- 3846 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
KADIN ÖZLERSE
Kadın özlerse bir güvercin olur okşanası. Kanatlarından hüzün savrulur mavi göklere. Ayrılık rüzgârları korku değirmeni gibi öğütür yüreğini. Kadın özlerse gözleri iri iri açılır kundaktaki bebek masumiyetiyle, çığlıkları inletir boş evlerin yalnızlık şarkılarına nispet yaparcasına zamanın devinimlerini.
Kadın özlerse yaklaşmayın yanına. Yakabilir hasreti cürümüyle birlikte sizi varlığınızı. Kadın özlerse ona sormayın hasretin nasıl bir şey olduğunu. Sarılabilir size içindeki alevin kor ateşiyle. Kadın özlerse dünyayı durdurabilir, evreni soldurabilir. Kadının özlerse baharlar sonbahara dönüşebilir, yazlar kışlara dönüşebilir.
Kadınlar da özler; ama bazen gururları her şeyin üzerindedir. Siz gurur yapmayın. Özlemine cevap verin kadının. Kadın özlerse artık yollar daha uzundur ve kavuşmalar bilin ki daha kısadır ve yetmeyecektir. Kadın özlerse bilin ki anılarıyla birlikte bugünü de yarınınıza hasretiyle beraber taşıyacaktır. Kadın özlerse mutlaka yolunuzu gözler. Kadın özlerse yaşamayı unutacaktır. Ta ki size kavuşuncaya kadar.
Kadın özlerse karlar döne döne yağmaz bir daha. Yağmurlar omuzlarınızdan süzülmez. Kadın özlerse sizi kuşlar pencerenizi çalmaz, omzunuz konmaz bir daha. Yalnızlık kaderiniz olur. O yüzden ayrılıklar ölümüdür kadının.
Kadın özler ve özlemini anlatır en yalın şekliyle kendine, ruhuna, gururuna.
“Seni kirpiklerimden bile çok sevdim; dedim ona. O elbette anlamadı. Anlattım uzun uzun; sevdiği adamın gömlek cebinde yaşamak ister bir kadın. O kadar kıvrılmak, o kadar küçülmek, o kadar sokulmak ona.
Kuytu, küçük, sıcak. kalbine yakın. Başını kalbine yaslar. Atışıyla uyur uyanır. O kadar savunmasız o kadar güvende. Sudan kaçan kedi yavrusu gibi onu tutan kucağa gömülmek ister kadın, sığınmak.
Erkekler genelde kedi sevmez. Gömlek cebinde kaleminin yerinde olmak ister. Komik değil mi kadınından yakın tutması bir kalemi. Kimi zaman kadın o kalemi alıp saplamak ister kalbine adamının Adının tadını özler kadın erkeğinin. Bu yüzden sayıklamak ister onu sık sık Ve kabul ettim: Beni sevmediğini söyleme hakkına sahipsin ve lüksüne ama benim sevgimle alay etme cüretini gösterme.
Etti.
Zır zır zır.. Çocuk gibi başka bildiğin yok dedi. Ne olacak seni sevsem buraya mı geleceksin? Evlenecek miyiz? Senin için oraya dönerim mi sandın dedi. Sustum. Cevabım yoktu çün ki ben; gel dese ona giderdim. Umut yoksa gidiyorum dedim.
Gidiyor ve ağlıyor musun diye sordu. Gidiyorum dedim. Git dedi. Ağlıyordum. Ama itiraf etmedim. Gururumun mu gücümün mü son kırıntılarıyla itiraf etmedim; bilmiyorum. Belki de aptallıktı. Canım acıyor Bu yüzden şimdi ben ona diyorum ki: Şimdi ben kul olmanın özgürlüğünü yaşıyorum. Eksikliğimi kutluyor ve doyasıya günah işliyorum.
Lanetliyorum seni. Azize olmayı bıraktım. Nefret etme hakkımı kullanıyorum. Affetmek sadece Tanrı’nın lütfu. Ben asla affetmeme hakkımı kullanıyorum. Aciz, duygularına yenik; insan gibi küfrediyorum bela okuyorum soyuna sopuna.
Ve sen artık benim o olgun küçük hanım olmadığımı gördüğün her an ve ben o nezaketin sahteliğini bıraktığım her an, asla kabullenemeyecek bir kadın olduğumu anlıyorsun değil mi? Yorgun düşürdü bu parçalanma. Çığlık çığlığa ağladım sessizce. Görmedi gözüm hiçbir şeyi. Ellerimle paramparça ettim hepsini.
Eğreti bir melodi çalarken, o çok sevdiğim müzik kutusu, ben kırık balerinini alıp koluma sapladım. Kan aktıkça gözlerim kapandı. Tek gördüğüm altımda uzanan ve dibine vurmak için yalvardığım sonsuza dek düştüğüm kuyu. Zaman her şeyin celladı. O da kötü bir şaka olarak kalacak hafızamda ya da bir “deja vu” sadece. Yaşananlar da aşk kadar anlamsız işte leydim…”
Özlemini itiraf eden kadın kavuşunca zaferinin arsız bir sevgiyle taçlandırılmasını bekler erkeğinden. Oysa erkek özlenildiğinden habersiz olduğu, özlemekten de bin asır kadar bi haberdir. Kadın özlerse aşk dolu mektuplar yazar Tanrıya hasretini anlatan sevdiğine. Bağışlanmak ister kavuşmak için.
Kadın özlerse bazen çok değişik beklentiler içine girebilir ve beklenmedik ani kararlar verebilir. Ve bunu ruhunun aynasına anlatır sonsuz bir sabırla.
“Kendimi bilmediğim bir sona hazırlıyorum. Tüm uğraşlar çabalar bunun için. Korkuyorum neyden korktuğumu bilemeden, ürküyorum. Hasret çekiyorum neye hasretim bilemeden, özlüyorum. Ve yaşıyorum ne için yaşadığımı bilemeden!"
"Öylesine bir hayat işte benimkisi. Tek başına tüm umutlardan, mutluluklardan uzak. Sürekli bir şeylerden kaçıyor hissetmediğim duygular adına çaba veriyorum. Herkesi her şeyi geride bırakarak arkamı dönüp uzaklaşmak istiyorum yalnız çaresiz. Yıldım artık kendime mücadelemden. Pes ettim!"
"Sensiz geçen yıllarım vardı ya hani, hiçbir şey acıtamamıştı beni bu denli. Yine yalnız yine umutsuz ve yine çaresizdim ben. Eksiktin ama kimdin ki sen. Umursamıyordum bile. Kim olduğunu bilmediğim halde kaçıyordum senden. Yaşamadan anlamak öyle zormuş ki meğer. Ve sen karşıma çıktın yeniden. İlk günlerde mutluydum bende. Mutluyum diyordum her önüme gelene onca yıldan sonra bende mutluyum. Herkese her şeye tüm yaşanmışlara rağmen mutluydum. Yavaş yavaş anladım senin için hiçbir şey ifade etmediğimi."
"Ve başlamalıydı artık mücadelem. Ne kadar zor olsa da senden vazgeçmeliydim. Gecelerce günlerce ağladım ama başaramadım senden bir adım dahi uzaklaşamadım. Ve hep bir gün senin başkasına aşık olacağından korkarak yaşadım. Hep bu sondan kaçındım. Ve gördüm işte. Sen başkasına âşıktın. Ben sana sen ona. "
"Hayat değil mi işte? Bu aşamadan sonra bitmeliydin benim için, uzaklaşmalıydım senden, çıkmalıydın hayatımdan. Gözlerine baktıkça daha çok acıyordu içim. Senden nefret ediyorum diye haykırmak istiyordum gözlerine bakarak. Sonra da saatlerce omzunda hıçkıra hıçkıra ağlamak. Sürekli düşündüm beni sana çeken ne diye. Hiç bir şey bulamadım belki de bu yüzden bu kadar çok seviyordum seni. Ve gözyaşlarımla süslediğim bu yazım senin içindi. Artık başardım sen bittin benim için. Bittin, elveda yaşam sebebim…”
Bu elveda bazen yaşamadır, bazen kendine yolculuklarına, bazen da sevdiğine. Ve sorularla bilinmeyenlerle doludur bu yolculuk her zaman.
“Hayat nedir? biz neresindeyiz diye çırpınırken, aslında birçok şeyin bizden çok uzaklarda bizi sallamayarak acımasızca bizi sadece yalnızlığa ittiğini fark ettim bugün. Bu daha önceleri aklıma gelen bir şeydi aslına bakarsan. Ama gerçeklerin tokat gibi yüze vurulmasından sonra çıkıyormuş duyguların acısı.”
“Her şeyin aslında yolunda gittiğine inandığımız noktada bir şeyler çekiyormuş bizi kenara ve öğütler veriyormuş, sıkılarak da olsa dinliyormuşuz onların sözlerini. Ama kulağımızda öğütler, yüreğimizde sıkıntılar ’nasılsa denesem de olmayacak’ diyerek devam ediyormuşuz o karanlık sokaktaki yürüyüşümüze.”
“Bunlar olurken kalbimiz acılar çekiyormuş. Aklımız fırtınalarda savruluyormuş. Gözümüz birçok şeyi görmekten aciz olmuş. Zamanla anlıyoruz hayatın değil kendi benliğimizin neresinde olduğumuzu. Onu anlarken de acı çekiyoruz. Bilmek her zaman huzur vermiyor insana. Fikirleri, davranışları en çok etkileyen şeymiş bilmek.”
“Duygulardan kurnazmış bilgi. Bazen bilmek ölmek demekmiş. Sonra sonra anlıyoruz neler yapabileceğimizi. Nasıl davranacağımızı. Neyin doğru değil bizi daha mutlu edebileceğini. Meğerse ben yeteneksizmişim çoğuna göre. İnsanlarla paylaşınca anladım bunu. Şimdi öyle bir noktasındayım ki hayatımın; bir adım atsam düşecek gibiyim. Önümdeki yolun sonu uçurum değil ama hiç de kolay değil. Bir sürü dar yol ve çakıllarla dolu. Ayağımda ayakkabım yok ama, en çok aklımı kurcalayan ise sensin. Seni tanıdıktan sonra anlıyorum sensizliğin ne demek olduğunu. İşte en çok bu dokunuyor yüreğime.”
“Bir kadın, hasretlik çekiyorsa, özlüyorsa, işte o zaman ıssız bir gecenin ortasında şiir okur. Şiir, ânları getirir önüne kor bir bir. Gönül aynasında seyrettirir kendi hasretini ve diğer bütün hasretlikleri. Hassaslığını daha da inceltir hasret kadının ve şiir. Şiirler “benim şiirim” olur kadın için ıssız gecelerde. Ve nice gönle ses olmak ister. özlemenin de, insana verilmiş duygu donanımları içinde, aslında en hoş olanlardan biri olduğunu haykırmak ister. Hasretlik çeken nice hüzünlü gönüle. Sevinç kadar, mutluluk kadar, sevgi kadar yakışır zira bir kadın sesine hüzün. Yakışır, zira yaşar hüznü.”
Kadın özlüyorsa aşk acısı çekiyordur. Kadınlara belki kendinizi özletmeniz geçerli bir mazeret gösterirseniz kabul edilebilir ama kadınlara aşk acısı çektirmeyi hiçbir gerekçe masum yada makul gösteremez. Kadın sevgiyle yaşar. Özlenildiğini bilen kadın özler. Özlenmek için öyle çok izlerde aramaz. Sadece ona “özledim” demeniz kadının özlemini size açması için yeterli olur. Bin ışık yılı uzakta olsanız da size ulaşır. Telefonla ulaşır, mektuplarla ulaşır, göçmen kuşlarla ulaşır, rüyalarınızda ulaşır. Ama ulaşır. Kadın özlerse ve reddedilmeyeceğine inanırsa özlemini gidermek için her türlü, gururu, kibiri, onuru bir yana bırakır size koşar.
Kadınlara kendinizi fazla özletmeyin beyler. Unutmayın fazla naz aşık usandırır.
KAYNAK:Tırnak içindeki yazılar GOOGLE arşivinden alınmıştır.
YORUMLAR
Özlemek...
Ah o özlemek duygusu yokmu :)))
İnsanın kalbini sızım sızım sızlatır,
Yanındayken bile özlersiniz, sıkı sıkı sarılırsınız ama yine de doyamazsınız, daha çok sarılırsınız…
Aklınıza her geldiğinde gözyaşlarınıza engel olmazsınız, zırzır derler :)
En kötüsü de uzaktayken bile bazen kokusunu duyarsınız ellerinin oturduğunuz yerden, "Allahım nooluyoo bana yaa" diye yukarıya isyan edip, bi daha oturur ağlarsınız :)
ve bir kadın gerçekten sevmişse aradan yıllar geçsede özlemeye devam edecektir sevdiceğini..
< Hep aynı yalnızlıkla>
Harika bir çalışma olmuş albayraklım,
Kutlarım sizi , kadınları iyi analiz etmişsiniz...
Devamını bekliyorum, saygılar..
Kendimi bilmediğim bir sona hazırlıyorum. Tüm uğraşlar çabalar bunun için. Korkuyorum neyden korktuğumu bilemeden, ürküyorum. Hasret çekiyorum neye hasretim bilemeden, özlüyorum. Ve yaşıyorum ne için yaşadığımı bilemeden!"
"Öylesine bir hayat işte benimkisi. Tek başına tüm umutlardan, mutluluklardan uzak. Sürekli bir şeylerden kaçıyor hissetmediğim duygular adına çaba veriyorum. Herkesi her şeyi geride bırakarak arkamı dönüp uzaklaşmak istiyorum yalnız çaresiz. Yıldım artık kendime mücadelemden. Pes ettim