- 787 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
GÜLDANE...(Efsane aşklar)
Ben bu köyde açtım gözümü, aynen senin gibi bu köyde doğdum. On dört yaşımda ya var, ya yoktum. O vakıtlar böyükler beni sana münasip görmüşler everdiler bizi, gırmızı duvaklı gelin elbisemi geyip anımla, şanımla sana avrat oldum. Sense yirmi beşindeydin, yani beni büyütecek gadar olgundun… Ahh, ah! Pek çilemi çektin eyi bilirim… Cahallığımı bağışladın, üzerime kol kanat oldun. Bazı gülerdin yaptıklarıma, bazı öfkelenirdin densiz gonuştuklarıma emme heç yüreğimi yakmadın, canımı acıtmadın! Allah var, bana garşı hep sabırlı davrandın! Anlattıklarını anlamadığımda yeniden, usanmayıp yeniden anlatırdın.
Bahar geldimmiydi tutar elimi şu garşı dağın yamacına götürürdün beni. Âlem lâf deyecekmiş, köylü ayıplayacakmış heç umursamazdın. Ben illâki tuttururdum “alacalı” da bizimle gelsin deye. Sen gülerdin gine, ve ağıldan çıkarır yanımıza katardın damalı keçiyi de.
Ben alacalıyla kırlarda koşarken, sen bir cigara yakar uzanırdın çimlerin üzerine ve beni seyrederdin gözlerindeki sevgiyle… Yiğittin, sırtımı yasladığım dağ gibiydin. Başkasının karşısında buz kütlesi gibiydin emme, benim yanımda çözülür, damla damla erirdin…
Gasabaya her gittiğinde dönüş yolunu gözlerdim. Her dönüşünde bana mutlaka ya çerez, ya urba, ya da şeer ekmeği getirirdin. Aslında gözlediğim onlar değildi biliyon mu? Ben seni bekler seni özlerdim… Lâkin utanır bunu sana heç deyemezdim!
Çamaşır yuğarken derede, göyneklerini koklardım gizlice, sankim akşam girmeyecem gibi goynuna. Çırtlak Hüsniye görmüştü bir defasında da söylemesin sana deye iki yol kilim dokumuştum o gandili yanasıcaya. Gine de tutamamıştı çenesini, bi gün deyivermiş anama. “Ayıp bunun neresinde” demiştim, anam bana kızıp bağırdığında. “Erim o benim, sevdalım, hemi de gocam ya ana…”
Aha şu gocaman erik ağacı fideydi o vakit, evlendiğimiz yıl bahçaya birlikte dikmiştik. Her çocuğumuz olduğunda bir ağaç dikmeye de o gün söz vermiştik. Yedi fide diktik erik ağacının yanına… Üç bebemiz yitip getti, tutuldular zalım bir hastalığa emme fideleri ağaç oldu meyve bile verdi sonunda… Ölen bebelerimiz de şefaat için bizi bekleyecek Allah’ın huzurunda…
Onlar getti başka bebeler geldi peşi sıra, gelenlerle avundum yeniden. Ya şimdi? Ya şimdi senin yerine kimi koyacağım ben?
Kırk beş yıl seninle aynı yastığa baş goydum. Erimdin, arımdın, kocamdın ya, hangı akla hizmet göçtün gettin de beni ardında yoksulun çulu gibi bırakıverdin?
Baharlarım geçti senin yanında, güz tükendi getti gollarında emme, tam kış değmişken başıma, karşı dağın tepesi gibi kar dolmuşken saçıma, niye bıraktın beni böyle yarı yolda?
Kış günü erik ağacı çiçek açar mı? Sensiz yaşadığım bahar, sanki bahar mı? Beni böyle yalnız bırakıp gitmen bana reva mı?
Bak görüyon mu? Sen gittiğinden beri sankim her bi şey bi başkalaştı. Odadaki ocak her kış yine yandı emme, yanarken çırpılar heç çıtırdamadı. Günler oldu aha şu gapı heç açılmadı. Üç yıldır bu evden heç bi ses duyulmadı. Gocamış Güldanen ise daha bi gocadı sankim, ardını yasladığı dağ yıkılıverince bıraktığın yerde oturdu kaldı. Göyneklerindeki kokun da uçup getti, senden sonra ağzımın tadı da, göynümün muradı da tükendi bitti… Şu göğsümde tepinen ağırlık var ya, üç yıldır gayrı canıma yetti…
Soluğum kesiliyo! Sensiz her gün içimde birşeyler eksiliyo. Yaşamak gayrı bir yük bana, Rabbim de bunu biliyo. Seni sensiz yaşamak artık bana zor geliyo… Çok zor geliyo!
Kimse beni anlamıyo, kimse acımı bilmiyo! Her gün bu mezar başında gonuştuğum için de herkes bana deli diyo… Benim kimseler umurumda değil ya, göynüm yalnız seni istiyo…
Get biraz öte yana yiğidim, benim erim! Ben de kıvrılıvereyim usulca yamacına. Bilesin ki artık dayanamıyom, dayanamıyom işte her gün artan, içimi tüketen bu acına…
Gurban olayım yetti gayrı beni de al, beni de al yanına…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.