Benim Kedim Güzel Kedim
Ellerime doğmamıştı ama orada büyümüştü. Kapımın önüne bırakıldığında henüz çok küçüktü, minicikti. Önce dışarıda bakmak istedim ama sonra dayanamadım, eve alıp yıkadım. Kendi cinsi gereği sudan korkması gerekirdi ama o hoşlandı, yıkanınca rahatladı. Ben de rahatlıkla sabunlayarak yıkadım onu, sonra da ılık suda iyice duruladım. Sıra kundak yapmaya gelmişti. Eski bir havlu buldum ve minik yavruyu ona sararak kundakladım. O şekilde bıraktığım yerde saatlerce uyudu.
Kedimin bizim evdeki hayatı böyle başlamıştı. Zamanla büyümüştü, kocaman bir kedi olmuştu. Dışarı çıkmaya devam ediyordu ama eve de geliyordu. Çıkmak istediğinde dış kapının önüne giderek miyavlıyordu. Kapıyı açmamız için de bizlere bakıyordu. Kapıyı açmamız yetmiyordu, onunla birlikte aşağı gidip dış kapıyı da açmamız gerekiyordu. Ne kadar süre dışarıda kalması gerektiğini biliyordu. Acıktığında yine dönüp evine geliyordu. Bizim dairenin kapısını tanıyordu, önünde durup sesini duyurmak için miyavlıyordu. Bazen yanlışlıkla bir üst kata çıkıyordu ama hatasını anlayınca hemen aşağı geliyordu. Kapıyı açtığımızda ise hedefi mutfaktaki tası oluyordu. Çünkü onun içinde severek yiyebileceği yemeklerden olduğunu biliyordu. Zaman bu şekilde geçip gidiyordu, kedimin tecrübesinin arttığını sandığım günlerdi bunlar.
Oysa öyle olmamıştı, kedim dışarıdaki özgürlüğe alışamamıştı. Eve geliyordu ama kısa bir süre sonra yine dışarı çıkmak istiyordu. Zaman ilerledikçe daha da uzaklara gitmeye başlamıştı. Tüylerinin durumundan anlıyorduk bunu, çünkü o tertemiz kedimiz giderek kirlenmişti. Bu haliyle sokaktaki öteki kedilere benzemeye başlamıştı. En son geldiğinde onu yeniden yıkamam gerektiğini düşünmüştüm ama artık suyun içinde tutabileceğimden emin değildim. Zaten gerek de kalmamıştı. Çünkü o günden sonra geri gelmemişti. Başına neler gelmiş olabileceğini bilemiyordum. İyi ki resimlerini çekmiştim, özlediğimde kendimi onlarla teselli ediyordum.