YAĞMUR GİYMİŞ GECE GÖZLÜ KADIN/SEN ÖLÜRSEN BEN DE ÖLÜRÜM
Ertesi sabah doktor müjdeli haberi verdi. Babası geceyi atlatmıştı. Bundan sonrası kendine iyi bakmaktan geçiyordu. İki gün daha kalacaktı babası hastanede. Yiğit geçmiş olsun deyip geri dönmek üzere yola çıktı. Zümrüt’e de ne zaman dönmek istersen izinlisin dedi. Artık daha mutluydu. Madem bir sevgilisi yoktu şansı daha fazlaydı. Kendisi ömür boyu aşka inanmamıştı ama demek ki aşk gelirken inanıyor musun inanmıyor musun diye sormuyordu. Bundan sonra elinden geleni yapacak; Zümrüt’e onu ne kadar çok sevdiğini gösterecekti. Gerisi mi; gerisi artık zamana kalıyordu.
On gün kadar kaldı Zümrüt Bursa’da. Sonra döndü işe. Bu arada her gün Yiğit aramış; hal hatır sormuş bir ihtiyacı varsa aramasını ve söylemesini istemişti. Bu on günlük zaman içinde onu çok özlemiş; resmen gözlerinde tütmüştü. Bir an evvel gelmesini istiyordu. Zümrüt’ün geldiği gün onun için düğün bayram olmuştu. Birçok işi olmasına rağmen dışarı çıkmamış Zümrüt’le ilgilenmişti. Etrafa belli olmasın diye hareketlerine dikkat ediyor olmasına rağmen bazen kendini saçma sapan durumlarda bıraka biliyordu. Günler günleri kovaladı. Dışarıda bir işe çıktıklarında mutlaka Zümrüt’ü de yanı sıra götürüyordu. Bazen öğle yemeğine denk getiriyor; baş başa yemek yemeyi başarıyor bazen akşamları geç kaldıkları için evine kadar bırakıyordu. Bir akşam; Zümrüt evine davet bile etmiş kahve ikram etmişti elleriyle ona.
Bir hafta sonu bütün cesaretini toplayarak Zümrüt’ü sinemaya davet etti. İlk başta Zümrüt biraz tereddüt etmişse de tamam demişti. Aslında Zümrüt’te Yiğit’e karşı duygularında boş değildi. Sadece ‘’acaba yanlış mı anlıyorum?’’ endişesinde olduğu için aradaki sınırı aşmıyor davetkâr gözükmüyordu. Sinemaya gitmeleri; aralarındaki ilişkinin adını koymaları babında faydalı olmuş her ikisi de birbirlerini seviyor olduklarını önce hareketlerle, sonra sözlerle ifade etmişlerdi. En sonunda flört etmeye başlamışlardı. Zaman çok güzel geçiyordu. Bir gün elinde bir yüzükle evlenme teklif etti. Zümrüt’ün ‘’EVET!’’ dediği an en mutlu olduğu andı. Kendileri bu tür şeyleri çok sevmeseler bile söz nişan mevzusunda aile büyükleri gelenek ve görenekleri yürüttüler. Babası aradaki yaş farkına biraz taksa da; anne daha önceden gördüğü ve oldukça efendi biri olarak bulduğu Yiğit’i damatlığa layık görmüştü. İnanıyordu ki; Yiğit kızını çok mutlu edecekti. En kısa zamanda evlenmek ve bir arada yaşamak istiyorlardı.
Düğüne çok az kalmıştı. Bir gün bir müşteriye işi teslim etmek için Zümrüt tek başına çıktı bürodan. Metropol şehri demek biraz da arkana bakarak yürümek demekti. Hızlı adımlarla yürürken arkadan bir motosikletli kolundaki çantaya asılmış, parayı pulu değil ama teslim edecekleri program da çantasında olduğu için çantayı bırakmamış; arkalarından sürüklenmişti. Adamlar kurtulamayacaklarını anlayınca kaşla göz arasında bir de bıçaklamışlardı. Hemen hastaneye kaldırıldı Zümrüt; koma halinde. Yiğit haberi aldığında ışık hızıyla hastaneye varmıştı. Ne yapacağını şaşırmış kime ne soracağını bilemez hale gelmişti. Hayatında o en çok sevdiği; tanınmaz halde yatıyordu. Koma halindeydi hala. Ve doktorlar çok umut verici konuşmuyorlardı.’’Olamaz! Mutlu olmaya bir ömrü beraber tüketmeye bir adım kalmışken bu olamaz !’’ diyordu. Geç bulduğu aşkı böyle kaybedemezdi. Doktorların izin vermemesine rağmen yeri göğü birbirine kattı ve uyanıncaya kadar elini tutarak beklemeye kararlıydı. Sonunda çaresiz tamam demişlerdi. Ömründen ömür gidiyordu onun gözünü açmadığı her saniye. Sürekli dua ediyordu. ‘’Allahım ne olur böyle bitmesin! Ölecekse birisi beni al! Onsuz olmaz!’’ diyordu.
Başucundan hiç ayrılmadı. Gece geç saatlerde hafif dalar gibi olduğu bir an; sanki içeriye biri girdi. Karanlıktı ortalık. Hemen lambayı açtı. Birden yıllar öncesinde hafızasına kazınan en sonunda hayal olduğuna karar verdiği o kadını gördü. Yine karşısındaydı.
__Sen!
__Evet ben!
__Nerden çıktın sen? Buraya nasıl girdin?
__Sence benim için bir yere girmek zor olur mu?
__Kimsin? Nesin?
__Hala kim olduğumu çözemediysen ben sana ne diyeyim ki Yiğit Bey!
__Adımı nereden biliyorsun? Beynimin bana oynadığı bir oyun musun? Nesin? Bir hayal mi?
__Kimine göre evet kimine göre hayır. Kimi görür senin gibi hayal sanır kimi ben görmeden anlatır. Yıllar önce seni ziyaret edip uyarmıştım. Sana aşk hakkında bir sürü şey söylemiştim. Beni hafife alma demiştim. Ama sen aynı yolunda devam ettin.
__Almıyorum. Aşığım –dedi Zümrüt’ü göstererek- hem de çok!
__Biliyorum. Ama bunca zaman sonra daha yeni. Sen ben gittikten sonra yine bildiğini okudun. Yine hayatını fütursuzca harcadın. Baktım bu böyle olmayacak canın yanmalı illa ki; ve bak karşına onu çıkardım!
__Nasıl yani sen mi çıkardın?
__Evet! Sana; beni hafife alma, feleğini şaşırırım dememiş miydim? Ona âşık olduğundan beri söylediklerimden hangisi gelmedi başına?’’ Sevdiğinin bir gülüşüne yanar, gözünden düşen bir inci tanesine dünyayı yakarsın. Nefes aldığı her gün için Allah’a binlerce kez teşekkür edersin. Onunla bir dakika fazla yaşamak için neler neler feda etmezsin. Aşk olmadan ömür nasıl geçer ki? Hani beğenmediğin o aşk var ya; dünyada ondan güzel bir duygu yoktur. Hayatı anlamlı kılar. Aşk olduğu için dünya vardır. Kendini bu dünyada yalnız hissetmezsin. Şuranda atan yüreğin iki kişilik atar. ‘’ Şimdi soruyorum sana bunca acıya bunca canının yanmasına rağmen elimde olsaydı âşık olmazdım diye bilir misin?
__ Asla! Bin kez canımın yanacağını bilsem bin kez ona âşık olmayı; onu sevmeyi isterdim. Hata etmişim. Affet beni! Ama O’nu benden alma ne olur! Ölmesin sakın O! Onsuz yaşamam mümkün değil! Kalbim atmaz ki! Sadece nefes alan bir varlık olurum! Yaşayan bir ölü!
__ Niye! Âşık olmadan önce de yaşıyordun. Hem de gayet güzel yaşıyordun. Bir çiçekle bahar gelmez diyen sen değil miydin?
__Yanılmışım! Yanılmışım anlıyor musun? Ondan öncesi belki vardı; ama ondan sonrası Onsuz olmaz! Onun gözleri olmadan, Onun elleri olmadan! Olmaz! Biri ölecekse bu ben olmalıyım! Bir hata varsa bu benim hatam. Onun değil! Bırak o yaşasın! Biri ölecekse beni al!
__Yani şimdi sen onun için ölmeyi göze alıyorsun öyle mi?
__Evet! Binlerce kez evet! Onsuz hayat bir cennette olup yerinden kımıldayamayan bir felçlinin hayatı gibi olur. Hayatında her şey vardır ama uzanıp alamazsın. Tadı yok! Amacı yok! Berbat! Beni al ve götür! Hadi ama onu bu dünyaya bırak!
__Hani aşk için ölünmezdi? Hani aşkından ölenler aptallardı? Leyla Mecnun, Romeo Julyet birer saçmalıktı? Şimdi ne oldu?
__Âşık oldum! Ve anladım ki; aşk insanın yaşama sebebiymiş. Ben aslında yaşamıyormuşum. Artık biliyorum. Bana bir fırsat ver ya da beni al götür!
__Ahh Yiğit ahhh! Sen beni yanlış anladın. Ben Aşkım; benim görevim öldürmek değil. Zaten Zümrüt’ün başına gelenlerin benimle bir alakası yok. O kaderine yazılanları yaşıyor. Ölecek ya da yaşayacak; bunda benim ne suçum ne geri döndürmeye faydam olur. Ama senin sevgin senin aşkın onu sana geri döndürür belki. Bilmiyorum! Sadece yıllar önce yaptığımız konuşmayı hatırlatmak için buradayım. Farkına varmanı ve bundan sonra aşka inanmayanları uyarman için. Dünya sevgi üzerine kurulu. Sevdiğinizde müthiş bir pozitif enerji yayılır evrene. O sizi öyle kucaklar ki; hani bazen içinizde anlamadığınız bir coşku olur. Sevgi kelebekleri dolaşır kalbinizde. İşte öyle zamanlarda dünyada sevgi artmış ve enerjisi sizi sarmış demektir. Evrende sevgi çoğalır. Son zamanlarda dünyada çok fazla mutsuzluk var. Önceleri aşk saftı. Şimdilerde aşkın cılkını çıkardınız siz insanlar. Birinden hoşlanmayı aşkla karıştırdınız. Eskisi gibi önem vermediniz birbirinize. Çabuk bitir oldunuz birbirinizi. Bakıyorum şöyle dünyaya; boşanmalar çoğalmış, şiddet çoğalmış. Öldüren öldürene…Aşk kötülüğü barındırmaz içinde. Ama kötü şeylerle anılır oldu adım. Kıskançlığından öldürdü; aşkımdan yaptım dedi. Rüyasında aldatıldığını gördü bıçakladı; özür diledi aşkımdan yaptım dedi. Adımı lekelediniz. Altındım pul ettiniz. Zamanım azaldı dünyada. Yinede kendimi anlatabilmek istedim bir kaçınıza. Belki anlatırdınız etrafınıza ve tekrar yeşerirdi aşk. Tekrar evrenin pozitif enerjisi çoğalırdı. Bundan sonra görev senin! Benim gitmem gerekiyor. Şimdilik hoşça kal Yiğit! Dilerim aşkınla onu hayata bağlarsın tekrar ve aşkın ölümsüz olacağını dünyaya yeniden ispatlarsın. Bundan sonra başarabileceğini biliyorum. İçinde aşk olan insan dünyadaki her türlü güçlüğün üstesinden gelir.
__Anlıyorum seni! Bunu biz yaptık sana ve dünyaya değil mi? Bizler mahvettik her şeyi. Şimdi daha iyi anlıyorum o efsane olan aşkları. Sevdiği için ölümü göze alanları. Dediğin gibi eskiden aşkı için ölürmüş insanlar şimdilerde öldürüyorlar. Eğer yeniden bir fırsatım olursa; dünyaya aşkı anlatacağım. Aşkın acı vermek kullanıp atmak olmadığını dilim döndüğünce anlatacağım. Sana söz veriyorum. İyi ki hayatıma soktun O’nu. Ne kadar acı çekersem çekeyim; O’nu tanıdığıma O’nu sevdiğime çok memnunum. Ve O’nu yaşatmak için elimden geleni yapacağım. İnşallah başarırım. İnşallah sevgim onu bu hayatta kalmaya ikna eder. Hadi git şimdi! Benden yana gözün arkada kalmasın Yağmur Giymiş Gece Gözlü Kadın! Ben Aşk’ı küçümsememeyi ve artık değer vermeyi öğrendim. Hadi git şimdi. Yolun açık olsun ve gittiğin yerlerde seven kalpler çoğalsın.
Aşk gittikten sonra yine ellerini tuttu Zümrüt’ün. Alçak bir sesle onunla konuştu.
__Canım benim; beni duyuyor musun bilmiyorum. İnşallah duyuyorsundur. Açmalısın gözlerini. Bak burada senin için çarpan bir yürek var. Sen gidersen o da susar. Seninle beraber onu da mezara koyarsın. Uyanmalısın! Bu dünyaya bir aşk borçluyuz. Uyanıp benimle beraber tüm dünyaya haykırmalısın.’’Biz birbirimizi seviyoruz!’’ diye haykırmalıyız gülüm. Önümüze ne engel çıkarsa çıksın aşkımız olduğu sürece aşabiliriz. Beraber bunu yapabiliriz. Ama sensiz olmaz. Bu sensiz başarılmaz. Şimdi aç gözlerini bir tanem. Lütfen bu dünyada kal; benim için kal. Beni sensiz bırakma!
Sabaha kadar hiç susmadan konuştu. Yanında bu dünyada kalması için yalvardı. Ellerinin içine yüreğini koydu ellerini tuttu. ‘’Bak! Yüreğim ellerinde! Sen gidersen o da susacak! İkimiz için hadi kal benimle!’’ dedi. Sabahın ilk ışıklarıyla Zümrüt gözlerini açtı. Yiğit gözleri yaşla dolmuş bir vaziyette;
__Hoş geldin gülüm! Benimle kaldığın için teşekkür ederim. SENİ ÇOK AMA ÇOK SEVİYORUM…
Dedi. Gökten üç elma düştü; biri bu kahramanların dünyasına biri siz okuyan sevgili dostlarıma ve biri de yazan bana (artık hak etmişimdir diye düşünüyorum). İçinde mutluluk ve aşk getirmesi dileğimle. Sevdiklerimize sevdiğimizi geç kalmamak adına hadi şimdi onlara onları ne kadar çok sevdiğimizi söyleyelim.(Dünyadaki güzel enerjiyi artıralım değil mi?) Hepinize sevgi ve saygılarımla.