YALNIZLIZLIĞIN ŞEREFİNE!
Yalnızlık rahatsız edicidir. İnsanın ağzında tuhaf bir tat bırakır. Öksürük şurubu gibi… İçildikten sonra ne yenirse yensin gitmeyen o tuhaf tat gibi…İlk başlarda mide bulandıracak kadar acıyken sonraları yavaşça azalır hissedilen acı ama asla kaybolmaz, yalnız olduğunuz hatırlatılır daima bir şeyler tarafından.
Yalnız başınıza yürüdüğünüz kalabalık sokaklarda, geçişen insanların yüzlerine bakarsınız, tanıdık olma ihtimalinin umuduyla.
Ama nafile… Yalnızsınızdır.
Tanıdığınız herkes, sanki yeryüzünden silinmek için sizin yalnız kalmanızı beklemiştir. Oysa sizdiniz bir zamanlar onları görüp de görmemezlikten gelen. Öyle kalabalıktınız ki onlara zaman ayıramamıştınız. Şimdiyse o boş olması beklenen zamanlar bir bıçak misali yüreğinize batmakta…
Sonu yok sandınız hovardalıklarla tükettiğiniz gecelerin. Loş ışıklar altında alınan alkolün etkisiyle neşelenen yüzlerle kalabalıklaştıkça kalabalıklaşan masaların bir gün sadece siz ve yalnızlığınızın mekanı olabileceği aklınıza gelmedi hiç.
“İnsanın yaşlandıkça arkadaş edinmesi zordur.” sözüne gülüp geçerdiniz eskiden; yaşlanacağınızı bile düşünmeden. Siz hep genç, siz hep güzel, siz hep gülen bir yüz olarak kalacaktınız.
Ama olmadı. Yıllar; önce saçlarınızdaki aklarla hatırlattı size geçip gittiklerini. Sonra göz kenarlarınızdaki çizgiler… Aynaya her baktığınızda gözlerinizdeki ışığın sönüşünü acıyla kabullendiniz. Gülmek eskisi kadar kolay değildi artık.
Akşamları eve döndüğünüzde lambaları yakar yakmaz çıkan o cızırtı tüm evle birlikte benliğinizde de yankılandı durdu. Yalnızlık en küçük seslerde bile hissettiriyordu işte kendisini.
Ve bir akşam o sesin yarattığı boşluk bunlara benzer şeyler yazdırdı belki size de.
Kabul edin. Hayatınız sadece size ait artık. Ve birilerini dâhil etmek için sanırım geç kaldınız.
Ey yalnızlar!
Siz de benim gibi, loş ışık altında sevdiğiniz herhangi bir tarzda müzikle bir kadeh şarap eşliğinde yalnızlığa ağıt yakıyorsunuz içten içe.
O zaman, haydi yalnızlığın şerefine!