"Hı Hı"
Ani bir sesle uyanıverdim. Hemen elimi alışkanlıkla sol yanıma uzattım. İşte sen oradaydın, yanımdaydın, okşadım sımsıcaktın. Senin gül yüzüne daldım. Çillerini saymaya başladım. Tam on bininci çilini sayarken sıcacık bir uykunun kollarına attım kendimi. Sana sarılmıştım. İçim kıpır kıpırdı. Rüyamda seni görüyordum. "Lütfen bana bir öykü anlat" diyordun. Sana bir öykü anlatmaya başlayacaktım ki telefonun sesiyle uyandım. Kalkıp telefonu açtım. Telefondaki ses senin sesindi. Ama hayır, sen biraz önce yatağımızda, yanımda kollarımın arasında değil miydin? "Lütfen" diyordun; "lütfen hemencecik buraya gel." "Tamam, bekle geliyorum" diyerek telefonu kapattım. Mutfağa gidip su içtim. Odamıza girdiğimde sen hâlâ yataktaydın, dokundum sımsıcaktın. Yatağa yanına uzandım. Bir süre sonra uyuyakalmışım. Yine aynı rüyayı görüyordum. "Bana bir öykü anlat" diyordun. "Sana bir öykü anlatacağım, ama şimdi değil. Önce bana bir kahve yap, sonra da bir falıma bak, ondan sonra" diyordum. "Peki" diyerek kahve yapmak için mutfağa yöneldin. Senin mutfakta bana kahve yapmanı beklerken ben de balkona yöneldim. Ve sandalyeye oturup gecenin karanlığında şehrin ışıklarını seyre daldım. Bir el beni dürtüyordu. Birden uyandım. "Hadi kalk da şu kahveyi iç" diyordun. O anda kanepede olduğumu fark ettim. Kanepede ne işim var diye düşünüyordum. Çünkü ben şu anda odamızda ve balkonda olmalıydım. "Eline sağlık" diyerek kahvemi yudumlamaya başladım. Beni yanağımdan öptün. Kahvemden bir yudum daha aldım. Biraz önce yanağımdan öptüğün tarafa baktığımda sen yoktun. Birden kapının zili çaldı. Kapıyı açtığımda hayretten küçük dilimi yutacaktım. Çünkü kapının önünde duran kişi sendin. Elinde bir sürü öteberi vardı. Annen, baban, kardeşlerin ve en sevdiğin arkadaşın. Öteberileri yere bırakıp boynuma sarıldın. Hep birlikte "sürpriz!" diye bağırdınız. Bu sesle irkilmişim. Benim apartmanın kapısında ne işim var. AA… Üstümde hiçbir şey yok, adeta çırılçıplağım. Hemencecik üst sıradan üçüncü düğmeye, evimizin ziline basıyorum. Saatlerce zile basıyorum. Hiç kimse kapıyı açmıyor. Üşüyorum, utanıyorum, panikliyorum. Çöpçüler de geldi işte. Çöpçüler çöpleri toplarken çöplükte geçmişime ait binlerce ıvır zıvırın da çöplerin arasında olduğunu fark ediyorum. O anda tatlı ve acı anılarıma dalıyorum. Çöpçüler ise sanki ben orada yokmuşum gibi davranıyorlar. Çöplerin arasından bir zamanlar en çok sevdiğim şarkının ıslık sesini almak istiyorum. Ama alamıyorum. Sanki aramızda sonsuz bir boşluk var. Çöp kamyonu hareket ettiğinde yolun karşısından sen çıkıyorsun. Bana doğru gülümseyerek geliyorsun. "Hadi" diyorsun. Beni bir küçük bir çocukmuşum gibi okşuyorsun. Ve işte o anda yatakta olduğumuzu fark ediyorum. Bedenimi sımsıcacık ellerinle incitmeden okşuyorsun. Bedenim gibi adeta içim de ısınıyor. Beni sımsıcacık yorganın altına sokarak yorganı örtüyor ve alnımdan öpüyorsun. "Seni seviyorum" diyorsun. "Ben de seni seviyorum" diyorum. "Hı hı" diyorsun. "Hiç ayrılmayalım" diyorum. Yine "Hı hı" diyorsun.