- 807 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Ben Senim (Yüzleşme)
“Saat beşe doğru hava kararmaya başlamıştı. İnsanlar ikişer üçer meydanda toplanıyor ve uğultu içinde birikmeye başlıyordu. Kalabalığın az ilerisinde bir çocuk sırtüstü yatmış bir haldeydi. Donmuş gözyaşları ve belirsizliğin yansıdığı gözleriyle gökyüzünü seyre dalmış bir şair gibi uzanıyordu. Yüzündeki kımıldanmalar etrafında toplanan vah seslerinin gözlerinde deprem etkisi yaratırken o bilinmezliğin perdesinde şaşkınlık oyununu oynuyordu.”
-Ben nerdeyim?(Biraz durduktan sonra) Burası neresi?
Çocuk ayağa kalkmıştı; fakat bedeni hala yerdeydi. Yüzündeki hareketlerden başka bir kımıldama yoktu ki çocuk şaşkınlığını üzerinden atamadan:
-Ben nerdeyim, burası neresi? diye sordu. Şaşkınlıktan sürekli etrafına bakınıyor, birilerinin ona neler olduğunu anlatmasını bekliyordu. Bu sırada:
-Olman gereken yerdesin, çocuk. diye bir ses duydu. Şaşkın bir şekilde sesin nereden geldiğini anlamaya çalıştı. Etrafında belli belirsiz şekillerden başka hiçbir şey göremiyordu. Korkmuş bir halde:
-Benim nerede olmam gerekiyor? Ben ekmek almaya gidiyordum. dedi .
Aynı sesi tekrar duydu:
-Sen ekmek almaya gitmiyordun; benim yanıma, gelmen gereken yere geliyordun.
Çocuğun korkusu şiddetini arttırmaya başlamıştı. Kaçırıldığını düşünmeye başlayan çocuğun zihninde etrafından duyduğu bazı cümleler canlandı. “Bugünlerde çocuk hırsızları ortaya çıkmaya başladı. Çocukları kaçırıp organlarını satıyorlarmış.” Bu düşüncelerle yere kapanarak:
-Siz kimsiniz? Burası neresi? Nerdeyim ben? diye haykırmaya başladı.
Ağlayışının feryadı yükselmeye başladığı bir anda:
-Etrafına bak! Sen olman gereken yerdesin; yaşadığın yerin bir adım ötesindeki ve bir adım gerisindeki yerde.
Çocuk acaba diyerek ayağa kalktı evlerinin arkasındaki karanlık yıkıntıda mıydı? Etrafını iyice incelemeye başladı. Birden insan figürlerini bulanık bir şekilde görmeye başladı. Tekrar bağırarak:
-Bu ne biçim bir oyun? Nasıl geldim ben buraya?
Ses :
-Nasıl geldiğin değil, niçin geldiğin önemli. Sen şu an ölümün öldüğü yerdesin ve sakın ölümün olduğu o yere gitmek isteme.
Çocuk şaşkınlığının üzerine eklenen hayret verici bu sözden sonra biraz sessiz sessiz durdu. Ne demek ölümün öldüğü yer, diye mırıldandı.
Ses:
-Anlatmalıyım, hatırla. Evden çıktığın zaman ekmek almak için kalabalığa karıştığın vakit üstüne demir kapı düştü. İnsanlar senin farkına varmadan bir lokma ekmeğe seni ayaklarının altında çiğnediler. Bir kişi seni demir parmaklıktan kurtardı ve kalabalığın az ötesine götürdü ve şimdi buradasın. Ayaklarının altına bak hemen!
Çocuk başını eğerek yere baktı. Ayaklarının altında yüzünü tam olarak seçemediği bir insan fark etti. Kim bu yerden yatan, dedi ve etrafına bakarak Ses’in yanıtını beklemeye başladı.
-O yerde yatan sen ve benim.
Bu da ne demekti şimdi. Çocuk sesin ne dediğini anlamamış, tekrar ayaklarına bakarak:
-Ne demek istiyorsun, sizi anlamadım. dedi
Ses:
-Sen ve ben. Ayaklarının altındaki kendin sandığın biziz.
Çocuk, içine düştüğü bu yerin verdiği korku ve şaşkınlıktan kurtulamamışken bir de kendisiyle konuşan; ama suretini göremediği bir sesin ayaklarının altında yatan bir insanın kendisiyle aynı kişi olduğunu söylemesini anlamlandırmamıştı. Bu yaşananlar onun için fazla ürperticiydi. “Deliriyor muyum?” diye içinden geçirdi.
-Hayır aksine gerçekleri öğrenip kendini buluyor ve tanıyorsun? Kendinle konuşuyor ve kendini görüyorsun, diye Ses’ten yanıt geldi.
-Nasıl kendini bulmak ve tanımak bu, diyerek çocuk haykırmaya başladı. Daha neresi olduğunu bilmediğim; ama kendisini ben diye tanıtan yüzünü bile görmediğim bir sesle konuşurken nasıl delirmeyeyim, dedi ve bir an duraksadı, çocuk. Sen nasıl beni duydun ben ağzımı kımıldatmadım ki delireceğim diye sadece içimden geçirdim. Nasıl anladın ne düşündüğümü? Çocuk bunları söylerken sürekli bağırıyordu; çünkü o yerde içine tek rahatlatan kendi sesini duymaktı.
Ses :
- Dediğimi iyi düşün: sen benim.
Çocuk kafasını sağa sola oynatıp, nasıl düşünmemi bekliyorsun. Karşımda ben senim ben senim diyen bir ses varken. Düşün , düşün, düşün… Ben o isem doğal olarak düşündüklerimi biliyor. Bu nasıl bir akıl oyunu? Ben onun neden bana ne söyleyeceğini bilmiyorum? Buradan çıkmalıyım dayanamıyorum!
Birden Ses haykırmaya başladı ve:
- Hayır, buradan çıkmak isteme. Sen buraya geldin; çünkü senin olduğun ve olabileceğin tek yer. Sen benim içindeyken ve ben senin içendeyken ikimizi altında yatan o karanlık mahzene gönderme! Düşün burada zaman yok, ekmek yok, burada kendin ve istediklerin var. Akşam sen isteyince olur, gündüz sen isteyince olur. En yakın dostun kendinsin. Ne kadar zamandır buradasın biliyor musun?
Çocuk, sesin söylediklerinden bir şey anlamasa da sorduğuna yanıt vermek için elleriyle hesap yapmaya başladı. Evden çıktım, caddeye geldim, sonra buradayım. Pek uzun olmasa gerek.
Ses:
- Ben sana, burada zaman yönünden hiç olmadığını söylesem ne yapacaksın.
Çocuk bir an konuşmak istedi; fakat ne söyleyeceğini bilmiyordu. Karşısındaki ses anlamakta güçlük çektiği cümleler kuruyordu. Bu cümleler aklını karıştırıyor ve zihninde soru işaretleri uyandırıyordu. Hiçliğe denk zaman ne demek bu? Neler düşündüğümü biliyorsun, bana anlat!
………………………………………………………………………………………………………………………………………………………1. bölüm sonu