Eylül
Canım arkadaşım eylül…Hayatı insanca yaşayamadan adı gibi,sonbahar yaprakları gibi sararıp bir tan vakti sonsuzluğa uçup giden arkadaşım.Çocuktuk tanıştığımızda,günahsız meleklerdik.Toza saran kerpiç evlerimizin küçük bahçeleri oyun alanımızdı.Her çocuğun oynadığı evcilik oyununda birer anne olur,oyuncak bebeklerimizi de gerçek bebekler yapardık.Hani o yaşlarda ne düşlenirse işte onları düşlerdik .Nerden bilecektik ki yetişkin olduğumuz da gerçek hayatın düşlediğimiz gibi olmadığını....
Zaman yıldırım hızıyla büyüttü bizi.Okul yılları , üniversite sınavları derken birde baktık ki evlenmişiz her ikimizde.Sevmek gibi bir o kadar da sevilmek anlatılmaz güzeldi. Eşi eylül’ü o da eşini inanılmaz seviyordu..Ve bu aşk yaşama bir sürgün, bir erkek evlatla daha da perçinlendi. Lakin sevmek ve aşık olmanın her sorunu çözmediğini yaşayarak acı bir şekilde öğrendik.İlk zamanlar tanıdığım neşeli ve cıvıl cıvıl olan arkadaşım eylül,günden güne üzüntü içerisinde sararmış ,adı gibi tek renk bir mevsime dönmüştü sanki.Mutsuzdu.Zaten her ikimizde küçük sayılabilecek bir yaşta evlenmiştik , daha yaşamın sürgünleriyken.Başlar da eşinin içkisi kabul edilebilir bir seviye de görülse de zamanla öyle olmadığı ortaya çıktı.Aylar geçtikçe kendi sevgisinin yerini , aslında her yönüyle kendi yerini , alkol almaya başlamıştı eşinde.Ve bu durum beraberinde, sevgisizliğin yarattığı sorunları da getirmeye başladı.Tek tesellisi ve yaşam kaynağı oğluydu.
Sıkıntılarının adam boyu yoğun olduğu bu zamanlarda yaşadıkları doğal bir afet az kalsın onu ve canından çok sevdiği oğlunu yaşamdan koparıyordu.Evini ,eşyalarını,ve en önemlisi anılarını kaybetti ama yılmadı ve bu zorluğu yenmesini bildi.Oğlu için yaşaması ve güçlü olması gerekiyordu.Sevdiği adam yani eşi ,onu ve oğlunu kaybetmiş olabilecek olmanın vicdan hesaplaşması içinde sonraki birkaç yıl çok güzel zaman yaşattı onlara.Belki de hayatı boyunca hiç bu kadar mutlu olmamıştı eylül.Fakat zaman ilerleyip bu doğal afetin yan etkisi unutulmaya yüz tutunca oyun bitti ve her şey eskiye yüz tuttu.Yine her gün içki ile aşk yaşayan bir eş,yine onu ihmal eden bir koca.Bu sefer eskiden olduğundan daha yalnızdı eylül.Arada bir telefonda anlatırdı bana ama tek yapabildiğim zamanla düzelir , umudunu yitirme tesellisi olurdu.Onun için bir çözüm üretememek beni de kahrediyor ve mutsuzluk salgın bir hastalık haline geliyordu.Bir süre psikolojik tedavi de gördü.İlaçlar onu hiçbir şey düşünemediği boşluğa itiyor ve sahte mutluluk oyunu oynatıyordu taki ilaçlardan sıkılıp onları bıraktığı zamana kadar. Şimdi insanlığın yarattığı acı gerçekler sarmıştı dört bir yanını.Ve bir tanyeri vakti girdiği bunalıma yenik düşüp intiharı seçti,arkasında büyük bir yaşanmamışlık ve acılar bırakarak.Tek varlığı oğlu bile engel olamadı bu seçimine.Seçimi doğrumuydu ; asla.Ama çaresizlik kimi zaman esir aldığı insana bu seçimi yaptırıyor.Yaşantımın en acı olayı işte bu..Kerpiç evlerin küçük bahçesinde oyun oynadığımız ve ortak düşlerimizin kaynağı sevgi dolu yaşam olan tek arkadaşım eylül artık yok.Oyun bitti.Sonsuzluk ta eğer küçük bir bahçe varsa şimdi orda tek başına.Umarım burada yeşerttiği düşleri orada yaşamak fırsatı bulmuştur.
Bu şekilde mutsuz olan bir çok kadın olduğuna eminim.Ama çözümün ölümde aranması da bir o kadar yanlış.Tek çözüm sevmek ve bunu hissettirmek.Çünkü insanı insan yapan en büyük değer sevgidir.Fakat o da hissettirilmez ve yaşatılmaz ise ölüme giden bir eksikliğe yol açabiliyor…..Yaşamın güzelliği ancak sevginin yaşanması ve yaşatılmasıyla mümkündür.
Sevgiyle yaşayın ve yaşatın……