- 422 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ERGAZİ'DE BİR AKŞAM
ERGAZİ’ DE BİR AKŞAM
Başım dönüyor hafiften.
Pencereden dışarı bakıyorum.
Kıpkızıl bir güneş ve rengarenk bir ufuk.
İki yakada da dağlar yan yatmış.
C-47’nin pervanelerinden yoğun bir ses kulaklarımda.
Dizlerim titriyor helecandan ve korkudan.
Ağzımda hava alanında dağıttıkları çiklet.
Bakınıyorum sağlı sollu.
Her kesin çenesi pervanelerin uğultusuna uygun bir şekilde oynuyor.
5000 feet’deyiz diyor, uçağın açık kapısının pervazını, tek elle tutan Astsubay.
Merakla aşağı bakıyorum.
Her yer harita gibi.
Uçağın içinde, karşılıklı sıralanmış dar alüminyum banklar.
Sırtımdaki paraşütünde şişkinliğiyle, kıçım sığmıyor banka bir türlü.
Hipodrom üzerinden süzülüyoruz Etimesgut’a doğru.
İşte uzakta silolar ve Ergazi’nin düzlükleri gözüktü.
Birden, Pilot kabini kapısı üstündeki kırmızı ışık yandı.
Ardından çın , çın çınlayan bir zil sesi.
Gözlerim Astsubayda.
Yüreğimin vuruşlarını yanımdaki duyacak diye korkuyor ve utanıyorum.
-AYAĞA KALK.
Tatlı bir Eylül akşamı , batan güneş , canım Ankara’mın kıpkızıl ufukları.
Ayaktayız.
Paraşütü otomatik açacak olan statik kabloyu son kez kontrol ediyorum.
Kablonun ucundaki kilitli kancanın ağzı , göbeğimdeki yedek paraşüt, tek , tek yoklanıyor şuursuzca ellerimle.
İyi diyorum kendimce .
Hazırım.
Ah , birde dizlerim titremese.
Kulaklarımda patlıyor emir.
-KANCA TAK.
Kancayı uçağın tavanı ortasından boylu boyunca uzanan çelik halata takıyorum.
Uçaktan ilk atlayarak, rüzgarın sürükleme istikametini gösterecek ,manken görevi gören tecrübeli bir paraşütçü kapıya geliyor.
Elleri, kapının her iki yan pervazını kavrayarak aşağı bakıyor.
-ATLA
Manken paraşütçü birden boşlukta yok oluyor.
Astsubay kafasını kapıdan çıkarıp mankenin düşüş istikametine, dağlara tepelere ve aşağıda uzanıp giden Ergazi,ye bakıyor.
Bizlere dönüyor , gür ve iliklerime işleyen bir sesle;
-TANRI HEPİNİZİ KORUSUN.
Hep bir ağızdan bağırıyoruz.
-ALLAH.
-TANRI TÜRKÜ KORUSUN.
-ALLAH
-TANRI TÜRKİYEYİ KORUSUN.
-ALLAH
-ATLA , ATLA ,ATLA
Koşuyoruz kuyruğa, kapıya doğru.
Sol elim kancada, kancayı çelik halatta kaydırarak koşturuyorum.
Korkudan bir ara içimden geçiriyorum.
Kapıyı gecip kuyrukta durayım ben, atlamayayım diye.
Koşuyoruz , koşturuyoruz gökyüzüne ve Allah’a doğru.
Kapıyı hayal melal görüyorum.
Vücudumdan önce , postalların ağırlığıyla ayaklarım önden fırlıyor dışarı.
Saat gibi çalışıyor belleğim.
Unutma.
Hoca ne dedi?
Ellerini, göbeğindeki yedek paraşüt üstünde kavuşturacaksın. Bir bin , iki bin , üç bin diye sayacaksın.
Üç saniye geçmiş olacak.
Ana paraşüt açılmazsa , yedek paraşütü açan deklanşörü çekip ,onu açarsın.
Boşluktayım. Midemde kelebekler uçuşuyor.
Sanki yataktayız Kürt Sevimle.
Tokat gibi patlıyor rüzgar yanaklarımda.
Saymayı filan unutup sağıma doğru bakıyorum.
Aşağı yana doğru düşüyoruz peş peşe.
Birden büyük bir sadme ile sarsılıyorum.
Ana paraşüt açıldığında böyle kuvvetli bir sadme olacağını Hoca söylemişti.
Ama , tam bir sessizlik ve zifiri karanlıktayım.
Öldüm her halde diyorum.
Yere mi çarptım?
Hiç acı duymadım.
Herhalde anında parçalandım.
Sonra fark ediyorum.
Hocanın öğrettiği gibi ,iki elimde havada ve paraşütün kolonlarını sımsıkı kavramışım.
Eyvah! Gözlerim , gözlerim.
Sadme ile kör oldum her halde.
Ellerimi yüzüme götürüyorum ve başımdaki kask’ın yuvarlağını kavrıyorum.
Sadmede, kask aşağı doğru kaymış ve yüzümü örtmüş.
Her halde iyi sıkmadım tokasını.
İttiriyorum başıma doğru ve gözlerim görmeye başlıyor Allah’a şükür.
500 yüz metrede havada sallanaraktan aşağı süzülüyorum yavaşça.
Aşağı bakıyorum.
Oyuncak gibi iki Cemse.
Tarlalar çapraz, yatay, kare , kare çizgiler halinde.
Ölesiye mutluyum.
Gururdan kabarıyor içim Denizli horozu misali,
Hayalarımda hafif bir ağrı var.
Paraşüt kayışlarının arasından fermuarı zorlukla açıp birde aşağı işiyorum.
Ağrım azalıyor.
10-15 saniye sonrada ayaklarım değiyor Ankara’ma.
Bir Er koşturuyor bana doğru.
-Geçmiş olsun gardaş.
İlk atlayış mı?
-Evet , sağ ol.
Beraber paraşütümü topluyoruz.
-Cigara ister misin.
-Eyvallah, ver bir tane.
Asker sigarası.
Muhtar çakmağıyla , isli bir alevle yakıyor sigaramı.
Öksürükle tıksırıkla içime çekip , hayatta içtiğim ilk sigaramın dumanını gökyüzüne üflüyorum.
Atila Bozoğlu – Eski Foça