Fikir fukaralığında, Gayrı meşru gece ve yıldızlar...
Gecenin karanlığını bir örtü edip namahrem yerlerine ki; tüm bedeni ve ruhuyla mahremdirler. Hatta birer yıldız olup kendi aleminde parlamaya koyulur pürtelaş… gayrı meşrudur her şey, gece ve yıldızlar. Fikirler gayrı meşru, hatta zirzuruna fukaradır da. Birileri oturup nutuk atarken, birileri emirler yağdırır emir erlerine, yaşamdaki üstlendiği ve herşeyiyle gayrı meşru olan varlığının seyrini, başkalarına yakıştırıp, adeta kendilerini arındırırcasına tüm pasaklarından, kirlerinden, krıklanırcasına adeta, krık kez tekrarlar, düğmeye basarlar kırk kez... pisikopata bağlanan drakulalar da vardır, görev başında, iş başında yani. ihtiraslarının ihtiyacı gereği bıyık da bırakırlar, sonra kakülleri de vardır özgürlüğe sarkar; Erzurum’un bilindik kış manzaraları gibi, saçaklardan buz keser santim santim ayaz içre. Bir de şarkıları vardır, çok severler; “Geceler yarim oldu, anam, anam garibem.. bu gün 1 milyon karım oldu, anam anam garibem!... (Bir milyon, eski rakamlarla trilyon anlamında olduğunu belirteyim.) Bunların çok şeyleri var, bahsetmekle bitmez. Samat altı, yastık altı, yorgan hatta... İsviçrelerde, moldovyalarda, her bir yerde var bir şeyleri... Ama bir şeyleri yok, hatta bir şeyleri daha, şimdi bir kaç şey daha geldi aklıma, ama neyse, bizim edebimiz var, hayamız var, arımız, namusumuz, saygımız var ve sevgimiz, samimiyetimiz de var. Bu sebeple bu olmayan şeylere girmeyelim... işte onların bir “1” şeyleri yok! “
İzledim, gördüm, çıkamadım...”
Geçtiğimiz günlerde, Fatih Altaylı’nın yapmış olduğu programlardan birisinin görüntüleri ulaştı internet aracılığı ile. Bir dostum özellikle görmemi istemiş, izlememiş olabilirim diye düşünüp. Gerçekten de izlememiştim... Çok detaylı bir video değildi. Ancak olmaması da bir yönden sevindirici çünkü o kısacık bölümden bile zaten programın tamamı anlaşılıyordu. Programda 4 konuk vardı. İkisinin başı açık, diğer ikisinin ise kapalı. Yalnız, dikkatimi çekti, kapalı olan bayanlar açık, yani başörtüsüz, bayanlardan daha bir bakımlı ve estetiktiler...
Başörtülü olan bayanların yaptığı açıklamalara öylesine takıldım ki, hala daha içinden çıkamadım... “ben Humeyni’yi seviyorum” diyen bayan, “Atatürk’ü seviyor musun” sorusu karşısında ise, kem küm ettikten sonra, “Başıma bir iş gelmeyecek ise ben Atatürk’ü sevmiyorum” dedi. Ne kadar bedava ve ne kadar ucuz bir görüntü. İnanın, bu görüntü özellikle hazırlansa, bir planın parçası olarak, ancak bu kadar olurdu. Bu milleti her fırsatta bölen, parçalayan, bin bir çeşit propaganda, saldırı ve eylemde bulunan şer güçlerin, iç ve dış paçozların, her fırsatı değerlendirdikleri aşikar...
Namus dedimya yukarıda, işte ben namusuma çok düşgünüm, tüm Türk ve Müslümanlar gibi. Belki de Türk ve Müslüman olduğum için, genlerimde, kanımda olduğu içindir ki şüphesiz öyle. Ben sırf, sadece, yalnız, namusuma halel getirtmediği için bile, Atatürk’ü çok, ama çok seviyorum. O’na, sonsuz sevgi ve saygı duyuyorum! Varlığını, Türk varlığına armağan edemeyen, hatta, ne mutlu Türk’üm diyemeyenler, anlamaz bel ki beni. Ama, ben onları çok iyi anlıyorum, biliyorum... Türkler, Bu ülkenin samimi evlatları, vatandaşları da çok iyi biliyor... Fikir fukaraları değil, piyonlar değil, onların ağa abaları da bizi çok iyi biliyor!...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.