- 942 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
AKP’nin Adalet ve Ergenokon Yalanları
Cumhuriyt kuşkusu dahi 1920’li yıllarda tutucu ve gerici kesimin hedefi haline geliyor. Mustafa Kemal zor şartlar altında bütün sivri uçları ortak bir hedefde buluşturmak için var olan maddi ve manevi enerjisini kullanarak çaǧın gereklerine uygun bir rejim planlarının temellerini de bu şartlar altında atıyor. Hatta bu bazen öyle zor oluyor ki, Milli Misak hedeflerini biraz erteleyerek iç düşmanlarına karşı büyük zorluklarla akrşılaşıyor.
Bu esnada, o zaman Millet Meclisi‘nde mevcut olan çeşitli gruplar, Mecilis’i yönetilmeyecek bir duruma getiriyorlar. Hatta Atatürk, büyük Nutkunda bu durumdan yakınır ve şöyle der: „Erzurum ve Sivas Kongresinde saptanan ilkeler, son İstanbul Millet Mecilisi’nce kabul edilip berkitilerek Milli Misak adı altında özetlenmişti. Bu ilkeler Birinci Büyük Millet Meclisi’nce de kabul edilmişti ve bunlara uygun olarak yurdun bütünlüǧünü ve milletin baǧımsızıǧını saǧlayacak bir barışın elde edilmesine çalışılıyrdu. Ama zaman geçtikçe Mecliste birlik olarak çalışmanın saǧlanıp düzenlenmesinde güçlükler doǧmaya başladı. En önemsiz konularda oylar daǧılıyor, Meclis’ten iş çıkmıyordu. Kimi kişiler buna bir çıkar yol bulmak için 1920 yılı ortalarında bir takım örgütler kurmaya kalkıştılar. Bütün bu girişimler, Meclis görüşmelerinin düzenli yürümesini saǧlamak ve görüşülen konular üzerinde oyları toplayarak olumlu iş çıkarmak amacını güdüyordu…
[(…)] Çünkü Milli Misak’la saptanmış olan ilkelerde, her bakimdan görüş ve amaç birliǧi olduǧu halde, Anayasa ile konulan ilkeler üzerinde tam bir birlik saǧlanmış görünmüyordu. Grupları birleştirmek, ya da gruplardan birini güçlendirerek iş görmek için, dolaylı olarak çok çalıştım. Ama bu yolla elde edilen sonuçların, uzun ömürlü olmadıkları görüldü“. (Nutuk, S. 594)
Ben bu alıntıyı mümkün olduǧu kadar kısaltmayı denedim, ama bazı gerçekleri bir kez daha gericilerin gözüne batması için Türk Halki’nın kutsal kitabı olması gereken Nutuk’u sevinçle, ama cumhuriyetimizin geldiǧi nokta açısından üzüntüyle okudum. Yine bu zamanda oldukça yoǧun bir programla „Milli Misak’in halk egemenliǧi ilkesine uygun uygun düşen bu hazırlıkların yapılacaǧının Atatürk tarafından açıklanması dahi, Padişahçı, tutucu muhalefetin açıǧa çıkmasına yetmiştir. K. Karabeki, A. F. Cebesoy, R. Bele gibi Kurtuluş Savaşı’nın önderleri dahi yeri geldiǧinde Atatürk‘le ipleri koparma noktasına gelmişlerdir. R. Orbay da Atatürkün „devlet ve millet kuruluşlarını da Anayasa’ya göre adım adım saptamaya ve hazırlamaya çalışacaǧını“ açıklaması çeşitli biçimlerde tutucu ve gerici muhalefetin tavır takınmaları sonucu hayata geçirilmesi bir hayli zorlaştırılmıştır.
Bu ve buna benzer örnekleri, usta yazarımız Doǧan Avcıoǧlu’nun Milli Mücadele Tarihi kitabının genelde bütün kitaplarından, özelde ise 2. Ciltinin 700’lü sayfalarından sonra okuyarak daha çok bilgi edinebiliriz. Burada benim asıl anlatmak istediǧim.
Cumhuriyeti’mizin karşılaşmış olduǧu tehlikenın, geldiǧi noktanın ve şu anda Nakşibendi bir Cumhurbaşkanı ve Hikmetyar’ın dizinin dibinde biat ederek fotoǧraf çektiren birisin başbakan olarak kukla bir hükümetle işi sözde yürütmesidir. Bu adamlar, ruhları gereǧi sinsidirler ve akrep gibi kör kuyudan çıkarak kendilerinden olmayan herkesi sokarlar. Zehirli dinli dilleriyle. Neden mi diye sorarsanız bu okadar geniş bir alana yayılır ki, ne yazmakla ne de konuşmakla sonu getirilemez. Bunların hepsi aynıdır, sadece isimolarak deǧişıktırler. Ha Amerika’nın uşaǧı hanedanlar ve papatyalar kıralı rüşvetçi özal, ha da elinde anahtarlarla seçim konuşmaları yapan, „herkese bir araba ve ev“ diye yalancılar şampiyonu Tansu bacımız veya da Milli Görüş Teşkilatı vatan hainlerinin dolarlı ve 200 kilocuk altını olan genel dolandırıcılarını sayabiliriz. Burada unuttuklarımda olabilir elbet. Örneǧin, yeǧenler Hüsnü, birader Korkut ve oǧlu için „bir dikili aǧacı dahi yok“ diyen kültürsüz, sonradan görme papatya ablamızı sayarsak hiçte yanılmış olmayız. Yani dolandırıcılık artık bizim ülkemizde resmileşmiştir. Sanırım kendilerinin kırkkez üzerinde dalever oyunları yaparak deǧiştirdikleri Anayasalarında dahi yargılanmayan hiç bir yüksek bürokrat ve milletvekili yoktur. Varsa da bunlar, arka sandalyelerde ellerini kaldırıp yasal olmayan yasaların meclisten geçerek yasalaşmasını saǧlamaktan başka bir görevleri zaten yoktur. Yani düşünelim bir defa mantıklıca, ve sıradan bir insan olarak evine haftada bir iki kilo et alamayan yıǧınlar temel ihtiyaçlarını dahi karşılayamazken, birileri oǧluna gemi labiliyorsa ve bunun da hesabını soranlar „ergenokon“ yalan ve dalvereleriyle içerilere atılırken, asıl ergekoncular ellerini kollarını sallayarak gezerken Türkiye’nin geldiǧi noktayı tespit etmek daha da kolay olacaktır. Asıl ergenokoncular, saǧcı valiler, emniyet amirleri, aǧarlar, bucaklar, evrenler, ürüǧlar, çatlılar, başbuǧlar gibileriyken ve bunların ülkeyi ne hale getirdikleri ayın ondörtü gibi belirliyken, öküz altında buzaǧı aramak misali buna en uygun teşbih olsa gerek.
Evet, Türkiye de bir „ergenekon“ vardır. Bu inkar edilmez. Asıl ergenekoncular hırsızlar, devletin kasasından paraları cukkuda cebine indirenler, ogullarına düǧünde haramdan elde ettikleri 30 kilo altını düǧün hediyesi olarak verenlerdir. Türkan Saylan’lar deǧil. Aǧarlardır, yıllardan beri şeriatçıları emniyete doldurarak iplerle insanları Ankaranın göbeǧinde katledenler. 16 Martları, 30 Martları, 1 Mayıs 1977 katliamını gerçekleştiren MİT’ler, itler, Maraş katliamcıları, Yazıcıoǧulları, Çorum katliamını gerçekleştirenler, Sivas Madımak caniler ve organizatörleri, Gaziosmanpaşa’da kahveleri tarayarak mezhep kışkırtması yapanlar ve daha nice korunan katiller. Asıl ergenokon kanımca bu eylemleri yapanlar olmalıdır. Yoksa Erdoǧan İstanbul Belediye Başkanı iken yediǧi rüşvet lokmalarının hesabını sormak için hakkında soruştrma açan ve böyle nadir emniyet mensubu olan vatansever Adil Serdar Saçan’lar deǧildir. Bu deǧerli emniyet şube müdürümüz olan Saçan bey, şimdiki Başbakan Recep T. Erdoǧan hakkında yaptıǧı yolsuzlukları belgeleriyle tespit ederek 27 dosyayı kapsayan delillerle hakkında dava açtıǧı için olması gereken yerde deǧil cezaevindedir. O cezaevinde asıl olması gereken, Erdoǧan ve şeriatçı kabinesidir aslında… Ama bu dalavereci, yalancı hırsızlar, münafıklar her zaman bir yolunu bularak üçkaǧıtçılıklarına tam gaz devam etmektedirler. Çünkü suçlu olduklarını devletin yargı organları tespit etmiştir bunların. Bu yüzden ergenekon şu anda en iyi ve yutturmaca bir oyundur yalancılr ve iftiracılar tarafından oynanması gereken. Yani Türkiye Cumhuriyeti’nin en büyük soruşturma organı olan Yargıtay Başsavıcılıǧı AKP‘ye „kardeşim demokrasi iyi ve güzel bir sistem, ama demokrasiyle oynayarak içini boşaltarak, şeriatı remen veya dolaylı olarak savnmanız, sizin dürüst bir parti olmadıǧınızı göstermiştir. Bunu icraatlarınzda göstererek, demokrasiyi bir amaç deǧilde, araç olarak kullandıǧınız ve demokrasi oyunlarıyla demokrasiyi yok etmeye çalıştıǧınız için için kapatılmanız gereklidir“ diyerek önemli bir gerçeǧin altını çizmişlerdir. Bu günkü gelinen nokta işte budur. AKP bir öç alamk için ergenokon daleveresini de kullanarak şimdi Kemalist, ilerici, demokrat, subay, astsubay, savcı, hakim ve diǧer bürokratları yıldırarak kendi ergenekonunu yaratmaktan başka hiç bir amacı yoktur. Zaten olamazda. Aktule Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının dosyası o kadar kabarık ki, normal bir vatandaşı saǧcı savcılar böyle durumlarda ömür boyu hapse mahkum ederlerdi. Bu adam da aslında kendi yasalarımıza göre muhtar dahi seçilemez. Ama saǧolsun Cumhuriyet düşmanı Baykal efendimiz 40 – 50 kişiyle 20 yılda yüzde yirmiyi bile zor bulan oy potansiyliyle ülkenin bu hale gelemsinden Erdoǧan kadar sorumludur. Burada biz Kemalistler’ın kıvırtmasına hiç gerek yok. CHP’nin başında böyle hizipçi birisi olduǧu sürece, daha çok erdoǧanlar geli geçecektir cahil halkımın oylarıyla… Turan Dursun’nun söylediǧi gibi „Din Bu“ ne yapmaz ki… içinde her şey vardır. Kulleytan’ı okurken hem güldüm hemde aǧlamıştım. Takunyacı özalı küçümseyerek.
Gelelim son gelişmelere. Burada artık bir gazete okumamıza bile gerek yok, yapacaǧımız bilimsel tespitler Türk Adaleti’nin adaletsiz bir bakan tarafından yönetilmesinden dolayı geldiǧi noktayıda görmemize yardımcı olacaktır. Bu adam da kendisi bir hukuk professörü olan Hikmet Sami Türk vatan haini gibi bir haindir. O hain zamanında da binlerce tutuklu öldürülmüş F-Tipi cezaevleri yasalaşmış ve insanlar doǧrudan şiddet sonucu öldürülmüştü. Acaba o adam bugün nasıl bir vicdan hesaplamasıyla başbaşadır bilmiyorum ki. Ya da inasnım diye normal yatıp kalkabiliyormu bu şevket efendileri. „Adalet Bakanlığı’nın, Yargıçlar ve Savcılar Birliği (YARSAV) Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu, hakkında „meslekten ihraç“ istemiyle soruşturma başlatması da işin cabası. Acaba neden adaletten sorumlu bir bakan böyle bir bürokratı görevden alma gereǧi duyar bilmem ki. Sayın Eminaǧaoǧlu, yaptıǧı açıklama da „Şu an yaşadığımız süreç hukukun üstünlüğü değil, üstünlerin hukukudur. Ben bu soruşturmayı hukukun tescil edileceği bir süreç olarak görüyorum“ diye kendi hukuksal tanısını koyarak işinin ehli olduǧunu kamuoyuna duyurmuş oldu. Konuşmasında son aylarda ki olayları hukuksal açıdan deǧerlendiren sayın Eminaǧaoǧlu çeşitli ana başlıklar altında toparlayarak ülkemizin son günlerde getirilmiş olduǧu durumu daha sonra şu sözlerle deǧerlendirdi:
- Bu soruşturma hukukun tescil edileceği bir süreç olacak: „Önceklikle şu boyutu bilginize sunmak istiyorum. YARSAV hukukun üstünlüğü, etkinliği ve bağımsızlığını sağlamak için kuruldu. Ancak maalesef 12 Eylül döneminden kalan alışkanlıklar terk edilemedi. İlk olarak ben hedef alındım ama bu hedef şunu anlamamızı sağlayacak: Elimizde sadece hukuk var. Ben bu soruşturmayı hukukun tescil edileceği bir süreç olarak görüyorum. Hukuku kimse kullanamayacak, bu süreç hukuk devletini perçinleştirecek, hukuka aykırılıkları yine hukuk ortadan kaldırılacak. Bu süreç bu nedenle tarihsel bir süreçtir.“
- Adalet Bakanlığı yapılan yanlışları gizlemek istiyor: „Adalet Bakanlığı tarafından bana gönderilen yazıda, bu konuda gizliliği ihlâl etmemem gerektiği söyleniyor. Burada 1985 yılında BM Yargı Bağımsızlığı Temel İlkeleri var. Bu temel ilkeler ne diyor? Ben istersem bu gizlilik ortadan kalkar, bu bana bağlıdır. Adalet Bakanlığı’nın bu söylemi yaptıkları yanlışların gizlenmesi ve kamuoyunun gözünden uzaklaştırılması için bir çabadır ve hukuki dayanaktan yoksundur. Adalet Bakanlığı kendi yaptığı hukuksuzlukları gizlemek için, evrensel kuralları görmezden geliyor.“
- Adalet Bakanlığı yargıya el uzatmıştır: „Aldığım yazıda şu tarih, şu saatte şu kişiyle görüşmede, telefon konuşmada, şu kişiye gönderdiğiniz mesajın içeriğinde gibi şeyler yazıyor. Türk yargısı askeri ve ara rejimlerde böyle bir uygulamaya muhatap olmadı. Bugün geldiğimiz noktada Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu yargıya el uzatmıştır.“
- Hukuk amaçlara göre istendiği şekle sokulmakta: „Ben ayrıcalıklı bir insan değilim, her türlü işleme açık bir insanım. Hakkımda yasal çerçevede, yasal prosedür ne gerektiriyorsa, ama yetkili ama görevli şekilde, yapılacak her işlemde her zaman oradayım. Ancak hukuk devletinin kuralları gözetilmek zorundadır. Bugün hukuk kuralları herkesin bakışına göre ayaklara alınmakta, amaçlara göre istendiği şekle sokulmaktadır. Bu hukukun üstünlüğü değildir, bu üstünlerin hukukudur. Bu YARSAV’ın hukuku değildir, çünkü YARSAV’ın hukuku, hukukun üstünlüğüdür. YARSAV, herşeyin hukuk yoluyla çözüleceğine inanmaktadır. Ancak Türkiye’nin geldiği bu nokta kaygı yaratmaktadır.“
- Süreç askerlik haberleriyle başladı: „Hepinizin bildiği gibi süreç önce benimle ilgili askerlik haberleriyle başladı. Ancak her nedense hiç kimse gelip askerlikle ilgili sağlık raporlarını görmek gereği duymadı. Bu sürede Adalet Bakanı konuyu incelettirdiğini önce açıkladı, sonra bu konunun Milli Savunma Bakanlığı’nda olduğunu söyledi. Milli Savunma Bakanlığı daha sonra açıklama yaptı. Ben Bilgi Edinme Yasası kapsamında Adalet Bakanlığı’na 6 soru yönelttim. Bana 5 sorunun yanıtını verdiler. Hakkımda bir soruşturma ve inceleme olup olmadığı sorusuna cevap verilmedi.“
- 70 milyon terör şüphesi altında: „25 yargıç ve savcının dinlenmesine dair yargı kararı var. Yargı bu kadar baskı altındadır. Bundan daha iyi yargının baskı altına alındığını gösteren başka bir şey olamaz. Danıştay’a Türkiye tarihinde ilk defa görülen yargıç ve savcıların cep telefonlarının vs. dinlenmesi yönünde başvuruda bulunmuştum. Bu süreç de devam ediyor. Türkiye’de 70 milyonun izlenmesi kararı alınmıştır. Bunun hukuki olarak tek bir anlamı vardır; o da 70 milyonu terör şüphesi altında görmektir. O zaman burada hukuk devleti değil, başka bir yönetim söz konusudur. Bu çağda bunlar kabul edilebilir uygulamalar mıdır? Bunlar yargısal denetimler yoluyla aşılacaktı, ancak yargısal denetime izin vermeyen yine Adalet Bakanlığı’dır.“ (Alıntı, kaynak internet haber portal)
Hulasa, bu gidişat Türkiye’nin yönünü aydınlıǧa deǧil karanlıǧa çevirmektedir. Hukuksuzluk bütün normları aşarak her fırsatta politikacıların oyuncaǧı olmaya devam etmektedir. Ülkemizde en büyük sorunu ise rüşvet, adam kayırma, devlet malından çalıp çırpma bu hükümet döneminde özal dönemini aratır olmaktadır. Kinleri ve öfkeleriyle kendilerini bileǧeleyenler Abdurrahman Yalçıkaya’nın açtıǧı kapatma davasıyla bir revanş maçına dönüşmüştür. Daha sahalarda gericilere karşı biz Kemalistler’in yapması gereken bir çok maçı vardır. Kesin amacımız bu maçlardan bundan sonra galibiyetle ayrılmak olmalıdır. Hep birlikte ayaǧa kalkmanın ve zehirli kanı damarlarımızdan temizlemenin zamanı gelmiştir.
Saygılar, hasan hüseyin arslan, 17.04.2009, gece 10: 12:30 arası F. am Main/ Almanya.
YORUMLAR
Hayir efendim, Türkiye de 4 defa darbe yapilmamaistir. 12 Mart ve 12 Eylül fasist darbelerdir. Sola Kemalizme karsi yapilmis gerici bugünkü erdoganlari, abdul kadir aksulari, besir atalay gibi seriatci, tarikatci yobazlari yaratmis ve devletin en önemli bakanligi olan icisleri bakinligini vermislerdir. Tarihi iyi okuyun lütfen. Siz seriat istiyorsaniz; Sudana, Irana, Amerikan usagi Suudi arabistana ve ya afganistan gericilerinin ülkesine gidebilirsiniz. Evet ben darbe istiyorum fetullah gericiligini kökünden kaziyip Türkiyeyi kurtaracak birileriyle beraber. Yoksa sayin Saylan hiristiyan veya ateist olmus benim icin farketmiyor. Sadece AKP kendi ergeneokonunu yaratmak istiyor, bunu anlamayanlar bosa yasamaktadirlar. Soluduklari havaya aciyorum. Neden Agarlari cilleri tutuklamiyorlar bu gerici savciler. Soruyirum size...
Hasan Hüseyin Arslan tarafından 4/18/2009 5:55:30 PM zamanında düzenlenmiştir.
AKP'ye karşı olmak başka, darbecileri savunmak başka. Türkiye'de 4 kez darbe yapılmıştır. Bunun sorumluları hesap vermeyecekler mi? Atatürkçülük ayakları da eskidi artık. Herkesin niyetini millet biliyor. Veli Küçük de Atatürkçü, Perinçek Komünisti de, Çevik Bir de, Hıristiyan Türkan Saylan da, Banu Alkan da... Atatürk ve laiklik istismarından millet bıktı artık.
Bu kadar güzel tesbitler yapan bir arkadaşın ''Ergenekon''olayını görememesi çok üzücü.Bu ülkenin tarihinde utancımıza neden olan anlattığınız olayları kim yaptı.
Hatalarıyla sevaplarıyla darbeden arındırılmış yeni bir anlayışın gelişmesi için Darbelere karşı olmamız gerekir.Bunun siviline de.
Aciz isimli yorumcunun Darbecilerin yöntemini anlatırken ''Ben yaptım oldu''Dediği olay gerçekleşirse zaten darbe olmuş demektir.O zaman hiç birimiz de yorum yapamazdık.
Darbelere karşı olup olmadığımızı belirleyen demokrat duruşumuzdur.Darbeler ister Atatürk adına,İster din adına,ister Türklük adına ister sosyalizm adına vaya bazı çıkarlar için yapılsın darbelere karşı mıyız?
Hukuğa oturmuş,Demokrasının işlediği,gerçek laikliğin (Bu günkü laiklik değil,laikçilik)uygulandığı sosyal bir devletin olduğu ,ülkemin insanının hak ettiği bu yaşama kavuşması dileğimle...Saygılarımla...
kemalist diye tabir ettiğiniz kişilerin amacı bumu
GENÇLİĞE HİTABE
Ey Türk gençliği ! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyeti'ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dahilî ve harici bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve Cumhuriyet'i müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri, şahsî menfaatlerini, müstevlîlerin siyasi emelleriyle tevhid edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi vazifen, Türk istiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!
Gazi Mustafa Kemâl ATATÜRK
20 Ekim 1927
peki bu ne
onu bunu sert şekilde eleştirerek şöyle yapılıyor böyle yapılıyor diyerek gözünüzü açın diyerek yani:
Asıl ergenokoncular, saǧcı valiler, emniyet amirleri, aǧarlar, bucaklar, evrenler, ürüǧlar, çatlılar, başbuǧlar gibileriyken ve bunların ülkeyi ne hale getirdikleri ayın ondörtü gibi belirliyken, öküz altında buzaǧı aramak misali buna en uygun teşbih olsa gerek.
ve bunun ardın dan da şunu soyluyorsunuz
Burada biz Kemalistler’ın kıvırtmasına hiç gerek yok. CHP’nin başında böyle hizipçi birisi olduǧu sürece, daha çok erdoǧanlar geli geçecektir cahil halkımın oylarıyla…
bu ne tas ne hamam
efendim ben size gore cocuk sayılırım ama bu okuduklarımdan bunu kaptım kemalistlik bu şekilde konuşmak sa ben kemalist filan değilim
onunla bununla sidik yarıştırmak olarak algıladım ben bunu kusura bakmayın
siz bana şunu söyleyebilirmisiniz
atatürkümüzün kimi bu şekilde eleştirerek bizim vatanımızı kurmuş
yanlış anlamayın ben halkkım
siz asil doğruları bilen bilgi sahibi bir büyüğümüzsünüz
kesinlikle size şahsi birseyim yok
hatta tanımam bile
ama yazdıklarınız bana tatmin edici gelmedi
bizim toplumumuz için yazılmış atatürk ümüzün bıraktığı gelecek için yazılmamışta sanki bir tarafın peşine düşülmüş gibi
üzgünüm ama
kusur işlemek istemedim inanın sadece
yazınızın sonundaki ruh halimi size sunmak istedim
sağlıcakla kalın
Selam sevgili Kollege,
önce çevreye verdiğim rahatsızlıkdan dolayı özür diliyorum ve AKP'nin yapdığı "Ergenekon" darbesine bazı katkılar sağlamak istiyorum.
Bir ülkede darbe nasıl yapılır? -Geçirirsin askeri teyakkuza, basarsın meclisi ve devlet radyo tv.lerini eline, ondan sonra dersin ki "ben yapdım oldu". Maalesef Türkiye'miz 1960 ve 1890'de bu şekilde iki darbe yaşadı. Ancak benim anlamadığım, bu darbeyi askerler mi yapdı, yoksa hukukcular mı?
"Askerlik yan gelip yatma yeri değildir, tabii ki cumhuriyeti koruyacakdır" gibi bir teranenin arkasına saklanabiliriz. Ancak bırakın bugünkü anayasayı, Tanzimat Fermanı'ndan bugüne kadar bütün amir kanunnamelerde "darbe yapmak suçdur ve müteşebbisleri en ağır cezaya çarpdırılır". Peki bizim ülkemizde neden darbeciler el üstünde tutuldu veya tutuluyor? El Cevab: Hukukumuz ve hukukcumuz olmadığından!
Peki hukukcu nasıl olur? Gizli güç odaklarından Yargıtay başsavcısına talimat gelir; şu parti hakkında kapatma davası açacaksın, diye. Eğer savcı beyimiz biraz insaf sahibi ise ve "elde delil yok" derse, alacağı cevab bellidir: "sen bir başla, delili biz buluruz". Ardından, Barolar Birliği,ş yılışık medya, ve sn. Sezer'den kalma son rektörlerin hakim olduğu üniversiteler harekete geçer ve acilen bu başsavcıyı "yılın hukukcusu" seçerler, ödül üstüne ödül yağdırırlar, cilalarlar, boyarlar, halk'a satmaya kalkarlar. Ben de keriz olduğumdan her reklama inanırım. Dava sonuclanır ve haramzadelerin arzuladığı gibi bir karar çıkınca da bu defa savcı değil, hakim yılın hukukcusu seçilir. Ah Türkiyem sen güzel bir ülkesin.
Yaşasın Cumhuriyet, Mollalar İran'a, Aciz Almanya'ya!
Selam ve muhabbetle