ver.”
İlköğretim çağındaki çocuklarımıza küçüklere sevgi, büyüklere saygı gösterilmesi gerektiğini ant içtirerek öğretmeye çalışıyoruz. Acaba kişi, küçüklüğünden dolayı sadece sevgiyi mi hak ediyor? Ya da büyüklüğünden dolayı sadece saygıyı mı hak ediyor?
Sevgi ve saygıda kıstas yaş ise doğrudur. Ancak kıstas “şahsiyet” olursa ki olması gerekir kişi her ikisini de hak edebilir veya etmeyebilir. Amiyane tabirle “oturup kalkmasını bilen”, “şahsiyet” sahibi herkes hem sevgiyi hem de saygıyı hak ediyordur.
Oturup kalkmasını bilmiyorsa kendinden menkul olanlar topluma da hissedilir ölçüde zarar verebilirler.Dünya görüşü dar,atiye bakışları kör insanlar toplum içinde cücedirler.
Altın her zaman değerli bir madendir,ama kömür ile altını da ayırmak gerekir zira ikisi aynı değerde olmazlar.Balın tadını bal yiyenler anlar,Bal demekle bal yemek arasında da büyük fark vardır.BAL demekle balın farkına varılmış olsaydı.Arıların çalışmasına hatta yaratılmasına ne gerek vardı.BAL deyince eğer bal’ı anlamış olsaydık durum aynen böyle olacaktı.
Başka bir deyişle üniversitede okuyan bir çocuk “ey üniversite ben seni çok seviyorum diyerek okulun duvarlarını yalamış olsa”okuldan mezun olabilir mi?Olamaz o halde her kese Hak Ettiği kadar değer verilmelidir.
Evet tanımak istediğin insana mevki vereceksin ki;makamdaki tutumlarıyla “OTO KONTROL”dediğimiz mekanizmanın nasıl işlediğini göreceksiniz.eğer bu mekanizma işlemiyorsa,sağlıklı değilse işte o zaman yandı gülüm keten helva CÜCE’lerin DEV olacağı bir durumla karşılaşacaksınız ki;bunu belki de düşünmek bile istemeyeceksiniz.neden mi? Toplumun temel değerlerinin aşağılandığı seviyesizlikle karşı karşıya kalacaksınız demektir.
Bir insan düşünün sizin yanınızdayım,sizinle beraberim diyecek siz daha arkanızı döner dönmez sırtınızdan vuracak işte seviyesizliğin diz boyu yaşandığı bir toplumla karşılaşmamak sanırım herkesin tek dileğidir.
Ancak ne hikmetse yine de günümüzde bu tip insanlar baş tacı edilerek adeta ödüllendiriliyor.İşte burada İNSANLIK adına durmamız gerekiyor,burası susmamız gerektiği noktadır.Susacağız ödülden sonra ise ödüle göre konuşacağız…
Evet bu tespitler son zamanlarda yaşananların bir ifadesidir.Toplumumuz süratle insani değerle mücehhez edilmelidir,tezyin edilmelidir diye düşünüyorum.
YORUMLAR
İnsan hak ettiği kadar değer görmelidir
Bu yazının başlığını okuyan hemen herkeste belli belirsiz bir irkilme olacağını kestirmek güç değil... Bunun nedeni, Çağrıştırdığı veya bir şekilde onunla bağlantılı olan onur, haysiyet, egoizm,her hangi bir meta ya zafiyet, alçak tabiat, şehvet, ihtiras, cehalet, asalet, zillet, gösteriş merakı gibi (daha da çoğaltılabilecek) kavramlardan da güç alarak;
Bazen tiksin ti duyulan bir kimsenin yüzüne indirilen bir tokada, bazen güçlünün zararlı haşereyi yok etmek için acıyarak ama tavizsiz bir ezme operasyonunun nedenine, bazen karşı durulmaz bir kinin eseri aşağılayıcı bir küfre, bazen politik manevraların yaldızla paketlenmiş hediyesine (!), bazen uzun vadeli stratejilerin uzantısı merhamet bilmez bir taktiğe veya bazen de cehaletin ve yokluğun da etkisiyle onuru bir lüks olarak görenlerin tek bildikleri yöntemin tanımına dönüşen bir kavramdan nasıl irkilmesin ki insan...
İnsanlar yaşamları boyunca dik duruşları ile sergilerler hayatın gerçeklerini…
İnsanlar doğar, büyür ve ölür. Tıpkı diğer canlılar gibi. Bütün canlıların ortak özelliği olan bu doğum ile ölüm arasındaki süreçte, “fıtrat”a uygun yaptıklarımızdır bizi diğer canlılardan ayıran ve “insan olma” vasfını kazandıran.
Doğum ile ölüm arasındaki “ömür” dediğimiz süreçte beynimize işlediğimiz ve insanlarla ilişkilerde önem verdiğimiz “değerler” sayesinde insan oluyoruz. Hayatımızı bu “değerler”le süslemediğimiz sürece insan olmanın bir kıymeti yoktur diye düşünüyorum.
Şahsiyetimizi belirleyen bu “değerler” gerek aile, gerek okul, gerek çevrenin verdiği eğitim ile kazanılsa da esas kazanma insanın kendi kendine verdiği eğitim ile olur. Kişinin kendi kendini yetiştirmesi ve “oto kontrol” yapmasıdır önemli olan.
“Değerler”le nakış nakış süslenerek oluşturulan “şahsiyet”, kişinin bütün özelliklerine yön verir ve toplum içerisindeki yerini belirler. Milli ve manevi değerlere sahip olma, insanlara değer verme, sevgi ve saygı gösterme, iletişimde “tatlı dil” kullanma, tasayı ve neşeyi paylaşma, yardımsever olma, zikirde ve fikirde aynilik, hoşgörü, merhamet ve tevazu sahibi olma, dürüst olma, DEVLET MALINA SAHİP ÇIKMA ve koruma, “kendin için istemediğini kardeşin için de istememe”… gibi vasıflar şahsiyetimizi belirleyen “değerler”den bazılarıdır.
Kimi insan vardır bu değerleri doğumundan ölüme kadar olan süreçte taşır. Kimi insan vardır bu değerleri sonradan kazanır. Kimi insan da vardır bu değerleri kaybeder. Sonradan kazanan ne kadar takdiri hak ediyorsa, kaybeden de o kadar hakir görülmeye lâyıktır.yani hak ettiğini çekmesi gerekir ki sosyal adalet şaşmasın…
Kaybetmenin altında yatan sebeplerin arasında yer alan “statü” değişikliği ile “değer” kaybına uğrama, kabul edilemeyecek bir değişim olgusudur. “Servet” ve “iktidara” sahip olma ile kendini gösteren bu değişim sonrasındaki “şahsiyetsizlik”, kişinin “ne oldum delisi” veya kendinde olmayan vasıfların sıfatıyla yaftalanmasına sebep olur.
“Servet” ve “iktidara” sahibi olma ile kendisini çok farklı gören, bu farklılığı çevresine hal ve hareketleriyle hissettirmeye ve kabullendirmeye çalışan bu “çukur adamlar” toplumun bozulmasına, değer kaybına uğramasına sebep olan baş aktörlerdir.
“Geçer akçe”nin “şahsiyetsizlik” olmasının en büyük müsebbibi bunlardır.
Dürüstlüğün hastalık olarak görülmesine sebep olan bunlardır.
“Adamına göre muamele” anlayışının sebebi bunlardır.
“Fakir fukara”nın boynu bükük dolaşmasına sebep olan bunlardır.
“Bizim bize” düşman olmamıza, “bizim bizi” tanımamamıza, “bizim bizden” uzaklaşmamıza sebep olan bunlardır.
“İnsanları tanımaya yarar bazı mevkiler,
Tanımak istediğin insana mevki ver.”
İlköğretim çağındaki çocuklarımıza küçüklere sevgi, büyüklere saygı gösterilmesi gerektiğini ant içtirerek öğretmeye çalışıyoruz. Acaba kişi, küçüklüğünden dolayı sadece sevgiyi mi hak ediyor? Ya da büyüklüğünden dolayı sadece saygıyı mı hak ediyor?
Sevgi ve saygıda kıstas yaş ise doğrudur. Ancak kıstas “şahsiyet” olursa ki olması gerekir kişi her ikisini de hak edebilir veya etmeyebilir. Amiyane tabirle “oturup kalkmasını bilen”, “şahsiyet” sahibi herkes hem sevgiyi hem de saygıyı hak ediyordur.
Oturup kalkmasını bilmiyorsa kendinden menkul olanlar topluma da hissedilir ölçüde zarar verebilirler.Dünya görüşü dar,atiye bakışları kör insanlar toplum içinde cücedirler.
Altın her zaman değerli bir madendir,ama kömür ile altını da ayırmak gerekir zira ikisi aynı değerde olmazlar.Balın tadını bal yiyenler anlar,Bal demekle bal yemek arasında da büyük fark vardır.BAL demekle balın farkına varılmış olsaydı.Arıların çalışmasına hatta yaratılmasına ne gerek vardı.BAL deyince eğer bal’ı anlamış olsaydık durum aynen böyle olacaktı.
Başka bir deyişle üniversitede okuyan bir çocuk “ey üniversite ben seni çok seviyorum diyerek okulun duvarlarını yalamış olsa”okuldan mezun olabilir mi?Olamaz o halde her kese Hak Ettiği kadar değer verilmelidir.
Evet tanımak istediğin insana mevki vereceksin ki;makamdaki tutumlarıyla “OTO KONTROL”dediğimiz mekanizmanın nasıl işlediğini göreceksiniz.eğer bu mekanizma işlemiyorsa,sağlıklı değilse işte o zaman yandı gülüm keten helva CÜCE’lerin DEV olacağı bir durumla karşılaşacaksınız ki;bunu belki de düşünmek bile istemeyeceksiniz.neden mi? Toplumun temel değerlerinin aşağılandığı seviyesizlikle karşı karşıya kalacaksınız demektir.
Bir insan düşünün sizin yanınızdayım,sizinle beraberim diyecek siz daha arkanızı döner dönmez sırtınızdan vuracak işte seviyesizliğin diz boyu yaşandığı bir toplumla karşılaşmamak sanırım herkesin tek dileğidir.
Ancak ne hikmetse yine de günümüzde bu tip insanlar baş tacı edilerek adeta ödüllendiriliyor.İşte burada İNSANLIK adına durmamız gerekiyor,burası susmamız gerektiği noktadır.Susacağız ödülden sonra ise ödüle göre konuşacağız…
Evet bu tespitler son zamanlarda yaşananların bir ifadesidir.Toplumumuz süratle insani değerle mücehhez edilmelidir,tezyin edilmelidir diye düşünüyorum.
değerli hocam sonderece güzel yazılarızla harika konulara değinmişsiniz.değer verene değer vermeli.yüreğine sağlık.saygılar
yürüsek iyi yolda bir bir,
geçsek kötülükleri iki bir,
toprak büyütmekte tohumu taktir,
suyu döksek kurtarsak filizleri bir bir...
içimize çeksek dogruluğu,
genç bir agaca versek soluğu,
derinliklerde kaybolmasın ruhu,
bir dal uzatalım bilsin dogrulugu.aslında ben daha degişik alandan yorum edaladım size aslında tek sorunumuz tohuma temiz su dökmemek diyelim.güzel bir yazı teşekkür ederim.
Evet tanımak istediğin insana mevki vereceksin ki;makamdaki tutumlarıyla “OTO KONTROL”dediğimiz mekanizmanın nasıl işlediğini göreceksiniz.eğer bu mekanizma işlemiyorsa,sağlıklı değilse işte o zaman yandı gülüm keten helva CÜCE’lerin DEV olacağı bir durumla karşılaşacaksınız ki;bunu belki de düşünmek bile istemeyeceksiniz.neden mi? Toplumun temel değerlerinin aşağılandığı seviyesizlikle karşı karşıya kalacaksınız demektir.
GÜNÜMÜZ ÜLKE VE İNSANLARININ ,GENEL-GEÇER DEĞERLER SİSTEMİNİN ,SİNSİ VE MÜTHİŞ BİR EROZYON VE YOZLAŞMAYA TUTSAK VERİLDİĞİ ARTIK GÜN KADAR AŞIKAR VE KAÇINILMAZ BİR GERÇEK .. BİLİNÇLİ BİREY VE TOPLUMLARIN OLUŞMASI ANCAK, ENTELLEKTÜEL VE AYDIN KESİM TARAFINDAN OPÜRTİNİZM REHAVETİNDE ,EMPEYALİZM CANAVARINA TESLİM EDİLMEME VE KARŞI KOYMAYLA MÜMKÜN OLUR DİYE DÜŞÜNÜRKEN KALEMİ KUTLUYORUM
Sayın Akdemir,
öncelikle okunası çok güzel bir yazı olmuş..insan olmanın erdemlerini bir payda altında toplamışsınız.bildiğiniz gibi insanlar kendine yakışanı yapar iyi veya kötü.yazınız da da belirttiğiniz gibi ne yazık ki ülkemizde özellikle de son yıllarda korkunç bir kültürel erezyon var..acı olanda bu erezyonun önlenmesi için çabalayan bir avuç insanın olması.birey olarak bizlere öğretilen toplumun menfaatleri bireyin menfaatlerinden önde gelmesi gerçeğiydi...ama günümüzde bizim gibi ülkelere uygulanan menfi kültürel bombardımanla millet olarak bizi biz yapan değerler yok edilmeye çalışılmaktadır.bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olan insanlar ki ben bunlara iyi niyetle bakamıyorum yaptıklarından dolayı çünkü bu insanlar kendilerini aydın olarak tanıtsalarda eylemleri ülkemizin bekasını yok etmek için emperyalist güçlerle el ele kol koladırlar..
her ne kadar zaman zaman bu olanlar karşısında ümitsizliğe düşsekte sizin çalmış olduğunuz bu maya insanlarımızın gözündeki bu perdeyi kaldıracak ve aydınlığa kavuşturacaktır...askerlerin bir sözü var bilirsiniz...
**zor bizim işimiz **...lider başarının lezzetini astlarına tattıran kişidir biliyorsunuz.yine biliyorsunuz ki en iyi aşçı elindeki malzemeler kaliteli olmasa da en iyi yemek yapan kişidir.biz bu malzemelerle bizim gibi aydınlara düşen en önemli görev halkımıza tarihimizi, geçmişimizi unutturmamak ve unutmamak.. sizin de yazınızda belirttiğiniz gibi ortak payda altında toplayabilmek ve bu değerleri aşılamak ve şahsiyetin ne denli önemli olduğunu verebilmektir..
çok güzel bir yazıydı ve zevkle okudum..yüreğinize,kaleminize sağlık..
saygımla..